• Sonuç bulunamadı

Lübnanın Siyasi Yapısı ve Tarihsel Arka Planı

1.4. YAŞADIĞI DÖNEM LÜBNAN’INDA SOSYO-POLİTİK DURUM

1.4.2. Lübnanın Siyasi Yapısı ve Tarihsel Arka Planı

Osmanlı İmparatorluğu o dönemki adıyla Cebel-i Lübnan’ı, 922/1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Suriye-Mısır seferi sırasında topraklarına kattı. İmparatorluk fethettiği her toprakta yaptığı gibi bölge halkının din, kültür ve sosyal hayatına müdahale etmeksizin liberal politikalar uyguladı. Bu politikalar da, Osmanlı idaresinde kaldıkları 400 yıl boyunca Lübnan’daki çeşitli din ve mezheplerin, varlıklarını korumalarına olanak sağladı.130

“Emirlik sistemi dönemi (1516-1842)” adı verilen dönemde Osmanlılar için öncelikli iki konudan biri vergilerin toplanması, diğeri iç güvenliğin sağlanması ve her yıl Şam şehrinde toplanan hac kervanının güvenlik içerisinde Hicaz’a gidip gelmesiydi. 131 Osmanlı İmparatorluğu idaresi altındaki Lübnan, din açısından incelendiğinde Dürzî ailelerin güçlü ve egemen oldukları görülür. Dürzîlerin bu dönemde kendi içlerinde birliklerinin olmadığı da görülmektedir. XVII. yüzyılda Lübnan’a yerleşerek gittikçe gücünü arttıran Dürzî ailelerden Canbolatlar bunlardan biridir. 16. ve 17. yüzyıla baktığımızda sayı olarak en kalabalık olan mezhep ise Hristiyan Marunîlerdir. Bunlar, daha çok Avrupa devletleriyle ve din faktörüne dayanarak da Roma kilisesiyle yakın ilişkiler kuruyorlardı. Bu iki topluluk arasındaki çatışma 19. yüzyılda başlamıştır. Çatışmaların önlenmesi için önce “emirlik sistemi” rafa kaldırılmış ve ülkeyi iki idari bölgeye ayıran “çifte kaymakamlık (1843-1860)”

129

Ş. Tufan Buzpınar, “Lübnan: Kültür ve Medeniyet/Osmanlı Dönemi”, DİA, 2003, XXVII, 248. 130

Kaya, “Lübnan’ın Mezhepsel Yapısı”, (3 Aralık 2013) 131

41

sistemi uygulanmış fakat başarılı olamamıştır. Buna göre Lübnan iki idarî bölgeye ayrılmış, kuzeydeki Mârûnî bölgesinde Mârûnî bir kaymakam, güneyde ise Dürzî bir kaymakam görev yapmıştır.132 Ülkede, cemaatler homojen dağılmadığı için ilerde bu sistem büyük sorunlara yol açmıştır.

1856 tarihli Islahat Fermanı, Hristiyanların kıpırdanmasına sebep olmuş, 1860 yılına gelindiğinde Dürzilerle, Marunîler arasında gerginlikler çıkmış ve iki taraf yer yer Dürzilerin üstün geldiği büyük bir çatışmaya girmişlerdir. Bu olaylar sonucunda bölgeye mutasarrıflık statüsü veriliyor ve mutasarrıfın Lübnan dışından Osmanlı vatandaşı bir Hristiyan olması şartı getiriliyordu. Mutasarrıfa yardımcı olmak üzere başlangıçta eşit sayıda temsiliyet düşünülmüş olmakla beraber dört Mârûnî, üç Dürzî, iki Grek Ortodoks, bir Grek Katolik, bir Sünnî, bir de Şiî üyeden oluşan on iki kişilik bir meclis görev yapacaktı. Lübnan, kaymakamları mutasarrıf tarafından tayin edilecek yedi kazaya ayrılmış, ayrıca nahiye ve köy sistemi de getirilmişti. Halk din, mezhep ve sınıf ayırımına tâbi tutulmayacak, mutasarrıflık içinde hak ve sorumlulukları eşit olacakti. 1861-1915 yılları arasında sekiz mutasarrıfın görev yaptığı Lübnan, tarihinin en sakin dönemlerinden birini yaşamıştır.133

Lübnan, 1918 Ekim başında İngiliz ve Fransız kuvvetlerince işgal edildi ve Nisan 1920’de yapılan San Remo Konferansı’nda bölge Suriye ile birlikte Fransa manda yönetimine devredildi. Fransa 1921’de Büyük Lübnan Devleti’nin kurulduğunu ilân etti.134 Fransızlar, bölgeyi içyapısını oldukça karmaşık hale getiren sınırlarla çizmiştir. Yeni sınırlar Lübnan’ın kendi demografik ve sosyal gerçeklerine göre değil, sömürgeci ülkenin ekonomik ve siyasi çıkarlarına göre dizayn edilmişti. Bu bağlamda Lübnan’daki nüfus yapısı ve farklı toplumların fazlalığı bir iç çatışma unsuru olarak varlığını sürdürmüştür.

Aslında Büyük Lübnan, Marunîlerin büyük bir dini toplumu oluşturacakları ayrı bir siyasal birim sağlamak üzere kuruldu. Ancak Fransızlar yeni devlete, hâkim nüfusu

132

Ekinci, “Lübnan’ın Esas Teşkilat Tarihçesi”, s.18. 133

Osmanlı ve önce ki dönemler için bakınız: Ekinci, “Lübnan’ın Esas Teşkilat Tarihçesi”, s.18-23; Mustafa L. Bilge, “Lübnan: Tarih”, DİA, 2003, XXVII, 244-246.

134

Ahmet Bağlıoğlu, “Lübnan’ın Tarihsel Dokusu ve Yöntem Anlayışındaki Mezhebî Etkiler”, Fırat Üniversitesi

42

Müslüman olan yeni bölgeler ekleyerek Marunî nüfusunu yüzde 30’a indirmişti. Dolayısıyla da, Marunîler siyasal olarak varlıklarını sürdürmek için Fransız desteğine ihtiyaç duyuyorlardı. Bu durum ise iktidar mücadelesinin dini temelde olduğu, siyasal kargaşanın çok kolay şekilde ortaya çıkacağı bir ortamı oluşturuyordu. 135

Yeni anayasaya göre Lübnan hükümeti iç işlerinde yetkili kılınmakta, dış ilişkiler tamamen Fransa’ya bırakılmakta ve yüksek komisere kanunları veto etme hakkının ötesinde meclisi feshetme ve anayasayı askıya alma yetkisi verilmektedir. Fransızca, Arapça ile birlikte resmî dil kabul edilmiş ve bu tür uygulamalar ve Marunî Hristiyanlara dayalı politikalar sebebiyle Fransa’ya karşı tepkiler giderek artmıştır. Bika‘ ve Sûr bölgesin de Sünnî ve Şiî Müslümanlar, Suriyeli Müslümanlarla oluşturacakları çoğunluktan koparılarak Lübnan’da azınlık yapılmalarına karşı reaksiyon gösterirken; Dürzîler de Lübnan politikalarında etkisiz kalmanın tepkisini veriyor ve bu durum 1925-1927 yılları arasında isyanlara yol açmıştır.136

1932 yılında yapılan nüfus sayımı temel dayanak alınarak, temel siyasi görevlerin belirlenmesine ilişkin anayasada değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanının bir Marunî, Başbakanın bir Sünni, Meclis Başkanının bir Şii olması karara bağlanmıştı. Siyasal yönetim sistemi din ve mezhep temeline göre kurulmuş ve Fransa’ya yakınlığı bilinen Katolik Hıristiyan Marunî cemaate, siyasal iktidarın ve ordunun gücünün önemli bir kısmını ellerinde toplamalarına imkân veren bir yapı meydana getirilmiştir. Mevcut sistem Marunîlerin ekonomik açıdan daha fazla gelişmesine olanak ta sağlamıştır.137

Lübnan 26 Kasım 1941’de bağımsızlığını ilan etmesine rağmen Fransa, manda yetkilerini kullanmaya ve yönetime baskı yapmaya devam etmiştir. Bu durumda Hıristiyan ve Müslüman liderler bir araya gelerek bir iç baskı oluşturup, cemaatler arası çekişmeleri sona erdirmek ve devletin kurumlarını yeniden inşa etmek için uzlaştılar. 1943 yılında Hıristiyan ve Müslüman iki lider olan Bişara Huri (1890-1964) ve Riyad es-Sulh (1894-1951), bir araya gelerek “Ulusal Pakt” adı verilen siyasi yapıyı oluşturmuş, parlamentodaki temsiliyet açısından mezhep dağılımı aynen korumuşlardır. Buna göre mecliste altı Hıristiyan, beş Müslüman milletvekili oranı biçiminde, otuzu

135

Kaya, “Lübnan’ın Mezhepsel Yapısı”, (15 Ekim 2014) 136

Bağlıoğlu, “Lübnan’ın Tarihsel Dokusu”, s. 15 137

43

Hristiyan, yirmi beşi müslüman ve Dürzîler’den olmak üzere meclis elli beş üyeden oluşacaktır. Ülkedeki nüfus yapısı muhafaza edildiği sürece ciddi bir sorun yaratmayan bu yapı nüfus yapısı değiştikçe iç çatışmanın sebeplerinden biri haline gelmiştir. Özellikle Müslüman nüfusun Hıristiyan nüfusa göre daha hızlı artması, Müslüman liderlerin mevcut idari sisteme karşı çıkmasına sebep olmuştur.138

Yeni kabine göreve başladıktan hemen sonra Fransa, manda yönetimini sona erdirme müzakerelerine başladı. 8 Kasım 1943’te Lübnan Meclisi manda yönetiminin getirdiği kısıtlamaları kaldıran bir kanun kabul etti. 1943 yılında bağımsızlık elde edilinceye kadar geçen sürede Lübnan’da iç çatışma olmadığı, buna karşılık Fransa’ya karşılık bağımsızlık mücadelesinin yapıldığı görülmektedir. Lübnan tarihinde mezheplerin aynı hedef için eylem birliği yaptığı tek olay bu mücadeledir, denilebilir.139

Bu dönemde, Suriye ve Mısır gibi bölgenin en önemli ülkeleri askerî idareye geçerken Lübnan nisbî bir barış ortamında hızlı bir ekonomik büyüme yaşamıştır. Batı yanlısı liberal ekonomik politikaların uygulandığı bu yıllarda Beyrut Ortadoğu’nun en gelişmiş bankacılık, ticaret ve turizm şehri olmuştur. 1956 Temmuz’unda Nâsır’ın (1918-1970) Süveyş Kanal Şirketi’ni millîleştirmesi ve Cumhurbaşkanı Şemun’un Mısır’a savaş ilân eden İngiltere ve Fransa ile diplomatik ilişkileri sürdürme kararı, Lübnan’da Batı yanlısı Şemun tarafı ile Nâsır’dan etkilenen milliyetçi cephe arasında gerginliklerin artmasına, hatta bazı bölgelerde çatışmalara yol açmıştır. Trablus, Şûf ve Beyrut başta olmak üzere büyük şehirlerde çatışmalar artmıştır. Bölgedeki gelişmeler Lübnan’daki bölünmüşlüğü, daha da derinleştirmiştir. Şubat 1958’de Mısır ve Suriye’nin Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurmaları, temmuzda Irak’ta Hâşimî Krallığı’nı sona erdiren ihtilâl, Lübnan’ı iyice tedirgin etti. Lübnan’ın çağrısı üzerine Amerikan Altıncı Filosu’nun Beyrut’a asker çıkartması gelişmelerin seyri açısından dönüm noktası olmuştur. Çatışmalar hızla Müslüman-Hristiyan çatışmasına dönüşmeye başlamıştır.140

138

Buzpınar, “Lübnan”, DİA, XXVII, 251; Kaya, “Lübnan’ın Mezhepsel Yapısı”, (15 Ekim 2014) 139

Bağlıoğlu, “Lübnan’ın Tarihsel Dokusu”, s. 17. 140

44