• Sonuç bulunamadı

6. TEMEL BAZI KAYNAKLAR

1.2. İSLAMÎ HAREKETLER

1.2.5. İslamî Hareketlerin Ortaya Çıkış Sebepleri

1.2.5.2. Haricî Sebepler

İslamî hareketlerin ortaya çıkışında haricî sebeplerin de rolü olmuştur.

Bu sebeplerin köklerini araştırdığımızda, onların Osmanlı Devletinin zayıflayarak yıkılması ve ulus devletlerin ortaya çıkmasından sonra sömürgecilerin İslam bölgelerine girdikleri döneme kadar uzandığını göreceğiz. Bunun yanında iki dünya savaşı, Batı devletlerin desteğiyle bölgede İsrail Devletinin kuruluşu ve Amerika ile Rusya arasındaki soğuk savaş da bu hareketlerin ortaya çıkmasını etkileyen faktörler arasındadır.

Bölgedeki laik iktidarlara ve diktatörlüklere Batılı Devletlerin sınırsız desteği, bölge halkları nezdinde dinî duyguları tutuşturmuştur. Batılıların İsrail’e sınırsız destek vermeleri ve buna karşılık Filistin halkının kanının dökülmesine seyirci kalınması bu hareketlerin oraya çıkışını tetikleyen başka bir faktördür.

Soğuk savaş dönemindeki Amerika siyaseti ve Sovyetlere karşı İslamî hareketlerle yaptığı ittifaklara dayanması da haricî sebeplerdendir. 1979’da Sovyetlerin Afganistan’a girişi, Irak’ın Kuveyt’e girişi, Irak’ın Kuveyt’ten çıkarılması için yapılan Körfez savaşı, doksanlardan sonra terör bahanesiyle Amerika ve Batılı Devletlerin bölgeye gelişi, Sosyalist bloğun çöküşü gibi faktörlerin de bir etkisi olmuştur.

el-Kâide’nin ortaya çıkışı ve 11 Eylül: Hedeflerini gerçekletirmek için Oğul

Bush’un İslam’a karşı topyekün savaş ilan etmesi, Komünist cephe yerine İslamî ideolojiyi hedefe koyması da bu faktörler arasındadır. Ayrıca bu durum, güvenliğini ve çıkarlarını tehdit eden bir düşmanın varlığı bahanesiyle Amerika’nın dünyada başlattığı savaşa halkını ikna etmesini kolaylaştırmıştır.

İslam coğrafyasının, kalkınmasını sağlacak olan kaynaklar açısından zengin olması da bir başka sebeptir. İslam dünaysı üç kıtanın ortasında yer almaktadır. Halklarının büyük bir ekseriyeti, kapitalizm ve sosyalizm gibi başka bir sisteme ihtiyaç bırakmayacak şekilde başta siyasî ve iktisadî alanlar olmak üzere hayatın her alanını kapsayan İslam dinine mensupturlar.

Amerika liderliğinde Afganistan ve Irak’a yapılan saldırılara dinî bir damga vurulmuş ve bu bölge halklarına haçlı savaşlarını hatırlatmıştır. Bu da onlarda cihad dürtüsünü ve dinî sorumluluk hissini geliştirmiştir.

Amerika’nın önce Afganistan’a sonra da Irak’a girmesi, bölge halkları nezdinde aşırı İslamî eğilimi alevlendirmiştir. Afganistan’dan sonra Irak, Amerika ile İslamî hareketlerin askerî açıdan karşılaşma sahası olmuştur. Bu, DAIŞ örgütünün tohumunu eken temel etkendir.

Amerika’nın müdahalelerine karşı koymak için Afganistan ve Irak’ta aşırı İslamî hareketleri destekleyen evrensel bir cephe ortaya çıkmıştır.

2007 ve 2010’da Avrupa’da patlak veren ekonomik kriz, onların İslam coğrafyasına askeri müdahalelerini azalmasına sebep olmuştur. Bundan dolayı bölgedeki planlarını uygulamak için belirli örgütleri ve devletleri destekleyerek onların üzerinden vekâlet savaşına yönelmişlerdir. İslamî hareketler de bu destekten nasiplerini almışlardır.

Mücadelede yer alan devletler arasındaki çeşitlilik, denge ve direnç, antlaşmalar, güç, usul, hedefler ve çıkarlar açısından mücadeleler, bütün bu hususlar, gelişmeye müsait hareketlerin, hedefleri ve aşırılıkları farklı derecelerde olmakla birlikte, birçok grubun ortaya çıkmasına sebep olmuş, kalıcı olmalarını sağlamış ve hızlı bir şekilde yayılmalarına yardımcı olmuştur. Bundan dolayı İslam dünyası, uzun vadede sonucu iyi olmayacak savaşlarla karşı karşıya kalmıştır.

Amerika’nın stratejileri ve bölgenin yönetiminde idarî hataları: Rusya ve

müttefiklerinin, Sovyetler dönemindeki duruma olan özlemleri arttı. Buna paralel olarak bu hareketlerin de gücü arttı. İnsanî ve maddî açıdan yardım kaynakları çeşitlendi. Bundan dolayı her iki taraf da (Amerika-Rusya) onlarla ilişki kurmak mecburiyetinde kaldı.

Bölgede savaşı uzatmak için Batılı devletlerin izledikleri siyasetler:

Büyük devletler, kendileri için yapacakları antlaşmaları bölgeye kabul ettirmek amacıyla maddî ve insanî gücünü sonuna kadar kullandıktan sonra, bölgeyi bölmek ve ona diz çöktürmek istemişlerdir.

Onlardan kurtulmak amacıyla dünyanın bütün yerlerinden özellikle de Batılı ülkelerdeki radikal İslamcıları toplamak için savaş süresini uzatmak ve Ortadoğu’da tutuşmuş yerlere ulaşmaları için her yolu kolaylaştırmışlardır.

Silah piyasasını ve silah üreten şirketleri canlandırmak, biriktirdikleri eski silahlardan kurtulmak, daha gelişmiş ve daha seri silahları üretebilmek için silah fabrikalarını aktifleştirmek istemişlerdir. Savaş alanı, daha mükemmel ve daha etkili

olanı üretebilmek için bu şirketlerin desteğiyle silah tüccarları ve müşterileri için bir deney ve rekabet yerine dönüşmüştür141.

Sosyalizmin iktisadî düzeni yönetmede, uluslararası alandan ve ortaklıktan çekilmesinden sonra kapitalist toplumlarda rekabetin tabiatı değişti142.

Doğalgazın taşınmasındaki çekişme: Rusya, İran ve bu iki cephenin

doğalgaz sevkiyatını kendi tekellerine almaları, Arap ve Körfez bölgelerinden Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınacak doğalgaz hattını engellemeye, Nabucco boru hattının meşruiyetini sorgulamaya ve bölgedeki durumu bozmaya çalışmaları da bir başka sebeptir. Bu, doğalgaz ve taşınma yolları üzerindeki çekişmede vekâlet savaşı yürüten Şiî ve Sünnî aşırı hareketleri ortaya çıkarmıştır143. Suriye’nin önemi de buradan gelmektedir. Çünkü Katar, Mısır ve İsrail, doğalgazın ve son zamanlarda Suriye’nin Akdeniz sahilinde ortaya çıkarılan doğalgazın Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaştırılması için boru hattının inşa edilmesi, Suriye’nin stratejik konumunu ve önemini artırmıştır. Suriye etrafında bir çözüme ulaşılamamasının nedenlerinden biri de budur. İran, Irak ve Suriye arasında Nabbuco’ya alternatif olacak bir doğalgaz boru hattı antlaşması imzalandı144.

Böylece, İslam coğrafyasında büyük ölçüde sömürgeciliğin varlığıyla irtibatlı olarak ortaya çıkan İslamî hareketlerin doğuş sebeplerine baktığımız zaman, bu hareketlerle yenidünya düzeni arasındaki ilişkinin mahiyetini daha iyi anlamış oluruz. Bundan dolayı bir takım sonuçlara ulaşabilmemiz için bu ilişkinin köklerini, gelişimini, boyutlarını, etkilerini ve dönüşümlerini araştırmamız gerekmektedir. Ancak bu şekilde bu ilişkinin ileriki aşamalardaki geleceğini anlayabilme imkânına kavuşacağız. Bunu da ikinci bölümde ele almaya çalışacağız.

141 Hişâm Kemâl Abdulhamîd, el-Harbu’l-ʽÂlemiyyeti’l-Kâdime: el-Melhametu’l-Kubrâ fi’l- İslâm, Maʽriketu Hermeceddûn fi’t-Tevrât ve’l-İncîl, s.75.

142 Nick Robbins, Metâ ve Keyfe Heymene’l-Garbu Ala’l-Âlem, eş-Şirketu’l-letî Gayyereti’l- Âlem, Keyfe Buniyet Şirketu’l-Hindi’ş-Şarkiyyeti’l-İmbarâtûriyyeti’l-Birîtâniyye ve Kaddemeti’l-Muesseseti’l-Âbireti’l-Kârrât, Ter. Kemâl el-Mısrî, Mektebetu’ş-Şurûk, Kahire, 2009, s. 292.

143 Mansûr Mu’tezz, Memerrâtu’l-Gâzi’l-ʽÂlemî, http://www.shaamtimes.net/news-detailz.php?id=27210

144 Nima Maleki, Politics and Critical Thought , Turkey’s five year energy plan - https://positivity.wordpress.com/2010/05/14/turkeys-five-year-energy-plan.

İKİNCİ BÖLÜM

YENİDÜNYA DÜZENİNİN İSLAMİ HAREKETLERLE İLİŞKİSİ

Yenidünya düzeniyle İslamî hareketketler arasındaki “ilişki”nin bir kısmı taraflar, bir kısmı da ilişkinin türü, keyfiyeti ve yönetimiyle ilgilidir. Burada akla bir takım sorular gelmektedir. Bu ilişki olumlu mu olumsuz mu, iradî mi zorunlu mu, direkt mi dolaylı mı, geçici mi sürekli mi, meşru mu gayri meşru mu; yine bu ilişki bir denge ve karşılıklı çıkar üzerine mi kurulmuştur yoksa güç mantığı ve dengesine mi dayanmaktadır. Öte yandan bu iki zıt taraf arasında ideoloji, yönelişler, konumlar, hedefler açısından farklılıklar söz konusu olduğunda, taraftarlarının bu ilişkideki konumu ve bu ilişki hakkındaki görüşleri nelerdir?

Çoğu zaman bu sorular için, ilk kurulduğu günden itibaren günümüze kadar dünya düzenine hükmeden güçler ile İslamî hareketler ve ortaya çıkışları arasında tarihi ilişkiden bahseden farklı yorumların yapıldığını ve değişik cevapların verildiğini görmekteyiz. Dünya düzenine hükmedenlerle İslamî hareketler arasında karşılıklı etkilenme söz konusu olmuştur. Bu etkileşim, İslam toplumlarında siyasî, iktisadî, dinî ve fikrî vakıaya ve evrensel kurumların seyrine yansımıştır. Ayrıca beklediğimiz uyanış sahnesini koruyarak 21. yüzyılda rolünü oynamaya devam etmiştir. İslam ile bu evrensel kurumlar arasındaki ilişkinin geleceği üzerindeki etkisinin bizim için açık ve belirgin bir hale gelmesi için bunu yakıdan incelememiz gerekmektedir.

2.1. İLİŞKİNİN TARİHÎ KÖKENLERİNİN VE SEBEPLERININ