• Sonuç bulunamadı

Ve bazen hoşunuza gitmeyen bir şey olur ki Allah onda pek çok hayırlar kılar (Nisa

Belgede Bediüzzaman ve Diyarbakır (sayfa 186-194)

Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa,

ABDURRAHMAN AKTEPE VE BEDİÜZZAMAN ŞEYH ABDURAHMAN AKTEPE – ÇINAR İLÇESİ

4- Ve bazen hoşunuza gitmeyen bir şey olur ki Allah onda pek çok hayırlar kılar (Nisa

Suresi: 19)

365. Münazarat, s. 126.

Celcelutiye ve Risale i Nur - Diyarbakır

Celcelûtiye vahiyle Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâma nazil olmuş ve Allâmü'l - Guyûbun ilmiyle ifade-i mânâ eder.

Celcelûtiye'nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek zamana bakıyor; ve gaybî umûr-u istikb Âliyeden haber veriyor; Risale-i Nur, Celcelûtiyenin içine girmiş, en mühim yerinde yerleşmiş. Elimde bulunan Celcelûtiye nüshası en sahih ve en

mutemeddir. İmam-ı Gazâli (r.a.) gibi çok imamlar Celcelûtiye'yi şerh etmişler. Celcelutiye'de: Bütün âlemlerin kalblerini Risale-i Nur'a ısındır ve Fettah isminle ona makbuliyet ihsan eyle denmektedir.

Risale-i Nur şakirtlerinin en büyük üstadı, Peygamberden (a.s.m.) sonra Celcelutiye nin şehadetiyle İmam-ı Ali (Radıyallahu Anh) tır. İmam-ı Ali (r.a.)

Celcelûtiye'sinde sarahate yakın Risale-i Nur'dan haber verir. “Tükadü siracün

nuri sirran beyaneten Tükadü siracüs sürci sirran tenevverat” Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahu Anh ve Kerremallahu Vechehu, Kaside-i Celcelûtiyesinde kerametkârâne Risale-i Nur'dan haber verdiği yerde, Risale-i Nur'u "Siracü'n-Nur" ve "Siracüssürc" namlarıyla tesmiye eder. İmam-ı Ali'nin (radıyallahu anh) Risale-i Nur'a dair üçüncü bir kerametidir. Evet, On Sekizinci ve Yirmi Sekizinci Lem'alarda izah ve ispat edilen iki zâhir kerametini teyid ve takviye ederek Kaside-i Celcelûtiyesinde, Sirâcü'n-Nur'dan sarahat derecesinde haber verdiği gibi, yine o kasidede Sirâcü'n-Nur'un en namdar risalelerine parmak basıyor, âdetâ alkışlıyor.

Bediüzzaman'a ölmeden önce kalması için tahsis edilen medrese (Mehmet Kayalar ve medrese)

366. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.112. 367. Mektubat, Sayfa 448Şualar, s.643. 368. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 114.

369. Doç.Dr.Abdülaziz Hatip,Celcelutiye ve hayatımızdaki dualar, Gençlik yay.2002, s.48. 370. Emirdağ Lahikası, s. 70.

371. Şualar, Sayfa 370. Şualar, Sayfa 591. Şualar, s. 638.

372. İmam Gazali (Terc.Halil Günaydın):Celcelutiye.Pamuk yay.İstanbul 2001,s.64. 373. Şualar, s.41.

374. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.102.

366 367 368 369 370 371 372 373 374

375. Şualar, s.613

376. İrfan Haspolatlı ile mülakat; İrfan Haspolatlı, Nur'un Muallimi Mehmet Kayalar ve Hatıralar 2003, s.87. 377. Şualar, s. 265.

378. http://www.mehmetkayalar.com/hayati.html

Celcelutiye'de Diyarbakır

Hazret-i Ali Radıyallahu Anhın en meşhur Kaside-i Celcelûtiyesi, baştan nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedî ve cifir ile telif edilmiş ve öyle de matbaalarda basılmış.

Hz. Ali Celcelutiyesinde Risale-i Nur'a işaret etmektedir. Ancak ikinci bir işaret de 1950 yılı itibariyle Diyarbakır'da nurların aşikare anlatılmasıdır. Adeta Hz.Ömer'e kadar sessiz çalışan Müslümanların Hz. Ömer'le aşikar hizmet vermesi gibi …… Olay şu şekildedir.

1950 yılında önyüzbaşı Mehmet Kayalar, Üstad Bediüzzaman hazretleri ile tanışıyor, üç gün misafiri oluyor. Üstad 'Mehmet Kayalar'a şöyle hitap eder'' kardeşim, Diyarbakır'da mühim vazifeler var, benim gitmem lazım idi. O vazifeler size verildi. Gidiniz ve vazifenize başlayınız. Mehmet Kayalar ayrılırken Bediüzzaman iki önemli noktaya dikkati çekiyor: Birincisi Hz. Ali'nin Celcelutiye'sindeki 'Sırren tenevvereten ve cehren intişar eder' sözleri idi. (Yani Risale-i nurun açıktan neşri)

Üstadın bu sözü beni Diyarbakır' a gelinceye kadar meşgul etti. Bir hakikatı bil, gör ama kapalı kalsın söyleme. Bu fıtratıma tam zıt bir şeydi. Diyarbakır'a geldi. Celcelutiyedeki sırren tenevvereten sözünün dökümanının (ebcet hesabıyla yaptım).Tam tamına 1950 yılını gösteriyor. Hemen üstad'a bir mektup yazdım. Mektupta bu cümle 1950'ye işaret ediyor, biz de 1950'nin içindeyiz. Üstadım efendim bu işin sırrı kalmadı, dedim. Üstadım cevabi mektubunda 'maşallah, barekallah siz serbestsiniz'dedi. Bunun üzerine Mehmet Kayalar Diyarbakır'daki talebelerine tüm camilerde risale-i nur okuması emrini verdi. Sonra buradan cehri şekil Türkiye çapına yayıldı.

Bölgemizdeki yangın için Celcelutiyede Hz. Ali'nin dediği gibi biz de deriz ki: İmam-ı Ali Radıyallahu Anh "Yâ Rab aman ver!" diye dua etmiş. İnşaallah, o duanın sırrıyla selâmete çıkarsınız.

Risale i Nurun Anadoluya ve Şarka Diyarbakır'dan neşri

Risale-i Nur'un ilk te'lifi Albay Hulusi Bey ile (İbrahim Hulusi Yahyagil) başlar. Neşri şarkta ve Anadolu'da yüzbaşı Mehmet Kayalar Hz. İle devam eder. 28. mektubun 7. meselesi Albay Hulusi Bey'in mektubu hatırlansın. Risale-i Nurun Diyarbakır'da camilerde okunmasına başlandığında Ulu camii'nde azim bir cemaate Risale-i Nur okurdu. Şanlı ordumuzun efradından emekli önyüzbaşı olarak vazife yapmış bir subay olan Mehmet kayalar Hz. Mehmet Kayalar 1950 yılında Bediüzzaman Said Nursi Hz. İle tanışmasından sonra devrim niteliğinde olan Risale-i Nurun gizlilikten çıkıp alenen intişarına ve İslam yazısı ile beraber Latin harfleriyle de matbaalarda yazılmasına öncü olan bir alimdir…

Risale-i Nur'un Latince basılmasını Mehmet Kayalar sağlamıştır. 1956 yılına kadar Risale-i Nur külliyatı Hüsrev ağabey ve Mehmet Fevzi ağabeyler tarafından teksir makinesi ile neşredildi. Bir gün Hüsrev ağabey arkadaşlarına 'Üstada söyleyiniz, ihtiyaç çoğalıyor. Artık Latin harfleriyle basmamıza müsaade etsin. Hem

375

376

377

379. İrfan Haspolatlı, Nur'un Muallimi Mehmet Kayalar ve Hatıralar 2003, s.107. 380. http://www.zubeyirgunduzalp.com/

381. İrfan Haspolatlı: Nur'un Muallimi Mehmet Kayalar ve Hatıralar 2003, s.5,7,8,98. 382. Barla Lahikası, s. 138.

383. İrfan Haspolatlı: Nur'un Muallimi Mehmet Kayalar ve Hatıralar 2003, s78

384. Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi, İstanbul 1994, s. 279.

gençler istifade ederler'dedi. Üstada teklif edildi. Üstad reddetti. Bir gün halıcı Sabri İsparta'ya gelince mevzuyu onunla Üstad'a söylettiler. Üstad yine reddetti. O zaman halıcı Sabri' Bu teklif ancak Mehmet Kayalar ağabeyden gelirse Üstad reddetmez'dedi. Hemen Abdullah Yeğin'i Diyarbakır'a yolladı. Mehmet Kayalar ağabey bir mektupla Üstad'a Latin harflerle basımı teklif etti. Üstad cevabında 'Mehmet bey çok insan bu teklifi yaptı, hep reddettim. Seni reddetmiyorum. Yalnız bir şartla 1000 adet basılacak ve 500 adet şarka gönderilecek.' (Not.500 adet İstanbul'a gidiyor, 500 adet Diyarbakır'a geliyor ve dağıtım yapılıyordu. İ.Haspolatlı ile mülakat)

Zübeyir Gündüzalp'ın hatıralarına bakalım: Üstad bizi Urfa'ya gönderdikten sonra Diyarbakır'a Mehmet Kayalar'ı göndermişti. O, yüzbaşı emeklisiydi, orada alenen ders yapmaya başlamıştı. O günün şartlarında Mehmet Kayalar hem Diyarbakır'da Şeyh Said'in isyan bölgesi, azılı din düşmanlarının ve diğer ideoloji fraksiyonlarının toplandığı beldede korkusuzca Nur derslerini vermiştir. Şeyh Said harekâtından sonra hususen Diyarbakır'da idam sehpalarının kurulduğu bir zamanda kimse Müslümanım 'diyemiyordu. Bir çocuğa elifba öğretmek büyük suçtu. Ezanların Türkçe olduğu dehşetli bir zamanda Üstad, ağabeyi 1950'de Diyarbakır'da vazifeli olarak gönderince Risale-i Nur dershanesi açıldı, küfür karıştı, iman dersleri ile tam bir devrim oldu. Ayrıca Risale-i Nur'un Diyarbakır'da camilerde okunmasına başlandığında Ulu Camii de azim bir cemaate Risale-i Nur derslerini okurdu. Bu dersler Diyarbakır'da Aralıksız 23 yıl devam etti. Anadoluya risalelerin neşrinin Diyarbakır'dan olduğunu anlamak için Barla lahikasına bakalım:' Bütün kitapları Diyarbakır'deki Ahmed Ağaya göndereceğiz. Tâ ya Şâm-ı Şerîf tarafına, ya Van'daki sıddıklara ulaştırsın." Bediüzzaman kendi parasıyla bastırdığı kitapların mutlaka yarısını Diyarbakır'a gönderir, biz de hemen dağıtırdık. (İrfan Hapolatlı mülakat)

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin

Mehmet Kayalar Hakkında Bir Talebesine Söyledikleri

'Ben Diyarbakır'a üç kere gittim. Her seferinde Mehmet Kayalar'ın sohbetinde bulundum. Diyarbakır'ın Mihmandarı Halid bin Veldi'in oğlu Hz. Süleyman'dır. Hz.Süleyman'dan sonra Mehmet Kayalar gelir. Mehmet Bey'in Dicle kıyısındaki evi duruyor mu? Eğer satılıksa o evi gidin alın Mehmet beyin hatırasını yaşatın. Mehmet Bey ağaca çok meraklıydı. Çok ağaç dikerdi. Orası öyle yeşillik mi?

Mehmet Beyin Dicle kenarındaki Evi

Bediüzzaman bir jandarma eşliğinde Eğirdir Gölü'nü kayıkla geçerek Barla'ya geldi. Bütün bu seyahatleri boyunca yanından ayırmadığı küçük sepetinde çay demliği, birkaç bardak ve bir sahan, elinde de Kur'an-ı Kerim vardı. Dünyadaki malvarlığı sadece bunlardan ibaretti.

379 380 381 382 383 384

Bediüzzamanın talebesi Mehmet Kayalar ve Diyarbakır Nurun Muallimi Mehmet Kayalar

Mehmet Kayalar Hz. 1914-1994 yılları arasında yaşamış büyük İslam mücahidi ve mütefekkiridir. Asrın dahisi müceddid-i ekberi, allame-i cihan, hatib-i devri zaman olan bediüzzaman Hz., Mehmet Kayalar Hz.'ni şu ifadelerle anlatıyor;

Nurun Muallimi, Nurun Kahramanı, Nurun Yüksek Bir talebesi,

Hayatını Nura vakfeden Mehmet Kayalar…

Şanlı ordumuzun efradından emekli önyüzbaşı olarak vazife yapmış bir subay olan Mehmet kayalar Hz. 1950 yılında Bediüzzaman Said Nursi Hz. İle tanışma- sından sonra devrim niteliğinde olan Risale-i Nurun gizlilikten çıkıp alenen intişarına ve İslam yazısı ile beraber Latin harfleriyle de matbaalarda yazılmasına öncü olan bir âlimdir…

1950-1960 yılları arasında Üstadla beraber Risale-i nurun hizmetinde bulunan daha sonrada vefatına kadar Risale-i nur ile beraber tefsir, hadis, fıkıh vb. İlimlerle talebelerini irşat eden bir hadim-i kuran'dır… 1972-1994 yılları arasında Diyarbakır, İstanbul ve Yalova illerinde hizmet-i kuraniyede bulunan Üstad-ı sanidir… Mehmet Kayalar 01.06.1994 tarihinde Çiftlikköy 'de vefat etmiştir. Kabr-i şerifleri Yalova ili Çiftlikköy ilçesi kabristanlığındadır.

Mehmet Kayalar

Mehmet Kayalar, (d.1914, Konya),

emekli subay, Nur cemaatinin bilinen isimlerinden. Babası Mahmut Efendi, Annesi Hüsnü Şah Hatun idi. Mehmet Kayalar 6-7 yaşlarına kadar Kayalarda kaldıktan sonra Türk-Yunan devletlerinin göç anlaşmasına göre ailesi ile birlikte Erzincan iline gelir. İlk tahsilini Erzincan'da diğer öğrenimlerini askeri okullarda tamamlar.

01.03.1937 tarihinde Askeri Harp Okulu'nu bitirerek orduya katılır. Konya, Susurluk, Kemalpaşa, Uşak, Bingöl ve Diyarbakır illerinde görev yapar.Üç çocuğundan Müçteba Mehdi ile Mahmut Hadi Beyler babalarından evvel öldüler.

Büyük oğlu Ahmet Mefhar Bey evli ve iki çocuk babasıydı ve Risale-i Nurun çoğaltılması ve dağıtılmasında babasının yar- dımcısı olmuştu. Ahmet Mefhar Bey 2003 yılında İstanbul'da vefat etti. Mehmet Kayalar 1942 yılında Risale-i Nur esrlerile ve 1950'de Bediüzzaman ile tanışır. İkinci görüşmesinde emekli olmaya karar verir. Önyüzbaşı rütbesinde iken 1952 yılında emekli olur. Risale-i Nur'un ilk te'lifi Albay Hulusi Bey ve İbrahim Hulusi Yahyagil ile başlar. Neşri şarkta ve Anadolu'da Yüzbaşı Mehmet Kayalar ile devam eder.

385. www.bilgidenizi.net/

Mehmet Kayalar emekli olduktan sonra Diyarbakır'da ikamet etti ve yöre insanlarına uzun yıllar Risale-i Nur ve Kur'an'dan tefsir, hadis, fıkıh dersleri verdi.

Bilhassa Diyarbakır'a tayin olduktan sonra mutî ve münbit bir hitap zemini bulunca okuma faaliyetleri daha da istikrarlı bir hâl aldı. Yalnız birliğinde ve mahallinde değil, insanlarla muhabbet edebileceği her yerde Risâleleri anlattı. Bazen üç beş kişiyle, bazen de yüzlerce insanla yaptığı müessir derslerin yanı sıra bir yandan Risâle-i Nurları Kur'ân hattı ile yazdı, yazdırdı; Lâtin harfleriyle okudu, okuttu, diğer yandan da ihtiyaç hissedilen yerlere Risâle-i Nur'u ulaştırmaya çalıştı. Risâleleri okuyup hizmetlerle meşgul oldukça Üstadını görme iştiyakı artmasına rağmen kendisi gidemedi ama hem sık sık mektup yazarak, hem de Nurları yeni tanıyan kişilerin gitmelerini teşvik ederek irtibatını sağlamlaştırdı. Böylece Bediüzzaman'ın 'Eğer Şarkta Hulusi Bey ve Mehmed Kayalar olmasaydı, ben Şarka gitmeye mecbur olurdum' şeklinde de ifade ettiği gibi kendisi Şarklı olmamasına rağmen Şarkın şiarı addedilen insanlardan biri hâline geldi. Haftanın muayyen günlerinde evinde yaptığı derslerin yanı sıra, fırsat buldukça bazı büyük camilere giderek cemaate Risâle okumaya başladı. Ulu Cami başta olmak üzere şehrin merkezi camilerinde Risâle okumayı önemli bir hizmet telâkki ettiği için kendisi gidemediği zamanlar oralara oğlunu veya yetişmiş talebelerini gönderdi.

Zamanla çevresinde teşekkül eden hizmet kadrosu arasında vazife taksimi yaparak hem şehrin kenar semtlerinde hem de çevre il ve ilçelere dersler ihdas ederek hitap hududunu genişletti. Aslında bunlar, Nur hizmetinin mutad faaliyetleriydi ve her Nur Talebesi kendini bunları yapmakla vazifeli bilirdi. Onun için Mehmed Kayalar'ın bunları yapmasında ve yaptırmasında bir fevkalâdelik yoktu. Onu Nur Talebeleri arasında farklı kılan asıl hususiyeti, şecaati ve cesaretiydi. Lâkin bu fıtrî meziyetlerini zaman zaman farklı mecralarda kullanma temayülü içine girdiğinden olsa gerek, Bediüzzaman altmış yılının başında Ankara'ya geldiğinde Diyarbakır'a telgraf çektirerek onu da çağırttı. Böylece umum Nur Talebelerine hitaben, Mehmed Kayalar'ın da aralarında bulunduğu bir grup talebesine vefatından önce verdiği son dersine şu ifadelerle başladı: “Aziz kardeşlerim,“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir, menfî hareket değildir; rıza-i İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.”

Nurun Muallimi. Nurun Kahramanı.

Nurun Yüksek Bir talebesi.

Hayatını Nura vakfeden Mehmet Kayalar…

Bediüzzaman Said Nursî'nin, Mehmed Kayalar ismine taktığı rütbe ve nişan mahiyetindeki sıfatlardı bunlar. O hepsini şerefle taşımakla kalmadı, mânâlarını da hassasiyetle yaşadı. Fakat bu hususta onu asıl memnun ve mesrur eden şey, Bediüzzaman'ı hayatı boyunca ancak birkaç sefer görmüş olmasına rağmen onun, varisleri olarak vasıflandırdığı on iki talebesinin arasında kendi ismine de yer verme-

siydi. Bu sıfat, onun için hayatî bir mazhariyetti. Ömrünün bâkî kalan kısmını Üstadına saygısının ve Risâle-i Nur hizmetine sadakatinin semeresi saydığı bu mazhariyete lâyık olacak samimiyet, hizmet, gayret, hâl ve hareketler içinde geçirdi. 1 Haziran 1994 tarihinde Yalova yakınlarındaki Çiftlikköy'de bu mazhariyetin hazzı içinde ayrıldı aramızdan. Şimdi berzahta o hazzı yaşıyor. İnşallah mahşerde de, cennette de yaşayacak.

Yüzbaşı Mehmet Kayalar

Mehmet kayalar Bediüzzaman'ın kardeşi âlim ve fâzıl olan Abdülmecid Efendi Hazretleri veriyor: Konya'da 1962 yılında halıcı Sabri Beyin dükkânında Abdülmecid Efendi bana hitaben “Kardeşim, Mehmet

Kayalar kemâlâtın son zirvesine ermiş bir zât-ı celîl-i kadîrdir.” Şanlı ordumuzun

efradından emekli önyüzbaşı olarak vazife yapmış bir subay olan Mehmet Kayalar'ın 1950 yılında Beddiüzzaman Said Nursi Hz. ile tanışmasından sonra, devrim niteliğinde olan Risale-i Nurun gizlilikten çıkıp alenen intişarına ve İslam yazısı ile beraber Latin harfleriyle de matbaalarda yazılmasına öncü olan bir âlimdir.

Ayrıca Risâle-i Nûr'un Diyarbakır'da camilerde okunmasına başlandığında Ulu Camii de azim bir cemaate Risâle-i Nûr derslerini okurdu. 1946 yılında Risâle-i Nûr eserleriyle ve 1950'de bizzat Üstad Bediüzzaman ile tanışır. İlk görüşmesinde Mehmet Kayalar Ağabeyin ayaklarında titreme, konuşmasında kekeleme hâsıl olur. Bediüzzaman hazretleri Ağabeyin başını koltuğunun altına alarak okşamış, öylece nâtıka (kekeleme) hali geçmiştir. Bildiğim kadarıyla Ağabey ile Üstadın görüşmeleri üç veya dört kez olmuştur. Risâle-i Nûr'un ilk te'lifi Albay Hulûsi Bey ile (İbrahim Hulûsi Yahyagil) başlar. Neşri şarkta ve Anadolu'da Yüzbaşı Mehmet Kayalar Hz. ile devam eder. 28. mektubun 7. meselesi Albay Hulûsi Bey'in mektubu hatırlansın. ( Rüyada sarıklı genç) O günün şartlarında hem de Diyarbakır'da Şeyh Said'in isyan bölgesi, azılı din düşmanlarının ve diğer ideoloji fraksiyonlarının toplandığı beldede korkusuzca Nûr derslerini vermiştir. Ayrıca Risâle-i Nûr'a muarız hoca ve İmamların bulunduğu, halkının da dini bilgiden yoksun olduğu bir beldede.. Mehmet Kayalar Hazretleri'ne mektup yazarak buyurmuşlar “Kardeşim Mehmet bu küfre ben bir vurdum ise sen on vurdun.”Mehmet Kayalar Hazretleri, Üstadı bir ziyaretinde, Üstad buyurmuş: “Kardeşim, ben her gün sabahleyin talebelerimi ismen ve sureten görür duama alırım. Akşamleyin yalnız ismen dua ederim. Fakat senin talebelerini sabah ve akşam hem ismen hem sûreten görür duama alırım.”

386. İslam Yaşar, Yeni Asya Gazetesi'nden, ……

Mehmet Kayalar Hz. 1950–1952 yıllarında Bingöl, Diyarbakır illerinde önyüzbaşı rütbesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nde hizmet veriyordu. 1950 yılında Üstad Bediüzzaman Hz ile tanışıyor. Üstad Hz. onu üç gün kendi evinde misafir ediyor. Bu üç gün içinde önemli notlar alınıyor. Üstad Hazretleri, Mehmet Kayalar' a şöyle hitab eder; “kardeşim, Diyarbakır' da mühim vazifeler var, benim gitmem lazım idi. O vazifeler size verildi. Gidiniz ve vazifenize başlayınız.”

İkamet ettiği ev, kalabalığa kâfi gelmediğinden Hasırlı Mahallesi'nde bir eve taşınılıp Nûr hizmetine oradan devam edildi. Orası da kifayet etmeyince Allah (c.c)'ın inayetiyle 1959 yılında Diyarbakır ilinin 5 km kuzeydoğusunda Dicle Nehri kıyısında 2.5 dönümlük bir arsa alınıp iki katlı bir ev yapıldı. Üst katında Mehmet Kayalar Hazretleri ailesiyle ikamet buyurdular. Alt katta cemaate ayrıldı.

Mehmet Kayalar Hazretleri, Üstadı bir ziyaretinde, Üstad buyurmuş: “Kardeşim, ben her gün sabahleyin talebelerimi ismen ve sureten görür duama alırım. Akşamleyin yalnız ismen dua ederim. Fakat senin talebelerini sabah ve akşam hem ismen hem sûreten görür duama alırım.”

Üstad hazretleri vefatından üç ay evvel bu otuz üç Hadîs-i Nebevî'yi Arapça metin olarak ve şahsına ait özel kitapları, yazı eşyaları ve hiç neşredilmemiş olan 27. MEKTUB'u bir bavul içinde Mehmet isimli kardeşle Diyarbakır'a göndererek, Mehmet Kayalar Hazretleri'ne arz etmiştir. : Üstadın vefatından 35 gün evvel, Üstad bir telgrafla Mehmet Kayalar Hz.'ni Ankara'da Beyrut Palas Oteli'nde beklediğini bildiriyor. Mehmet Kayalar Ağabey de hemen bir uçakla Ankara'ya geldi. Mehmet Kayalar Hazretleri, Hz. Ali'nin (r.a) Kaside-i Celcelûtîye adlı eserinde Risâle-i Nûr hakkında “Takriben 1950 tarihinde sırren, tenevvürreten ve cehren intişara başlar.” Tesbitini Üstada yazmış, Üstad ise ses çıkarmamıştır. Mehmet Kayalar Hazretleri de o günden sonra Risâle-i Nûr külliyâtını Diyarbakır'daki talebelerinden tüm cami ve mescitlerde okumaya başlamasını istemiştir. Daha sonra diğer vilayetlerde de okundu. Hiç unutmam Kayalar Ağabey 1957 yılında cezaevinde bir görüşme günü Üstad'dan gelen bir mektubu gardiyan koğuşunda okudu.

Üstad buyuruyor, “Kardeşim, senin bu hizmetin 18 İslâm ülkesine inkılâp etti. Sen vazifeni bihakkın yaptın.” Bir görüşmede de Üstad Hazretleri, “Kuvvet şarkta, kuvvet Diyarbakır'da, kuvvet sende” buyurmuştur.

Mehmet Kayalar Hz. Diyarbakır'da Bir Kısım

Şerif Nazlıcan kardeşimiz Bingöl'de uzun yıllar çileli bir hayattan sonra bir gün Üstada giderek izin isteyip Suudi Arabistan'a hizmet için gitmek istemiş. Üstad Hazretleri, “Hizmet yeri burasıdır. Ben dahi Arabistan'da olsaydım buraya gelirdim. Sen şimdi doğru Diyarbakır'a Mehmet Kayalar'ın hizmetine git” der. O da emre ittiba ederek Ağabey'le hizmete devam etmiştir. Abdulvahab bir rüyasında Üstad Hazretlerini görür. Henüz Ağabey ile tanışmamaktadır. O'na der ki: Ya Abdulvahab! Mehmed Kayalar filan yerde (Diyarbakır) der, adres verir. Onunla irtibat kur ve Risale'-i Nûr derslerine devam et. O da devam eder. Abdulvahab 1969 tarihinde vefat eder. Vasiyeti üzerine medresemiz yanındaki kabristana getirilir. Cenazesinin taşınmasında Mehmed Kayalar Hz de bulunur ve cenaze namazını kıldırır. Mehmed Ağabey der ki: Bu zat bu kabristanın efendisidir. Bu zat Bediüzzaman'ın kabr-i şeriflerinin açılmasına ilk kazmayı vuran zattır. Mehmet Kayalar Hz. 01.06.1994'te Çiftlikköy' de vefat etmiştir. Kabr-i Şerifleri Yalova ili Çiftlikköy ilçesi kabristan- lığındadır.

TAZİYE

Memleketimizin müstesna şahsiyetlerinden

Üstad Bediüzzaman'ın

önemli talebelerinden emekli Yüzbaşı

Mehmet KAYALAR'ın

Dar-ı bekaya irtihalini teessürle öğrendim.

Merhuma Cenab-ı Hakk'tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine sabr-ı cemil dilerim.

Belgede Bediüzzaman ve Diyarbakır (sayfa 186-194)