• Sonuç bulunamadı

1. YEREL YÖNETİM, YEREL DEMOKRASİ, YEREL SİYASET VE BÜYÜKŞEHİR

3.2. Yerelleşme Kavramı

3.3.3. Yerelde Merkezileşme

Türkiye’de yerel yönetimlerle ilgili yapılan reformları gerçekleştirenler genel olarak yerelleşme ilkesinin güçlenmesi için, güçlü yerel yönetimler oluşturmak için bu reformların yapıldığını öne sürmüşlerdir. Yerel yönetimler açısından yapılan son düzenleme olan 6360 sayılı yasanın da Türkiye’nin yerelleşme noktasında gerçekleştirdiği reformların bir devamı niteliğinde çıkartıldığı görüşü mevcut olan görüşlerdendir.

6360 sayılı yasanın gerekçesinde hizmette halka yakınlık ilkesinin esas alındığı belirtilmiştir. Ayrıca yerelliğin bir güç dağılımı olduğundan ve üst düzey yapılanmaların zaruri olmadıkça alt düzey yapılanmalara müdahale etmemesi gerektiğinden bahsedilmiştir. Bundan dolayı da karar mekanizmalarının daima alt düzeydeki birimler tarafından oluşturulmasının yerellik açısından doğru olacağı vurgulanmıştır (Ak Parti, 2012: 10).

Ancak bu yasanın bir yerelleşme hamlesi olmaktan öte bir merkezileşme hareketi olduğu, hatta bu merkezileşmenin yerelin içinde meydana geldiği görüşü de önemli ölçüde dile getirilmiştir. Aslında yerelde merkezileşme olgusu yeni bir olgu değildir.

Türkiye’de yerelde merkezileşmeye sebep olacak değişimler 1980 sonrasında gerçekleşmeye başlamıştır. Bu süreç ilk olarak 1982 anayasasının gerekçelerinde MGK karaları ile belediye ölçeğinde görülmüştür. 5393 sayılı Belediye Kanun ile birlikte belediye ölçeğinde yerelde merkezileşme eğilimi sürmüştür. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Yasası ile de büyükşehir ölçeğinde merkezileşme giderek artmıştır. 2008 yılında yapılan 5747 sayılı düzenleme ile büyükşehir belediyelerinin sınırları içerisinde bulunan çoğu ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliğine son verilmiştir. Böylece

büyükşehirlerde merkezileşme ivmesi devam etmiştir. Son halka olarak da 6360 sayılı yasa ile büyükşehir belediyelerinin sınırlarının, il mülki sınırları olarak genişletilmiştir.

Bu durumda yerelde merkezileşmede son noktaya gelinmiştir (Polat ve Yatkın, 2016:

2060).

Duru, (2013: 33-34) 6360 sayılı yasasının gerekçesinde belirtildiği gibi bir yerelleşme sağlamadığı aksine yerel düzeyde bir merkezileşmeye yol açtığını belirtmiştir.

Binlerce yerel yönetim birimini kapatan bir yasanın yerelleşme ile ilgili olamayacağını, il özel idarelerinin tüzel kişiliğinin kaldırılmasının da asla yerelleşme adı altında yapılamayacağını vurgulamıştır. Yasa ayrıca il özel idaresinin yerine merkezi bir oluşum olan ve bütçesi doğrudan vali tarafından onaylanan Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığını getirmiştir. Bu değişiklik de yerelleşme adı ile sunulmuştur.

6360 sayılı yasa ile birlikte tüzel kişiliğine son verilmiş yerel yönetim birimlerinin yetki, görev ve mali kaynakları büyükşehir belediyesi ve büyükşehir ilçe belediyelerine devredilirken, tüzel kişiliğine dokunulmayan büyükşehir ilçe belediyelerinden de büyükşehir belediyesine yetki, görev ve mali kaynak devri söz konusudur. Bunların sonucunda yerelde siyasi, idari ve mali açıdan bir daralma meydana gelmiştir. Bu daralma yerele ait olan yetkilerin doğrudan merkezi idareye devredilmesi şeklinde gerçekleşmemiş, alt kademedeki yerel yönetimlerden daha üst kademedekilere devredilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. Sonuç olarak yasa öncesi parçalı bir yapıya sahip olan il ölçeği, daha merkezi bir belediye organizasyonuna dönüşmüştür (Oktay, 2016b:

113).

6360 sayılı yasa için yerel birimlerde merkeziyetçi yeni bir yapının oluştuğunu savunan Arıkboğa da (2013: 71) bu yeni durum için yaklaşım noktasında bakıldığında

“merkeziyetçi yerelleşme” kavramını, kuruluş noktası açısından da “alansal yönetim yasası” kavramını kullanmıştır. Hem muhalefet hem de iktidar 6360 sayılı yasa ile yerel yönetimlerin aşırı derecede güçleneceğini vurgulamışlardır. İktidar bu durumu olumlu bir değişiklik olarak görürken muhalefet ise sakıncalı olduğu kanısındadır. Yasa tanımlanırken hem merkeziyetçi hem de yerel yönetimleri güçlendirici yönü dile getirilmiştir.

6360 sayılı yasa hakkında, Tunçer ve Ünal da ( 2016: 326) bu yasanın, büyükşehir yönetim modelinin iki temel öğesi olan demokratik katılım ve yönetilebilir ölçek

unsurlarını dikkate almadığını ve hizmetin öncelikte olduğu merkezileşmiş bir büyükşehir yönetim modeli olduğunu ileri sürmüşlerdir. Halka sorulmadan yerel yönetim birimlerinin kapatılmasının demokrasi açısından kaygı yarattığını, merkezileşme açısından da büyükşehir ilçe belediyelerinin de hizmetleri yerine getiren büyükşehir belediyesinin şubeleri konumuna düşürüldüğünü belirtmişlerdir.

6360 sayılı yasa ile kentsel alanları yönetmek için oluşturulan belediyelerin kırsal alanları yönetmede sorun yaşayacağı ve bununla birlikte merkezden yönetim ilkesinin hâkim olduğu il yönetiminin yerinden yönetim ilkesi ile yönetilecek olması da federalizme yöneliş olarak görülebilmektedir. Bu yeni yasa ile yerelde güçlü bir merkezi yapı oluşturmanın yerelleşmeye katkı sağlamayacağı söylenmiştir (İzci ve Turan, 2013:

128-129; Duru, 2013: 34).

Çağlar (2009: 224) ise, yerelde merkezileşme ilkesine kalkınma açısından itiraz etmemiş, ancak bunun büyükşehir belediyesi yolu ile değil valilerin il yönetiminin merkezinde olduğu bir yönetim anlayışı ile yapılması gerektiğini ileri sürmüştür.

6360 sayılı yasa Arıkboğa’ya (2013: 73) göre, yerel yönetimleri güçlendirirken merkeziyetçi bir anlayış ile bunu yaptığını söylemiştir. Bu anlayışla yasa, birçok belde belediyesinin ve köylerin tüzel kişiliğine son vermiştir. Büyükşehir ilçe belediyeleri ve büyükşehir belediyesi ilişkisinde ise çok açık bir şekilde büyükşehir belediyesinden yana taraf olmuştur. Tüm ilin yönetiminde büyükşehir belediyesini asli yetkili olarak kabul etmiştir. Bu durumun örneklerinden biri yol yapım hizmetinin, köy yolları da dâhil olmak üzere ilçe belediyeleri tarafından değil büyükşehir belediyeleri tarafından yapılması öngörülmüştür. Bir başka örnek de ilin tamamındaki otopark ücretlerinden sağlanan gelirler büyükşehir belediyesinin hesabına yatırılacaktır. Örneklerden de anlaşılacağı üzere uygulanan büyükşehir yönetim anlayışı kendi içinde merkeziyetçi bir yapı göstermektedir.

6360 sayılı yasa ile büyükşehir statüsüne sahip iller için ekonomik verimliliği artırmak amacı ile idari ve ölçek anlamında merkezileşmeye gidilirken diğer taraftan da kapatılan il özel idarelerine alternatif olarak Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıklarını kurulmuştur. Yerel kalkınma noktasında bu başkanlıklara önemli görevler verilmiştir. Bütün bu anlayışın temelinde yerelde kalkınma ve yerelde merkezileşme politikaları yatmaktadır (Polat, 2014: 93-94).

6360 sayılı yasa ile il yönetimi noktasında ciddi bir değişim yaşanmıştır. Karar organı seçimle iş başına gelen İl Özel İdarelerinin kapatılıp ona alternatif konumunda karar organı atama ile belirlenen Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı’nın kurulması merkeziyetçi bir uygulamadır. Metropol bir kentin yönetim anlayışı açısından değerlendirildiğinde yetki paylaşımı noktasında ilçe belediyelerinin büyükşehir belediyesi karşısında yetkilerinin azaltıldığı ve büyükşehir belediyesinin yetkilerinin de ciddi oranda artırıldığı görülmektedir. Bu durum dikkate alındığında yerelde merkezileşme eğilimimin varlığından rahatlıkla söz edilebilir (Tunçer ve Ünal, 2016:

335).

Keleş’e (2012a: 8) göre de, 6360 sayılı yasa ile büyükşehir belediyelerine çok geniş yetkiler tanınmıştır. Büyükşehir belediyeleri karşısında büyükşehir ilçe belediyeleri güçsüz konuma getirilmiştir. Bu durum merkeziyetçiliğin yerel düzeyde uygulanması anlamına gelmektedir. 6360 sayılı yasa ile genel bütçe vergi gelirlerinden büyükşehir belediyelerine ayrılan pay % 2.50'den % 4.40'a yükseltilmiştir. Büyükşehir belediyesi sınırları içinde toplanan bütün vergilerden büyükşehir belediyesine ayrılan pay % 5'ten % 6'ya çıkarılmıştır, fakat bu pay oranları, büyükşehir olmayan belediyelerde, sırasıyla, % 2.85'ten % 1.40’a ve büyükşehir ilçe belediyelerinde ise % 30'dan % 20'ye indirilmiştir.

Görüldüğü üzere, yasa sadece yönetsel anlamda değil mali yapı anlamında da yerelde güçlü bir merkeziyetçi yapı oluşturmaya devam etmektedir.