• Sonuç bulunamadı

1. YEREL YÖNETİM, YEREL DEMOKRASİ, YEREL SİYASET VE BÜYÜKŞEHİR

1.1. Merkezden Yönetim

Anayasanın 123’üncü maddesine göre, idarenin kuruluş ve görevleri merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır. Bu maddeden anlaşılan, merkezden yönetim ve yerinden yönetim kavramları anayasal ilkelerdir (Gözler, 2002: 27). Bu iki ilke Türk idari yapısının temelini oluşturmaktadır.

İdare tarafından yapılacak ve topluma sunulacak hizmetler başkent adı verilen devletin yönetim merkezinden ve tek elden yapılmaktadır. Merkezden yönetimi benimseyen ülkelerde, devletin merkezinde bulunan başkent teşkilatı ülkenin tamamına sunulacak hizmetlerde yetersiz kalacağı için devletin ülke genelinde sunmada kolaylık sağlayacak ve onun hiyerarşik yapısı içinde varlığını sürdürecek teşkilatlanmaya gerek duyulmaktadır. Bu teşkilatlara taşra teşkilatları denir (Günday, 2004: 57). Bu teşkilatlara örnek olarak; il sağlık müdürlüğü, il emniyet müdürlüğü ve ilçe milli eğitim müdürlüğü verilebilir.

1.1.2. Merkezden Yönetimin Özellikleri

Merkezden yönetimin başlıca özellikleri Eryılmaz (2017: 105) tarafından aşağıdaki gibi özetlenmiştir:

 Kamu politikalarının belirlenmesi, yürütme ve karar alma yetkisi merkezi bir organın ya da organların elinde toplanmıştır. Bu sayede başkent örgütünün kamusal mal ve hizmetleri planlaması ve yönetmesi sağlanmıştır. Bu hizmetlerin yerine getirilmesinde başkent örgütünün il ve bölge düzeyindeki kuruluşları görev almaktadır. Bu kuruluşlar merkezden gelen emir ve talimatları harfiyen uygular.

 Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi hususunda ihtiyaç duyulan gelir ve giderler merkezden yönetilmektedir.

 Merkezi yönetim birimlerinin ihtiyaç duyduğu personelin atanması merkez tarafından yapılır. Merkezi yönetim bu personellerin tayin terfi gibi işlemlerinde yetkiyi, hiyerarşik yapıya uyulması ve kendine bilgi verilmesi şartı ile bölge ya da ildeki kuruluşlarına bırakabilir.

1.1.3. Merkezden Yönetimin Yararları

Merkezden yönetim ilkesinin yararlı birtakım özellikleri bulunmaktadır. Günday (2004, 58) bu yararları üç maddede özetlemiştir. Bunların ilki; merkezden yönetimin güçlü bir devlet yönetimi sağlamasıdır. Ülkenin tamamı üzerindeki otoritenin tek elde toplanması, o devlet yönetimini güçlü kılar. İkincisi; hizmetler, daha az harcama ile ve rasyonel bir biçimde yürütülür. Merkezi yönetimde ülkenin bütün kaynakları tek merkezde toplandığından yürütülen hizmetler hem daha tasarruflu hem de etkin ve verimli biçimde gerçekleştirilmiş olur. Üçüncü yararı ise; hizmetlerin yeknesak (tekdüze) bir biçimde yürütülmesidir. Bu sayede ülkede sunulan hizmetlerin bölgelere ve şahıslara göre farklılık göstermesi engellenmiş olur. Böylece ülkede bölgelerarası farklılıklar azaltılarak gelişmemiş ve az gelişmiş bölgelerin de gelişmesi sağlanmaktadır.

1.1.4. Merkezden Yönetimin Sakıncaları

Merkezden yönetimin yukarıda belirttiğimiz yararlı özelliklerinin yanında sakıncalı yönleri de bulunmaktadır. En temelde merkezden yönetim bürokrasi ve kırtasiyeciliğe sebep olmaktadır (Gözler, 2002: 29). Karar alma yetkisinin merkeze ait olmasından dolayı alınan bu kararların gerekli birimlere ulaşması ve uygulamasının denetlenmesi güçlü bir bürokratik yapı gerektirir (Eryılmaz, 2017: 106). Ayrıca kararların uygulanmasında taşra birimlerindeki görevliler sorumluluk almadıkları için merkezden görüş alırlar. Bu durum uzun yazışma ve işlemlere yol açar (Günday, 2004: 59).

Merkezden yönetimde hizmetler daha yavaş yürüyebilmekte ve kaynak israfı söz konusu olabilmektedir. Merkezi yönetimin hizmetlerinin yerel ihtiyaçlara uygunluğunun belirlenmesi konusunda sorun yaşanmaktadır. Her ne kadar merkezi yönetimin taşra birimleri olsa da bu birimdekiler merkezden atandığı ve kararlar başkentten alındığı için

ise, merkezden yönetimin halkı pasifleştirmesidir. Eryılmaz’a (2017: 107) göre bunun nedeni, merkezden yönetimin uygulandığı ülkelerde yapılan hizmetlerin belli bir çoğunluğu başkent örgütü tarafından karar alınarak yapılmaktadır. Bu durum da halk kendini ilgilendiren konularda görüşünün alınmadığını düşünüp her şeyi devletten bekleyen pasif bir tavır takınmaktadır. Oysa demokratik yönetimlerde halkın yönetime katılması esastır.

1.1.5. Yetki Genişliği

Merkezi yönetimin başkent birimleri hizmetlerin çoğunu yerine getirmeye çalıştığı için etkin ve verimli olamamaktadır. Bundan dolayı merkezi idare kendi hiyerarşik yapısı içerisinde alt birimlerine yetki ve görev aktarımına gitmek zorunda kalmıştır. Bunun sonucunda yetki genişliğini geliştirmiştir (Eryılmaz, 2017: 11). Nadaroğlu da (2001: 22) yetki genişliğini, merkezden yönetimin mutlak uygulanması gibi bazı sakıncalarının ortadan kaldırılması için, merkez tarafından kendi alt birimlerine bazı yetkilerinin devredilmesi olarak tanımlamıştır.

Yetki genişliğinde merkezi yönetim tarafından oluşturulan taşra birimlerinin başında amir olarak atanmış kişiler bulunur ve bu kişiler merkez adına karar alırlar ve bu kararı uygularlar (Şengül, 2017: 2). Anayasanın 126. Maddesinde “illerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre yetki genişliği yalnızca il idaresinin amiri olan valilere tanınmış bir yetkidir. Kaymakamlar bu yetkiye sahip değildir (Kırışık, 2011: 23).

Yetki genişliğinin özellikleri şu şekilde belirtilmektedir (Günday, 2004: 60-61):

 Merkezi idarenin taşra teşkilatında görevli vali, merkeze ait yetkiyi merkez adına kullanır. Bu yetkiyi kullanan vali merkezi idarenin hiyerarşik yapısı içerisinde yer almaktadır.

 Merkez adına kullanılan bu yetki, merkezin üstlendiği bir kamu hizmetinin yerine getirilmesi için kullanılmaktadır.

 Yetki genişliğinde, yürütülen hizmetin giderleri merkezi idareye aittir. Bunun sonucu olarak bu hizmetten elde edilecek gelir ve mallar da merkezi idareye aittir ya da onun tasarrufundadır.

1.1.6. İdari Vesayet

Yönetimde bütünlük ilkesinin gereği merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin yetki paylaşımları anayasada düzenlenmiştir. Merkezi yönetim başkent

örgütü ve taşra birimleri arasındaki ilişkileri hiyerarşik denetim yoluyla sağlanmaktadır.

Ancak bu yol farklı tüzel kişiler arasında uygulanamamaktadır. Böyle durumlarda kullanılan denetim vesayet denetimidir. Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetim yetkisine idari vesayet denmektedir (Şengül, 2017: 175).

İdari vesayetten, Anayasanın 127’inci maddesinde şu şekilde bahsedilmektedir;

merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir.

İdari vesayet temelde merkezi idarenin dışında ayrı bir tüzel kişiliği olan ve merkezden bağımsız olarak işlem yapabilen yerinden yönetim kuruluşlarına uygulanmaktadır. Kendilerine özerklik tanınan bu kuruluşların bu şekilde denetlenmesi özerkliğin istisnai bir durumu olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha farklı bir söylemle, kural olarak yerinden yönetim kuruluşları özerktir, ancak onlara uygulanan idari vesayet istisnadır (Günday, 2004: 75).

Dünyanın pek çok ülkesinde yerel yöneyimler merkezi idare tarafından denetlenmektedir. Çünkü yerel yönetimlerin özerk olması onların merkezi yönetimden tamamen bağımsız hareket edebilecekleri anlamına gelmez. İdari vesayette üç usul söz konusudur (Bilgiç, 1998: 465):

1) Yerel yönetimlerin karar organlarının aldığı kararların yargı denetimine tabi olması.

2) Türkiye’de de sıkça görülen; yerel yönetimlerin aldığı kararların, merkezi idare tarafından onaylanması, ertelenmesi veya iptali.

3) Vesayet makamlarının yerel yönetimlerin yerine geçerek onlar adına karar almasıdır.

İdari vesayet uygulanırken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, denetim ile yerel yönetimlerin özerkliği arasındaki dengenin bozulmaması ve denetim yetkisinin kötüye kullanılmamasıdır. Denetimin kapsamı amacını aşar ve daha sıkı bir tutum sergilenirse denetim yararsız ve zararlı bir hale dönüşmüş olur (Akdemir ve Ulusoy, 2006: 28).