• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MEBÂHİS FÎ ULÛMİ’L-KUR’ÂN ADLI ESERİ

2.2. ESERİN KUR’ÂN VE KUR’ÂN TARİHİ AÇISINDAN TAHLİLİ

2.2.1. Kur’ân’ın İsimleri

Subhi es-Sâlih bu başlık altında “نارق” kelimesinin dil açısından iştikakını ve bu lafzın hangi manaya delalet ettiği hususunda âlimlerin görüşlerini sunarak konuyu ayrıntısıyla ele alır. İlk olarak o, Allah’ın kendi vahyine Arapların kendi sözlerine verdiği isimlendirmelerden farklı isimler koyduğunu ve bu isimlendirmelerde bu kelimelerin kök manalarında ihtiva ettiği sırları gözettiğini vurgulamıştır. Özellikle vahyin “باتك” olarak adlandırılmasında onun yazılmasına bir işaret ve “نارق” olarak

57

isimlendirilmesinde de kalplerde ezberlenip muhafaza edileceğine dair ima bulunduğunu belirtmiştir. Bu şekilde Kur’ân hiçbir kitaba nasip olmayacak bir şekilde ne sadece yazı ile ne de sadece şifahi olarak nakledilmiştir.170

Subhi es-Sâlih bu bölümde "نارقلا” lafzını ele alır. Kelimenin hemzeli ve hemzesiz okunduğuna dair görüşleri sıralar. Hemzesiz olduğuna dair İmam Şafii (ö. 204/820), Ferrâ (ö. 207/822) ve Eşâri’ye (ö. 324/936) ait üç görüşü sunduktan sonra bu görüşleri dilde türetme kurallarından uzak olduğu konusunda eleştirir. Hemzeli olduğuna dair Zeccâc (ö. 311) ve Lihyânî’den (ö. 215) iki görüş aktarır ve bu ikisi arasından Lihyânî’nin kelimenin “نارفغ” vezninde hemzeli bir mastar olup “لات” manasında olan ” قأر ” den türediğine dair görüşünü tercih ettiğini belirtir. Buna delil olarak ta “ انيلع ًّ نإ هن أرقو هعمج” (Kıyâme, 75/17) âyetinde geçen kelimenin “okumak” manasında olmasını gösterir.171

Cahiliye döneminde Arapların “أرق” lafzını tilavetten başka manalarda kullandıklarını da belirten172 Subhi es-Sâlih, bu iki kelimenin köken olarak Ârâmî olduğunu hatırlatıp bu dilde “ةباتك ” lafzının yazma; “ةءارق” lafzının ise okumak manasına geldiğini zikreder.173

Araplar ” قأر ” kelimesinin “لات” manasında kullanımını Ârâmî asıllı kelimeden alarak kullanmışlardır. O, bu görüşünü güçlendirmek için bazı müsteşriklerin buna dair görüşlerini nakleder. G. Bergtraesser’in Ârâmî, Habeş ve Farsçanın Araplara komşu milletler olması hasebiyle Arap dillerini etkilediği görüşünü verir ve Blachere’den Ârâmîce, Süryanice ve İbranice dillerinden bir takım kelimeleri naklederek Arapların Yahudi ve diğer milletlerle olan komşuluklarından dolayı bu iki kelimeyle birlikte “ أرق باتك,ذيملت ,ناقرف ,مويق ,قيدنز ” sözcüklerinin de Arapçaya geçtiğini belirtir. Subhi es-Sâlih, bu görüşün garipsenmemesi gerektiğini zira Ârâmicenin çeşitli lehçelerinin Filistin, Suriye ve Irak’ın bazı bölgelerinde hâkim olduğunu ve dini dilleri Ârâmice olan

170

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.17. 171

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s.19. Buna dair tartışmalar için bkz. Osman Keskioğlu, Kur’ân-ı Kerim Bilgileri, Ankara: TDV, 2010, 79-80; Ali Turgut, Tefsir Usûlü ve Kaynakları, İstanbul: İFAV, 1991, 75-76; Muhsin Demirci,

Tefsir Usûlü, İstanbul: İFAV, 2006, 66-68.; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ankara: TDV, 2007, 31-33.

172

Nitekim Araplar, “طق يلس أرقت مل ةقانلا هذه”derken bu kelimede devenin hiç gebe kalmadığını ve yavru doğurmadığını ifade etmişlerdir. Subhi es-Sâlih, bunu delillendirmek için Amr b. Gülsûm’un “انينج أرقت مل نوللا ناجه” şiirini delil olarak getirir. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 19.

173

58

Yahudilere komşu olan Arapların onlardan Ârâmî dilinden birçok kelimenin yayılmasını hızlandırdığını da bildiklerini belirtir.174

Nitekim Subhi es-Sâlih, Kur’ân’da Arapça dışında kelimelerin bulunmasına rağmen bunların Araplar tarafından kullanılıp, Arapçalaştırıldığını söyler.175

Subhi es-Sâlih, bu bölümde son olarak Kur’ân’ın isimlerinden olan ليزنتلا ،ركذلا ،ناقرفلا kelimelerini aktarır. ناقرفلا kelimesinin aslının Ârâmî olduğunu diğer iki kelimenin aslının Arapça olduğunu söyler.176Ayrıca bazı âlimlerin Kur’ân’ın isimlerini mübalağa ederek çoğalttıklarını, ez-Zerkeşî’nin Ebu’l-Me’âlî Kadı Şeyzele’den (ö. 494/1100) naklen elli beş isim zikrettiğini belirtmektedir.177 Bazı âlimlerin ise bu sayıyı doksana kadar çıkarttıklarını belirtip bunda etkili olan amilin Kur’ân’ın isimleriyle sıfatlarının birbirlerine karıştırılmaktan meydana geldiğini belirtmektedir.178Kur’ân’a hangi isim verilirse verilsin usul âlimleriyle fukaha ve Arap dili âlimleri arasında ittifak edilen tarifinin “Hz. Peygamber'e indirilen, mushaflarda yazılan, tevatürle nakledilen,

tilavetiyle teabbüd olunan mu'ciz kelâm” olduğunu belirtir.179

174

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 20. İsmail Cerrahoğlu, bu konuda en doğru hareketin ”أرق” fiili ve türevlerinin 75 defa Kur’ân’da kendi dilinde kullanıldığını göze alarak, manasınında burda olduğunu aramaktır. Zira Arap dilinin Sâmi dillerinden biri olduğu unutulmamalıdır. Bkz. Cerrahoğlu, Tefsir Usulu, 33.

175

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 20. 176

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 20. 177

Bu isimler sunlardır: Kitap, Kur’ân, Kelâm, Nur, Hidâyet, Rahmet, Furkan, Şifa, Mev’iza, Zikr, Kerîm, Aliyy, Hikmet, Hakîm, Müheymin, Mübarek, Habl, Sırât, Kayyûm, Fasl, Nebe’, Ahsen, Tenzîl, Ruh, Vahy, Mesânî, Arabî, Kavl, Besâir, Beyân, Hak, Hâdî, Aceb, Tezkira, Urve, Müteşâbih, Sıdk, Adl, Eman, Emr, Büşrâ, Mecîd, Zebur, Mübîn, Beşîr, Azîz, Belağ, Kasas, Suhuf, Mükerrame, Merfûa, Mutahhera. Bkz. Bedruddin Muhammed b. Abdullah ez-Zerkeşî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân, thk: Muhammed Ebû’l-Fadl İbrahim, Kahire: Dâru’t-Turâs, ts., I, 273-276. 178

Örneğin; “ديجم نارق وه لب” âyetinde ديجم sıfatını, “زيزع باتكل هنإو ” âyetinde زيزع sıfatının ve “ايبرع ان ارق ” de ايبرع sıfatının isim olarak belirtilmesi gibi. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 21. Buna dair tartışmalar için. Bkz. Mennâ’u’l-Kettân, Mebâhis fî ‘ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 2009, s. 20-22; Muhammed Ali es-Sâbunî, Kur’ân

İlimleri (et-Tibyân fi ûlûmi’l-Kur’ân), ter: Zeynel Abidin Tatlıoğlu, İstanbul: Hanifiyye Kitabevi, 2006, s. 10-11:

Keskioğlu, Kur’ân-ı Kerim Bilgileri, s. 80-84; Ali Turgut, Tefsir Usûlü, s. 77-78; Durmuş Esen, Elmalılı M.Hamdi

Yazır’ın “Hak Dini Kur’ân Dili” Tefsirinde Ulûmu’l-Kur’ân, (Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü), Sakarya, 2008, s. 49-51; Ali Rıza Gül, “Geleneksel Kur’ân Tasavvurunun Tefsir İlminin Oluşumuna ve Gelişimine Etkisi”, AÜİFD, 47/1, 2006, s. 12-16.

179

59