• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MEBÂHİS FÎ ULÛMİ’L-KUR’ÂN ADLI ESERİ

2.2. ESERİN KUR’ÂN VE KUR’ÂN TARİHİ AÇISINDAN TAHLİLİ

2.2.3. Kur’ân’ın Parça Parça İndirilmesi

Allah, Kur’ân’ı ihtiyaca binâen bir, beş, on veya daha çok sayıda âyetler halinde parça parça indirmiştir. İfk olayında on âyetin birden indiği ve Mü'minûn sûresinin ilk on âyetinin topluca indiği sahih rivâyetlerde belirtilmektedir. Buna mukabil bir âyetin bir kısmı olan “رَرضلا يلوأ ريغ” (Nisâ, 4/95) ile yine bir âyetin son kısmı olan “ةليع ْمتْفخ ْنإو” (Tevbe, 9/28) de yalnız başına inmiştir. Âyetin baş tarafı indikten sonra bu kısım inmiştir.208

İlâhî hikmet, vahyin elçisiyle devamlı ilişkili olmasını, her gün ona yeni bir şeyler öğretmesini, yol göstermesini, kalbini tespit ve huzurunu artırmasını, ayrıca sahabenin ihtiyaçlarına cevap vererek; onları eğitmesini, geleneklerini ıslâh edip olaylarına çözüm yollarını bulmasını, onları tâlimat ve hükümleriyle ansızın karşı karşıya getirmemeyi dilemiştir. Hz. Peygamber, Kur’ân’ı ağır ağır okusun ve sahabe de azar azar öğrensinler diye vahiy, olaylara ve Allah Rasûlü’nün hayatında ortaya çıkan ferdî ve içtimaî münasebetlere uygun olarak yirmi üç yıl sürecinde parça parça inmiştir.209

Subhi es-Sâlih, Kur’ân'ın üç inişinin bulunup; birincisinin Levh-i Mahfuz’a, ikincisinin dünya semasında Beytu'l-‘İzze'ye ve üçüncüsünün de olaylara uygun olarak parça parça indirildiğine dair görüşün senetlerinin her ne kadar hepsinin sahih olduğunu belirtse de bu görüşe meyletmediği söylemiştir. Zira zikredilen bu görüşler gayb âlemini ilgilendiren bir konu olup bu alanlarda ancak yakîn ifade eden mütevatir Kur’ân ve Sünnetin hüccet olabileceğini belirtmiştir. Ona göre bu görüşün dayandığı rivâyetlerin

205

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 44-45. 206

İlgili âyetler için sırasıyla bkz. Tur 52/33-34; Hud 11/13; Bakara 2/23; İsra 17/88. 207

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 45-46. 208

Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 49-50. 209

66

senetlerinin sahih olması, ona inanmayı gerekli kılacak yeterlilikte değildir. Ayrıca bu görüş Kur’ân’ın açık nassına de muhaliftir. Ona göre Kur’ân, Kadir gecesinde nüzûle başlamış, sonra çeşitli zamanlarda inmeye devam etmiştir. O, bunu Kadir sûresinin ilk âyeti ile Duhan sûresinin 3. âyetiyle delillendirmektedir. Allah, Kur’ân'ın indirilişini

mübarek bir gecede başlatmış ve bu geceyi de Kadir Gecesi ile açıklamıştır ki bu gece

Ramazan ayındadır.210

Subhi es-Sâlih, Kur’ân’ın parça parça indirilmesinde iki ana hikmetten bahseder. Bunlar, vahyin Allah Rasûlü ile mü'minlerin ihtiyaçlarına cevap vermesidir. Vahyin Allah Rasûlü’nün ihtiyaçlarına cevap vermesi iki şekilde olmaktadır: Bunlardan biri, her olaydan sonra, Kur’ân'dan yeni bir şeyler getirmekle kalbinin güçlendirmesi, diğeri ise, Kur’ân'ı ezberlemesini kolaylaştırmasıdır.211

Subhi es-Sâlih, vahyin her olayda tekrar gelmesiyle Allah Rasûlü’nün kalbinin güçlendirildiğini ve kendisine vahiy gönderilenin değerini yüceltmek anlamını taşıdığını, bu durumda meleğin daha çok gidip gelmesinin sağlanılıp, kendisiyle, Yüce Allah'tan gelmiş olan teminatın yenilendiği aktarır. O zaman elçi anlatılması güç bir sevince erişirdi. Bu sebeple Cebrail’le daha fazla karşılaştığından en cömert olduğu zaman Ramazan ayıydı. Kur’ân, Peygamberler ile kavimleri arasında geçen haberleri zikretmekle, Arapların hayal ve dikkatlerini kendine çeker ve bu olayları çeşitli şekil ve üsluplarla her zikrettiğinde olayın tatlılığı artıyordu. Çoğu yerde bu olaylar sadece elçinin ve mü'minlerin kalplerini güçlendirmek için anlatılmıştır. 212 Geçmiş peygamberlerin kıssalarının zikredilerek çeşitli zamanlarda tekrar edilmesi ve çeşitli üsluplarla anlatılması, elçinin kalbini güçlendirmek ve kavminden gördüğü eziyetler karşısında onu teselli etmek için bir vesiledir. Böylece Kur’ân'dan yeni bir şey indikçe, karşılaştığı zorluklar hafifliyor, teselli buluyor ve önceki peygamberlerin yolundan gitmesi ona sevdirilmiş oluyordu.213

Bu tür teselli verici âyetlerin tekrar tekrar inmesi,

210 Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 50-51. Bkz. Bakara 2/185. 211

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 52. 212

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 53. Nitekim Hud 120’de Kur’ân bunu şöyle ifade ediyor. “Peygamberlerin haberlerinden, kendisi ile senin kalbini takviye edeceğimiz her şeyi sana anlatıyoruz.”

213

Sabretmesi ve de hüzünlenmemesini telkin eden âyetler için bkz. Yasin 36/75, Yunus 10/ 65, Hucurat 49/88, Nahl 16/126, Neml 27/72.

67

Peygamber kıssalarının anlatılmasının temel hikmetidir.214Şâyet müşriklerin elçiye eziyetiyle birlikte, kalbine güç veren vahiy kesilip kendisini teselli eden bu âyetler tekrar tekrar inmemiş olsaydı, bu gibi durumlarda insanın başına gelen ve kalbi hüzünle dolduran duyguları hissedecek ve ona ümitsizlik hâkim olacaktı.215

Vahyin, elçinin ihtiyaçlarına cevap verişinin bir diğer şekli Kur’ân'ın ezberlenmesini kendisine kolaylaştırmasıdır. Bir kısım âlime göre Furkan sûresindeki “kalbinin güçlendirilmesi” (25/32) âyetinden maksat, Kur’ân'ın kalbinde toplatılıp onu ezberlemesinden başka bir şey değildir.216

Subhi es-Sâlih’e göre Kur’ân'da hedefi bir olan çeşitli vahiy şekilleri vardır ki, bu da muhatapların durumlarını gözetmek, tırmanış döneminde olan yeni toplumların ihtiyaçlarını karşılamak ve daha önce karşılaşmamış oldukları yasalarla birden bire onları karşı karşıya getirmemektir. Kur’ân'ın tedricî olarak inmesi, kabulünü daha çok kolaylaştırmıştır. Şâyet toplu olarak indirilmiş olsaydı, ihtiva ettiği birçok emir ve nehiyden dolayı insanlardan birçoğunun onu reddetmesine sebep olurdu. Buharî'nin Hz. Aişe'den naklettiği rivâyet bunu açıklamaktadır: “Kur’ân'dan ilk inen, Cennet ve Cehennemden bahseden mufassal sûrelerden biridir. Nihâyet insanlar İslâm'a dönüp -O'na ısınınca- helal ve haramla ilgili âyetler inmeye başladı. Şâyet ilk olarak ‘içki

içmeyin’ emri indirilmiş olsaydı ‘içkiyi asla terk etmeyiz’, şâyet ‘zina etmeyin’ emri

indirilmiş olsaydı ‘zinayı asla terk etmeyiz’ diyeceklerdi.217

Subhi es-Sâlih, hangi tür âyetlerin tedriciliğe konu edildiği ve hangilerinin edilmeyeceğine de değinir. Ona göre İslâm, fert ve toplumların ruhlarına işlemiş köklü

214

Kur’ân kıssalarının gaye ve hedeflerinin, Peygamberi teselli etmek ve onun irade ve azmini bilemek ile insanları düşündürmek ve onların ibret almalarını sağlamaya çalışmak olduğuna dair bkz. Sait Şimşek, Kur’ân Kıssalarına

Giriş, Konya: Kitap Dünyası, 2013, s. 62-92.

215

Subhi es-Sâlih, Menâr’dan naklen Reşid Rıza’nın (1865-1935) şöyle dediğini aktarır. “…Hz. Peygamber, Kur’ân'ı namazda ve özellikle gece namazında okuyordu. Bazen bir sûreyi okur ve diğer sûrelerden inen âyetleri okuduktan sonra belki birkaç gün arayla tekrar bu sûreye sıra geliyordu. Bu sebeple tekrar teselli edilmeye ve sabırla emredilmeye ihtiyaç hâsıl oluyordu. Çünkü Onun maruz kaldığı hüzün sebeplerinin tekerrürü ile tesellî edici âyetlerin de tekerrürü gerekiyordu.” Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 55.

216

Subhi es-Sâlih, İbn Fûrek’in (ö. 406/1015) söyle dediğini aktarır. Denildi ki, Tevrat toplu olarak indirilmiştir.

Çünkü okuma yazması olan Hz. Musa'ya inmiştir. Kur’ân ise, müteferrik olarak indirilmiştir. Çünkü o yazılı olarak inmeyip ümmî bir peygambere indirilmiştir. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 56.

217

68

şeylerle, sathi olan şeyleri birbirinden farklı değerlendirmiştir. Fertlerin ruhlarına kök salmış bulunan her mesele, şuurlu yapılan bir gelenek haline dönüşmüştür. Ayrıca toplumun derinliklerine kök salmış her mesele de içtimaî bir gelenek yahut devlet örfü haline bürünür. İslâm bu gibi hususlarda ağır ve ihtiyatlı davranır ve burada planlı olarak ağır davranmanın, plansız şekilde acele etmekten daha yararlı olduğuna inanır. Oysa sathî olarak ferdin ruhuna veya topluma girmiş bulunan ve onların temiz fıtratını bozacak durumda olan her mesele, beşer hayatında bir suç olup ona karşı susmak caiz değildir. İslâm bu gibi meselelerde kesin görüşünü ortaya koymalı ve tartışma götürmez sınırlar tayin etmelidir. Bu sınırları ancak fıtrat çizgisinden ve insanlık haysiyetinden sapmış bulunanlar münakaşa konusu yaparlar. Fert ve toplumun ruhuna kök salmış olan meselelerle sathî meseleler arasındaki bu ayırımın ışığında İslâm, cana kıyma, hırsızlık, yol kesme, insanların mallarını batıl yollardan yeme, muamelât ve aldatma yollarına baktığı açıdan zinaya bakmış ve onu bir defada kesin olarak yasaklamıştır.218

Subhi es-Sâlih, tedrîciliğin ancak içki ve kumar gibi geleneklerle, ruhî hastalıklar ve esirleri köle edinme gibi içtimaî ve devletler hukukunu ilgilendiren meselelerde söz konusu olduğunu söylemiştir.219

Vahiy bu şekilde Peygambere tedrîcî geldi, onu eğitip yetiştirdi ve ona yol gösterdi. Ayrıca mü’minleri de aşamalı olarak eğitmiş oldu. Batıl gelenekleriyle, bozuk inançlarını yavaş yavaş gözlerinde çirkin gösterdikten sonra kalplerini gerçek imanla süsledi. Yavaş yavaş inen âyetleri ezberleyip korumalarına yardımcı oldu. Zorluklara karşı iradelerini güçlendirdi.220

Subhi es-Sâlih, bu bölümün son kısmında, üslubunun ötesine geçip ilmi tahlil yapmaksızın, vahyin Hz. Muhammed’in şahsını tasviri, onun doğruluğuna nasıl vicdanî bir delil ise, hayatına yemin ederek, Kur’ân nüzûlünün tedrîcî oluşunun da bu yüce Kitabın, Allah'ın Kelâmı olduğuna dair kuvvetli mantıkî bir delil olduğunu söylemiştir.221

218 Tek defada yasaklanan bu durumlar için bkz. İsra 17/32, Nisa 4/92, Maide 5/38, Bakara 2/188. Ayrıca Subhi es-Sâlih’ın izahları için bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 58-59.

219

Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 59-60. 220

Subhi es-Sâlih, Kur’ân şâyet tedrici olarak inmeyip bir anda toptan inseydi ne olacağına dair psikolojik bir tahlile de girişir. Bkz. Subhi es-Sâlih, Mebâhis, s. 62.

221

69