• Sonuç bulunamadı

Yenidünya Düzeni Hususundaki Mülahazalar

6. TEMEL BAZI KAYNAKLAR

2.2. TEK KUTUPLU DÖNEMDE DÜNYA DÜZENİYLE İSLAMÎ

2.2.4. Yenidünya Düzeniyle İslamî Hareketler Arasındaki İlişkinin Geleceği

2.2.4.1. Yenidünya Düzeni Hususundaki Mülahazalar

Akademi ve siyaset çevrelerinde Amerika’nın rolünün bittiği, devam ettiği veya geleceği konusunda sürmekte olan müzakere ve tartışmalar, 90’lı yıllarda ilk defa yenidünya düzeni ortaya çıktığında yapılan müzakere ve tartışmalardan daha az değildir. Son dönemlerde yenidünya düzeninin geleceği, Amerika’nın bu düzendeki rolü ve konumuyla ilgili tartışmalar çoğalmıştır.

Bazıları, bu düzenin son yıllarda Amerika’nın rolünün gerilemesinden sonra çok kutupluluğa doğru gittiği görüşündedir. Bunlara göre Rusya, Çin, Avrupa Birliği, Japonya, Hindistan ve Brezilya gibi ülkelerin iktisadî ve askerî konumlarının yükselmesinden sonra devletlerarası düzeyde meydana gelen hadiselerde bunların bariz bir rollerinin olduğu görülmektedir.

Bazıları da dünya meselelerini çözmede bakışların Rusya’ya ve onun Amerika’nın tercihlerine itirazına çevrildikten sonra iki kutuplu bir dünyaya doğru bir dönüşümün yaşandığı görüşündedir. Bazılarına göre ise yenidünya düzeni kutupsuzluğa yani uluslararası ortaklığa ve birleşmeye doğru evrilmektedir.

Bazıları da devletlerin rollerinin bittiği bir evreye doğru gittiği görüşündedir. Onlara göre Avrupa Birliği, Şangay ve Brics gibi blokların rolü ortaya çıkmaya başlamıştır255.

Yenidünya düzeninin uluslar arası bir kaos dönemine doğru gittiğini söyleyenler de vardır. Tahlillerin çoğu Amerika’nın olumsuz rolüyle ilgilidir. Bunlara göre şu andan itibaren gelecek üç yüzyılda liderlik en asgari orana doğru gitmektedir. Ama Amerika imtiyazını koruyacaktır. Bunun da birkaç sebebi vardır:

1- Amerika, Sovyetlerin çökmesinden sonra yenidünya düzeninin yapısını, kendi kapitalist ve liberal sistemine ve demokratik düzenine göre oluşturmuştur. Ülkeleri de bu tarzı benimsemeye zorlamıştır. Bu yapı kendiliğinden oluşmamış, Amerika’nın eliyle planlı ve programlı bir şekilde oluşturulmuştur. Amerika, daima kendi çıkarlarını ve tarzını korumaya çalışmıştır. Bugün demokrasiyle idare edilen ülkelerin sayısı, dört asır önceki sayılarıyla kıyaslandığı zaman, tarihî gidişatın Amerika tarzının ve demokrasisinin çıkarlarına göre işlediği görülecektir. 1977’de diktatörlükle yönetilen 89 ülke varken 2011’de bu sayı 22’ye gerilemiştir. Bugün dünya nüfusunun yarısı demokratik hükümetler tarafından yönetilmektedir. 2011’de 193 ülkeden 117’sinde demokratik seçimler yapılmıştı. 1989’da ise 167 ülkeden 69’unda seçimler yapılmıştı. İktisadî yönden ise bazı araştırmacılar, Amerika’nın üstünlüğünü ispatladığını belirtmektedirler. 2012’de

255 Brics terimi Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ekonomilerini kastetmek için kullanılmıştır.

Amerika’nın toplam üretiminin 15685 trilyon dolar olduğuna işaret etmektedirler. Bu yaklaşık olarak Çin, Japonya ve Rusyanın toplam üretimine (16200 trilyon dolar) ve Avrupa Birliğinin (28 ülke) toplam üretimine (16641 trilyon dolar) denk gelmektedir256. Askerî açıdan da Amerika en üstündür. Amerika’nın askerî üstünlüğünün gerilediğine dair herhangi bir işaret de yoktur. Dünyada en fazla askerî harcamalar, yılda yaklaşık olarak 645.7 milyon dolarla Amerika tarafından yapılmaktadır.

2- Amerika ile rekabet eden bütün ülkeler, dünya düzenini yönetmede onun yerine geçememektedirler. Amerika dışında bütün bu ülkeler kendi içlerinde siyasî ve etnik, komşularıyla sınır ihtilafları ve bir takım düşmanlıklar yaşamaktadırlar. Amerika herhangi bir dış tehditle karşı karşıya değildir. Siyasî düzeni de dünyanın en istikrarlı düzenidir.

3- Gelişmiş bütün ülkeler hatta geri kalan diğer ülkeler, mevcut

durumlarını ve çıkarlarını korumak için Amerika’ya muhtaçtırlar.

4- Çin, Rusya ve Hindistan kapitalist sistemden yararlanarak iktisadî ve askerî açıdan gelişmiş olmalarına rağmen, kapitalist sistemleri, liberalizm ve demokrasi üzere kaim olan Amerika kapitalist sisteminden farklıdır. Onun sistemi, toplumlar, devletler, uluslararası kurumlar, çoğu Amerika’ya ait olan çok uluslu şirketler tarafından desteklenmektedir257. Bu şirketler dünya ekonomisine hükmetmekte, ülke siyasetlerine müdahalede bulunmakta, IMF, Dünya Bankası ve Uluslararası ticaret kurumlarını yönetmektedirler. Dünya pazarlarını ele geçirmişler. Nato ittifakıyla ülkelerin ordularına ve askeri güçlerine sahip olmuşlardır. Amerika’nın çıkarlarının bekçiliğini yapan bu şirketlerin şubeleri dünyanın her tarafında açılmıştır.

5- Amerika’nın rolünün bittiği görüşünde olanlar, tahlillerini şimdiki

uluslararası krizlere ve Çin, Rusya, Avrupa Birliği, İran, Suudî ve Türkiye gibi

256 Hüseyin Abdulhalık, Kırâetun fî Kitâb Âfâki’l-Asri’l-Amerîkî, http://www.abdulkhaliqhussein.nl/?news=695 (20.01.2016).

257 Seyf Hişâm Sabbâh el-Fahrî, eş-Şirkât Muteʽaddidetu’l-Cinsiyyât ve Ebʽâduhe’s-Siyâsiyye ve’l- İkitisâdiyye,

ülkelerin güçlerinin arttığına ve uluslararası hadiselere etkilerine dayandırmaktadırlar. Onların bu tahlilleri bir vehimden ibarettir. Çünkü Amerika, şimdiki stratejisi, demokratik düzeninin tabiatı, seçim programları ve karar oluşturma merkezleri, İngiltere ve Sovyetler gibi önceki uluslararası kutupların tecrübeleri, ikinci dünya savaşından sonraki tecrübesi, dünya savaşının çıkmaması konusundaki başarısı, soğuk savaştan çıkması, bütün bunlar 90’lı yıllardan beri onun yenidünya düzeninin lideri olmasına yardım etmektedir. Bütün bunlar küresel ve bölgesel hadiseleri yönetmesinde kendisine birçok tecrübe kazandırmıştır.

6- Amerika’nın liderlik konumunda kalmasını sağlayan gücünün sırrı

izlediği şu yöntemlerde gizlidir:

a) Bu liderlikte sadece askerî hamlelere ve asker sayısını artırmaya itimat

etmemektedir. Aksine zor olmayan ve olumlu dönüşümleri olan alternatifleri devreye sokmaktadır. Özellikle bu hedefler öncelikli çıkarlarından olmadığı zamanlarda uluslararası ortaklıkta imkanları ölçüsünde hareket etmektedir. Onun için dünyanın değişik yerlerine yerleştirdiği askerlerinin sayısı soğuk savaş dönemindekinin yarısıdır. Bu sayı, soğuk savaş döneminde bir milyon iken bugün onun yarısıdır258.

b) Amerika, hedeflerini gerçekleştirmek için müttefiklerini siyasî, askerî

ve iktisadî açıdan desteklemektedir. Kontrolünden çıkan aşırı tarafları kendi emellerine hizmet etmeleri için teşvik etmek ve umutlandırmak veya bu teklifi kabul etmemeleri halinde onları tehdit etmek ve onlara boyun eğdirmek için Birleşmiş Milletler ve kurumlarını, Dünya Bankasını, Dünya Ticaret Örgütünü kullanmaktadır. Onları kazanmak için onlara borç vermekte veya ekonomik ambargo uygulamaktadır. Yine de yola gelmemeleri durumunda NATO’yu devreye sokmaktadır.

c) Dünyadaki siyasî kurumları yönlendirmede, küresel pazarları

yönetmede, şirketlerinin çıkarlarını korumada ve ülkelerin kaynaklarına hükmetmede demokratik kurum ve toplumsal dönüşümlerden faydalanmaktadır.

258 Bkz. ʽÂlem bilâ Aktâb

7- Amerika’nın son stratejisi de kaos üreten bir strateji olarak kabul

edilmektedir. Zira Amerika, bu düzenin geleceğinde konumunu güçlendirme amacındadır. 24 Ocak 2012’de Obama yaptığı bir konuşmada Amerika’nın dünyadaki konumu ve gücü konusunda şöyle demektedir: “Amerika’nın çökmekte olduğunu veya etkileme gücümüzün zayıfladığını söyleyenler ne olup bittiğini bilmiyorlar”. Düşünürler ve yazarlar arasında yaygın olan düşünce şudur: Amerika, dünyada karşılaştığı birçok engele rağmen etkileyici bir güç olmaya ve dünya düzenini kontrol etmeye devam etmektedir259 .

8- Amerika askerî ve iktisadî açıdan güçlüdür. Amerikan tarzı kapitalist

sistem yaygınlık kazanmıştır. Şirketleri dünya ekonomisine hâkimdir. Demokrasi çağrıları yapmaktadır. Bütün bunlarla bilikte, Amerika’nın iktisadî kaynaklar bakımından zengin olan İslam coğrafyasına hükmetme şekli, kendisine birçok devletin çıkarına hükmetme ve bunları kontrol altında tutma gücü ve imkânı sağlamıştır. Amerika’nın bölgede etkili olan güçler üzerindeki bu tahakkümünün dört boyutlu olduğunu söyleyebiliriz. Bu boyutları şu şekilde sıralamak mümkündür:

1- İsrail’in mutlak güvenliği: İsrail, bölgede önemli ve caydırıcı bir güç, siyasî ve askerî açıdan bir denge unusuru ve bölgeye direkt müdahalede bulunmak için vazgeçilmez bir araçtır.

2- Siyasî gelişmeler: Amerika siyasî gelişmeleri yönetmede kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir.

3- Siyasî İslam tecrübesi: Amerika, soğuk savaş dönemi boyunca siyasî İslam’la uzun süre devam eden ilişkilerinde büyük bir tecrübe kazanmıştır. Etnik, dinî, mezhebî, kavmî ihtilafları kendi meşruiyeti için kullanmada da ayrıca bir tecrübe kazanmıştır.

4- Enerjinin önemi: Arapların doğalgazı olsun petrolü olsun bütün enerji kaynaklarını Amerika şirketleri işletmektedir. Ayrıca, İran ve Hazar denizi ülkelerinin enerji kaynaklarına ve bu enerjinin dünya pazarlarına taşınma yollarına da hakim olmaya çalışmaktadır.

259 Ömer Abdulâti, el-Âlemu’l-lezî Saneʽathu Amerika

Bununla beraber, hedefler ve çıkarlar çeşitlenmiş, birbirlerine karışmış ve birbirleriyle kesişmiştir. Güç kaynakları, dereceleri ve önemleri çeşitlenmiştir. Güç kullanmakla ve askerî müdahaleyle siyasî, iktisadî ve coğrafî açıdan mutlak boyun eğdirmeye dayanan klasik sömürgecilik tarzı terk edilmiştir. Yenidünya düzeni liderliğinde, askerî güç kullanımı, kullanım alanı büyük ölçüde daraltılmakla birlikte en önemli araç olarak kalmaya devam edecektir. Çünkü onun rolü büyük ihtiyaçlarla sınırlıdır. Bundan dolayı şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Amerika’nın aşırı güç kullanmaması, güçsüzlüğünden dolayı ondan vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. Bu mevcut halin karakteriyle ve yönetim araçlarının değişmesi ve çeşitlenmesiyle ilgili bir durumdur. Bundan dolayı gelecekte, yenidünya düzeninin lideri askerî açıdan tek başına Amerika olacaktır. Başka bir gücün liderlikte onunla çekişmesi söz konusu olamayacaktır. Fakat iktisadî açıdan birçok kutbun ortaya çıkması mümkündür. Bu açıdan liderlik, güçleri farklı oranda olmakla birlikte Amerika, Avrupa, Rusya, Çin, Japonya, Asya ülkelerinin oluşturacakları birlikler arasında paylaşılacaktır. Bölgesel çerçevede liderlik ise, şimdi olduğu gibi Araplar, Türkiye ve İran’da olacaktır. Devletlerin iç siyasetleri çerçevesinde ise Irak, Suriye ve diğer Arap devletlerinde olduğu gibi muhtemelen karışıklıklar devam edecektir. Sünnîlerle Şiîler ve şiddet yanlısı İslamî hareketler arasında olduğu gibi etnik ve mezhebî çatışmalar da sürecektir. Bütün bunlar doğum öncesi değişim sancıları olarak görülebilir. Gelecek dönemlerde de bu düzenin yönetiminde Amerika’nın sahip olduğu rolü sürdürmesi de kendi arzusundan daha ziyade uluslararası bir ihtiyaç gibi görünmektedir260.