• Sonuç bulunamadı

İslamî Hareketlerin Ortaya Çıkışının Tarihî Kökenleri

6. TEMEL BAZI KAYNAKLAR

1.2. İSLAMÎ HAREKETLER

1.2.2. İslamî Hareketlerin Ortaya Çıkışının Tarihî Kökenleri

Bu hareketlerin tarihî kökleri hakkında yapılan tartışmalara rağmen ortaya çıkış tarihi konusundaki ihtilaflar son bulmuş değildir. Bu konuyu ele alan herkes, bu hareketlerden ne anladığına uygun olarak bir tarih belirlemeye çalışmıştır71. Bu hareketlerin ortaya çıkış sebeplerine, temel hedeflerine ve eğilimlerine, fikrî dayanaklarına, İslam tarihindeki benzer hareketlere, hadiselere ve şartlara bakılarak bunlara benzer olanlarıyla karşılaştırılarak ortaya çıkışlarının gerçek sebepleri ve tarihî kökleri tespit edilmeye çalışılmıştır.

Bu hareketlerin tariflerine, kullandıkları kavramlara, içinde doğdukları şartlara ve çalışmalarının sonuçlarına bakarak tarihî kökleri hakkında birkaç tarih belirlemek mümkündür. Siyasî hedeflerine bakarak bu hareketlerin köklerinin, Şia’nın ortaya çıkışına ve onu çevreleyen şartlara dayandığını söyleyebiliriz. Çünkü ilk İslamî hareket, siyasî sebep ve amaçlarla ortaya çıkmıştır. Bu, din ve dünyayı ıslah etme gibi siyasî ıslahatları amaçlayan çağdaş İslamî hareketlerin hedeflerine uygun düşmektedir. Fakat onların iddialarına göre Hz. Aişe’nin daha sonra da Muâviye’nin Hz. Ali’nin halifeliğine karşı çıkışları, siyasetin gücünü ıslah etmeyi amaçlayan ilk siyasî harekettir. Aynı şekilde Haricîlerin tahkim sebebiyle halifeye karşı çıkışları da bu kapsama girmektedir. Hz. Hüseyin’in kıyamı da bu kapsam da değerlendirilebilir. Daha sonraları Şii hareketler de ortaya çıkacak ve yönetime karşı mücadele edecektir.72.

Yine bu hareketlerin köklerini, Hz. Osman’a karşı yapılan isyana dayandıranlar olduğu gibi, bu kökleri Ahmed b. Hanbel döneminde arayanlar da olmuştur.73 Aynı şekilde bugünkü İslamî hareketler de Ahmed b. Hanbel’in hareketi gibi İslam toplumlarına sokulan batılı fikirlere bir reddiye niteliğindedir. Bu

71 http://www.aljabriabed.net/n51_05chafik.htm (28.02.2016).

72 Şia hareketinin köklerinin her ne kadar Sakîfe’ye dayandığı söyleniyorsa da, bu hareket Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonra belirginleşmeye başladı. Bkz. Muhammed ʽAmmâre, el-İslam ve Felsefetu’l-Hukm, 4. Baskı, Dâru’ş-Şurûk, Kahire, 1989, s. 70 vd.

73 Çünkü bu son hareket, Mutezile’ye karşı bir hareketti. Ona göre Mutezile İslam ve İslam toplumuna yıkıcı olan birçok düşünce soktu.

hareketler de İslam toplumlarını asıl köklerine döndürmek istemektedir. Çünkü bütün sünnî hareketler, metotlarında, fikrî ve eylem planındaki edebiyatlarında selefe dayanmaktadırlar.

Bu hareketlerin köklerini, İbn Teymiyye ve onun selefî hareketine dayandırmak da mümkündür. Çünkü İbn Teymiyye, hilafetin ve İslam devletinin Moğolların ve kafirlerin eliyle yıkılmasına ve bunların Müslümanları sahih İslamî anlayıştan uzaklaştırmalarına karşı çıkmıştır. Bu şartlar, Müslümanların kısmen Osmanlı hilafetinin yıkılmasından önce Batı işgalinin altına girdiği dönemdeki şartlara, büyük ölçüde de hilafetin yıkılmasından sonra yaşamış oldukları şartlara benzemektedir. Bu İslamî hareketler de aynı sebeplerden ve aynı taleplerden dolayı bir daha harekete geçtiler.

İslamî hareketlerin ortaya çıkışını, 19. yüzyılın başlarına yani çağdaş sömürgecilik dönemine kadar gerilere götürmek de mümkündür. Bu hareketler, 1839 yılında dünyaya gelen, düşünce ve eylemleriyle bütün çağdaş siyasî İslamî hareketlerin fikir babası sayılan Cemaluddîn el-Afgânî’nin hareketiyle de ilişkilendirilebilir. Afgânî, İslamî bir toplum kurmaya çağıran ilk kişidir. Muhammed Abduh’un da hocasıdır. Dolayısıyla Reşîd Rızâ ve Hasan el-Bennâ’nın da hocası sayılır.

İslamî hareketlerin köklerini Hasan el-Bennâ’ya ve 1928’de kurulan Müslüman Kardeşler Teşkilatına dayandırmak da mümkündür. Çağdaş araştırmacıların çoğu, muasır İslamî hareketlerin başlangıç tarihinin bu teşkilatın kurulduğu tarih olduğu görüşündedir. Çünkü Müslüman Kardeşler, resmî bir şekilde İslamî olarak isimlendirilen ilk harekettir. Afgânî bu hareketin fikir babası olarak kabul edilmesine rağmen, bu hareket onun hareketinin aksine siyasî bir teşkilattır. Çünkü Afgânî’den aktarılan görüşlerin çoğu, onun ıslahatçı bir şahsiyet olduğuna işaret etmektedir. Onun en büyük amacı, İngiliz sömürgeciliğine karşı savaşmaktı. Ayrıca yönetimi ele geçirmeye de çalışmadı. O, herhangi bir isim altında bir teşkilat veya hareket de kurmadı. Ancak onun düşünceleri, Osmanlı hilafetinin yıkılışından sonra ortaya çıkan birçok harekete ilham kaynağı olmuştur.

Bu anlatılanlara uygun olarak, İslamî hareketlerin ortaya çıkış tarihini, Vehhâbî hareketine dayandırmak da mümkündür. Çünkü İslamî hareketlerin çoğu, Vehhâbîliğin siyasî hedeflerini kabul etmiş görünmektedir. Vehhâbîliğin ortaya çıkışı hem hilafetin yıkılışından hem de Afgânî’nin hareketinden öncedir. Zira bu hareket, 19. yüzyılın ortalarında Suud ailesiyle bir ittifaka içerisine girdi. Suud ailesi üç tane devlet kurmuştu. Bunlardan iki tanesi başarısız oldu ve 1932 yılında kurulan bugünkü Suudî devleti ise günümüze kadar ayakta kaldı. Bundan dolayı Vehhâbîliği, bir İslamî devlet kurma hedefini gerçekleştirmek amacıyla kurulan ilk siyasî hareket olarak değerlendirmek mümkündür.

Bundan şu sonucu da çıkarabiliriz: Osmanlı hilafetinin yıkılışından önce Vehhâbîlikte ortaya çıkan ıslahatçı siyasî bilinç, Osmanlı hilafetini yıkma amacına yönelikti. Vehhâbîliği, Osmanlı hilafetinin varlığını Arap Yarımadası, Şam ve Irak’ta bir çeşit sömürgecilik olarak gören Arap ulusal uyanış hareketiyle karşılaştıranlar da vardır. Vehhâbîlik, İslam hilâfetinin Araplarda olması gerektiğine inanmaktadır. Bu düşünce, Arapları tek bir çatı altında birleştirme hedefi doğrultusunda Arap Birliği’ni oluşturmaya çalışan Arap ulusal özgürlük hareketlerinin istekleriyle örtüşmektedir74.

Çağdaş İslami hareketlerin tavırlarını, eylemlerini, düşünce ve hedeflerini gözlemleyerek köklerini incelendiğimizde, bu hareketlerle birlikte vaki olan olaylarla İslam tarihinde meydana gelen kadim olaylar arasında şekilsel olarak herhangi bir farklılık görememekteyiz. Ancak Çağdaş hareketlerle önceki hareketler arasındaki temel fark, öncekilerin dinin içinden siyaseti, çağdaşların ise siyasetin içinden dinî ıslah etmeye çalışmasıdır.

İslamî hareketlerin köklerini araştırdığımızda, Hasan Hanefî’nin ifadesiyle hepsinin bir şekilde siyasetle ilişkili olduklarını göreceğiz. Hasan Hanefî şöyle der: “Din, sürekli olarak toplumu, siyaseti, kültürü değiştirmek için bir müracaat edilen bir merci olmuştur. Din, halkları özgürleştirme aracıdır. Musa’nın eliyle İsrailoğullarının Firavun’un zulmünden kurtarılması buna örnek olarak gösterilebilir. Din, Arap Yarımadasında olduğu gibi kabileleri bir araya toplama ve onları birleştirme aracıdır. Dinin siyasette, siyasetin dinde sözü yoktur. Şeriata veya kanunu

74 Tevfîk et-Tabîb, el-Harekâtu’l-İslamiyye: et-Taʽrîf vr’l-Mebde’ http://alaqsagate.org/vb/showthread.php?t=5635 (23.02.2016).

gözetmeksizin siyasî seçimin maslahatına uygun olarak dilediğini yapman için siyasî düzenlemeleri siyasete bırakman siyasî bir tavırıdır. Dinî ıslah, siyasî bir amille ortaya çıkmıştır. Osmanlı hilafetinin zayıflaması, ümmetin topraklarının işgal edilmesi ve parçalanması ve çağdaş medeniyetten geri kalması gibi kötü sonuçlar doğurmuştur75.

Her ne kadar İslami Hareketler kavramı modern bir kavramsa da şu tespitte bulunmamız mümkündür: İslamî hareketleri tesis etme ameliyesi, birkaç dönemde olmuştur. Bunlardan biri Abbasî dönemidir. Bu dönemde Ahmed b. Hanbel ortaya çıkmıştır. Kendisinden sonra ise bu ameliyye takipçileri İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye ve daha sonraları Muhammed b. Abdilvehhâb tarafından icra edilmiştir. Onların temel düşünceleri Sünnî İslam’ın siyasî fikrini sağlamlaştırmak, dinin asıllarına sarılmak, her türlü bidati ve her içtihadı reddetmektir. Diğer bir dönem ise çağdaş dönemdir. Bu, İhvân-ı Müslimîn Cemaatinin Mısır’da kurulduğu, Ebu’l-Aʽlâ el-Mevdûdî’nin Pakistan’da ortaya çıktığı, Seyyid Kutub ve Hasan el- Bennâ’nın çalıştıkları dönemdir. Daha sonra da Sünnî siyasî İslam’ın fanatik yorumlarına dayanan cihadî örgütler ve cemaatler ortaya çıkmıştır76.