• Sonuç bulunamadı

Birinci Eğilimin, Vehhâbî Selefîliğinin Gelişmesi

6. TEMEL BAZI KAYNAKLAR

1.2. İSLAMÎ HAREKETLER

1.2.3. İslamî Hareketlerin Gelişme Merhaleleri

1.2.3.1. Sünnî Selefî Hareketler

1.2.3.1.1. Birinci Eğilimin, Vehhâbî Selefîliğinin Gelişmesi

Vehhâbî hareketi, Arap Yarımadasının ortasında yer alan Necd bölgesinde 18. Yüzyılın ortalarında ortaya çıktı. Bu hareketin mensupları, kendilerinin Vehhâbi olarak isimlendirilmesini kabul etmemektedirler. Kendilerini Muvahhidler, Ashabu’t-Tevhîd veya Selefiyye olarak isimlendirirler. Fakat son zamanlarda bu isimle anılmaktan herhangi bir rahatsızlık duymadıkları gözlemlenmişitir. Bu hareket, destekçileri tarafından dinî, siyasî ve ıslahatçı bir hareket olarak nitelendirilmektedir. Onun Abbasî bir olgu olduğu ve Ahmed b. Hanbel’in yürüttüğü fikrî bir akımla irtibatlı olduğu söylenmiştir80. Muhammed el-Gazzalî ondan şöyle

79 Bkz. Mecmuʽa mine’l-Bâhisîn, ez-Zâhiretu’s-Selefiyyetu’t-Taʽaddudiyetu’s-Siyâsiyye ve’t- Tanzîmât, s. 20-24.

80 Muhammed ʽAmmâre, Teyârâtu’l-Fikri’l-İslamîyyi’l-Muʽâsır, Dâru’ş-Şurûk, II. Baskı, Kahire, 1997, s. 128-130.

bahseder: O, aklî ve hissi bir yöneliştir. Çağların en hayırlısıyla irtibatlıdır. Allah’ın kitabına ve Resulünün sünnetine bağlılığını derinleştirmiştir81.

Muarızlarına göre Abdulvehhâb’ın savunduğu fikirler, İbn Teymiyye’nin ortaya koyduğu fikirlerle aynıdır. Sadece ona bazı ayarlamalar yapmıştır. Çünkü insanların bakış açılarının darlığı, fikirlerinin keskinliği, duygularının katılığı, kalplerinin sertliği, akıllarının gafleti artmıştır. İnanç, uygarlığın kalpsizliği karşısında hayatın herhangi bir türüne uygun olmayan bir hale gelmiştir. Düşünceler, madde dünyasının tesiri altına girmiştir. Denildiği gibi Selefiyye ile Vehhabiyye arasında herhangi bir fark yoktur. Aradaki fark şudur: Vehhabilik, körfezin içinde Hanbelî Vehhabîliktir, dışında ise Selefiliktir82.

Bu hareket, Muhammed b. Abdulvehhâb’ın ilim tahsili için Uyeyne, Hicaz ve Basra arasındaki seyahatleriyle başladı. Muhammed Hayat es-Sindî ve Muhammed Süleyman el-Kurdî, İbn Abdulvehhâb’ın hocalarıdır ve onun şiddet yanlısı düşüncelerine ve hareketlerine karşı çıkmışlardır83. Her ne kadar Vehhâbilik, Selefiyye’nin devamı, İbn Teymiyye’nin ve Ahmed b. Hanbel’in fikirlerine ve metodlarına dönüş olarak kabul ediliyorsa da, hatta Hanbelî Mezhebini takip etmelerinden dolayı Hanbelî hareketi olarak isimlendirilmişse de, bu metodu uygulamada şiddet yanlısı bir üsluba sahip olmuştur. Bu hareket daha başlangıç yıllarında, düşüncelerini yaymak için, başkalarını tekfîr etmeyi, muhaliflerine karşı şiddet kullanmayı, mallarını ganimet olarak almayı ve kanlarını dökmeyi mübah görmüştür.

Bu düşüncenin Necd bölgesinde ortaya çıkmasını hazırlayan sebep ve şartları özellikle de Suud ailesinin siyasî hedeflere yönelmesini incelediğimizde, bu metoda başvurmalarının sebebini anlayabiliriz. Muhammed b. Abdulvehhâb ile Suud ailesi arasındaki ittifak açıktır. Çünkü bu hareketin yolculuğu, Muhammed b. Abdilvehhâb’ın 1731-1739 yılları arasında Basra’dan Necd’e dönmesi ve Der’iyye’ye gitmesiyle başladı. Burada 1740 yılında Suud ailesiyle bir ittifak yaptı.

81 Muhammed el-Gazzâlî, Dustûru’l-Vahdeti’s-Sekâfiyye, Dâru’ş-Şurûk, Kahire, 1992, s. 114. 82 Ebû Ali Hasan, el-Vehhâbiyye Cuzûruhe’t-Târihiyye ve Mevâkifuhâ mine’l-Müslimîn,

Merkezu!l-Ebhâsi’l-Akâidiyye, Kum, 1428, s. 25.

83 Bkz. Hasan b. Ali es-Sekkâf, Red alâ Abdilvehhâb min Şeyhihi Muhammed b. Süleyman el- Kurdî, Dâru’l-İmâmi’r-Revvâs, I. Baskı, Beyrut, Trz., s. 25.

Hasan b. Cemal b. Ahmed er-Reykî bu ittifakın şöyle gerçekleştiğini aktarır: Muhammed b. Suud, Muhammed b. Abdilvehhâb’ın gelişini duydu. Daha önce de yeni bir akımın öncüsü olarak ortaya çıktığı duyulmuştu. İbn Suud ona: “Bu köy senin köyün ve senin mekânındır. Düşmanlarından korkma! Allah’a yemin ederim ki, bütün Necd halkı üzerimize saldırsa dahi seni buradan çıkarmayacağız. Bunun üzerine İbn Abdulvehhâb ona: Sen onların büyüğü ve ileri gelenisin. Bu din uğrunda savaşacağına dair senden bir ahit almak istiyorum. Riyaset ve imamet senindir ve senden sonra da zürriyetinin olacak. Şeyhlik ve hilafet de benim ve benden sonrakilerin olacak. Her iş, her barış ve her savaş ancak bizim uygun görmemizle olacaktır. Eğer bunu kabul edersen, sana haber veriyorum ki Allah seni daha önce hiçbir melik ve sultanın muttali olmadığı bazı işlere muttali kılacaktır. Yaptığın işler ve akıbetin Allah katında övgüye layık olacaktır. Çünkü sen dine tabi oldun ve ona yardım ettin”. Bunun üzerine İbn Suud, kabul ettim ve sana biat ettim dedi. Bu şekilde her biri şartlarını ortaya koydu84.

Böylece Vehhâbilik, yitirilen Arap liderliğini tekrar ihya etme arzusu için Suud ailesi öncülüğünde bir ihtirasa dönüştü. Şiddete başvurmalarının nedeni buradan anlaşılabilir. Çünkü dinî bir zemin hazırlanmadan bunu gerçekleştirmek imkânsızdı. Bunun için de tekfîr ve ganimet, hem davetin hem de devletin başarısını garantilemekteydi. Zira Osmanlı ve İran modellerinin birbirleriyle kapıştığı bu dönemde, bölgede üçüncü bir dinî devlet kurmak adeta imkânsızdı. Bundan dolayı yeni bir devlet kurma peşinde olan bu insanlar, Osmanlı tasavvufu ile İran Şiîliğini kendilerine hedef olarak seçtiler. Çünkü kendilerini bu iki anlayıştan teberri etmedikleri sürece Arapların ve Müslümanların onların etrafında toplanmaları mümkün değildi. İşte Vehhâbilik bu önemli görevi icra etmek için yeni bir akım olarak ortaya çıkmıştır.

Alman tarihçi Dagobert, Abdulazîz isimli kitabında şöyle der: “Şeyh Muhammed b. Abdilvehhâb’ın kalbi, Arap kuvvetleri için yeni fikirlerle doluydu. O, Arap kuvvetlerinin başarısızlığa uğrmasından korktu. Çünkü Araplar yabancıların

84 Lumeʽu’ş-Şihâb fî Sîreti Muhammed b. Abdilvehhâb, Tah. Dr. Ebû Hâkime, 2014, s. 30-31; Yâsîn b. Ali, Hurûcu’l-Vehhâbiyye ala’l-Hilafeti’l-Osmâniyye: Kırâetun Târîhiyye ve Munâkeşetun Şeriyye, Mecelletu’z-Zeytûne, 2014. www.azeytuna.net

nüfuzuna boyun eğmişlerdi. Bu da onları selef-i sâlihinin yolundan uzaklaştırıyor, gruplara bölüyor ve özlerinden koparıyordu”85.

Vehhâbilik, dinî metodunda dört kaynağa dayanmıştır: Kitap, Sünnet, Selefîn Sîreti ve İcmâ. Abdulvehhâb şöyle der: “Hak ve doğru olan, kitap ve sünnetin getirdiğidir. Ashabın söylediği ve amel ettiğidir. Dört imamın hüküm vermede tercih ettiği yoldur. İcmâ da onların söylediklerinin doğru olduğunu göstermektedir”86.

Böylece Vehhâbiler için dinî uyanış başladı. Vehhâbiler, İslam dinini ekili bir tarla olarak tasvir ettiler. Onların çizdikleri çerçevenin dışında kalanını ise mahza küfür olarak gördüler. Dinî hükümleri, korku temelli olarak topluma anlattılar. İnsanları helak olmakla ve cehennemle uyarıp korkuttular. Hâkimlerin emri konusundaki dinî müsamahayı kaldırarak onlara yeryüzünde Allah’ın gölgesi payesini verdiler. Buna göre ümmetin maslahatlarına aykırı olsa da onlara muhalefet etmek hatta terk ettikleri amellerde onları sorgulamak caiz değildir87.

Vehhâbilerin Müslüman bölgelerdeki halklara karşı yaptıkları savaşlarda iş, halkın mallarını gaspetmeye, sakinlerini öldürmeye, kadınlarını esir almaya, erkeklerini öldürmeye, evlerini yıkmaya, küfür olarak gördükleri fakihlerin kitaplarını barındıran kütüphaneleri yakmaya kadar vardı. Bütün bunları yaptıktan sonra İslamî bir fetihten dönüyorlarmış ve dinî bir vecibeyi yerine getiriyorlarmış, kafir ve müşriklerle savaşıyorlarmış gibi davrandılar. Ahmed Emîn “Vehhâbiler bir beldeye hâkim olduklarında, insanların onların davetlerine inanmalarını beklemeden, öğretilerini zorla uyguluyorlardı” demektedir88.

Necd kabilelerinin çoğunun Vehhâbiliğe girmesinden sonra Vehhâbiler Arap Yarımadasının geniş bir bölümünü ele geçirmeyi başardılar. 1801 yılında Kerbelâ’yı, 1803 yılında Mekke’yi ve daha sonra Medine’yi işgal ettiler. Fakat Şiîler, Abdulazîz b. Muhammed b. Suûd’u öldürmekle Kerbelâ’nın intikamını aldılar. Aynı şekilde

85 Muhammed İsmail el-Mukaddem, Havâtir Havle’l-Vehâbiyye, Dâru’t-Tevhîd li’t-Turâsiyyeti’l- İskenderiyye, I. Baskı, Mısır, 2008, s. 8.

86 Emîn er-Reyhânî, Târîhu Necdi’l-Hadîs ve Mulhekâtuhu, el-Matbaatu’l-İlmiyye li Yûsuf Sadır, I. Baskı, Beyrut, 1928, s. 41.

87 İbrahim Fûâd, el-Akîde ve’s-Siyâsetu’l-Vehhâbiyye ve Âl-i Suûd Misâlen, Dâru’l-Mîzân, I. Baskı, 2012, s. 37.

Osmanlılar da onlara karşı durdu. Mısır’dan yürütülen askerî hamlelerle (1811, 1812, 1813, 1815, 1816, 1819) birinci ve ikinci devletlerine son verildi. Birinci saldırıyı Thomson, ikincisini Mehmet Ali Paşa, üçüncüsünü oğlu İbrahim Paşa yapmıştı. Sonunda Mekke valisi Ali Abdullah yakalandı ve 1819’da İstanbul’da idam edildi89.

Suud devletiyle ilişkisinden sonra Vehhâbilik, siyasî bir boyut kazandı. Gelişip yayılması Âl-i Suud’un güçlenmesine bağlı olarak gerçekleşti. İlk iki Suudî devleti döneminde şiddet yanlısı tavrını sürdürdü. Bu açıdan bakıldığında metodunda herhangi bir değişimin varlığından söz etmek mümkün değildir.

1932’de Üçüncü Suud devletinin kurulmasından sonra, devletin Vehhâbî harekete doğru yönelişlerinde dişe dokunur bir gelişme sağlandı. Suud devleti iç ve dış meydan okumalara karşı koyabilmek ve bölgedeki gelişmelerin kendi arzuları doğrultusunda seyredebilmesi gibi sebeplerden dolayı fıkhî mirasla daha çok barışmak, ona açılmak, dinî bir dayanağa ve desteğe dayanmak gereği duydu. Bu desteği de Vehhâbî hareketinde gördü. Çünkü Vehhâbilerin hırsları bu genç devletin hırslarıyla, mücadele mantığı da İngiltere ve Amerika gibi bölgeye hâkim olan egemen güçlerle ilişkisiyle uyuşuyordu.

Her ne kadar Vehhâbî literatürü ve akidesinde tekfîr dili hazırda bekletilmişse de siyasî zeminde bu dil gizlenmeye başlandı. Bundan dolayı Melikler ve Suudlular tekfîr dilinden kendilerini arındırdılar. Konuşmalarında daha genel dinî bir söylem geliştirdiler. 1366’da Suud, babası Abdulazîz’i temsilen hacılara şöyle seslenmişti: “Müslümanlar nerede oturuyorlarsa veya yerleşmişlerse kardeşlerimizdir”. Bu onların konuşmalarında alışık oldukları bir durum değildi. Çünkü kendileri gibi düşünmeyenleri Müslüman saymıyorlardı. Buna Hicaz’ın sakinleri ve Hıristiyanların konumu hakkında 1918’de John Phillby ile Abdulazîz arasında, geçen bir konuşmadan aktarılanlar örnek olarak verilebilir: John: Hıristiyanlara karşı konumun nedir? Diye sorar. Buna karşılık Abdulazîz şöyle cevap verir: Eğer kızını

89 Necât Selîm Mahmûd Mehâsîs, Mucemu Meâriki’t-Târîhiyye, I. Baskı, Dâru Zehrân, Ammân, 2011, s. 23.

nikahlamam için sunarsan onu nikahlarım. Fakat Şerif’in kızını, Mekke halkının ve diğer Müslümanların kızlarını, müşrik olarak saydıklarımızla evlendirmeyiz90.

Ancak fıkhî bir esnekliğin olmasıyla birlikte, Melik’in “Eğer kızını nikahlamam için sunarsan onu nikahlarım. Fakat Şerif’in kızını, Mekke halkının ve diğer Müslümanların kızlarını, müşrik olarak saydıklarımızla evlendirmeyiz” sözü Vehhâbî hareketinin ortaya koyduğu ehl-i hadisin metoduna bir saldırı ve onu sulandırma olarak görülmüştür. Bunun için bu hareketin içinde bu esnekliğe karşı direnen, ona karşı koyan ve hadise daha çok sarılan başka bir hareket ortaya çıktı. Cuheyman el-ʽUteybî’nin liderliğinde 1979’da Kabe’ye sığınan hareket bunlardan biridir. Doksanlı yıllarda I. Körfez savaşından sonra, ıslahatçı selefî Vehhâbîler, diğer selefi grupları gölgede bırakan şiddet yanlısı selefîlerle anlaşmanın yollarını aradılar. 2. Körfez savaşının patlak vermesinden sonra da ana selefî akımdan kopan birçok selefî hareket ortaya çıktı91.

11 Eylül 2001’den itibaren kendisini radikal olarak tanımlayan Cihadî Selefîlik ve DAIŞ gibi hareketler, Vehhâbîliğin aslî ve meşru temsilciliğini teşkil etmiştir. Cihadî Selefilik, Vehhâbiliğin ilk atalarının yapmış oldukları cihadî selefî mesajlardan yararlanarak savaş yanlısı doğasını korumuştur92.

Bunun bir neticesi ve özeti olarak şunu söyleyebiliriz: Vehhâbilik, davetinin meşruluğunun şartları sayesinde ıslahatçı bir eğilime sahip olan bölgesel askeri ve siyasi bir gücü arkasına alarak varlık kazanma imkânını güçlendirmiştir. Süreç içerisinde Vehhâbilik bir güç ideolojisine ve bir partiye dönüşmüştür. Fakat egemenlik gücünün ona ciddi bir imkân sağlamış olduğu söylenemez.

1.2.3.1.2. İkinci Eğilimin, Islahatçı Selefîliğin Gelişmesi (Vasat İhvâncı