• Sonuç bulunamadı

Güçler ayrılığı kuramı güçlerin ayrılıp bağımsızlaşmasına olanak vererek güçlerin tek elde toplanmasını ve iktidarı sınırlayarak yönetimin keyfileşmesini önlemeye çalışır. 13 Bu bakımdan güçler ayrılığı yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrı ayrı organlara verilmesi olarak tanımlanabilir. Güçlerin klasik tanımı ve güçler ayrılığı kavramının oluşumu 16. ve 17.yüzyılda doğal hukuk ve insan hakları anlayışı ile birlikte gelişen devletin sınırlandırılması yaklaşımlarına dayanmaktadır. Güçler ayrılığı kavramının kökleri Eski Yunan felsefesine kadar uzanmaktadır.

Güçler ayrılığı kavramının oluşumunu hazırlayan devletin sınırlandırılmasına ilişkin görüşler monarşiler içinde gelişme göstermiştir. 17.yüzyılda İngiltere’de yaşanan karışıklıklar sırasında Kral ve parlamento arasındaki çekişme, iktidarı sınırlama ve güçler ayrılığı fikirlerinin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Güçler

11 Siyasal rejim, daha çok Avrupa’da anayasacılar tarafından geliştirilen ve kullanılan bir kavram olmasına karşılık, siyasal sistem, daha çok Amerika’da ve siyaset bilimi uzmanlarınca kullanılan bir kavramdır.

12 Bakır ÇAĞLAR, “Bir Anayasacının Seyir Defteri”, İstanbul: Su Y., 2000, s.20

13 Murat GÜVENİR, “Locke ve Montesquieu’de Güçler Ayrılığı ve İdeolojik İşlevi”, 100.Doğum Yılında Atatürk ‘e Armağan, Dizi:28, AÜSBF Yıllık, C.VI, Ankara: AÜSBF BYYO Basımevi, 1982, s.507-520

ayrılığı kavramının oluşmasında bir dönüm noktası olan “Hükümet Üzerine İki Tez”

adlı eserini John Locke İngiltere’ye tekrar dönüşünde bu dönemde yayımlamıştır.

17.yüzyılda İngiltere’deki bunalımın iki önemli sonucu olmuştur. Bunlardan ilki krala karşı parlamentonun yetkilerinin artması, güçlerin merkezileşen yapısına rağmen güçler ayrılığının doğması ve yürütmenin yetkilerinin bir bölümünün parlamentoya geçmesidir. İkincisi ise monarşilerin temelini oluşturan kralın iktidarının tanrısal olduğu anlayışına karşı bireyci rasyonalist düşüncenin gelişmesidir.

Yasama, yürütme ve yargı arasındaki üçlü ayrım ise Montesquieu ile biçimlenmiştir. Montesquieu’nun bu ayrımı biçimlendirdiği “Kanunların Ruhu”

isimli eseri ise gerek anayasa hukuku ve gerekse de siyasal bilimde güçler ayrılığı kuramının en önemli dayanaklarından biri olarak gösterilmektedir. 1689-1755 yılları arasında yaşayan ünlü bir Fransız sosyal ve siyasal bilimcisi ve sosyolojinin öncüsü olan Montesquieu bu eserinin XI. kitabının VI. Bölümünde “yasama kuvvetiyle yürütme kuvveti aynı kişiye ya da aynı memurlar topluluğuna verilirse, ortada özgürlük diye bir şey kalmaz”14 diyerek güçlerin ayrılmasının zorunlu olduğunu savunur. Yine Montesquieu “yargı kuvveti yasama kuvvetinden ayrılmazsa ortada yine özgürlük diye bir şey kalmaz”15 demektedir. Montesquieu her devlette üç gücün olduğuna ve her gücün ayrı bir organ tarafından kullanılması gerektiğine inanır.

Montesquieu bu üç gücü şöyle tanımlıyor; “Yasama iktidarı ile hükümdar ya da işe memur edilmiş kimse ya bir süre için ya da her zaman için yürürlükte olacak yasalar yapar veya yapılmış yasaları düzeltir ya da kaldırır. Yürütme iktidarı ile savaş ve barış yapar, elçiler gönderir, elçiler kabul eder, asayişi sağlar, ülkeyi düşmanlardan korur. Yargı iktidarı ile de, suçluları cezalandırır ve uyuşmazlıkları çözer.”16

Anayasa hukuku ve siyasal bilimde üzerinde en çok düşünülen konulardan biri olan güçler ayrılığı bugün gelişmiş ülkeler için büyük ölçüde tartışma konusu olmaktan çıkmıştır. Bunun nedeni söz konusu ülkelerin siyasal istikrarın sağlandığı, yönetim sorununun aşıldığı ülkeler olmasıdır. Ancak gelişmekte olan ülkelerde güçler ayrılığı kuramı ve bu kuram çerçevesinde başkanlık, yarı-başkanlık ve parlamenter rejim arayışları tartışılmakta, gündeme gelmektedir. Çünkü bu ülkelerde

14MONTESQUİEU, “Kanunların Ruhu Üzerine”, (Çev. Fehmi Baldaş), Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1963, s.201-200

15 MONTESQUİEU, a.g.e., s.201-200

16 MONTESQUİE, a.g. e., s.200

siyasal kurumlar yerine oturmadığı gibi siyasal istikrar da hala bir sorundur ve sık sık yönetim krizleriyle karşılaşılabilmektedir.

Devletin bugünkü işlevleri temelinde güçlerin birbirinden ayrılıp ayrılmayacağı sorununu çözmeden güçler ayrılığı kuramını günümüz açısından anlayabilmek, bir yere oturtabilmek mümkün değildir. Bu anlamda anayasacılıkla birlikte gelişen güçler ayrılığı ilkesine göre klasik ayrım yasama, yürütme ve yargı arasındadır. Ama sosyal devlet anlayışının gelişimi ve devletin üstlendiği yeni görevler devletin işlevlerini karmaşık hale getirirken, bu işlevleri yerine getiren yasama, yürütme ve yargıyı birbirinden ayıran sınırları da belirsizleştirmiştir.

Güçlerin birbirinden ayrılıp ayrılamayacağı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Her biri belli oranda doğruluk payı taşıyan bu görüşlerden ilki, organlarının yaptığı çeşitli fonksiyonlara göre güçlerin ayrılacağını savunur. Bu yaklaşıma göre devletin üç organı birbirinden farklı üç fonksiyonu yerine getirir ve bu fonksiyonlar devletin tüm iktidarını karşılamaktadır. Kısaca yalnızca üç fonksiyon vardır ve bu üç fonksiyon birbirinden ayırt edilebilir. Güçler ayrılığı konusunda önemli bir kitap yazmış olan Vile bu yaklaşımı 1650 ve 1750 yılları arasında ve özellikle Montesquieu tarafından ortaya atıldığını belirterek şöyle savunmaktadır;

“Yasama yasa yapmak, yürütme bu yasaları uygulamak, yargı da anlaşmazlıklarda hukukun ne olduğunu belirtmek demektir”17

Siyasal bilimde emek vermiş birçok yazarda bu açıklama türünü biraz değiştirerek benimsemişlerdir. Örneğin Almond ve Powell bu fonksiyonu siyasal sistemin çıktı fonksiyonları olarak yeni adlarla savunmaktadır;”Yasama fonksiyonu

“kural yapma fonksiyonu, “yürütme fonksiyonu” kural uygulama fonksiyonu ve

“yargı fonksiyonu” kurallara göre hüküm verme fonksiyonu.18 Carl J.Friederich ise Montesquieu’un üç fonksiyon üç iktidar görüşüne uygun olarak devletin fonksiyonlarını “kural yapımı”, “önlem alımı” ve “uyuşmazlıkların çözümü” olarak üçe ayırmıştır.19

17 M. J. VİLE, “Constitutionalism and the Speration of Powers”, Oxford: Oxford University Pres, 1967, s.16; Aktaran: Mehmet TURHAN, “Hükümet Sistemleri”, Ankara: Gündoğan Yayınları, 1993, s.10

18 Gabriel ALMOND and Bingham POWELL, “ComparativePolitics”, Boston:Little Brown and Company, s.128-164; Aktaran: TURHAN, a.g. e., s.10

19 Carl J.FRİEDRİCH, “Man and His Goverment”, New York: Mc Graw Hill Book Company, Inc., 1963, s.423-484; Aktaran:TURHAN, a.g. e., s.10

Bu konuda farklı görüşlerin ortaya çıkmasında Montesquieu’nun sınıflandırmasının yasama, yürütme ve yargı adları verilen organları açıklamaya yetip yetmediği tartışması rol oynamıştır. Montesquieu’ya bu konuda birçok eleştiri yöneltilmiştir. İlk eleştiri, Montesquieu’nun üçlü sınıflandırmasını ve bunların birbirinden ayırt edilebileceğini kabul etmekle birlikte her organın mutlaka tek bir fonksiyonla yetinmesi gerekmediğini belirten yazarlardan gelmiştir. “Bunlara göre devletin organları birden çok fonksiyonu yerine getirir: Yasama yalnızca yasa yapmaz; yürütme yalnızca yasaları uygulamaz; yargıda yalnızca kurallara göre hüküm ve karar vermez. Yasama yürütmeye karışır, yürütme yasaların çoğu zaman çıkma nedeni olur ve yargı da yasaları yorumlarken yeni kurallar yapar”20

Bir diğer eleştiri ise devletin fonksiyonlarının birbirinden kesin bir biçimde ayrılmayacağı eleştirisidir. Buna göre, “…devletin fonksiyonları kuramsal olarak birbirinden ayrılsa da uygulamada bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Yeni kural yapan ise ister istemez eski kuralı uygulamakta ve bir başka kurala göre de hüküm vermektedir. Kuralların uygulaması ve hayatın akışı içinde yeni kurallar ihtiyacı doğurur. Kuralların uygulanması, kurallara göre hüküm vermeden ayrılmaz.“21

Ciddi bir eleştiri de Montesquieu’nun her türlü işlemi yasama, yürütme ve yargı sınırları içinde görmesi ve devlete bunların dışında hiçbir görev yüklememesi noktasında gelmektedir. Gerçekte dış ilişkiler ne yürütme, ne de yasama fonksiyonu olarak nitelendirilemez. Kurallarla ilgisi olmayan birçok fonksiyonun yürütmenin alanına girdiği çağımız devlet yapısından kaynaklanan bu eleştiri devletin tüm fonksiyonlarının salt kurallarla sınırlı olmadığını, bunların dışında da fonksiyonları olduğunu belirtmektedir.22

Güçler ayrılığı kuramı, güçlerin sert ayrılığı (başkanlık rejimi) ile güçlerin yumuşak ayrılığı (parlamenter rejim) karşıtlığı şeklinde formüle edilen iki farklı uygulamayı kapsamına alır.

20 Herman FİNER, “Theory and Pratice of Modern Goverment”, New York: Henry Holt and Company, 1949, s.95; Aktaran: TURHAN, “Hükümet Sistemleri” , s.11

21 Anthony KİNG, “Executives”, Handbook of Political Science, Vol:5, California: Addison-Wesley Publishing Company, 1975, s.93; Aktaran: TURHAN, a.g.e., s.11

22 Dr. Recai Galip OKANDAN, “Amme Hukukunda Kuvvetler Bölümü Meselesi”, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, y.1-11, İstanbul, 1973, s.15

Bununla birlikte, devlet güçleri arasında tam ve esnek ayrım modelleri, sadece teorik modeller olup, uygulamada farklı düzenleme biçimlerini ortaya çıkarmaya elverişlidirler.

Bireysel hakları ve özgürlükleri güvence altına almayı amaçlayan güçler ayrılığı kuramı bugün teknik bir sürece dönüşmüştür. Bu da tanımlanmış işlevlerini yerine getirecek farklı organların varlığına indirgenmiştir. “Başka bir deyişle, her bir devlet görevinin ifa edilebilmesi için, onların mahiyetine uygun üç ayrı türde hukuki güce ihtiyaç vardır. Bu değerlendirme, bugünkü anlayış ve uygulamada güçler ayrılığıyla ilgili düzenlemelerin, genellikle, orijinal ”kuvvetler ayrılığı teorileri”nden bağımsız, teknik bir hukuki sorun olarak anlaşıldığını göstermektedir”23

Bu nedenle, siyasal rejimleri açıklamada klasik güçler ayrılığı yaklaşımı yetersiz kalmaktadır. Ancak güçler ayrılığını temel alan parlamenter rejimin analizi yapılmadan ne başkanlık rejimi ne de yarı-başkanlık rejimi anlaşılamaz. Çünkü başkanlık rejimi parlamenter rejime yöneltilen eleştirilerden, yarı-başkanlık rejimi ise parlamenter rejim temel alınarak ortaya çıkan rejimdir. Bu nedenle, öncelikle parlamenter rejimin kapsamını, özelliklerini, güçlü ve zayıf yanlarını ele almak gerekir.

1.5. Parlamenter Rejim: Parlamenter rejim demokratik ülkelerde yaygın