• Sonuç bulunamadı

Yazılı Kaynaklarda KDP ve IKP’nın Katliama Dair Görüşleri

2.4 YAZILI KAYNAKLARDA 14 TEMMUZ 1959 KERKÜK KATLİAMI

2.4.2 Yazılı Kaynaklarda KDP ve IKP’nın Katliama Dair Görüşleri

Kerkük katliamı ile alakalı olarak çoğunlukla Türk kaynaklar bulunmaktadır. Bunun sebebi Türkmenlerin katliama maruz kalarak mağdur durumda olması, hak aramak istemeleri ve bu vahşeti dünya kamuoyuna duyurma çabalarıdır. Komünist ve Kürt tarafından ise kaynak bulmak pek mümkün değildir. Çünkü bu konuda kendilerini Türkmenler kadar haklı ve mağdur görmemekle birlikte katliama dair pek konuşmamaktadırlar.

Kürdistan amacı güden Barzani tarafı, 14 Temmuz 1959’daki olaylara ancak 1990’lı yıllarda değinmişlerdir. Özellikle Kürtler içerisinde önemli yazarlardan birisi olan Nuri Talabani olayları şu şekilde ifade etmektedir:

57

Resmigeçit fanatik Türkmenlerin yoğun bir şekilde bulunduğu 14 Temmuz Kahvehanesinin önünden geçerken, kahvehanenin önünde bulunan gruptan resmigeçide doğru ateş açılır. Böylece yürüyüş dağılır ve yürüyüşteki insanlar ile Türkmenler arasında çatışmalar çıkar. Taş ve sopaların kullanıldığı çatışmanın ilerlemesi sonucu askerler de silah kullanırlar. Resmi raporlara göre de 20 ölü ve 130 yaralının olduğu bilinmektedir (Talabani, 1995: 136).

Öncelikle olayların başlatıcısı olarak Türkmenleri, hedef gösteren Talabani, yazısının devamında ise tıpkı General Kasım gibi katliamın sorumluluğunu Baas mensuplarına yıkmaktadır. Fakat bu noktada General Kasım’ın sorduğu soru akıllara gelmektedir. “Neden karşı taraftan hiç ölü yok?” Talabani bir başka yazısında ise “cinayeti işleyip cesetleri sokaklarda sürükleyen ve dükkânları talan edenlerin

birçoğunun daha sonra Irak hükümetini yöneten Baas Partisi ile ilişkili olduğunu kaydetmek önemlidir sanırım” (Talabani, 2005: 98). Talabani bu noktada, cesetlerin

sokaklarda sürüklendiğini söyleyerek katliamın boyutlarını kendi cephesinden de kabul etmiştir. Fakat Baas yanlılarının Türkmenleri katletmesinin ardından Türkmenlerin daha sonraki süreçte onlarla iş birliği içerisinde olması nasıl beklenebilir ki? Üstelik Baas Partisi iktidara geldikten sonra Kerkük’te, Araplaştırma politikalarını gerçekleştirmeye çabalamış ve bunun neticesinde birçok Türkmen öldürülmüştür.

Nuri Talabani önemli bir kaynaktır fakat Barzanilerin olaya bakış açıları daha önemlidir. Çünkü Türkmenlere göre katliamın failleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Barzani tarafı ise olayları şu şekilde değerlendirmektedir:

14 Temmuz Devrimi’nin birinci yıl dönümü sebebiyle gerçekleştirilecek kutlamalara Irak’ın diğer kentleri gibi Kerkük’te hazırlandı. Maalesef Kerkük’teki coşku ve sevinç kanlı bir olayla büyük bir felakete dönüştü. Bu olay Kürt ve Türkmen kardeşliği tarihine sürülmüş kara bir leke olarak anılacaktır (Barzani, 2006: 539).

Mesud Barzani’nin yazmış olduğu kitabın ilerleyen bölümlerinde; olayların Davud el- Cenabi tarafından yatıştırılması gerektiği fakat tam aksine onun kararları yüzünden olayların daha da büyüdüğünü, KDP’ye ait birliklerin ve bazı Türkmenlerin yatıştırma çabalarına rağmen olayın devam ettiğini ifade etmiştir. Barzani, ordu

58

birliklerinin olaylara göz yumduğunu belirterek, Halk Mukavemet Teşkilatı mensuplarının 14 Temmuz Katliamı sırasında istedikleri gibi davranmasına II. Tümendeki askerlerin ses çıkarmadığını dile getirmiştir.

Nuri Talabani katliamın sorumluları olarak Baas Partisi ve Türkmenleri gösterirken, Barzani ise komünist grupları hedef almıştır. Oysaki General Kasım 1958’de iktidar olmuş ve birçok Baas yanlısı kişiyi özellikle Şevvaf ayaklanmasından sonra etkisiz bırakmıştır. Bu isimler arasında krallığa darbeyi birlikte yaptığı Abdüsselam Arif’te vardı. Dolayısıyla Baas Partisi’nin 1959’da, özellikle Kerkük gibi stratejik bir noktada gücü olmadığı ve bu katliamı yapabilecek potansiyele sahip olmadığı açıktır. Bu düşüncede olan birkaç Kürt yazar daha vardır. Genel itibariyle baktığımızda Kerkük katliamı konusunda Kürt gruplar hiçbir şekilde herhangi bir suçu kabul etmemekle beraber Baas Partisi, Irak Komünist Partisi ve Türkmenleri suçlamaktadırlar. Bu bağlamda komünist kesimin görüşlerini de dinlemekte fayda vardır.

Irak Komünist Partisi, Irak’ta faaliyet gösterdikleri günlerden katliama kadar ki süreçte Türkmenler de fikri olarak hep çatışmışlardır. Oles Smolansky (1972); “komünistlerin Kerkük katliamında tam olarak hangi rolü oynadığı belli değil” ifadelerini kullanmıştır. Katliam ile alakalı olarak komünist yayınlar Türkmenlere darbe vurulduğu fikrindeydiler. Zaten Türkiye uşaklığı ve gericilik gibi ithamlarda bulundukları Türkmenlere olan nefretleri Kasım’ın iktidar olmasıyla daha da şiddetlenmişti. Al-thakafa Al Cedide dergisi IKP Kerkük teşkilatında çalışan Adil Masri ile bir röportaj gerçekleştirmiştir. Masri’nin ifadeleri u şekildedir: (Hirmizi 2005: 159-175).

Yürüyüş Atlas Caddesine geldikten sonra evlerin çatılarından kurşunlar yağmaya başladı. İnsanlar panik içerisinde sağa sola kaçışmaya başladı ve çoluk çocuk dar sokaklar arasında kaçışmaya başladılar. Muhtemelen Petrol Şirketinin ajanları tarafından hazırlanan bir kışkırtmanın sonucu olacak ki Türkmenlerin mülkleri ve dükkânlar yağmalandı ve yakıldı. Olayda bazı insanların ölmesi yanı sıra Kerkük’ün eski kalesinden 3 gün boyunca kesintisiz silah sesleri geldi. Yaşanılan olaylar Petrol Şirketinin ajanları tarafından düzenlenmiş bir tezgâhtı.

Komünistler de tıpkı Kürt yazarlar gibi suçlamaları kabul etmemekte ve başka mecralara suçu atfetmektedir. Bazı komünistler suçu Petrol Şirketi adı altında

59

kendilerince tanımladıkları emperyalist güçlere yıkarken; bazıları ise Kürtleri suçlamış, kimi ise Türkmenlerin aşırı hareketlerini sebep göstererek değişken ifadeler vermişlerdir. Kısacası bu iki grup katliam ile alakalı olarak üzerlerine hiçbir suçlamayı almamaktadır ve birbirlerini suçlamaktadırlar. Katliam tanıklarının ifadelerine göre katliamı yapanların ve katliam sonrası idam edilen 28 kişinin %99’u Kürt milislerdi. Kürt yazarların komünistlere attığı suçlamaya ise “Evet komünistlerdi

fakat Kürt komünistlerdi” şeklinde ifade vermektedirler.

Bir tarafta ideoloji bir tarafta etnik kimliğin yer alması faillerin çeşitlenmesine yol açmaktadır. Barzani’nin 1960’lar da bağımsızlık adı altında kalkıştığı hareketlerde göz önünde bulundurularak Kerkük’teki katliamın Barzani ve diğer Kürt ayrılıkçı kişilerin rolünün olduğu anlaşılmaktadır. Öyle görünüyor ki katliamda rolü olan Kürt gruplar, komünizm ideolojisinin arkasında sığınarak etnik milliyetçiliklerinin ve bağımsızlık hedeflerinin ön planda olmasını engellemeye çalışıyorlar. Bilindiği üzere başta Mustafa Barzani olmak üzere KDP içerisindeki birçok kişi SSCB’de bulunmuş ve buralarda eğitim almışlardır. Nitekim General Kasım ile 1960 yılında arası bozulan Barzani’nin Kürdistan amaçlı eylemlerine komünistler gayet sıcak yaklaşmışlardır. General Kasım iktidarı devrildikten sonra ise komünistler, tamamen bağımsızlık mücadelesi veren Kürtlerin yanında yer almışlardır. Bu konu ile alakalı detaylı söylemlere üçüncü bölümde geniş şekilde yer verilecektir.