• Sonuç bulunamadı

Uyar, sanatçı kişiliğinin de alt yapısını oluşturan hassas bir karakter yapısına sahiptir. Çocukluğundan bahsederken, aşırı alıngan yapısına dikkat çeker. “Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır.”(Uyar 1985: 124). Bu karakter yapısının daha sonraki dönemlerinde de çeşitli şekillerde yansımaları olur. En açık dost ve arkadaş çevresinde görülür. Eşi Tomris Uyar, Erhan Altan’la konuşmasında şairin arkadaşlık ve dostluk anlayışı hakkında şunları söyler: “Turgut Uyar’ın başından itibaren çok fazla dostu yoktu. Çok içine kapanık diyemeyeceğim ama sonuna kadar dost olduğu için, belki yaşamı boyunca en önemli dostu Edip Cansever olmuştur diyebilirim”(Altan 2005: 17). Tomris Uyar, açıkça söylemese de arkadaş ve dost belirlemede seçici davranmasında, alıngan kişilik yapısının etkili olması kuvvetli bir ihtimaldir. Şair, yerli yersiz birçok şeyi ciddiye aldığı ve çabuk kırıldığı için, insan ilişkilerinden soğur ve kendisine bir sınırlama getirir∗

. Nitekim Tomris Uyar’ın “Birtakım çok garip özellikleri var. Umulmadık noktalarda içerler, umulmadık noktalarda kızar”(Altan 2005: 81) sözü de, bahsini edilen tedirgin ruh halini doğrular∗

. Daha sonra yaşam içerisinde karşılaştığı türlü olumsuzluklar, bu karakter yapısının etkinliği iyice arttırır. Bunlar içerisinde ekonomik sıkıntılar, ailevi sorunlar(ilk eşinden boşanması), toplumsal karmaşa(terör, ihtilal vs.), kentin sevimsizliği, son döneminde yaşadığı hastalıklar vs. sayılabilir.

Uyar, yaşamının belli bir döneminden sonra uyumsuz psikolojisinin hesabını kendisine sormaya, kendisine tepki göstermeye başlar. Emekliliğinden sonra evine kapanır ve haftalar boyunca evinden hiç çıkmadığı olur. Bu dönemde içki alışkanlığı, sağlığını tehdit edecek boyutlara tırmanır. Tomris Uyar, Erhan Altan’ın “Kendisi genelde hep evde mi otururdu?” sorusuna şu yanıtı verir: “Hep. Rice minnet sokağa

Uyar’ın yaşamındaki en yakın arkadaşı Edip Cansever de onunla benzer bir kişilik yapısına sahiptir. Ü. Nazan Yatkın’ın M. C. Doğan’dan aktardıkları, Edip Cansever’in Uyar’la benzer davranışlar içinde olduğunu gösterir. Doğan’a göre Edip Cansever bayramlarda dahi evinden uzaklaşıp bir otel odasını kiralar ve böylece kalabalıktan uzak durmaya çalışırmış(Yatkın 2000: 50). Uyar kendisi gibi yalnızlığa meyilli, kalabalıktan kaçan birisiyle yakın arkadaşlık kurmuştur.

Yine Tuncer Uçarol’un aktardığına göre, yakın arkadaşı Cevat Akgönül de, kimi zaman şairin hırçın ve kırıcı olduğunu bildirir(Uçarol 1985: 13-14).

çıkardı, ancak işte Edip rica edecek, araba tutacak, gelecek, zorlayacak falan.”(Altan 2005: 57). Şair, bu inzivadan sağ çıkmaz; yalnızlık, karamsarlık, küskünlük gibi duyguların iyice yıprattığı bedenine siroz hastalığının son darbeyi vurur. Turgut Uyar, dışarının uygunsuzluğu ve yaratılışının dayatmasının yanında sanki bilerek yalnızlığı kendisine reva görür. Hal böyleyken onun şiirinde “yalnızlığın rastlantısal olmadığı”(Otçu 1999: 224) sonucunu çıkarmak mümkündür. “Yalnız At” (s.605) şiirindeki “yalnız at hep yalnız dolaşır” dizesi, onun yaşam ve toplum içerisindeki macerası ve konumunu belirlemeye yönelik açıklayıcı bir ifadedir•

. Şimdi şiirlerinde yalnızlık temasının ele alınışına geçelim.

Turgut Uyar’ın ilk şiirlerinde yalnızlık duygusu, daha çok gurbette∗

olmanın verdiği yabancılık hissi ve şehirde doğup büyümüş biri olarak taşrada alışmış olduğu imkânları elde edememenin verdiği sıkıntıyla kendini belli eder. Buna “dağ başı yalnızlığı” (Uçarol 1988: 7) demek de yanlış olmaz. Đlk olarak “B.S.G.T.” şiirinde, görevi sebebiyle çıkmış olduğu Anadolu serüveninde bir pişmanlık sinyali verir:

“Sen olsan ne yapardın Turnam Bir sandala atlamış denize açılmışsın Yanında ne pusula, ne aş, ne azık

Đşte karşında Dübbü Ekber, solunda Demirkazık Salkımsaçak bulutlar, delibozuk dalgalar

Bütün rahatlıkları sahilde bırakmışsın …

Bir tuzlu sahile ‘Ben Robenson’um’ deyip Kemali azametle kadem basmışsın

Söyle Turnam, insan olsun, köpek olsun, karınca olsun Bir dost aramaz mısın?” (“B.S.G.T.”, s.44–45)

Muzaffer Uyguner, şairin yaşamının yalnızlık içinde geçtiğini söyler. “Uyar, yaşamı boyunca yalnız yaşamıştır, sıkıntılı günler ve anlar geçirmiştir, hüzünlü bir yaşamı sürdürmüştür.”(Uyguner 1985: 5).

Şairin ilk tayininin Kars’ın Posof ilçesine çıkmış, kente geri dönmeden evvel Samsun’un Terme ilçesinde de bir süre görev yapmıştır.

Yabancılık duygusu, bu dönemde kuvvetle hissettiği memleket sevgisini yer yer sekteye uğratır. Şair tabiat övgüsünü bırakıp, kendisini sarmalayan yalnızlık duygusunu alt etmeye çalışır. Tabiat, bu tablo içerisindeki artık vaziyete olumsuz şekillerde müdahil olur ve şair, yukarda olduğu gibi yolunun neden taşraya düştüğünün, kendi kendisine bir sorgulamasını yapmaya başlar.

“K.V.G.D.” (s.60) şiirinde, daha sonra kapsamlı bir bildirisine girişeceği “insan için kaçınılmaz olan” yalnızlık durumuna ilişkin ilk değerlendirmesini yapar: “Ben zaten bu dünyada tek başınayım, hey/ Bir sevdalı gönül bütün varım”. Burada şair, yalnızlığına bir çare de bulmuştur. Huzuruna muhalif gördüğü olumsuzluk karşısında teselli edici olarak aşkı, sevgiyi görür.

“Ayrılıklardan” (s.61) şiirinde, gurbeti ve yalnızlığı ifade eder: “Yıllarca sonra bir uzak gurbette bile/ Zulmüne dayanılmazken yalnız saatlerin”. Şair, gerçekten taşradaki yıllarında büyük bir yalnızlık içerisine düşer. Tomris Uyar, kumar gibi bir alışkanlığa bu dönemin can sıkıntısının sebep olduğunu söyler. “Anadolu’da subaylığı sırasında, yapacak başka bir şey, gidecek başka bir yer olmadığı için son derece iyi kumar oynadığını(…) söylerdi”(Altan 2005: 127). “Kan Uyku” (s.121) şiirinde, yalnızlık karşısında yine bir bunalım durumunu dile getirir ve bu defa cinselliği bir sığınma unsuru olarak görür: “Bir korkuyorum yalnız kalmaktan bir korkuyorum/ Gündüzleri delice çalışıyorum geceleri kadınlarla/ yatıyorum”. Burada yalnızlık duygusundan kaçmanın yöntemi olarak bütün vaktin değerlendirilmesi, insanın kendisiyle baş başa kalacağı ve sorguya girişeceği boş bir anın bırakılmaması öngörülür.

Şairin “D.E.G.A.” kitabıyla birlikte değişen şiir ve dünya görüşü, “yalnızlık” için daha farklı yorumlar getirmesine sebep olur. “Var oluş” sorunsalına eğilmesi ve insanın bu dünyadaki varlığını, varoluşçu bir tesirle ”terk edilmişlik” şeklinde tanımlamasından sonra “yalnızlık”, kişinin kaderi olarak görülmeye başlanır. Bu kendini ve ötekini daha baştan itibaren büyük bir sorunun tam ortasında görmektir.

“Denizin Yanları” (s.601) şiirinde, insanın kendi kara yalnızlığı içerisinde terk edilmişliğine açık bir göndermede bulunur: “denize atılan yaralı balık/ çırpındı durdu yarasıyla”. Sorun temelden olunca, yani insan daha baştan noksan, hata ve kötüye meyilli olunca, çok geçmeden şartları kendi aleyhine daha kötü hale getirecektir. Şair, insanın kendi aleyhine yaptığı girişimlerin en önemlisi olarak uygarlığı gösterir. Ona göre bilimsel ve teknolojik atılımlar, insana dışardan cennet gibi görünen esas itibariyle cehennemden farksız bir dünya getirir. Đnsan, kendi neslini kırlardan, dağlardan, ovalardan, ormanlardan toplayıp bu düzenin içinde yaşamaya, kente çağırır. Đşte bu yerleşke içerisinde, insan artık tam bir uyumsuzluk tablosuna dönüşür. Bunun içindir ki Akçaburgazlı Yekta’nın “yalnızlığı kente sığmaz” (“T.Ç.H.”,s.167). Şair, bu son girişimiyle konumunu iyice belirleyen insanın durumundan artık daha emindir. “H.Đ.A.B.U.(Y.)A.B.G.” (s.326) şiirinin başlığında bir tespit yapar: “Her Đki Adımda Bir Uygunsuzluğunu(Yalnızlığını) Algılayan Birisi”. Bu, onun yalnızlık duygusuyla ne kadar baş başa olduğunu gösterir.

Yozlaşmış hayat dışında, şairin bunalımını tetikleyerek içe kapanmasına etki eden faktörlerden biri, yasal ve toplumsal normlardır. Bunlar büyük mutsuzluğu ve mağduriyeti karşısında insanın cinsellik gibi insani bir değere sığınma imkânını da elinden aldığı için sorun teşkil eder. Şaire göre, birçok mazereti varken insana bu reva görülmemelidir.

Yaşamı yalnızlığın ortasında bulan şairin ruh dengesinin biraz da siyasi darbelerin ve onları hazırlayan koşulların tesiri altında şekillendiği(Oktay 1999: 137) açıktır. Bu olumsuzluklar, şairin yaşam içindeki moral ve motivasyonunun azalmasına sebep olur∗

.

Dönem/Güncel Toplum konusunda siyasi baskı ve terör olaylarının şiirinde sık olarak bahse konu olduğunu ve şairi üzdüğünü örneklerle ortaya koymuştuk. Yine türlü vesilelerle yaşadığı kopuşların, şairi türlü sığınma davranışlarına sürüklediğine daha öncesinde değinmiştik. Şüphesiz bu sebeplerden biri de yalnızlıktır.

Sonuç olarak Uyar’ın karakter yapısının yalnızlığa yatkın olduğu ve yaşam içerisinde yaşadığı olumsuzlukların içe kapanmasını tetiklediği söylenebilir. Özellikle de Đkinci Yeni döneminden itibaren yalnızlığın insanın kaderi olduğuna kendini inandırması, bu duyguyu daha sık yaşamasına sebep olur.