• Sonuç bulunamadı

Yarı-Başkanlık Rejiminin Zayıflıkları

Halkoyuyla seçilen bir başkan ya da cumhurbaşkanı, toplumun geniş kesimlerinin tercihlerini yansıtmayabilir; dolayısıyla halk tarafından seçilmek, her zaman, parlamenter rejimde parlamento içinden bir hükümet oluşturulmasından daha demokratik sayılmaz. Bu görüşü doğrulayan birçok tarihsel örnek vardır. Söz gelimi bir yarı-başkanlık rejimi olan Finlandiya’da cumhurbaşkanı seçimlerinin, halkın seçtiği ikinci seçmenler eliyle yapıldığı dönemde, 1956 yılında, Çiftçi Partisi adayı Kekkonnen, üçüncü turda, Sosyal Demokrat rakibine karşı, Komünistlerin kendisini desteklemesi üzerine 1 oy farkı ile cumhurbaşkanı seçilmişti. Finlandiya’nın şimdiki cumhurbaşkanı Halonen de, cumhurbaşkanlığı seçiminin 6 Şubat 2000 tarihinde yapılan ikinci turunda, oyların %51.6’sını alarak cumhurbaşkanı seçilmiştir. İkinci turda kalan diğer aday Aho ise, oyların %48.4’ünü elde etmişti.73

Daha yakın tarihli bir örneği 2004 yılının sonunda Ukrayna’da kazananın başarısının ne kadar küçük bir farka dayanabileceğini gösteren cumhurbaşkanlığı

71 DUVERGER, “Yeni Bir Siyasal Sistem Modeli: Yarı Başkanlık Hükümeti”, s.93

72DUVERGER, a.g. m., s.93

73 Erdal ONAR, “Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı-Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?,” Başkanlık Sistemi, Ankara: Barolar Birliği Y.,2005, s.91

seçimlerinden verebiliriz. 31 Ekim 2004 tarihinde yapılan ve yirminin üstünde adayın katıldığı cumhurbaşkanlığı seçiminde, adayların çoğu %1’in altında oy almışken, ilk iki aday, birbirine çok yakın oy sağlamışlardır. Bu seçimde, Victor Yushchenko 11.125.395 (%39.87); Victor Yanukovcych ise 10.969.579 (%39.32) oy elde etmiştir. Hiçbir adayın salt çoğunluğu sağlayamaması nedeniyle, 21 Kasım 2004 tarihinde yapılan ikinci turda ise, Ukrayna Seçim Komisyonu, Victor Yanukovcych’un oyların %49.42’sini, Victor Yushchenko’nun ise %46.69’unu aldığını açıklamıştır. Daha sonra, seçim sonuçlarına karşı yoğun protesto gösterileri yapılmış ve Ukrayna Yüksek Mahkemesi, Yanukovcych’in taraftarlarının mükerrer oy kullandıkları gerekçesiyle, 3 Aralık 2004 tarihinde yenilenen ikinci tur seçimleri sonunda, Victor Yushchenko %51.99, Victor Yanukovcych ise %44.19 oy almış ve böylece Victor Yushchenko yeni cumhurbaşkanı olmuştur.74

Bu bağlamda başkanlık rejimine karşı çıkanlar, bu rejimde başkanın küçük bir farkla seçilebileceğine dikkat çekmekte ve bunun sonucunda ortaya çıkan

“kazananın her şeyi kazanması, kaybedenin her şeyi kaybetmesi” durumunu eleştirmektedirler.75 Benzer sonuçla, her ne kadar, parlamenter rejimde de karşılaşılabileceği düşünülebilirse de76; böyle bir olasılık, ancak tek bir partinin yasama organında salt çoğunluğu az bir farkla sağladığı ve hükümeti tek başına kurabildiği zaman ortaya çıkabilir. Her şeyden önce, iktidar paylaşımının söz konusu olduğu koalisyon hükümetlerinde bu tür bir sonuç doğmaz. Hükümeti tek bir partinin kurduğu “parti hükümeti”nde de, başbakanın konumu, hiçbir zaman başkanlık sistemindeki başkanınki kadar mutlak değildir. Başbakanın en azından partisinin

74 ONAR, “Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı-Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?”, s.92

75 ÖZBUDUN, “Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı”, s.143-144

76Donald L. HOROWİTZ, “Demokratik Sistemleri Karşılaştırmak”, (Çev. Levent Köker),

“Demokrasinin Küresel Yükselişi”(Derleyenler:Larry Diamond ve Marc f.Plattner), Ankara:Yetkin Y., 1995, s.163-164

meclis grubundaki eğilimleri dikkate alınması, politika üretiminde onları ihmal etmemesi gerekir. 77

Halkın kimi seçtiğini bildiği ve dönem sonunda gerekirse onu bir daha seçmeyerek bir tür hesap sorabileceği belirtilerek başkanlık ve yarı-başkanlık rejimlerinin bir başka olumlu yanına vurgu yapılır. Ancak bu konuda da bazı eleştiriler ileri sürülmektedir.

Yarı-başkanlık rejiminde, halk tarafından seçilmiş cumhurbaşkanı ile yasama organındaki çoğunluğa göre oluşmuş hükümetin farklı siyasal görüşte olmalarını ifade eden cohabitation durumunda, başarısızlıklar nedeniyle, seçim sırasında seçmen kimden hesap soracaktır? Cumhurbaşkanı’ndan mı, farklı siyasi görüşü yansıtan hükümetten mi?

Başkanlık veya yarı-başkanlık rejimlerinin bir başka olumlu yönü olarak da, devlet başkanının sabit bir süre için halk tarafından seçilmesi ve bu süre içinde yasama organınca düşürülememesinin, yürütme organında istikrar sağlayacağı belirtilmektedir.78 Bu görüşün haklılık yanı vardır. Çünkü, başkanın çok istisnai bir yol alan impeachment79 dışında yasama organınca görevden alınamaması, ona yapmak istediklerini kesintiye uğramadan gerçekleştirme olanağı vermektedir.

Ancak, belirli bir süre görevde kalma güvencesi, o görevin etkin bir şekilde yerine getirilmesi anlamına gelmez. Bir başka deyişle, istikrar etkinlik demek değildir.

Yasama organının, düşüremediği bir başkanın programını gerçekleştirebilmesi için

77 ONAR, Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı-Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?, s.93

78 ONAR, a.g. m., s.94

79 ABD Anayasası uyarınca, Başkan ve diğer federal yüksek görevliler, kriminal bir suç işlemeleri durumunda, Temsilciler Meclisi’nin suçlaması üzerine Senato tarafından üçte iki çoğunlukla görevlerinden azledilebilirler. Ancak, bugüne kadar sadece iki başkan, 1868’de Andrew Johnson, 1998’de Bill Clinton, Temsilciler Meclisi tarafından azil isteğiyle Senato ya sevk edilmişler, fakat Senato’da, her iki başkan için de azilde gereken üçte iki çoğunluk sağlanamamıştır. Bu nedenle, şimdiye kadar ABD’de hiçbir başkan için impeachment adı verilen azil durumu gerçekleşmemiştir.

ONAR, a.g.m., s.94

ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri yapmaması durumunda, başkan büyük ölçüde etkisiz kalacaktır. Bu tıkanma ancak uzlaşma ile aşılabilir. Uzlaşma kültürünün zayıf olduğu toplumlarda ise, bu tıkanma sistem krizine yol açacaktır.80

Başkanlık rejiminde başkan ile yasama organı arasında doğabilecek görüş aykırılığı ve tıkanıklıklar, yarı-başkanlık rejiminde cumhurbaşkanı ile hükümet arasında da gerçekleşebilir. Yarı-başkanlık rejiminde, hükümetin, yasama organının güvenine sahip olması gerekir. Bu nedenle cumhurbaşkanı, hükümeti kurarken yasama organındaki çoğunluğa göre başbakan atamak durumundadır. Böyle olunca da, cumhurbaşkanı ile yasama organındaki çoğunluk ve bu çoğunluğa göre oluşan hükümet farklı siyasal görüşte olduklarında, tıkanıklık ve kriz yaşanabilecektir. Bu nedenle, Fransa’da Sosyalist Parti lideri Mitterand 1981 yılında yedi yıllığına cumhurbaşkanı seçildiğinde, ilk yaptığı işlerden biri, merkez sağda yer alan Başbakan Barre ve hükümetinin istifasını kabul ederek sosyalist bir hükümetin kurulması için Milli Meclisi feshetmiş, halktan mecliste yeni hükümeti destekleyecek sol bir çoğunluğu seçmelerini istemiştir.81 Ancak, 1986 yılında, Milli Meclis beş yıllık dönemi tamamlayıp, yeni seçimlerden sonra yasama organında çoğunluğu merkez sağı elde edince, bu defa sosyalist cumhurbaşkanı Mitterand, sağcı Chirac’ı hükümeti kurmakla görevlendirmek zorunda kalmıştı. Böylece, V. Cumhuriyet döneminin ilk “cohabition(birlikte yaşama)” dönemi başlamıştı.

Kuşkusuz, cohabition döneminde olduğu kadar cumhurbaşkanı ile başbakanın aynı siyasal görüşü taşımaları halinde de, başbakanın özellikle dış politika ve milli savunma dışında kalan birçok yetkisi vardır ve bu yetkileri kullanırken cumhurbaşkanı ile farklı düşündüğü durumlar olabilir. Ancak, yine de cohabition

80 DİAMOND, “Demokrasinin Küresel Yükselişi”, s.145; ÖZBUDUN, “Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı”, s.140-141

81 ONAR, Türkiye’nin Başkanlık veya Yarı-Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?, s.97

sırasında görüş ayrılığının daha fazla olması, bazı sorunlara neden olabilir. Bu doğrultuda, Fransa’da 2000 yılının Eylül ayında gerçekleştirilen bir anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının görev süresi yedi yıldan beş yıla indirilmiştir.

Böylece 2002’de hem cumhurbaşkanı, hem de Milli Meclis seçimleri yapılmış ve cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Chirac ve Milli Meclis seçimlerini de merkez sağ kazandığı için cohabition sona ermiştir. Ölüm veya istifa gibi nedenlerle cumhurbaşkanlığı makamı daha erken boşalmaz, ya da Meclis, cumhurbaşkanınca daha erken feshedilmezse, bundan böyle 2002’yi izleyen her beş yılda bir cumhurbaşkanlığı ve Milli Meclis seçimlerinde dar bölge iki turlu çoğunluk sistemi ile aynı yıl içinde birbirine çok yakın bir zamanda yapılacak seçimlerle cumhurbaşkanı ile yasama çoğunluğunun aynı siyasal görüşten olmaları daha yüksek bir olasılıktır. Bu, rejimin cohabitation’la karşılaşma olasılığını azaltabilir.