• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Boyut

Boyut 1 (Koşulların sağlanması için ulusal Yeşil Büyüme planı): Yeşil Büyüme stratejisi ancak politik uygulayıcıların kendilerini güvende hissetmesini sağladığında mümkün

1.2.7 Yeşil Büyümenin Kritiği

Tüm ekonomik büyüme teorilerinde olduğu gibi Yeşil Büyüme teorisi de kusursuz değildir, Yeşil ve sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş ülkelere çevresel ve ekonomik açıdan büyük katkılar sağlayacak olmasına rağmen geçiş sürecinde ve sonrasında çeşitli avantaj ve dezavantajlar bulunmaktadır. Bu avantaj ve dezavantajların bazıları tablo 3’te verilmiştir (Kuşat, 2013: 4902):

Tablo 3. Yeşil ve Sürdürülebilir Ekonomilere Geçiş ve Sonrasında Yaşanabilecek Avantaj ekonomik bir şekilde karşılamaya yardımcı olacak teknolojiler gelişir.

3 Yeni teknolojilerin geliştirilmesi yüksek yatırım maliyetleri ile sağlanır.

Yeni ürünlerin kullanım değerleri maksimum seviyelere ulaşır.

4 Dayanıklı ürünlerin üretim maliyetleri dolaysıyla fiyatları artar.

Sürdürülebilir faaliyetlere geçiş ile işletme rekabetleri gelişir.

5 Şirket ilişkilerinde, ölçülerinde ve ürettikleri ürünlerin değerinde azalış ortaya çıkar.

Küçük ve orta ölçekli firmalarla teknik yardım işletmelerinin ortaya çıkmasına ve yeni iş imkanlarının yaratılmasına yol açar.

6 Genellikle büyük ölçekli işletmelerde işsizlik sorununa neden olur.

Orijinal çevresel dengelerin yenilenmesini sağlar.

7 Küresel düzeyde kişi başı gelirde azalmalara neden olur.

Genel kaynak verimliliğinde artış gözlenir, dolayısıyla enerji ve diğer doğal kaynakların talebi azalır.

8 Kişi başı gelirde azalma gözlemlendiği için ailelerin satın alma gücünde azalmalar meydana gelir.

Sürdürülebilir şehirlerde yaşam kalitesi artar.

9 Sürdürülebilir iş ve yaşam alanlarına dönüşüm maliyetleri yüksektir.

Sanayi ülkeleri ile gelişmekte olan ülkeler arasında gelirin yeniden dağılımını sağlar.

10 Doğaya saygılı ve aynı zamanda ekonomik avantajları olan yeni ulaşım ve taşıma sistemlerinin maliyetleri yüksektir.

Kaynak verimliliği artar, çevreye saygılı buluşlar sayesinde kirlilik ve enerji yoğunluğu azalır.

Kaynak: (Kuşat, 2013).

Yeşil Büyümenin Dezavantajları

Çevreci bir kimlik taşımasına rağmen ekonomik büyümeden ödün vermeyen bu düşünce tarzı çeşitli ideolojik, ekonomik ve çevresel argümanlarla sorgulanmaktadır: Yeşiller-Çevreciler, kar maksimizasyonuna dayandığı için sürekli artan ve sınırı belli olmayan ekonomik büyümenin çevresel sorunların temelini oluşturduğunu söylemektedirler. Yeşil

aktivist ve siyasetçiler ise ekonomik büyüme anlayışı değiştirilmediği sürece çevreci bir içerik kazandırılan ekonomik sistemin çevresel sorunların ortadan kaldırılmasına yardımcı olamayacağını dile getirmektedir (Satır Reyhan, 2014: 342).

Yeşil bir ekonomiye geçiş ile ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir bir hal alacağı ve gelecek nesillere de yetecek bir refah düzeyinin elde edilebileceği düşünülse de bu geçiş sürecinde ortaya çıkacak maliyetlerin temini esas problemi oluşturmaktadır. Yeşil Büyüme stratejisinin, enerji ve kaynak fiyatlarına, üretilen malların maliyetlerine ve dolayısıyla fiyatlarına, büyük ölçekli firmalardaki işsizliğe ve insanların satın alma gücüne olumsuz etkileri olabileceği düşünülmektedir (Özen vd. 2015: 86). Sonuç olarak, üreticiler yüksek maliyetlerden, tüketicilerde yüksek fiyatlardan uzak durmak istemektedir. Böyle bir durumda devlet müdahalesinin gerekliliği tartışma konusu haline gelmektedir (Kuşat, 2013: 4908). Bu nedenle, gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelere yetişme sürecini kısıtlayacağı düşüncesiyle çevresel politikaları uygulamak istememektedirler. Bu düşüncenin arkasında ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin kendi büyüme potansiyellerini tehlikeye atacak adımlar atmaya gönülsüz davranmaları da yatmaktadır. (Aghion vd. 2009: 2)

Kirli teknolojilerin günümüzdeki veya geçmişteki teknolojik avantajları temiz teknolojilerin gelecekteki üretim ve yeniliklerini daha az kazançlı hale getirmektedir.

(Aghion vd. 2009: 3). Tersine, yenilenebilir enerji potansiyeli bölgeden bölgeye fark ettiğinden her bölge sektörel desteklerden eşit miktarlarda yararlanamamaktadır (Kaypak, 2011: 28).

Yeşil ekonomiye ulaşmadaki engellerden birisi de insanoğlunun aşırı üretme ve tüketme arzusu sonucu ortaya çıkan ekolojik bir kıtlığın yaşanmasıdır (Kuşat, 2013: 4906).

Yaşanan kıtlık kaynak yetersizliğine neden olmakta dolayısıyla bu durumdan ekonomik faktörler de etkilenmektedir. Sonuç olarak yeşil ekonominin iki dayanağında oluşan olumsuzluklar sonucu yeşil ekonomiye ulaşma süreci de olumsuz etkilenmektedir.

Yeşil Büyümenin Avantajları

Yeşil düşünce sistemine göre çevresel kaynakların rasyonel bir şekilde yönetilmesi, çevresel sorunları önleyecektir ve bunun yanında ekonomik büyüme ve verimliliğin artmasını da sağlayabilecektir. Dolaysıyla bu düşünce sistemine göre ekonomik büyüme ile çevresel sorunlar arasındaki karşıtlık rasyonel yönetim sayesinde ortadan kaldırılabilecektir. Bu sayede 1970’lerden beri insanoğlunun gündeminde olan çevresel felaket senaryoları nedeniyle ortaya çıkan ekonomik büyüme ve/veya kapitalizm karşıtlığının bir nebze de olsa önlenebileceği düşünülmektedir (Satır Reyhan, 2014: 341).

Yeşil Büyüme stratejisi enerji verimliliğine önem verdiğinden uygulanması sonucu büyük ölçüde enerji tasarrufu sağlanırken, enerjinin emek yoğun kaynaklardan karşılanması yeni istihdam alanları yaratarak ekonomiye katkı sağlar. Yeşil Büyümenin bunu başarabilmesi için hükümetlerin fosil yakıt kullanımını azaltmak amacıyla düşük karbon enerji kullanan sistemleri teşvik etmesi gereklidir (Kaypak, 2011: 28). Bu teşvikler sayesinde, çevre ile uyumlu yeni malların ortaya çıkması, yaşam kalitesinin sürdürülebilir şehirlerde artması, enerji ve diğer doğal kaynaklara olan bağlılığın azalması gibi çeşitli avantajlar ortaya çıkacaktır (Özen vd. 2015: 86).

UNEP’in 2011’de yayınladığı raporda, yeşil ekonomi politikasının uzun dönemde geleneksel büyüme politikalarına göre daha yüksek büyüme oranlarına neden olacağı belirtilmektedir. UNEP raporunun en önemli noktası, küresel GSYH’nın %2’sini doğal sermaye ve enerji ve kaynak etkinliğine yatırılması sonucu GSYH’nın büyüme hızında kısa dönemde düşüş gözlemlenirken uzun dönemde artacağını öngörmesidir (Ho ve Wang, 2014: 7). Bu raporda ayrıca, yeşil ekonomiye geçiş için yapılan yatırımların dörtte birinin, yani yaklaşık 325 milyar Doların, doğal sermayeye doğrudan bağlı olan tarım, ormancılık, balıkçılık ve içme suyu sektörlerine ayrılması gerektiği belirtilmiştir. Bunun gerçekleştirilebilmesi durumunda 2050 yılına kadar, ormancılık sektöründe %20 katma değer artışı, tarım sektöründe 100-300 milyar Dolarlık yatırım, toprak verimliliği ve temel gıda maddeleri üretiminde %10 verimlilik artışına neden olurken tarım, sanayi ve belediye hizmetlerinde artan etkinlik sayesinde içme suyu talebinde %20 azalma beklenmektedir (UNEP, 2011: 8; Özçağ, 2015: 316).

Yeşil Büyüme stratejisinin çevreye saygılı bir ekonomi olması gerektiği aşikardır.

Çevreye saygı sadece hava kirliliğinin önlenmesi ve orman arazilerinin korunmasından ibaret değildir. Aynı zamanda, şehir merkezlerinde doğal alanların da korunmasını içermektedir. Dolayısıyla, şehirlerde yeşil alanlara öncelik vermenin Yeşil Büyüme anlayışında önem arz ettiği söylenebilir. Buradan yola çıkarak, şehirlerdeki yeşil alanların arttırılması sonucu elde edilebilecek fayda Haq (2011)’in yaptığı çalışmada incelenmiştir.

Bu çalışma sonucunda, elde edilebilecek faydalar çevresel, ekonomik ve sosyal faydalar olmak üzere üçe ayrılmıştır (Haq, 2011: 601-603; Kuşat, 2013: 4903).

• Çevresel Faydalar:

o Ekolojik Fayda: Binalar ve yüksek enerji kullanımı nedeniyle, şehirlerde sıcaklık değerleri kırsal bölgelere göre 5 ℃ daha fazladır. Bu ise, çeşitli sorunlara neden olabilmektedir. Kentsel yeşil alanlar ise kentsel iklimin düzenlenmesi ve biyo-çeşitliliğin korunması gibi çeşitli şekillerde şehirlere fayda sağlamaktadır.

o Kirlilik Kontrolü: Kentlerde hava ve ses kirliliği çok sıklıkla görülen bir durumdur. Bu gibi sorunlardan çocuklar, yaşlılar ve solunum yolu hastalıkları olanlar etkilenmektedir. Yapılan araştırmalara göre, toz ve duman parçacıklarının park alanlarındaki yeşillikler arasına hapsolması yolu ile hava kirliliğinin ortalama %85’i filtrelenmektedir. Bunun yanı sıra şehirlerdeki yeşil alanlar, kalitesi, sayısı ve kaynağa olan uzaklığına bağlı olarak ses kirliliğini büyük oranda azaltabilirler.

o Biyo Çeşitlilik ve Doğal Kaynakları Koruma: Yeşil alanlar, türlerin yeniden üretilmesi ve bitki, toprak ve su kalitesinin korunması için koruma merkezi olarak işlev görürler.

• Ekonomik ve Estetik Faydalar:

o Enerji Tasarrufu: Bitkiler, hava dolaşımını iyileştirir, gölgelik alan sağlar ve dolayısıyla soğutma etkisi sağlayarak hava sıcaklığının düşmesine yardımcı olur. Bu ise şehirlerde soğutma için kullanılan enerji maliyetlerini düşürür.

o Emlak Değeri: Şehirlerdeki yeşil alanlar estetik açıdan daimî olarak insanlara hoş ve çekici gelmiştir. Dolayısıyla, yeşil bölgelerdeki talep ve dolayısıyla emlak değerleri artar.

• Sosyal ve Psikolojik Faydalar:

o Boş Zaman Etkinlikleri ve Refah: İnsanlar genellikle boş zamanlarını yaşadıkları yerde geçirirler. Şehirlerdeki yeşil alanlar ise rahatlamak için yakın bir kaynak olarak hizmet vermektedirler.

o İnsan Sağlığı: Şehirlerde yaşayan insanlara göre doğal çevreye maruz kalan insanların stres seviyeleri daha hızlı düşmektedir. Bunun yanında, yapılan çalışmalara göre, odası bina duvarlarına bakan hastalara göre parka bakan hastalarda %10 daha hızlı iyileşme görülmekle birlikte %50 daha az ağrı kesiciye ihtiyaç duyulmaktadır.

Bu çalışmalar açıkça göstermektedir ki yeşil alanlar şehirlerdeki insanların fiziksel ve psikolojik refahını arttırmaktadır. Yeşil büyüme stratejisinin hem ekonomi hem de sosyal açıdan büyük fayda sağladığının bilinmesine rağmen geçiş sürecinde yaşanan sorunlar nedeniyle, bu süreç daimî olarak ertelenmektedir.