• Sonuç bulunamadı

Umut yaşam içerisinde motivasyonu sağlayan çok önemli bir unsurdur. Umudun varlığı yaşamın varlığı anlamına gelirken, bir beklentisi olmamak kopuşun ana sebebidir. Yaşama şansını uygun donanımlarla elde etmiş insan, zamanla kendi dengelerine müdahale ederek hayatında üzüntü ve mutsuzluğu çoğaltabilir. Yoğun tesir altında ruhî dengesi yıpranırken, bazen yeni bir bunalımın tazyiki altında bocalar ve hayatında yeni bir adım atacak gücü ya da isteği kendinde bulamaz. Yaşam içerisinde pes etmişlik de diyebileceğimiz bu durumun adı ise umutsuzluktur.

Bir insan olarak Turgut Uyar, şüphesiz yaşam içerisinde birçok durumla birlikte yeri gelir umut ve umutsuzluğu da üstlenir. Fakat deneyimleri sonucu umutsuzluğu, umuda tercih ettiğini söylemesi şaşırtıcıdır. Paradoksa varan bu düşüncesine şu şekilde bir izah getirir: “Niçin umutlu olayım! Çünkü umutsuzluğun, insanı Umut’tan daha güçlü bir iten, bir şeyler yapmaya zorlayan bir duygu olduğuna inanıyorum. En azından kendi adıma denedim, bildim”(Sezer 1985: 112). Anlaşıldığı kadarıyla şair, olumsuzun

daha motive edici olduğunu, olumlunun rahatlamayla beraber pasifliği getireceği kanısındadır. Yani alışılmışın aksine “umutsuzluğu”, yaşamsal hareketliliğin kaynağı olarak görür. Bu düşüncesinin izlerinin görüldüğü şiirlerinden hareketle Taylan Altuğ, Uyar’da yenilgiyi, daha sonra da direnmeyi hazırladığı için, umutsuzluğu umudun habercisi olarak değerlendirir. “Kişi kurulu düzen içinde(…) bilisizce sürüklene sürüklene yenilgiler içinde birçok şeyleri anlayacak ve kendi olma bilincine varıp giderek yenilginin çaresizlik olmadığı kavrayışına ulaşacaktır.(…) Ve yaşlı karasızlıkların, ürkek tedirginliklerin ötesinde haklı bir başkaldırma hızla gelişecektir.”(Altuğ 1969: 15). Altuğ, Uyar şiirinde “her pazartesinim yenilginin tohumunu taşıması” ve “yenilginin kutsallığı” ifadelerini, yenilginin içinde umudu barındırdığına dair kullanımlar olarak görür. Bu yenilgi içinde umudun ucundan yakalayan şairin, beklenti içerisindeki halini “Her Pazartesi” kitabıyla açık etmeye başladığını söyler. Altuğa’a göre şair bu kitapta “kaçırılan fırsatları ortaya koyup şimdinin birikimini perçinleyerek, geleceğe olan umuda sağlam dayanaklar getiriyor(…) insandışı düzen kalıplarından geçerek akılcı incelemelerle kurtuluşun ipuçlarını”(Altuğ 1969: 14) yakalıyor.

Önder Otçu, “Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortaklıkta./ Her şey naylondandı o kadar” dizelerinde, şairi bir umudun içerisinde bulur ve tavrında askeri kökeninden gelen soğukkanlılığın izlerine rastlar. “darbenin ve paniğin toplumsal yaşamda yarattığı anlam buharlaşmasına, eksen bulanıklığına, görü kırılmalarına kapılmaz, olan biteni kendi gözleriyle, net olarak gördüğü için karanlıktan korkmaz, çözülme sürecine fazla girmez”(Otçu 1999: 221). Ergin Yıldızoğlu da Otçu’nun bahsini ettiği dizeleri, teselliyle birlikte umudun belirtileri olarak değerlendirir. “Uyar, kolları sıvar ve mücadeleye girişir. Korkulacak bir şey yoktur ortalıkta, her şey naylondandır, o kadar. Çaresizliğe ve hüzne o kadar önem verilmemelidir.”(Yıldızoğlu 1999: 202). Otçu ve Yıldızoğlu’nun bu düşünceleri daha önce değindiğimiz, şairin türlü olumsuzluklar karşısındaki metanetli tutumunu doğrular. Gerçekten de Uyar olumsuzluklar karşısında, Otçu’unun söylediği gibi bir asker kararlılığı ve soğukkanlılığındadır. Fakat hem Otçu hem de Yıldızoğlu’nun örnek verdiği “Geyikli

Gece” (s.111) şiirinin “Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta/ Her şey naylondandı o kadar” dizelerinden hemen sonra gelen “Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı” dizesi, vaziyetin umuttan çok umutsuzluğa yakın durduğunu ortaya koyar. Bize göre bu üç dizede şair, söylediğinin tersi bir durumu kastetmekte ve aslında “korkulacak bir şey yok” derken durumun vahametinden dem vurmak istemektedir. Eğer gerçekten ortada korkulacak bir şey olmasaydı, insanların “ölünce beş on bin birden” ölmemesi gerekirdi. Şair modern çağ savaşlarında teknik imkânlarla yapılan toplu insan kıyımlarına gönderme yapmakta ve bunu, insan neslinin geleceği için ciddi bir tehdit olarak algılamaktadır. Yani bu dizelerde umuttan çok gelecek endişesi ve umutsuzluk belirtileri vardır.

Ahmet Oktay, Uyar’ı çeşitli tesirler altında kötümserlik içinde bulur; fakat onda umudun izlerine de rastlar. Oktay’a göre mizacı, kültürel birikimi, şiir tutumu, yenilgiler üzerine kurulan toplumsal gerçeklik, şairi belli bir kötümserliğe ulaştırmıştır, fakat onda “mutlu bir dünya isteği de mutlu bir gelecek umudu da vardır”(Oktay 1999: 134). Orhan Koçak, Divan ve Toplandılar kitaplarında şiir isimlerinden örnekler vererek, Uyar’ın 1966–1970 arası umudun şiirini yazdığını söyler. “Turgut Uyar’ın da o dönemde yazdığı şiirlerin birçoğunda, hatta büyük çoğunluğunda, bir bekleyişin, çoktandır birikmiş bir umudun, bir hazırlanma duygusunun anlatımı bulunabilir. Bazı şiirlerin başlığı bile gösterir bunu: Hızla Gelişecek Kalbimiz, Çağrılmış’a, Şurdan Burdan Hazırlanma’ya, Baharı Bekleyen’e, Beklemiş Bir Paket Cigaranın Son Umudu’na, Terleyen’e, Delta’ya, Kim Çağırıyor Maviyi?, Vaktin Çağrısı”(Koçak 1999: 182). Şairin insanın mutsuzluğuna sebep olan her türlü düzeni değiştirmeye yönelik bir devrim beklentisi içerisinde olduğu söylenebilir.

Uyar, kötü ve olumsuzun iyi ve olumluya nazaran daha müspet sonuç verdiği fikrindedir. Bu fikrini ise olumsuzun/kötünün teşvik edici, harekete getirici özelliğine dayandırır. Nitekim bu doğrultuda şiirinde, direnmeye ve mücadeleye zorladığı için, “acı” nın bir umut kaynağı olarak sunuluşuna şahit oluruz. “Acının Coğrafyası” (s.425) şiirinde “acı” yı kutsar: “kutsal acı beslegen acı sütünü emiyoruz”. “Acının Tarihi”

(s.423) şiirinde de olumsuzun, direnmeyi hazırlamasına dikkat çeker: “bir susam gibi boyuna sulamak umutsuzluğu/ ve direnmek/ hep direnmek devam etmek adına”. Bu düşünceler, F.Nietzsche’nin öldürmeyen acının güçlendireceği fikriyle benzerlik gösterir Şairin gözünde umutsuzluk, daha genel anlamıyla olumsuzluk, zımnen ihtiva ettiği güç nedeniyle bir cazibe oluşturmaktadır. Günlük hayatta bu güçten istifade ederek, kendisini pasiflikten, yaşam içerisinde bir avarelikten kurtarmaya çalışır ve daha iyisine talipli olmaya hazırlar. Onun içindir ki şiirinde umutsuzluk ve direnmek ya da olumlu ve olumsuz, beraber zikredilen kavramlardır. Olumsuzluğun bir silah gibi değerlendirildiği şu ifadeler bu doğrultudadır: “Hüznün bir cephe olarak kullanıldığı/ Ve yoksulluğun bir silah olarak” (“Şehirden Biri”, s.422), “En güzel yanlışlıkları kuşanarak” (“Hangi Soruyu, Niye”, s.532), “Mükemmel mutsuzluğu insan soyunun” (“Acıyor”, s.546). Buraya kadar verdiğimiz örneklerde, olumsuzlar hakkında şu olumlu benzetme ve durum tespitleri yapılmıştır: “kutsal acı, beslegen acı, acının sütünün emilmesi, umutsuzluğu sulamak, hüznün bir cephe olarak kullanılması, yoksulluğun bir silah olarak kullanılması, güzel yanlışlıklar, en güzel yanlışlıkları kuşanmak, mükemmel mutsuzluk”. Şairin olumlu-olumsuz için getirdiği alışılmadık açılımı, şu şekilde bir formüle dökmek mümkündür:

Sonuç Kişi Durum

olumlu statik olumsuza gidiş(rehavet nedeniyle)

olumsuz dinamik olumluya gidiş(motivasyon nedeniyle) “Umuttur” şiirinde bu konudaki tavrını bir kez daha ortaya koyar:

“aslında bir alıştırmadır umut

öbürlerinin azıcık nefes diye bağışladığı (…)

hain ve olmayanadır çünkü

umutsuzluğu taşır yanında” (“Umuttur”, s.515)

Umudun yanında umutsuzluğu taşıması, tam da yukarda bahsini ettiğimiz doğrultuda bir kullanımdır. Varoluşçulukta umutsuzluk insanın var oluşunu gerçekleştirmesi yolunda

itici bir güçtür. Bu düşünceye göre “Umutsuzluğa düşen, umutsuzluğu içinde kendisi olmayı istemektedir.”(Kierkegaard 2001: 29). Bu yönden bakıldığı zaman şairin umutsuzluk ısrarı farklı bir boyut kazanır.

Uyar, umut-umutsuzluk konusunda her zaman bir paradoks çerçevesinde hareket etmez. Bilinen anlamda umut terennümleri ve umut adına çeşitli çıkışları da olur. Onu, bu doğrultuda ilkin, örtük gerçeğin deşifre olacağı, sırların çözülüp her şeyin asıl vasfını üstleneceği bir zamanı düşleyen ve bekleyen bir görüntü içerisinde buluruz. Bununla ilgili “güneş” imgesini, dikkat çekici bir şekilde, olumlu ve olumsuz vasıflarla kullanır:

“Bir o güne beslerim o ak pak güneşe

O her şeyin birden serpilip ortaya döküldüğü gelişeceği gizlide kalmış uçların bir bir belireceği günlere

sular gibi dururum” (“G.K.O.E.”, s.131)

Bu dizelerde beklenti havası belirgindir. Şair birlikte var olunan şeyin perdelendiğini/gizlendiğini düşündüğünden, bunların açığa çıkacağı bir zamanı bekler. Söz konusu şiirde “güneş” imgesi bu fikir doğrultusunda iki farklı şekilde işlenir. Đlkinde şiirin adı-“Güneşi Kötü O Evler”- ndan da anlaşılacağı üzere “güneş” olumsuz bir durumun habercisidir. Başka bir yerde “O benim bildiğim sevdiğim güneş diye bellediğim güneş/ değildi odanın içindeki” diyerek “güneş” imgesini yine olumsuz bir tablonun içerisinde kullanır. Baştaki örnekte ise, sırların deşifre olmasıyla birlikte “güneş” müspet bir tablo içerisinde geçmekte ve “ak pak” sıfatıyla nitelenmektedir. Özetle bu şiirde, doğallığın askıya alındığı, yapaylığın arttığı bir ortamda “güneş” ilkin soluk, daha sonra “karanlıkta kalmış yaşamak yerleri” aydınlatılınca bu defa “ak pak” bir görünüm kazanmaktadır.

Uyar, “H.G.K.”(s.330) şiirinde, umudun şiirini yazar. Zaten şiir adı-“Hızla Gelişecek Kalbimiz”- da daha baştan bunu haber verir. Değişimi sağlayacak, dönüşümü mümkün kılacak olan şey, başkaldırı/devrim ile birlikte kadın ve aşktır. Şiirde “hızla gelişecek kalbimiz” ifadesi, kuvvetli bir inanç vurgusu yaparak, sıklıkla tekrar edilir:

“Sütçünün sesiyle birlikte Şoförün sesiyle birlikte

Erkenci işçilerin sesiyle birlikte

Sabaha başlamış sarhoşların sesiyle birlikte …

ve herkesin ve herkesin Sesleriyle birlikte

Bir haziran uygulayacak Kimse bölemeyecek ve kalbimiz Hızla gelişecek” (“H.G.K.”, s.330)

Bu dizelerde halkçı söylem ve devrim beklentisi vardır. Aynı şiirin başka bir yerinde, mutlu bir düzenin, aşk ve kadınla sağlanacağını ümit eder:

“Bir kadınla bir erkeğin olduğu bir odada …

Ellerin ve omuzbaşlarının birbirini bulduğu

Geleceğe hazırlayınca olanca göğüslerini ve her şeye ve ölüme. Kalbimiz

Hızla gelişecek” (s.331)

“i.b.s.”(s.348), umutlu ve umutsuz bir ruh halinin birlikte resmedildiği bir şiirdir. Şiirde önce umutsuz bir psikolojiyle “ben bir gün giderim ki neyim kalır/ eksik bıraktığım her şeyim kalır” der. Sonra şiirin adında belirttiği gibi, galiba iyimser bir sonuçla “ben bir gün giderim ki ey diri at/ elbette benim de bir şeyim kalır” der. Đlk etaptaki karamsar tablo, biraz da iyimser bir bakış açısıyla olumluya döner. Benzeri bir durum “karışık saatler’e” (s.351) şiirinde de söz konusudur. Şiir kararsız bir ruh halinin- şiir adında da bu sezilir- tasvirini yapar: “adın bir güzelliğe yakışır elbet yakışır/ bir intiharda mı, bir şiirde mi bilmiyorum”. “Kar Sesi” (s.411) şiirinde “silah sesleri”, güzel/hayırlı bir olayın habercisi ve müjdecisi gibi görülür: “duyduğu gümbür

gümbür silâh sesleri/ bir gün elbet gelir”. Başka bir yerde “gelecekte bir gün gülümseriz” (“Senin Sol Yanında”, s.505) diyerek, yine beklentisini ortaya koyar.

Şair, “Yaz Yadırgaması” şiirinde, asıl olanın mutsuzluk olduğunu söylemekle birlikte, gelecekte durumun düzeleceğine dair umut beslediğini de açık eder:

“şimdilik aslolan mutsuzluktur şimdilik ve daha birkaç zaman

birtakım adamların geleceği zamana kadar

ceplerinde tütün ve kavlı çakmak taşıyan.” (“Yaz Yadırgaması”, s.450) Şairin özellikle de “Toplandılar” kitabında sık kullandığı kelimelerden birinin “utku” olması, yine bir umut belirtisidir.

“Umuttur” (s.513) şiirinde devrim beklentisi içindedir ve bunun gerçekleşebilme heyecanını yaşar: “umut kaçınılmaz gerçektir çünkü/ bir Asya’da biterken sözgelişi, Şili’de öbürkü başlar”. Umut, buradaki gibi, şiirinde kimi zaman halkçı anlayışının bir sonucu olarak tezahür eder. Birçok yerde, birlikte ve mutluca bir yaşamanın gerçekleşeceği beklentisi içerisindedir. Bu tutumuyla, mutluluğu birey için değil, toplum ve halk için talep ettiğini, ona toplum ve halkla beraber vasıl olma eğilimi içinde olduğunu gösterir. Bunu sağlamak için de hep birlikte olmanın gücü ve her bireyde bu bilinci uyandıracak gayret ve çaba gereklidir.

Şair, umut-umutsuzluk konusunda ağırlıklı olarak bir paradoks çerçevesinde hareket etmiştir. Umutsuzluğun, umuttan daha güçlü bir iten olduğunu, kendi deneyimleri sonucunda keşfettiğini söyler. Bu durumdan, günlük hayatta tembellik ve avarelikten kurtulma ve sürekli aktif kalabilme bağlamında faydalanmak ister. Öte yandan alışılmış manada umut beslediği de görülür. Bazı şiirlerinde mutlu bir dünya beklentisi içinde olduğu söylenebilir.