• Sonuç bulunamadı

2.2. KATILIM KAVRAMI VE YEREL KATILIM

2.2.7. Yerel Yönetimlere Katılmanın Zorlukları

Yerel düzeyde yönetime katılmak demokratikleşme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Küresel toplumun üzerinde önemle durduğu yerel katılım ve yerel sivil örgütlenmeler yoluyla vatandaşların karar alma sürecine dâhil olmalarının önüne pek çok sorun bulunmaktadır.

Çağdaş yönetişim anlayışı gelişmekte olan bir eğilimdir. Bu eğilim ihtiyatla karşılanması ve karşısında söylem olarak olmasa bile eylemsel açısından siyasal sistemin direnç göstermesi doğaldır. Geleneksel kamu yönetimi anlayışı idare yapısı gereği uzun yılların vermiş olduğu tecrübeye sahiptir. Yönetişim kavramının ortaya atıldığı ilk yıllarda bu eğilimin geçici ve

156 a.g.e., s. .31

157 Veysel Bilgiç, Değişik Yönleriyle Yerelleşme, s. 63

dönemsel olduğu düşünülse bile çağdaş işletme anlayışının özellikle yerel yönetim sistemine uygulanması kamu idaresini yeni önlemler almaya ve reform paketleri hazırlamaya itmiştir. Siyasal sistemin özelliği, aşırı merkezileşmiş yapısı yönetime katılmanın önündeki zorluklardan biridir.

Yönetime katılma izne tabi bir olgudur. İzne tabilik katılmanın araçsal özelliği ile bütünleşmekte ve onu belirleyici olmaktan çıkarıp, sistemin amaçlarını gerçekleştirici bir kategoriye dönüştürmektedir. Şu halde siyasal katılımda sınırlı bir etkinlik ve etkileme söz konusu olmaktadır158

.

Yönetime katılmanın vatandaşlar açısından uluslararası destekçileri bulunsa da ilgili mevzuat ama özellikle yönetici kadronun demokratik yönetim anlayışına bağlıdır. Çoğu belediyede yönetime katılmak popüler bir faaliyet olarak görülse de belediye başkanının tek adam görüntüsü ve uygulamaları ağır basmaktadır.

Demokratik katılımın bir diğer sorunu ise bireyin, içinde yaşadığı toplumun sorunları karşısında böyle bir faaliyet içinde bulunmayı isteyip istemeyeceğidir. Demokratik bilincin ve kültürün gelişmemesi, otorite ve devlet anlayışının kutsallığı, gündelik hayatın hızlı devinimi katılım uygulamaları için bireyin ya zaman ayıramamasını ya da baştan böyle bir talebinin olmaması sonucunu doğurmaktadır. Kamuoyunun sürekli olarak bilgilendirilmesi, özellikle belediye yönetiminde oluşan yeni kamuoyu anlayışı ile vatandaşların katılıma özendirilmesi faydalı olsa da bugün yerel yönetimlere halk katılımı yeterli düzeyde değildir.

Yönetime katılmanın bir başka sorunu da ölçek sorunudur. Büyükşehir Belediyeleri özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde yönetime katılmak zorlaşmakta ancak küçük ölçekli il, ilçe ve beldelerde yönetime katılma ve doğrudan doğruya yerel yönetimlerle ilişkiler daha sağlıklı kurulabilmektedir.

Yönetime halk katılımını sağlayabilmek için fiziki şartlarında yeterli olması gerekmektedir. İl ve ilçelerde kurulan kültür evleri, halk evleri, halk merkezleri gibi toplanma mekanlarının fazlalaşması ortak sorunlar karşısında düşüncelerini ifade etmek isteyenler için bir platform oluşturacaktır.

158Birkan Uysal, Siyasal Katılma ve Katılma Davranışına Ailenin Etkisi, (Erişim),

Yerel yönetimlerin demokratik katılım yönünde son dönem gelişmeler oldukça hız kazanmıştır. 2003 yılından itibaren reform paketi niteliğindeki yasal düzenlemeler yerel yönetimlerde halk katılımını artırmanın yasal dayanaklarını oluşturmuş 10 yılı gibi kısa süre içinde kent meclisi, kadın meclisleri, Yerel Gündem 21 Projeleri, halk toplantıları ve danışma kurulları giderek daha aktif uygulamalar olmaya başlamışlardır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİ VE KATILIMCI BELEDİYECİLİK

Türkiye’de katılımcı yerel demokrasi uygulamaları, son yıllarda hız kazanmış uygulamalar olarak öne çıkmaktadır. Demokratikleşme ve yerel katılım arasındaki olumlu ilişki, küreselleşme süreci ile tekrar siyaset gündemine oturmuş Türkiye’deki her yerel yönetim birimi bu uygulamalara önem vermiştir.

Bu bölümde Türkiye’de yerel yönetimlerin gelişim evreleri ile demokratikleşme ve yerelleşme kavramları incelenmiş, katılımcı belediyecilik uygulamaları demokratik bağlamda örneklendirilerek Türkiye’de yerel demokrasinin sorunları ve çözüm önerileri tartışılmıştır.

3.1. TÜRKİYE’DE DEMOKRATİKLEŞME PERSPEKTİFİNDE YEREL YÖNETİMLERİN GELİŞMESİ

Türkiye’de yerel yönetimler her zaman merkezi yönetimin bir uzantısı olarak görülmüş ve yerel siyaset; merkezi devletin vesayetçi kontrolü altında oluşmuştur. Bu oluşumun Türk devlet yönetiminin, Osmanlı devlet bürokrasisinin bir geleneği olarak Türkiye Cumhuriyetine miras kalması yerel yönetim kavramının sürekli olarak savunmacı modernleşme sürecinde tasarlanması sonucunu doğurmuştur.

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki modernleşme çabaları Batılı devletlere karşı devletin dış etkenlerin etkisiyle çöküşünün önlenmesine yönelik adımlardır.

Tanzimat Fermanı’nın ilanı, Osmanlı imparatorluğu için köklü bir değişim ve dönüşüm sürecinin başlangıcı olmuştur. Tanzimat sonrasının temel düşüncesi olan Avrupa’nın modern kurumlarının alınması ve Batıya eklemlenme düşüncesi, 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanan yenileşme

sürecinin bir parçası da yerel yönetimlerdeki kurumlaşmadır159

. Tanzimatçı bürokratik kadrolar taşra yönetiminde reformla mahalli yönetimi kurumlaştırırken, mahalli demokrasiyi geliştirme niyetinde değildiler; daha çok vergilerin düzenli ve hakça toplanması, hizmetlerin iyi götürülmesi, asayişin

ve ekonomik gücün gelişip yerleşmesi niyetinde idiler.160

Batı topluluklarının feodalizmden kapitalizme geçerken tarih sahnesine çıkardıkları özgün kurumlar olan yerel yönetimler, değişimlere paralel olarak demokratik nitelikleri gelişmiş ve günümüzde kamu yönetim sisteminin ve aşağıdan yukarıya doğru örgütlenmiş demokratik düzenin yapıcı, vazgeçilmez temel kurumlarından birisi olma özelliğini kazanmıştır. Bu nitelik Osmanlı toplumundaki yapı nedeniyle kendiliğinden oluşmuş ve gelişmiş değildir. Osmanlı toplumunun ve siyasal yapısının merkeziyetçiliği buna izin vermemiştir161

.

Osmanlı devletinin bürokratik yapısında daha başlangıçtan itibaren işleri yönetecek yetişkin kadroların sıkıntısını çekmekteydi. Merkez ve eyalet idaresinde yapılacak adli, mali ve mülki ıslahat için yeterli eleman yoktu. Tanzimat’ın ilanından çok sonraları bile valiler normal işleri yürütecek personele sahip değillerdi. Bu gibi nedenlerden ötürüdür ki Islahatçılar tüm sistemi merkeziyetçi bir modele göre radikal değişikliklerle yenileyemediler ve ister istemez eyalet yönetiminin yeniden düzenlenmesinde klasik kurum ve

yöntemlere başvurdular.162

Belediyeyi gerçekten mahalli bir yönetim birimi olarak düşünülmemiş, en azından örnek aldığı Fransız sistemindeki gibi köy idareleri ile kent belediyelerini aynı statüye sokulmamıştır. Bu ayırım hukuki gerekçeden çok, başkentin ve önemli kentlerin biran önce modernleşen bir yapıya

kavuşturulması amacına dayanıyordu.163

159 Mehmet Seyidanoğlu, Tanzimat Döneminde Modern Belediyeciliğin Doğuşu Yerel Yönetim Metinleri, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Haziran 2010. s. 1-5.

160

İlhan Tekeli ve İlber Ortaylı, a.g.e., s.8

161 Selçuk Yalçındağ, Yerel Yönetimler-Sorunlar ve Çözümler, İstanbul, TÜSİAD Yayınları,

1992, s.31

162 İlhan Tekeli ve İlber Ortaylı, a.g.e., s. 8. 163

Fransa’dan alınan kamu yönetimi sistemi bir anlamda ithal üst yapıyı oluşturma çabasıdır. Bu nedenle, Avrupa’da yaşanan kent devletinden, ulus devlete doğru olan tarihsel değişim, Türk bürokrasi tarihinin kökeninde yaşanmamış ve demokrasinin sınırları ve olanakları, asker sivil bürokrat

kesimin modernleşmeyi toplumda yukarından aşağıya doğru

gerçekleştirmeye çalışması ile çizilmiştir.