• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MEBÂHİS FÎ ULÛMİ’L-KUR’ÂN ADLI ESERİ

2.2. ESERİN KUR’ÂN VE KUR’ÂN TARİHİ AÇISINDAN TAHLİLİ

2.2.5. Yedi Harf

İslam âlimleri arasında tartışma konusu olan konulardan birisi de yedi harf meselesidir. Yedi harf konusundaki sayısı 46’yı bulan hadis rivâyetlerinden283 Subhi es-Sâlih’in en açık olduğunu belirttiği, müttefekun aleyh rivâyetin Buhârî'deki lafız şöyledir: “Hz. Ömer dedi ki: Allah Rasulü hayattayken Hîşam b. Hâkim’in Furkan sûresini okuduğunu duydum. Kıraatine kulak verdim, baktım ki, Allah Rasûlü’nün bana okutmadığı birçok harf üzere okuyor. Namazdayken neredeyse yakasına yapışacaktım. Ama selam verinceye kadar onu bekledim. Sonra yakasına yapıştım ve “Bu sûreyi sana kim okuttu?” dedim. “Allah Rasulü okuttu” deyince, “yalan söylüyorsun. Allah'a yemin ederim ki, Allah Rasulü okuduğun sûreyi bana okuttu” dedim ve onu sürükleyip Allah Rasulü’ne götürdüm. “Ya Rasûlallah! “Bu adamın, beni okutmadığın harfler üzere Furkan sûresini okuduğuna şahit oldum. Oysa siz bana bu sûreyi okutmuştunuz.” dedim. Allah Rasulü “yakasını bırak ya Ömer” dedikten sonra ona: “Oku ya Hişam!” dedi. Hişam, daha önce kendisinden duyduğum şekilde okudu. Allah Rasulü “Böyle

282 Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 99. Arap yazısı ve imlasının gelişimi, Peygamber dönemi yazı çeşitleri, Osman Mushaf’ının imlası hakkındaki çalışmalar, ilk Mushaflarda noktalama ve harekeleme hakkında geniş bilgi için bkz. Muhammed Mustafa el-A’zami, Vahyedilişinden Derlenişine Kur’ân Tarihi Eski ve Yeni Ahit İle Karşılaştırmalı Bir

Araştırma, çev. Ömer Türker, Fatih Serenli, İstanbul: İz yay., 2006, s. 175-198.

283

Yedi Harfle ilgili hadisler ve değerlendirmesi için bkz, Abdurrahman Çetin, “Kur’ân-ı Kerim’in indirildiği Yedi Harf”, İslami Araştırmalar Dergisi, Sayı: 3, Ocak 1987, s. 74-77; Deliser, ez-Zerkeşi ve Kur’ân İlimlerindeki Yeri, s. 142.

87

indirilmiştir” buyurdu ve ekledi: “Muhakkak ki bu Kur’ân yedi harf üzere indirilmiştir, kolayınıza gidenini okuyunuz.”284

Subhi es-Sâlih, âlimlerin çoğunun Osmanî Mushafların, mevcut hattının muhtemel okunuşlarıyla yedi harfi ihtiva ettiklerine meylettiğini belirtmiştir. Bakıllânî (ö. 403/1013) de bu görüşü benimsemiştir.285 Ayrıca o, hadiste geçen harf kelimesinin kıraat,286

mana, cihet ifade edebileceğini,287 ancak kıraat görüşünün en zayıf olanı olduğunu söyler. Özellikle kişi, bunun yedi kıraat (kıraet-i seb'a) olduğunu sanıyorsa. Hadiste geçen “فرحلأا” kelimesinden maksadın ne olduğu konusunda âlimlerin ihtilafa düşmeleri, hakikat hakkında değişik birçok görüşün ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bazıları buna dair otuz beş görüş olduğunu söylerken bazıları da bu sayıyı kırka ulaştırmıştır. Ancak bunların çoğunu destekleyen sahih bir nakil yoktur. Burada hatanın kaynağı, bundan maksadın ne olduğunun kesin olarak tespit edilmesi gayretidir.288

Subhi es-Sâlih, âlimlerin, bahsi geçen sayıdan kastın, adedin yedi harfe münhasır olması mıdır, yoksa bundan maksat okuyucu için bir kolaylık ve genişlik midir, sorusunu sormalarının kaçınılmaz olduğunu belirtmiştir. Ona göre burada hasrı uzak görenler tevatür derecesine ulaşan naslardan kaçınmada aşırı gidenler olup nasların yedi sayısını çokça zikretmeleri yedi sayısının kastedilmediğini akıl dışı bırakmaktadır.289 Özellikle hadis, direkt olarak vahyi ve nüzûlünü konu ediniyorsa bu gibi durumlarda Allah Rasûlü

284

Buhâri, Husûmât, 4; Fezâilü’l-Kur’ân, 5. Ayrıca, Hz. Osman’ın bir gün minberde iken şöyle dediği rivâyet edilir: “Allah hakkı için, sizden kim Allah Rasûlü’nün: “Muhakkak ki Kur’ân-ı Kerim yedi harf üzere indirilmiştir ve her

biri şâfi ve kâfidir” dediğini hatırlıyor?” Hz. Osman kalktığında, bu hadisi hatırladıklarını söyleyenler de ayağa

kalktı. Sayılamayacak kadar çoktular. Subhi es-Sâlih, Kur’ân’ın yedi harf üzere inişine dair hadisin, sahabeden sayılamayacak kadar büyük bir topluluk tarafından rivâyet edildiğini belirtmiş, bu sebeple bazı âlimlerin bu hadisin mütevatir olduğunu söylediklerini aktarmıştır. Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellâm (ö. 224/838) bunlardandır. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 102

285

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.102.

286رماع نبا فرحب أرقت ماشلا تناك örneğinde gibi burada kıraat anlamındadır. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.102. 287

Ayrıca bkz. İbn Manzur, Lisânu’l-‘Arab, Beyrut: Dâru Sâdır, ts., IX, 41. 288

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.103. Yedi harfle ilgili görüşler ve tenkidi için bkz. Çetin, Kur’ân’ı Kerim’in İndirildiği

Yedi Harf, s.78-84.

289 Abdurrahman Çetin, Subhi es-Sâlih’in dediğinin aksine, yediyi çokluk manasında anlayanlar için, “hadisleri umursamayıp naslardan kaçınıyorlar” denilemeyeceğini, sadece yorumlarının farklı olduğunu, hadislerde yedinin çokça zikredilmesinin yedinin hasr ifade ettiğini göstermeyeceğini söylemiştir. Zira rivâyetlerde üç, dört, beş ve on sayıları da geçmektedir. Ona göre yedi harf, yediyle sınırlı olmayıp, Kur’ân’ın bir an önce benimsenip yayılabilmesi için herkesin kolayına geldiği bir tarz ile okuyabilmesini amaçlayan bir “kolaylık” ve ”çokluk”tur. Bkz. Çetin,

88

haberi kapalı olarak vermez ve mefhumu olmayan bir sayı zikretmez. Ancak hadislere aldırış etmeyen ve onları zahirlerinden başka manada kullanmakta işi aceleye getirenlerin “Yediden maksat, sayının kendisi değildir, ondan maksat, kolaylık ve genişliktir. Yedi lafzı, onluk sayılarda yetmiş, yüzlük sayılarda yedi yüz olup çokluk ifade ettiği gibi kusurlu sayılarda da yedi lafzı çokluk ifade eder. Bu gibi sayılarda sayının kendisi kastedilmez.” dediklerini belirtir. Nitekim es-Suyûtî bu görüşü naslara dayanarak güçlü bir şekilde reddetmektedir.290

Subhi es-Sâlih, yedi lafzından kastın çokluk değil aksine âlimlerin çoğunun anladığı şekliyle hasr olduğunu ifade etmektedir. Yani yediden kasıt yedidir. Bu nedenle âlimler bu belli sayıyı araştırıp bulmaya büyük önem vermişlerdir. Ancak bu gayretlerin pek çoğu ona göre yedi harften maksadın kıraatler olduğu görüşünü ileri sürenlerde olduğu gibi isabetsizdir. Bu harfleri bazı lehçe ve lügatlere hamledenlerin görüşü de iki mefhum arasında hassas bir farklılığa rağmen zayıflıkta bu görüşe yakın sayılır. Arap lehçelerinin sayısı yedi sayısına uygun olsaydı, tartışmaya ihtiyaç kalmadan bu yedi harfin yedi lehçe olduğunu kabul edilirdi.291 İbn Abdülber (ö. 463/1071), “Şâyet böyle olmuş olsaydı henüz başlangıçta Müslümanların bir kısmı diğerlerinin lehçesine karşı çıkmazdı. Oysaki her ikisi de Kureyşli olan Hz. Ömer ve Hişâm b. Hakîm’in kıraatleri birbirinden farklıdır. Hz. Ömer'in, Hişam’ın lehçesini reddetmesi muhaldir.” diyerek292

yedi harfin yedi lehçe manasında kullanılmış olmasını uzak görür.

Subhi es-Sâlih, bazı âlimlerin hiçbir delile dayanmaksızın yedi harf hadisini bâtınî yorumlarla asılsız mefhumlara hamletmelerini garipsemiş ve şiddetle reddetmiştir. Bu iddialardan biri, bununla yedi ilmin kastedildiğidir: ”İnşâ ve icat ilmi, tevhid ve tenzih ilmi, zat sıfatları ilmi ile fiilî sıfatlar ilmi, affetme ve azaplandırma sıfatları ilmi, haşir ve hesap ilmi ve gaybi haberler ilmi”. Buna benzer bir diğer iddia da yedi harfle, “Mutlak-Mukayyed, âmm-hâss, nass-müevvel, nâsih-mehsuh, mücmel-müfesser, istisna ve kasemleri” kastedilmesidir. Hatta bazıları bu bâtıl görüşlerine şu zayıf hadisi delil

290

İbn Abdülber, yedi sayısıyla kastın çokluk olduğunu savunanlardandır. Ayrıca Subhi es-Sâlih, bu tur görüşlerin Müsteşriklerin de hoşuna gittiğini söylemiş, Nitekim yedi sayısının Samilerin kalplerinde büyüsel etki uyandırdığını belirtmişlerdir. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.104.

291

Yedi harften kastın kabileler olduğu ve bu yedi kabilenin hangileri olduğuna dair bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.105.

292

89

getirmişlerdir: İbn Mesud'un rivâyet ettiği bu hadiste şöyle denilmiştir: “İlk kitap bir kapıdan ve bir vecih üzere inmiştir. Kur’ân-ı Kerim ise yedi kapıdan ve yedi harf üzere inmiştir ki şunlardır: Yasaklayan, emreden, helal, haram, muhkem, müteşâbih ve darb-i meseldir. Helâlini helal, haramını haram kabul edin. Darb-ı mesellerinden ibret alın.”293 Subhi es-Sâlih’e göre bunlar bazı müfessir imamların iyi niyetle ortaya attıkları görüşler olmakla beraber buradaki asıl problem ve tehlike, imanı zayıf müminler ile müsteşriklerin şüphelerine kapıyı ardına kadar açmasıdır. Nitekim müsteşrikler bunu kendilerine dayanak yaparak “manasıyla okuma”294 nazariyesini ileri süreceklerdir. Hiç şüphesiz bu, İslâm için en tehlikeli nazariyedir. Çünkü bu nazariye ile Kur’ân nassı, her şahsın hevasına teslim edilmiş ve herkes dilediği şekilde nassı tespit edebilecektir. Subhi es-Sâlih’e göre problem, bu âlimlerin yedi harften maksadın çeşitli lafızlarla aynı mananın yedi vecihle ifade edilmesi demeleridir. Örneğin, “ ,ل جع ,لاعت ,م له , ْلبقأ , ْلهمأ , ْر خأ ْرظنأ ,ْعرسأ” birbirine yakın kelimelerin birbirleri yerine kullanılabileceği görüşüdür. Subhi es-Sâlih, Taberî'nin tefsirinde “Ya Ömer, rahmeti azap ve azabı rahmet yapmadıkça Kur’ân’ın hepsi doğrudur” sözlerinin zahirinin bunu ifade ettiğini belirtmektedir. 295

Subhi es-Sâlih’e göre Allah Rasulü başlangıçta müminler için meydanı geniş tutarak ihtiyar ve yaşlılara kolaylık göstermiş296

ve lehçeleri dışında bir lehçeyle Kur’ân okumaları onlara ağır geleceğinden kendi lehçeleriyle okumalarına izin vermişse bile bu, kıraatleri devamlı sabit kılmalarına ve Kur’ân’ın üzerinde indiği lehçeler olarak yazılmalarına izin verdiği anlamına gelmemektedir. Allah Rasulünun bu şekilde okuyuşlarda çerçeveyi genişletmesi, özel bazı durumlarda bazı fertler için kolaylık

293

Subhi es-Sâlih, İbn Abdülberr’den, ilim ehlinin bu hadisin sabit olmayıp, zayıf olduğuna dair icma ettiğini aktarmıştır. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 107

294

İbnu'l-Cezerî en-Neşr adlı kitabında mana ile okumayı reddederek şöyle demektedir: “İbn Mesud gibi bazı sahabenin mana ile okumayı caiz gördüklerini söyleyene gelince, bu kimse İbn Mesud’a ve sahabeye yalan isnat etmiştir. İbn Mesud'un dediği şudur: “Kurrâyı dinledim, onları birbirlerine yakın bularak onlara bildiğiniz gibi okuyun.” Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 107.

295

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.107. 296

Subhi es-Sâlih, buna dayanak olarak Tirmizi’nin (ö. 279/892) hasen-sahih olarak belirttiği, Übey b. Ka'b'dan yaptığı şu rivâyeti gösterir: “Allah Rasûlü Cebrail'le karşılaştı ve ona şöyle dedi: “Ya Cebrail, Ümmî bir ümmete gönderildim, aralarında yaşlısı, kadını erkeği, kölesi cariyesi ve asla kitap okumamış kimseler var. Bunun üzerine Cebrail şöyle dedi: “Ey Muhammed, muhakkak ki bu Kur’ân yedi harf üzere inmiştir.” bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 108.

90

göstermekten başka bir şey değildir. Nitekim vahiy kâtiplerinin tespiti ile bu gibi durumlarda izin verilen hususlar sayılı kelimelerde olup tevatür yoluyla bize gelmiştir. Tevatür yoluyla gelmeyenler sahih âhâd rivâyetlerle gelse bile reddedilir. Zira bir şeyin Kur’ân olarak ispati için tevatür kaçınılmaz bir şarttır. Subhi es-Sâlih’e göre bu ferdî durumları yedi harf üzerine genelleştirmek ve manayla okumanın yedi harfe girdiğini söylemek, hadisi tamamen yanlış anlamak olur.297

Sonuç olarak Subhi es-Sâlih’e göre yedi harften maksat bu ümmet için kolaylık gösterilen yedi vecihtir. Okuyucu bu yedi vecihten hangisiyle okursa isabet etmiş olur. Özetle bir Kur’ân lafzı ne kadar farklı edâ edilirse edilsin bu değişik şekiller aşağıdaki şu yedi şeklin dışına çıkmaz:

1. Mana değişsin veya değişmesin irap vecihlerindeki farklılıklardır.298

2. Harflerin bizzat kendisinde olan farklılıklardır. Ya mana değişir ama sûret değişmez: “نوملعت ،نوملعي” misallerinde olduğu gibi nokta farklılığıyla ifade edilir. Ya da sûret değişir ama mana değişmez. “طارسلا،طارصلا” misallerinde olduğu gibi.

3. İsimlerin müfretlik, ikillik, çoğulluk ile eril ve dişiliklerindeki farklılıktır.299

4. Bir kelimenin yerine aynı kelimenin eş anlamlısı olup değişik kabilelerde farklı şekillerde kullanılan ya da mahreçleri birbirine çok yakın kelimelerin birbirlerinin yerine okunması şeklindeki ihtilaftır.300

5. Takdim ve te’hirden neşet eden ihtilaflar.301

6. Bazı edatların hazfi ve isbatından doğan ihtilaflar. Bu da genellikle dilin âdeti olduğu üzere cer ve atıf harflerinin bazen hazfi ile bazen de isbatı gibi ilave ve eksiklikler şeklinde oluşur. Bu çeşit fazlalık ve eksiklikler ancak belli ve sayılı birkaç harfle olur.

297

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 108. 298

Mananın değişmesi ve değişmemesine örnek için bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 109. 299

Bu konudaki örnekler için bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 110. 300

Bu konudaki örnekler ve şâz kıraatler için bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 110. 301

91

Sikâ imamların tespitlerinin dışında kalan şâz rivâyetlere aldırış edilmez ve onlara karşı uyanık olmak gerekir.302

7. Lehçelerin fetha ve imâle, terkîk ve tefhîm, hemze ve teshîlde, muzaraât harfinin

esrelenmesi, bazı harflerin kalbi, müzekker mimlerinin işbâ’ı ve bazı harekelerde işmâm gibi ihtilaflarıdır. 303

Subhi es-Sâlih’e göre, bu son şekil üzerindeki ihtilaflar yedi vechin en önemlisidir. Zira Kur’ân'ın yedi harf üzere indirilişinin en büyük hikmetini yedinci vecih ortaya koymaktadır. Çeşitli kabilelerden meydana gelen ve böylece çeşitli lehçelere sahip olan Arapların, bazı lafızları çeşitli şekillerde telaffuz eden ümmete bu şekille kolaylık sağlanmıştır. Bu şekilde İslam’ı kabul eden kabilelerin çeşitli lehçeleri ve fonetikleri gözetilmiştir. Ancak lügatlerin gözetilmesi gerekmezdi. Zira Kur’ân-ı Kerim, bütün Arap lügatlerini temsil eden Kureyş lügatine sokulabilenlerden dilediğini almıştır.304 İbnu’l-Cezerî (ö. 833/1429) buna dikkat çekerek şöyle demektedir. “Kur’ân'ın yedi harf

üzere indirilmesi bu ümmete verilen değerden dolayı ona kolaylık sağlamak içindir. Ona merhametten dolayıdır… Peygamberler özel kavimlere gönderiliyorlardı. Allah Rasulü ise bütün insanlığa: Kızılına, Siyahına, Arabına, Acemine gönderilmiştir. Kur’ân'ın dilleriyle indiği Arabların şive ve lehçeleri değişikti. Birinin, diğerinin şivesiyle konuşması ve onun lehçesini kullanması, bir harften başka harfe geçiş yapması güçtü. Hatta eğitimle bile bunu yapamayanlar vardı.305

Yedinci vechin öneminin büyüklüğü, bazı âlimlerin yedi harfi lehçe farklılıklarına hasretmelerine sebep olurken bazılarını da buna rağmen ona hiç yer vermemesini aktaran Subhi es-Sâlih, iki eğilimde de aşırılık olduğunu belirtmiştir. Ona göre diğer altı

302

Bu konudaki fazlalık ve eksiğe dair örnekler ve şâz kıraatler için bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 111-112. 303

Bu konudaki örnekler için bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 112-113. Çetin, Yedi harften maksadın yedi vecih olduğunu söyleyenlerin, belli bir yedi vecih üzerine ittifak edemediklerini ve illa “yedi” içinde kalabilmek için kendilerini zorladıklarını ve bundan dolayı bir madde içinde birden fazla hususu birlikte zikretme zorunda kaldıklarını söylemiştir. Üstelik birisinin bir madde içinde mütalaa ettiğini, bir başkası başka maddeler halinde değerlendirmiştir. Çetin, her şeye rağmen bu görüşün doğruya yakın görüş olduğunu, tek tenkit edilecek yanının yedi içinde kalma mecburiyetinin duyulması olduğunu söyler. Bkz. Çetin, Kur’ân’ı Kerim’in İndirildiği Yedi Harf, s. 84. 304

Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 113. 305

92

vechin önemi de inkâr edilemez.306 Ayrıca Subhi es-Sâlih, yedi vechin tek kelimede bulunmasının gerekmediğini, her kelimede iki veya daha fazla vecih bulunabileceği gibi sadece tek vechin de olabileceğini söyler.307