• Sonuç bulunamadı

YAZILI KAYNAKLARDA KATLİAM ÖNCESİ GELİŞMELER

Türkmenlere karşı bir girişim olacağına ve önlenebilmesi adına çalışmalar olduğuna dair kanıt ve belgeler mevcuttur. Zaten Kerkük katliamını diğer katliamlardan ayıran

40

en büyük özelliği ise siyasi çıkarlar çerçevesinde ve plan dâhilinde yapılmış bir katliam olmasıdır. Daha önce komünistler ile Kürtlerin arasındaki ilişkilerden ve bu grupların Türkmenlere bakış açısından bahsetmiştik. İlk önce komünistler ile açıkça karşı karşıya gelen Türkmenler, Molla Mustafa Barzani’nin Irak’a dönmesi ve kışkırtıcı hareketleri ile KDP tarafından da hedef haline gelmiştir. Şunu da belirtmekte fayda vardır ki Türkmenler ile Kürtlerin ilişkisi 1950’li yıllara kadar gayet normal seviyede seyredip herhangi bir şekilde etnik ve politik kavgaları bulunmamaktadır. İki toplumun da sosyal hayat, gelenek ve görenekleri birbirine benzerlik göstermekteydi. Irak’ta cumhuriyetin kurulmasının yıl dönümünde gerçekleşen katliamı öncesinden gören ve uyaran bir isim olan General Nazım Tabakçalı üzerinde durmakta fayda var.

14 Temmuz 1958’de gerçekleşen darbenin ardından Kerkük’te 2. Tümen Komutanlığı’na getirilmiş ve bölgenin karmaşık yapısını bilen bir isimdi. General Tabakçalı’nın yıllar sonra yayınlanan hatıralarında, görevi sırasında iki faktöre önem verdiğini ve bunları; Kerkük petrollerinin güvenliği ile farklı etnik gruplar arasındaki kardeşliğin sağlanması olarak belirtmiştir (Saatçi, 2017: 189). Nazım Tabakçalı sık sık Bağdat’taki yönetime rapor vermekte ve bazı konularda hükümeti ikaz etmekteydi. Bu konuların başında kendisinin de daha önce ifade ettiği gibi etnik farklıkların kardeşliğini sağlama adı altındaki endişeleri mevcuttu. General Tabakçalı, Askeri Hâkime sunmuş olduğu bir raporda “Kerkük’te, Kürtlerle Kerkük Vilayetinde

çoğunluğu oluşturan Türkmenler arasındaki etnik çatışmanın çok belirgin bir durumda ortaya çıktığını” belirtmiştir (Muhlis, 1969: 420). Aslında 2. Tümen

Komutanı General Tabakçalı’nın raporlarına bakıldığında 1959 yılında Kerkük’teki nüfus yapılanmasını da az çok tahmin edebilmekteyiz. Bölgedeki çoğunluğun kimde olduğunu görmemiz açısından bu raporlar delil niteliği taşımaktadır. Tabakçalı’nın hatıralarında yer alan bir başka raporda ise General Kasım’ın ciddi bir şekilde ikaz edildiği görülmektedir. Raporda şu ifadeler yer almaktaydı: (Muhlis, 1986: 356).

-“Halkı Kürt olmadığı halde Kerkük, Kürdistan bölgesine dâhil edilmek istenmektedir. Amaç ise Irak’ın milli serveti olan petrole sahip olmaktır.

-Kerkük’teki eğitim merkezlerinin yönetimine Kürt getirmek kesinlikle doğru değildir.

41

-Kerkük’te görev yapacak olan Milli Eğitim Müdürü mutlaka Arap ve tarafsız bir isim olmalıdır.”

General Tabakçalı’nın ikazları dikkate alınmamıştır. Tabakçalı mücadelesinden hiçbir şekilde vazgeçmemiş ve Kerkük’te bir etnik çatışmanın olmaması için Bağdat’ı raporlarıyla uyarmaya devam etmiştir. General Kasım bu uyarıları duysa da Arap milliyetçilerine karşı gösterdikleri mücadeleden memnun olduğundan, KDP ve IKP ittifakına müdahale etmemiştir. Tabakçalı, yaşanacak olan katliamdan yaklaşık 6 ay önce 19 Ocak 1959 tarihinde daha önemli bilgilere yer veren bir rapor hazırlamış ve Abdülkerim Kasım’a göndermiştir. Buna göre:

“Bazı Kürt subaylar komünizme eğilimli olup, Arap subaylarıyla iş birliği yaparak ve Bağdat’tan da destek görerek Kerkük’te bazı Türklerin evlerini aramışlardır.

Önceden bahsettiğim gibi 2. Tümen’de bulunan Kürt subaylarının sayısını mutlaka azaltmak ve yerlerine de, denge unsuru olarak görülebilecek tarafsız Arap subayları atamak lazımdır.” (Nakip, 2007: 137).

O dönem Türkmenlerin evine yapılan aramalarda ise mutfak bıçakları ve az sayıda ruhsatlı silahtan başka hiçbir şey bulunamamıştır. Nazım Tabakçalı Şubat ayında son raporunu da Bağdat’a iletmiş ve Mart ayında Musul’da gerçekleşen ‘Şevvaf ayaklanması’ sonucunda görevden alınmıştır. Şevvaf ayaklanmasına değinmek gerekirse, Irak’ta General Kasım’a ve komünist idaresine karşı verilen en büyük tepkidir. Abdülkerim Kasım, bu girişim sonucu telaşa kapılmış ve orduya güvenemeyeceğini anlamıştır. Kasım’ın yardımına komünistler yetişmiş ve şehirde günlerce süren kanlı çatışmalar yaşanmıştı. Komünistlerin, Arap milliyetçilerine duyduğu kim onları daha ön planda olmaya itmişti. Olaylar bastırılmış yüzlerce insan öldürülmüş ve sorumluları idam edilmiştir. İlerleyen zamanlarda General Kasım, her ne kadar Arap milliyetçileri olan Baas grubuna karşı mücadele verseler de komünistlere güvensizlik duymaya başlamış ve onları zayıflatmaya yönelik teşebbüslerde bulunmuştur (Polk, 2007: 127).

Şevvaf ayaklanması ile birlikte Irak Komünist Partisi kısa bir süreliğine de olsa güven tazelemiş ve daha da güçlenmiştir. Bu olaylar sonrası anti-komünist olarak bilinen Kerkük 2. Tümen komutanı General Nazım Tabakçalı’da ayaklanmaya katkıda bulunduğu gerekçesi ile görevden alınmış ve daha sonra idam cezasına

42

çarptırılmıştır (Saatçi, 2017: 192). Ayaklanma sonrası Irak Komünist Partisi mensuplarının kendilerini daha da güçlendirdiği bilinmektedir. General Tabakçalı yerine 2. Tümen Komutanlığına atanan isim komünist bir subay olan Tuğgeneral Davud el-Cenabi olmuştur. Nitekim Tabakçalı’nın katliamı engelleme çabaları sonuçsuz kalmış, aksine Şevvaf ayaklanmasından sonra KDP ve IKP Kerkük’te daha fazla yayılma imkânı bulmuştur. Artık sokaklarda Barzani ve planladıkları Kürdistan’ın fotoğrafları dolaşmaya başlamış ve Kürdistan’ın başkenti Kerkük olarak gösterilmiş, bu afişlerde Türkiye’den topraklar da ilave edilmiştir.

Barzani, jeostratejik konumu açısından Kerkük’ü mutlaka kurulacak olan bağımsız Kürt devletinin sınırları içerisinde görmek istemiştir. Nazım Tabakçalı, katliamdan yaklaşık bir yıl önce Kerkük’te Kürtler tarafından dağıtılan tebrik kartlarını General Kasım’a göndermiştir. Bu kartlarda; “Mustafa Barzani Kürdistan’ın lideridir, burada geçerli olan bayrak Kürdistan bayrağıdır, Kerkük Kürdistan’a dâhildir ve Kerkük petrolleri Kürtlerindir” yazmaktadır (Casim, 1986: 356). Buradan çok net görülmektedir ki Mustafa Barzani gözünü Kerkük ve petrollerine dikmiş, bu bölgeyi ise Kürdistan’ın kalbi olarak nitelendirmiştir. Mustafa Barzani petrolden dolayıdır ki Kerkük’ü Kürt bölgesi ilan edip, Kürtlere Kerkük’ü hedef göstermiş ve mutlaka ele geçirilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Öznur, 2003: 121). Barzani’nin SSCB destekli olduğunu biliyor fakat ileriye dönük politikaları için yanına çekmeye çalışıyordu. 1951’de ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı tarafından hazırlanan raporda, o dönemde Irak’taki Kürt hareketinin lideri olan Mesut Barzani için SSCB’nin ajanı olarak söz ediliyordu (Kıran, 2006: 44). Bunun haricinde ABD, Irak’ta söz sahibi olabilmek için Irak’ın Kuzey’indeki Kürtleri etkisi altına alması gerekiyordu ve bunun için bir takım girişimlerde de bulunmuştur.

Türkiye’de ise Enver Yakuboğlu, Nizamettin Neftçi ve Ali Sait Oğuz gibi isimler Kerkük’te yaşanılanları Türkiye’de anlatarak Türkiye’nin önlem alması gerektiğini dile getirmişler lakin beklenilen tepki gelmemiştir. Nizamettin Neftçi darbenin ilk günlerinden itibaren, tahrikçi unsurların Irak Türklerini yok etme gayesiyle sinsi faaliyetler yürüttüklerini, yaklaşık 400 Türkmen aydınının tasfiye edilmesi için adlarının bulunduğu bir listenin General Kasım’a teslim edildiğini, ancak General Nazım Tabakçalı’nın bu aydınların hayatlarını kurtardığını açıklamıştır (Cumhuriyet, agis, 1958). Cumhuriyet Gazetesinin aynı tarihli haberinde (20 Aralık

43

1958) “Irak Türklerini bekleyen katliam tehlikesini gözden uzak tutmamalıyız” şeklinde bir başlık yer almıştır.

Katliam öncesi Türkmenleri provoke eden birçok olay meydana gelmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi önemli Türkmen isimlerinin evleri aranmış, mutfak bıçağı ve birkaç ruhsatlı silah dışında hiçbir şey bulunamamıştır. Mart ayında Nazım Tabakçalı’nın idam edilme kararı ve Davud Abbas el-Cenabi’nin Tümen Komutanlığına getirilmesiyle zaten yoğun olan baskılar şiddetini bir üst safhaya çıkarmış ve Türkçe yayın yapan gazetelerin çıkışını yasaklayarak Beşir, Afak ve belediyenin Türkçe olarak yayınladığı Kerkük gazetesinin yayınına son verilmiştir (Hürmüzlü, 2003: 49). Bu gazetelerde görev alan önemli isimler tutuklanmış ve sürgüne gönderilmiştir. Sadece gazete çalışanları değil aynı zamanda Türkmen aydınları olarak nitelendirebileceğimiz doktor, avukat ve eski subaylar da sürgüne gönderilmiştir. Sürgüne gönderilenler arasında Türkmenler için saygıdeğer bir isim olan Ata Terzibaşı da vardı. Kerkük Belediye Başkanlığına sol eğilimli bir Kürt olan Maruf Berzenci, Kerkük Halk Ordusu Merkezi Başkanlığına da Ojin isminde Ermeni bir komünisti tayin etmişler ve böylece tutuklamalarla sürgünler Mart ayı içerisinde kendini daha şiddetli hissettirmiştir (Nakip, 2007: 139).

2.4 YAZILI KAYNAKLARDA 14 TEMMUZ 1959 KERKÜK