• Sonuç bulunamadı

DİN YERİNE “MİLLİYETÇİLİĞİN” İKAMESİ…

Belgede Bediüzzaman ve Diyarbakır (sayfa 134-136)

İslam tarihinde, bilindiği gibi ilk ırkçılık hareketi, Emeviler döneminde başlamıştır Emevi ailesi, hilafetin, akrabaları Hz Osman'dan tevarüs ettiğin

DİN YERİNE “MİLLİYETÇİLİĞİN” İKAMESİ…

Öylesine ki, “dinden tecrid” politikaların ve din derslerinden yoksun eğitimin vâhim neticeleri, yine dinden bigâne ortaya atılan bu “dil ve tarih tezi”yle karşılanmaya çalışıldı. Bunun içindir ki M. Kemal, “Devletimizin dışta ve içte itibarı büyük; memleketi onarıyoruz, her şey ilerlediğimizi gösteriyor” diyerek kedisini metheden Ruşen Eşref Ünaydın'a, “Hayır, yaptıklarımız tehlikede, Cumhuriyet dahil ne yapmışsak!” itirafında bulunmuştu.

“Mânevî boşlukları doldurulamamış, beslenmemiş milletin hangi maddî düzeyde olurlarsa olsun, bir gün çökeceklerini” anlatıp ispatlayan Alman düşünürü Ludwing Büchner'in bir yazısında okuduklarını gösteren M. Kemal, itirafını şöyle sürdürmüştü: “Yazar, bir yerinde, 'Tarihten, zaferlerden, büyük adamlardan yoksun milletler, maddî imkânları geniş olsa da, ciddî bir sallantıya dayanamazlar, çöküp gi-

264. İsmet Bozdağ, Milliyet, 16.11.1974; Aydınlar Konuşuyor, Necmeddin Şahiner, Yeni Asya Yayınları, 210-211.

derler' diyor. Birdenbire düşündün; 'laikiz' dedik, dinle ilişiğimizi kestik. 'Cumhuriyetiz' dedik, rejimimizi tehlikeye düşürmemek için saltanat devrini kötüledik. Kazanılmış büyük zaferleri bile birkaç kelime ile geçiştirmeğe başladık. Lâtin harfleri aldık, yeni kuşakları binlerce yıllık geçmişinin hazinesinden mahrum bıraktık…”

Lâkin M. Kemal, kendince “Batı'nın bir parçası olmak” hesabına “bunları yapmak zorunda olduğunu” belirtiyor; din dışı tatbikat devam ediyor, netice değişmiyor. Din dışı eğitim ve din yerine milliyeti ikame eden zihniyet, Türkiye'yi büyük bâdirelere sürüklüyor…

Bediüzzaman'ın tespitiyle, “sırf ulum-u felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almayan” dini dışlayan eğitim sistemiyle, “milletleri karıştıracak ve ırkdaşlarından başka düşünmeyen, uhuvvet-i İslâmiyeyi (İslâm kardeşliğini) tanımayan” zihniyetle İslâmî terbiye zayıfladı. İslâm âlemini parçalayan plân, Türkiye üzerinde de uygulamaya konuldu…

Terörle mücadele için tespit edilen “yol haritası”nda dünden bugüne bu gerçeklere de bakmak lâzım.

Sahi terörle mücadelede din kardeşliği faktörünü neden nazara alınmaz? MİLLETİN BİRLİĞİNİ DİN KARDEŞLİĞİ SAĞLAR…

Oysa bunun terörü önleyemediği, öteden beri dayatılan dinden bîbehre ideolojik devlet sistemiyle çeyrek asrı aşkındır azan bölücü terörün önlenemediği herkesin mâlumu… Türkiye, terörü tartışırken, sonucu değil, sebebi araştırmalı. Terör ve bölücü terör neden ve nereden türüyor, hangi unsurların eseri? Öncelikle bu soruların cevabı verilmeli.

Cumhuriyet Halk Fırkasının “milliyetçilik” ve “devletçilik” gibi ilkelerinin devletin temel umdesi haline getirilmesiyle başlayan ve “mekteplerde tatbik edilecek yeni öğretim usûlleriyle yetişecek gençliğin Kur'ân-ı ortadan kaldırması ve bu sûretle milletin İslâmiyetle olan alâkası kesilmesi” maksadıyla dayatılan “dinden tecrid eğitim”in terörü ürettiği nedense hep göz ardı ediliyor.

Görünen o ki Bediüzzaman'ın tespitiyle, “istibdad-ı mutlaka 'cumhuriyet' nâmını veren, sefâhehet-ı mutlaka 'medeniyet' ismi veren”, din dışılığı rejim altına alan, cebriliğe ve keyfiliğe “kanun” ismini takarak devleti şaşırtan zihniyet hâlâ işbaşında. Din yerine “ulusçuluk” perdesinde tek partinin esaslarını devletle birleştiren “devrimler”i demokrasiye tercih eden tepeden inmecilik hâlâ hükümferma…

Demokrasi hak ve hürriyetlerden yoksun, din ve mânevî değerlerden azâde “stratejik plânlamalar”ın, “dağa çıkışları önleyemediği ve dağdakileri indiremediği”, bölücü terör bataklığını kurutamadığı; daha da içinden çıkılmaz bir çıkmaza ve çözümsüzlüğe ittiği ortada.

Teröre karşı tedbirlerde elbette, sosyolojik, ekonomik ve siyasî tedbirler alınacak. Elbette sivil ve askerî güvenlik güçlerinin psikolojik hârekattaki işbirlikleri arttırılacak. Elbette ki silâhla, bomba ile saldırana anladığı dilden cevap verilecek…

Lâkin neticede ülkenin bütünlüğünü, milletin birliğini ve beraberliğini temin

265. Mektûbat, 312-313.

266. Asâr-ı Bediiye, 450-451, 520-521. 267. Emirdağ Lâhikası.439.

268. 17.10.2008-E-Posta: cevher@yeniasya.com.tr 269. www.bediuzzamansaidnursi.org

edecek yegâne âmilin inanç birliği ve İslâm kardeşliği olduğu, Osmanlının son döneminden günümüze uzanan süreçte, olayların tasdikiyle görüldü, görülüyor…

Bunun içindir ki daha geçen asrın başlarında, Bediüzzaman, bütünüyle bir câhiliye dönemi âdeti olan “ milliyetçiliğin” “İslâm kardeşliği” yerine konulmasının tehlikeli akıbetini belirtir.

“Türk milleti, anâsır-ı İslâmiye (Müslüman unsular) içinde en kesretli (en çok) olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır. Nerede Türk tâifesi varsa Müslümandır. Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlardır. (Macarlar gibi)” tespitinin ardından, Ey Türk Kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslâmiyetle imtizaç etmiş. (kaynaşmış); ondan kabil-i tefrik değil (ayrılamaz). Tefrik etsen, mahvsın!” ihtarında bulunur.

Bin sene Kur'ân'a bayraktarlık yapmış ve İslâmın kahraman bir ordusu olmuş Türk milletinin milliyetini dinden ayırmasının tehlikesini haber verir. Bunun, “Türk unsurunda ebedî kabil-i iltiyam olmamak suretinde (kaynaşıp iyileşmeyecek) bir inşikaka (ayrılık ve bölünmeye) sebebiyet vereceğini kaydeder. “Hâmiyet-i İslâmiye ile tam birleşmiş İslâmî ve dinî milliyet olan Türklerle Kürtler”in ve diğer Müslüman unsurların ancak “İslâm kardeşliği”yle bir arada yaşamalarıyla vatanın bütünlüğü ve milletin birliğinin sağlanacağını belirtir.

“Kürtlerin millî vicdanlarının asla İslâmdan iftiraka (ayrılmaya) müsaid olmadığını”, başta Kürtler olmak üzere ülkenin bütün vatandaşlarının Türklere ve diğer Osmanlı bâkiyesi unsurlara karşı İslâm kardeşliğine aykırı “kavmiyet dâvâsı”nı gütmemeleri ikazında bulunur. “Eğer unsur (milliyetçilik) lâzım ise, unsur için bize İslâmiyet kâfidir” diye açıklar.

Arap, Türk, Kürt, Arnavut, Çerkez ve Lazları birbirine bağlayacak unsurun İslâmiyet olduğunu daha Cumhuriyetten önce bildirir. İslâmın mukaddes milliyetini bırakıp “zâhiren bir milliyetçilik ve hakikatte ırkçılık damarı”nın vatana, millete ve necip Türklere büyük zarar ve tehlike olduğunu ihtar eder.

Bu tehlikeye karşı yegâna çârenin, “Uhuvvet-i İslâmiyeyi (İslâm kardeşliğini) ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapmak” olduğuna dikkat çeker. Esas bunun için herkes dikkatli olmalıdır…

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ VE İTTİHAD-I İSLÂM MEFKÛRESİ

Belgede Bediüzzaman ve Diyarbakır (sayfa 134-136)