• Sonuç bulunamadı

A. YASAK SÜBVANSİYONLAR

4. Yasak Sübvansiyonlara Karşı Başvuru Yolları

Görüldüğü üzere, ihracat sübvansiyonlarıyla karşılaştırıldığında, yerli girdi sübvansiyonlarına ilişkin tavizli uygulamalar daha dar kapsamlıdır. Örneğin, en az gelişmiş ülkelerin süresiz olarak yasaklamadan muaf tutulmaları gibi bir uygulamaya burada yer verilmemiştir.

Belirtmek gerekir ki, söz konusu tavizli uygulamalar yalnızca yerli girdi sübvansiyonlarına karşı kullanılabilecek olan çok taraflı başvuru yoluyla174 ilgilidir.

Anlaşma, bu sübvansiyonlara karşı kullanılabilecek olan tek taraflı başvuru yoluyla175 ilgili olarak herhangi bir tavizli uygulamaya yer vermemektedir. Diğer bir ifadeyle, menşei hangi DTÖ üyesi ülke olursa olsun, her türlü yerli girdi sübvansiyonuna karşı bir telafi edici tedbir soruşturması açılabilir ve Anlaşma'da yer verilen koşulların mevcut olması kaydıyla bir telafi edici tedbir uygulanabilir.

remedy) yol olup yasak sübvansiyonlara karşı Anlaşma'nın V. bölümünde yer alan hükümler çerçevesinde telafi edici tedbir uygulanmasını ifade eder.

Anlaşma'nın 35 no.lu dipnotu bu iki yolun birlikte kullanılıp kullanılamayacağı hususuna açıklık getirmektedir. Buna göre, bir yasak sübvansiyonun söz konusu olduğunu iddia eden DTÖ üyesi devlet, hem madde 4'te düzenlenen çok taraflı başvuru yoluna başvurup hem de V. bölüm çerçevesinde bir telafi edici tedbir soruşturması açmak yoluna gidebilir. Ancak, neticede bu yollardan yalnızca birisinden elde edilen sonuç uygulamaya konulabilir, ikisi birlikte değil176.

Örneğin, bir yasak sübvansiyona karşı hem madde 4 çerçevesinde anlaşmazlıkların halli yoluna gidilip hem de bir telafi edici tedbir soruşturması açıldığını farz edelim. Soruşturma sonucunda Anlaşma'nın V. bölümü hükümlerine uygun olarak bir telafi edici vergi uygulanmaya konulmuş olsun. Buna ek olarak, madde 4 çerçevesinde başlatılan anlaşmazlıkların halli prosedürü neticesinde panelin verdiği kararı karşı devletin uygulamaması neticesinde madde 4.10 çerçevesinde misillemeye gitme hakkının da doğduğunu farz edelim. Bu noktada, aynı yasak sübvansiyona karşı hem misilleme hakkını kullanmak hem de telafi edici vergiyi uygulamak mümkün değildir. Bunlardan yalnızca birisi uygulanabilir. Ancak, başlangıçta bu iki prosedürün eş zamanlı olarak başlatılması, şikâyette bulunan DTÖ üyesi devlete zaman kazandırmaktadır.

Anlaşma'nın 19.1. maddesinde de sübvansiyonun geri çekildiği hallerde telafi edici vergi uygulamasına gidilemeyeceği açıkça belirtilmektedir.

176 Bu yönde bkz. FLORY: s. 112; DIDIER: s. 248.

a) Çok Taraflı Yol

Yukarıda değinildiği üzere, AHMM madde 1.2 gereğince, anlaşmazlıkların halli hususunda AHMM’nin uygulanma alanındaki DTÖ anlaşmalarında yer alan hükümler, AHMM’de yer alan hükümler karşısında özel hüküm niteliğindedir177. Bu nedenle, Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması’nın incelemekte olduğumuz 4. maddesinde yer alan hükümler özel hüküm niteliğinde olup, AHMM'nin aynı konudaki hükümleri karşısında öncelikle uygulanacaktır.

DTÖ üyesi diğer bir devletin yasak bir sübvansiyon programını uygulamaya koyduğuna inanan bir DTÖ üyesi, bu devletle danışmalarda bulunulmasını talep edebilir (md. 4.1). Danışmalarda bulunma talebine, iddia edilen yasak sübvansiyonun varlığı ve özelliklerini belirten bir belgenin de eklenmesi gereklidir (md. 4.2).

Temyiz Organı'na göre, bu belgenin eklenmesi bir zorunluluk olup, AHMM madde 4.4 hükümlerine uygun olarak hazırlanmış olsa dahi, Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması'nın 4.2. maddesinde belirtilen bu belgeyi içermeyen bir danışmalarda bulunma talebi gerekli hukukî koşullardan yoksun sayılmalıdır.

Yasak bir sübvansiyonla ilgili danışma talebinin, her iki madde hükmünde yer alan koşulları da karşılaması gereklidir178.

Anlaşma'nın 4. maddesinde yer verilen hükümlere bakıldığında, yasak sübvansiyonların özellikleri nedeniyle, buradaki danışmalarda bulunulması sürecinde uyulması gereken sürelerin AHMM'deki genel sürelere nazaran daha kısa tutulduğu görülmektedir. Varlığı iddia edilen yasak sübvansiyonun mevcudiyeti ve nitelikleri

177 Bu konudaki açıklamalarımız için bkz. yuk. s. 6 vd.

178 US – FSC, WT/DS108/ApB/R, para. 159.

konusundaki bu belgenin danışmalarda bulunulması talebine eklenmesi koşulu da yasak sübvansiyonların niteliklerinden kaynaklanmaktadır. O nedenle, bu koşulu AHMM'deki genel koşullardan ayrı değerlendirmek ve söz konusu belgenin sunulmadığı hallerde danışmalarda bulunulması talebinin Anlaşma'ya aykırı olduğuna hükmetmek gereklidir179.

Danışmalarda bulunulması talebinin alınmasını müteakip, kendisine bu talep yöneltilen DTÖ üyesinin mümkün olan en kısa süre içerisinde danışmalara başlaması gereklidir. Anlaşma'ya göre, danışmalar ile amaçlanan, tarafların iddia olunan sübvansiyonun varlığına işaret eden vakıaları tartışmalarına olanak tanımak ve karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme ulaşmalarını sağlamaktır180. 30 gün içerisinde danışmalardan sonuç alınamaması halinde, danışmalara taraf olan DTÖ üyelerinden herhangi birisi bu anlaşmazlıkla ilgili olarak bir panel kurulmasını AHO’dan talep edebilir. Böyle bir talepte bulunulması durumunda, AHO'nun derhal bir panel kurulmasına karar vermesi gerekmektedir, meğer ki AHO üyeleri oy birliği ile bu talebin reddine karar versin (md. 4.4)181.

179 Temyiz Organı kararı, US – FSC, WT/DS108/ApB/R, para. 161.

180 Temyiz Organı'na göre, buradaki danışmalarda gündeme getirilen hukukî iddiaların, ileride bir panel kurulması talebinde bulunulması halinde bu talepte yer verilen hukukî iddialarla tamamen aynı olması zorunlu değildir (Brazil – Aircraft,WT/DS46/ApB/R, para.132). Bu durum karşısında, örneğin, danışmalar sırasında edinilen bilgilerin de ışığında, ileriki aşamada bir panel kurulması talebini içeren belgede yer verilen hukukî iddia ve dayanakların danışmalarda bulunulması talebinde yer alan iddialara nazaran farklılık arz ettiği hallerde, hakkında şikâyette bulunulan DTÖ üyesi, panel kurulması talebinde yer verilen bazı iddia ve dayanakların daha önceden danışmalarda bulunma talebinde yer almaması nedeniyle panel tarafından da dikkate alınamayacağı iddiasında bulunamayacaktır.

181 Bu hüküm de AHMM'nin genel hükümlerinden ayrılmaktadır. AHMM'nin 6.1. maddesine göre, panel kurulması talebinin, bu talebin ilk olarak gündeme geldiği toplantıyı izleyen ikinci toplantıda karara bağlanması mümkün iken, burada talebin ilk olarak gündeme geldiği AHO toplantısında karara bağlanması gerekmektedir.

Talep üzerine bir panelin kurulmasına karar verilmesini müteakip, kurulan panel, dava konusu olan uygulamanın bir yasak sübvansiyon niteliğinde olup olmadığı konusunda Daimi Uzmanlar Grubu'nun (=DUG) görüşüne başvurabilir182. Bu durumda DUG, kendisine iletilen deliller ışığında anlaşmazlığa konu olan önlemin yasak sübvansiyon teşkil edip etmediği konusunda bir sonuca varır. Bunu yaparken DUG'un bahse konu önlemi uyguladığı iddia edilen DTÖ üyesi devlete bu önlemin yasak sübvansiyon olmadığını kanıtlamak konusunda söz hakkı tanıması gereklidir. DUG, panelin kendisine tanıdığı süre içerisinde görüşünü hazırlayarak panele takdim eder. DUG'un dava konusu önlemin yasak sübvansiyon teşkil edip etmediği konusundaki görüşü paneli bağlar (md. 4.5).

Ancak, belirtmek gerekir ki, DUG'un görüşü yalnızca bahse konu önlemin yasak sübvansiyon teşkil edip etmediği ile ilgilidir. Bundan sonra, yasak sübvansiyon olduğu tespit edilen bu önlemin Anlaşma hükümleri çerçevesinde hukukî değerlendirmesini yapacak olan makam panelin kendisidir. Yukarıda da belirtildiği üzere, bir uygulamanın yasak sübvansiyon teşkil ettiğinin tespit edilmesi, otomatik olarak o uygulamanın Anlaşma'ya aykırı olduğu sonucunu beraberinde getirmemektedir. Yasak sübvansiyon olduğu tespit edilen bu uygulamanın Anlaşma'yı ihlâl edip etmediğine, tavizli uygulamalara ilişkin hükümler başta olmak üzere, Anlaşma'nın genelini dikkate alarak panel karar verecektir.

182 Anlaşma'nın 24.3. maddesi ile kurulmuş olan DUG, sübvansiyonlar ve ticaret ilişkileri konusunda tecrübeli beş üyeden oluşur. Bu temel görev dışında DUG'un bir başka işlevi de, varlığı iddia edilen bir sübvansiyonun varlığı ve nitelikleri konusunda Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Komitesi'ne istişarî nitelikte görüş bildirmektir. DUG'un bu kapsamda bildirdiği görüş bağlayıcı değildir (md. 24.3).

Panelin kurulması ve çalışma alanının (terms of reference) belirlenmesini müteakip 90 gün içerisinde panel kararını vermek durumundadır (md. 4.6)183.

Dava konusu önlemin yasak sübvansiyon olduğuna ve Anlaşma'ya aykırılık teşkil ettiğine karar verilen hallerde panelin, sübvansiyonu veren DTÖ üyesi devletin bu yasak sübvansiyonu gecikmeksizin geri çekmesini tavsiye etmesi gereklidir.

Panelin ayrıca, sübvansiyonun geri çekileceği zaman dilimini de kararında belirtmesi gereklidir (md. 4.7)184.

Anlaşma'da yer verilen bu hüküm de AHMM'de yer alan genel hükümlere nazaran önemli ölçüde farklılık arz etmektedir. AHMM'nin 19.1. maddesine göre, gördüğü bir dava neticesinde bir DTÖ üyesinin AHMM kapsamına giren anlaşmalardan birine aykırı davrandığını tespit eden panel veya Temyiz Organı'nın, o üyenin söz konusu uygulamasını ilgili anlaşma hükmüne uygun hale getirmesi tavsiyesinde bulunması gereklidir. İstisnaî olarak ise, panel veya Temyiz Organı bu DTÖ üyesinin dava konusu uygulamasını hangi yolla ilgili anlaşmaya uygun hale getirebileceğini de belirtebilir.

Temyiz Organı da verdiği bir kararında bu hususu yinelemiş ve Anlaşma'nın 4.7. maddesinde yer verilen zamana ilişkin kural karşısında, AHMM'de yer alan ve genel olarak bir DTÖ paneli tarafından DTÖ yükümlülüklerine aykırı davrandığı

183 AHMM'nin 12.8. maddesine göre, bir DTÖ panelinin kararını panelin kurulması ve çalışma alanının belirlenmesini müteakip altı ay içerisinde vermesi gereklidir.

184 Temyiz Organı'na göre, bir DTÖ üyesi devletin dava konusu olan yasak sübvansiyon programı çerçevesinde kendi ulusal hukuku açısından birtakım akdî yükümlülükler altına girmiş olması, o devletin bu hüküm gereğince söz konusu yasak sübvansiyonu geri çekme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde, o ülkede ticarî faaliyet gösteren özel kişi veya kuruluşların yasak sübvansiyon teşkil ettiği tespit edilen programa dayanarak kendi aralarında birtakım akdî ilişkiler tesis etmiş olmaları da ilgili devletin o yasak sübvansiyonu geri çekme yükümlülüğünü etkilemez (US – FSC, WT/DS108/ApB/R, para. 230).

tespit edilen bir tarafın bu önlemini ne kadar zaman içerisinde ilgili anlaşmaya uygun hale getirebileceğine dair 21.3. madde hükmünün yasak sübvansiyonlar yönünden uygulanamayacağını belirtmiştir185.

Yine Temyiz Organı'na göre, yasak sübvansiyon teşkil ettiğine bir DTÖ paneli tarafından hükmedilmiş olan bir program çerçevesinde ödemede bulunulmaya devam edilmesi, Anlaşma'nın 4.7. maddesinde yer verilen sübvansiyonu geri çekme yükümlülüğü ile bağdaşmamaktadır186.

Australia – Automotive Leather II (Article 21.5 – US) davasında panel, Anlaşma'nın 4.7. maddesinde yer verilen sübvansiyonu geri çekme yükümlülüğünün yalnızca geleceğe dönük bir yükümlülük olmadığını ve gerekli hallerde o yasak sübvansiyon programı çerçevesinde yapılmış olan ödemelerin iadesini de içerebileceğini belirtmiştir187. Panele göre, Anlaşma'nın 4.7. maddesinde yer alan yükümlülüğü AHMM'nin 19.1. maddesinde yer alan genel yükümlülükle karıştırmamak gerekir. AHMM'nin 19.1. maddesi çerçevesinde geriye dönük bir hüküm verilememesi, bu hususun Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması'nın 4.7. maddesi için de geçerli olacağı anlamına gelmemektedir188. Panel bir adım daha ileri giderek, sübvansiyonu geri çekme yükümlülüğünün geçmişte o sübvansiyon programı çerçevesinde yapılan ödemelerin iadesini gerektirdiği

185 Brazil – Aircraft,WT/DS46/ApB/R, para.192.

186 Brazil – Aircraft (Article 21.5 – Canada), WT/DS46/ApB/RW, para. 45.

187 Australia – Automotive Leather II (Article 21.5 – US), WT/DS126/RW and Corr.1, para. 6.39.

188 Australia – Automotive Leather II (Article 21.5 – US), WT/DS126/RW and Corr.1, para. 6.42.

hallerde, bu ödemenin kısmî olamayacağını, yapılan ödemelerin tamamen iade edilmesi gerektiğini de belirtmiştir189.

Panelin kararı tüm DTÖ üyelerine bildirildikten sonraki 30 gün içerisinde karar AHO tarafından onaylanır. Davanın taraflarından birinin kararı temyiz etmesi durumunda ise temyiz incelemesinin sonuçlanması beklenir (md. 4.8). Temyiz üzerine Temyiz Organı'nın 30 gün içerisinde kararını vermesi gereklidir. Bu süre 60 güne dek uzatılabilir (md. 4.9)190.

Panelin verdiği süre panel veya Temyiz Organı kararının AHO tarafından kabul edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar (md. 4.10). Bu süre içerisinde kararın gereğinin yerine getirilmemesi halinde, davayı kazanan DTÖ üyesi devletin talebi üzerine AHO, kazanan tarafı kararın gereğini yerine getirmeyen tarafa karşı uygun karşı önlemler almak hususunda yetkilendirebilir (md. 4.10). Bu çerçevede alınabilecek uygun karşı önlemlerin neler olabileceği konusunda Anlaşma'da bir açıklık bulunmamaktadır. Brazil – Aircraft davasında Kanada tarafından alınabilecek karşı önlemlerin uygun olup olmadığı hususunu inceleyen Hakem Heyeti, bir DTÖ üyesi devlet tarafından diğer üyelere yönelik olarak verilmiş olan ticarî tavizlerin askıya alınmasının bu anlamda uygun bir karşı önlem olabileceğini belirtmiştir191.

Anlaşma'nın 9 no.lu dipnotunda, burada bahse konu olan sübvansiyonların yasak sübvansiyon niteliğinde olmasının, madde 4.10 çerçevesinde orantısız bir karşı önlem alınmasını haklı kılmayacağı belirtilmiştir. US – FSC davasıyla ilgili olarak

189 Australia – Automotive Leather II (Article 21.5 – US), WT/DS126/RW and Corr.1, para. 6.45.

190 AHMM’nin 17.5. maddesinde yer alan genel kurala göre, Temyiz Organı'nın kararını 60 gün içerisinde vermesi gereklidir. Bu süre 90 güne dek uzatılabilir.

191 Brazil – Aircraft (Article 22.6 – Brazil), WT/DS46/ARB, para. 3.29.

Avrupa Birliği (=AB) tarafından alınacak olan karşı önlemin ABD'nin ihlâli ile orantılı olup olmadığı hususunda verilen hakem kararında da, bu dipnot hükmüne atıfta bulunularak, madde 4.10 çerçevesinde cezalandırıcı (punitive) nitelikte bir karşı önlem alınmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir192.

Madde 4.12'ye göre, Anlaşma'da aksi yönde hüküm bulunmadıkça, yasak sübvansiyonlarla ilgili davalarda AHMM'de öngörülen genel sürelerin yarısı uygulanacaktır.

b) Tek Taraflı Yol

Bir yasak sübvansiyona karşı ilgili DTÖ üyesi devletin madde 4 çerçevesinde çok taraflı başvuru yolunu kullanabilmesine ilâve olarak, Anlaşma’nın V. bölümünde yer alan hükümler çerçevesinde bir telafi edici tedbir soruşturması açarak, yasak sübvansiyonun kendi yerli üretim dalında bir zarara neden olduğunu kanıtlamak kaydıyla, sübvansiyonu veren DTÖ üyesi ülkeden kendi ülkesine yapılan sübvansiyonlu ithalatta bir telafi edici vergi uygulamak yoluna gitmesi de mümkündür.

Bir DTÖ üyesi devletin kendi yerli üreticilerini sübvansiyonlu ithalatın zarar verici etkisinden korumak amacıyla alabileceği bir önlem olması nedeniyle, bu yola tek taraflı yol denmektedir193.

192 US – FSC (Article 22.6 – US), WT/DS108/ARB, para. 5.62.

193 Telafi edici tedbir soruşturmalarıyla ilgili Anlaşma hükümleri konusunda bkz. aşa. s. 131 vd.