• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Boyut

1.2 YEŞİL (ÇEVRE DOSTU) BÜYÜME KAVRAMI VE TARİHÇESİ

1.2.1 Yeşil Büyüme: Tanımı, Amacı ve Kapsamı

“Yeşil Büyüme” kavramı akademik alanda ilk olarak Paul Ekins (2002) tarafından kullanmış ve “çevresel sürdürülebilir ekonomik büyüme” olarak tanımlamıştır (Ekins, 2002: IX; Ateş ve Ateş, 2015: 80). Ekins 2002 yılında, Yeşil Büyüme kavramı için bu tanımlamayı yapmış olsa da henüz üzerinde anlaşılmış net bir tanımı yoktur (Yılmaz, 2017: 139). OECD, UNEP, Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından Yeşil Büyüme kavramı için farklı tanımlamalar yapılmıştır ve bu tanımlamaların ortak paydası, Yeşil Büyümenin sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmak için hayati önem taşıyan bir strateji olarak görülmesidir. Yeşil Büyümenin hayati önem taşıyan bir strateji olması için ise uygulanabilir ve yapılabilir olması gereklidir (Ho ve Wang, 2014: 6).

Yeşil Büyüme kavramını açıklamak üzere farklı tanımlamalar yapılmıştır. Genel olarak yapılan tanımlarda, Yeşil Büyümenin “ekonominin doğal çevreye zarar vermeden gelişmesini sağlayan büyüme modeli” şeklinde açıklandığı görülmektedir. OECD yeşil

(çevre dostu) büyümeyi, “doğal varlıkların refahımıza dayanak oluşturan kaynakları ve çevresel hizmetleri vermeye devam etmesini garanti altına alırken ekonomik büyüme ve kalkınmaya ulaşmayı sağlayan bir araç” şeklinde tanımlamaktadır. Ayrıca, Yeşil Büyümenin sürdürülebilir kalkınmayı desteklemesi ve yeni ekonomik fırsatları arttıracak yeniliklere ve yatırımlara katalizör olması bu amacı sağlaması için gereklidir (OECD, 2011: 9). OECD’nin Yeşil Büyüme tanımı sürdürülebilirliğin önemli bir yönüne vurgu yaparken, sürdürülebilir kalkınmanın sosyal dayanağından bahsetmemektedir (Ho ve Wang, 2014: 5).

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), OECD’nin tanımına sosyal gelişmişlik, yoksulluğun azaltılması ve sosyal adalet boyutlarını da eklemiştir (Ateş ve Ateş, 2015:

71). Yani, UNEP yeşil ekonomiyi, çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları önemli ölçüde azaltırken gelişmiş insan refahı ve sosyal eşitlik ile sonuçlanan ekonomi olarak tanımlamaktadır (Sukhdev vd. 2010: 3; Özen vd. 2015: 86). Başka bir deyişle, yeşil ekonominin sera gazı salınımı gibi çevreye zarar veren etmenleri azaltırken doğal kaynakların verimliliğini, insan sağlığını ve sosyal gelişmeyi arttırmayı hedefleyen bir ekonomik yaklaşım olduğu söylenebilir.

Dünya Bankası’nın yaptığı Yeşil Büyüme tanımının içeriğinde; “Çevresel olarak sürdürülebilir bir ekonomik büyüme olarak düşünülebilir ve doğal kaynakların kullanımı konusunda verimli, kirliliği ve çevresel etkileri en aza indirgemek için temiz ve doğal afetler ile fiziksel afetlerin önlenmesinde doğal sermayenin rolünü açıkladığı için dayanıklıdır.” gibi özellikler bulunmaktadır (Ho ve Wang, 2014: 5). Şahin (2012) ise yeşil ekonomiyi en basit haliyle insanoğlunun doğaya verdiği zararları en aza indiren dolayısıyla canlı nesillerinin ve uygarlıkların kalıcılığını amaçlayan, ekonomik büyüme ve kalkınma kuramlarını benimsemeyen ve “küçük güzeldir” anlayışına uygun olarak doğa ile uyumlu küçük üretim ve tüketimi temel alan ekonomik anlayış olarak tanımlamıştır (Şahin, 2012: 24).

Yeşil Büyüme, zamanımızın iki büyük probleminden, yani, insanların yaşam standartlarını iyileştirmek için gerekli olan ekonomik büyüme ve iklim değişikliği sorunlarına hitap eden önlemlerden eşzamanlı olarak bahsettiği için ilgi çeken bir kavram

halini almıştır (Ho ve Wang, 2014: 7). Yeşil Büyüme anlayışı, ekonomik kalkınma için çevresel faktörlerin göz ardı edilmesi gerektiği fikrinin aksine çevresel sorunların nedenlerinin belirlenmesi ve çözüme kavuşturulmasının ekonomik kalkınmayı körükleyeceği görüşünü savunmaktadır (Kaypak, 2011: 28). Ayrıca, insan yaşamını etkileyen ekolojik kıtlık, enerji güvenliği, küresel iklim değişikliği gibi sorunlara doğrudan odaklanırken çevre sorunları ve kıtlık gibi problemlerin çözümünün sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ile otomatik olarak çözüme kavuşacağını belirtmektedir (UNEP, 2011: 19; Özçağ, 2015: 320).

Tanımların ortak paydasından anlaşıldığı gibi Yeşil Büyümenin temel hedefi, ekonomik büyümeden vazgeçmeden çevresel iyileştirmenin sağlanmasıdır. Diğer bir deyişle, ekonomik büyüme ile sera gazı salınımı arasındaki bağımlılığın ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Rio+20 konferansında, bu konuda iyimser bir bakış açısı sergilenmiştir.

Konferanstan çıkan rapora göre, yakın gelecekte çevresel düzenlemeler ekonomik büyüme önünde engel oluşturmak yerine yeşil teknolojiler ve yeşil işler sayesinde ekonomik büyüme sürdürülebilir bir çerçevede tutulabilecektir (Şeker ve Çetin, 2015: 23).

Yeşil bir ekonomi denildiğinde öncelikle yenilenebilir enerji ve organik tarım akla gelmesine rağmen, bu kavram çok daha fazlasını içermektedir. Örneğin, yenilenebilir enerji sistemlerinden biri olan hidroelektrik santraller, teoride yenilenebilir su kaynaklarının azlığı ve bu santrallerdeki enerji üretim yöntemlerinin genellikle doğayla uyumsuz olması nedeniyle Yeşil Büyüme anlayışında diğer yenilenebilir enerji türlerine göre arka sıralarda yer almaktadır. Benzer biçimde, biyo-yakıtlar da verimli tarım alanlarının enerji tarımına ayrılarak, gıda maddesi yerine biyo-yakıt üretilmesi sonucu gıda fiyatlarının artmasına neden olduğundan tercih edilmemektedir. Buna karşın güneş, rüzgar, dalga ve jeotermal enerji sistemleri ön sıralarda yer almalarına rağmen bu sistemlerin kurulum ve kullanım aşamasında doğaya uyum ve sıfır atık anlayışına uyulması büyük önem taşımaktadır (Şahin, 2012: 25). Yeşil Büyüme stratejisinin üç temel amacı vardır (Sukhdev, 2010: 15):

• Düşük karbonlu, çevre dostu endüstriler geliştirerek daha yüksek ve sürdürülebilir

• İklimsel ve çevresel sürdürülebilirliği garanti altına almak,

• Uluslararası müzakerelere katılarak iklim değişikliğine karşı mücadele etmek.

“Yeşil Ekonomi” fikrinin ana temasını sürdürülebilir kalkınmanın oluşturduğu açıktır. Bu yönden bakılacak olursa sürdürülebilir bir ekonomik ortam oluşturabilmek için ülkelerin doğal kaynaklarını en verimli şekilde kullanacak ekonomik düzenlemeleri yapması gerekmektedir (Kuşat, 2013: 4904). Bunun yanı sıra, yeni ve yenilenebilir enerjilerin toplam enerji arzındaki payının arttırılması büyük önem taşımaktadır.

Ekonomik büyüme teorilerinin eksik yönü olan çevre ile bağlantısını kurmaya çalışan Yeşil Büyümenin amacı, yatırımları arttırarak ekonomik büyümeyi canlandırırken çevre kalitesi ve sosyal kapsayıcılığın da arttırılmasıdır. Ekonomik büyüme teorilerinde göz ardı edilen ve uzun dönemde ekonomik büyümeye negatif dışsallık olarak etki eden çevresel problemler arasındaki karşıtlığın düzeltilmesi hatta ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

Bunun yanı sıra, Yeşil Büyümede, ekonomik büyümenin hesaplanma yöntemlerinde de düzenlemeler yapılarak çevresel faktörleri de içeren yeni bir büyüme hesaplama yöntemi geliştirilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır (Özçağ, 2015: 314).