• Sonuç bulunamadı

SİMGELER LİSTESİ

2.4. Yalnızlığı Açıklayan Kuramlar 1.Bilişsel Yaklaşım 1.Bilişsel Yaklaşım

Bilişsel yaklaşıma göre, eğer birey sosyal ilişkilerinde kendini yetersiz algılıyorsa ve kendinden memnun değilse, yalnız sayılır. Bireyin sosyal ilişkilerindeki ihtiyaçları ve arzuları arasında uyumsuzluk ortaya çıkar ve kendini yalnız hissetmeye başlar. Eğer bireyin sosyal etkileşime ait değerleri arzu ettiği düzeyin altına inmişse, birey kendini yalnız olarak nitelendirir (akt: Kozaklı, 2006).

Yalnızlık olgusunun duygusal ve davranışsal öğeleri olduğunu kabul eden bu yaklaşım; bireyin kendisini ve sosyal ilişkilerini nasıl algıladığına ve değerlendirdiğine odaklıdır. Bilişsel yaklaşıma göre, yalnızlık bireyin sosyal ilişkilerindeki algıladığı doyumsuzluklardan kaynaklanır. Peplau ve Perlman (1982)’a göre, yaşanan yalnızlığın düzeyi, bireyin belirlediği ölçütlere göre ortaya çıkar ve bireyin sosyal ilişkilerini değerlendirmeleri, geçmiş yaşantısından ve başkaları ile deneyimlerinden etkilenir. Bu yaklaşıma göre, öznel değerlendirmeler gerçeğe aykırı olabilir. Bireyler yalnızlıklarına ve kişilerarası başarısızlıklarına ilişkin olumsuz yüklemelerde bulunabilirler ve bu durumu değişmez olarak algılayabilirler (akt: Sarıçam, 2011).

18 2.4.2.Bilişsel-Davranışçı Yaklaşım

Young’a (1982) göre; yalnızlık kronik, durumsal ve geçici olmak üzere üç alt boyutta incelenebilir. Bireyin diğerleri ile ilişki kurabilmesi konusundaki becerileri uzun dönemden sonra davranışsal ve bilişsel eksikliklerle sonuçlandığı zaman kronik yalnızlık ortaya çıkmaktadır. Birey sosyal ilişki içerisinde olduğu yakın arkadaşlarından ayrıldıysa durumsal yalnızlık yaşanır. Her iki tip yalnızlık da arkadaşsızlık ve diğer insanlar tarafından kabul görmemek olarak belirlenir. Eğer birey farklı zamanlarda kısa süreler içerisinde yalnızlık yaşıyorsa, geçici yalnızlık olarak adlandırılır.

Young’un bilişsel-davranışçı yaklaşım çerçevesinde yalnızlığa sebep olabilecek etmenler incelendiğinde, geçmiş yaşamda travma etkisi yapabilecek düzeyde bir arkadaş grubu ya da topluluktan dışlanma, bireyin iletişim ve çatışma çözme becerilerinin zayıf olması sonucu toplumsal ilişkilerinin yetersiz olması ve bireyde yerleşik olan bilişsel çarpıtmalar sayılabilmektedir. Yalnızlık duygusuna sebep olabilecek tipik bilişsel çarpıtmalar incelendiğinde, sevimli birisi değilim, çirkinim, becerili değilim şeklinde oluşan bilişsel çarpıtmalar ve bu çarpıtmaların oluşumunda etkili olabilecek tek başına olmaktan hoşlanmama, düşük benlik kavramı, sosyal kaygı, sosyal uyumsuzluk, güvensizlik, otomatik düşünceler, duyguları paylaşmada sınır koyma, cinsel kaygı, pasiflik ve gerçekçi olmayan beklentiler gibi bulunmaktadır (akt: Sarıçam, 2011).

2.4.3.Etkileşim ve İletişim Kuramı

Weiss’e (1973) göre, bireylerin ihtiyaç duyduğu en önemli sosyal gerekliliklerden birisi bağlanma ve sosyal bütünleşmedir. Çünkü sosyal gerekliliklerin herhangi birindeki en küçük yetersizlik bile farklı türde strese yol açmaktadır. Örneğin, bağlanmadaki yaşanan yetersizlikler duygusal yalnızlığa ve sosyal bütünleşmedeki yetersizlikler de sosyal yalnızlığa yol açmaktadır.

Weiss (1973) sosyal gereklilikleri altı bölümde anlatmaktadır. Bunlar: 1. bağlanma

2. sosyal entegrasyon 3. yetiştirilme

19 4. değer verilme ve güven duyulma

5. güvenilir dayanışma (ihtiyaç duyulduğunda yardım) 6. rehberlik

Weiss bu ihtiyaçların yeterince karşılanmaması durumunda ya da belirli bir ilişkinin kaybı durumunda yalnızlık duygusunun yaşanacağını ileri sürmüştür (akt: Pancar, 2009).

Weiss (1973)’e göre yalnızlık duygusal ve sosyal olarak birbirinden farklı iki grup olarak ele alınmaktadır. Duygusal ve sosyal yalnızlıkta huzursuzluk ve sosyal ilişki kurma arzusu yaşanır. Çocuğun ailesi tarafından terk edilme korkusu ile yaşaması duygusal yalnızlık belirtileriyle ilişkilidir. Öte yandan kendini arkadaşları arasında marjinal, sıkıcı ve dışlanmış hisseden çocuğun sosyal izolasyonu da yalnızlıkla ilişkilidir. Yalnızlık bireyin sosyal çevresi olmadığında veya ihtiyaç duyduğu sosyal ilişkilerin yokluğundan ya da az olmasından kaynaklanmaktadır.

Yalnızlık; bağlanmanın, samimiyetin yokluğu, bireyin mesleki olarak ilişki kuramaması ve kendini bir topluluğa ait hissedememesi gibi durumlarda da yaşanabilir. Amaçsızlık ve günlük rutin görevlerden kaynaklanan can sıkıntısı sosyal yalnızlığın belirgin belirtilerinden sayılır ve özellikle rutin işler başladığında başkaları tarafından onay görmek anlamını yitirir. Huzursuzluk ve konsantrasyon güçlüğü başladığında; birey kitap okuyup, televizyon seyrederek dikkatini dağıtabilir ve hatta evden ayrılıp insanlar arasında yer alarak en azından sıcak bir sosyal ortamın içine sürüklenebilir. Birey özellikle aktivitelere katılarak ya da üyesi olabileceği bir gruba ya da sosyal çevreye girerek rahatlayabilir (akt: Pancar; 2009).

2.4.4.Psikodinamik Yaklaşım

Freud yalnızlıkla ilgili eserlerinde doğrudan yazı yazmamasına rağmen psikodinamik akımı benimsemiş takipçileri yalnızlıkla ilgili görüş belirtmişlerdir. 1938’de yalnızlığın ilk psikolojik analizi Zilborg tarafından yayınlanmıştır. O yalnızlıkla tek başına olmayı birbirinden ayırmıştır. Tek başına olma özel birini kaybetmenin sonucunda ortaya çıkan normal ve geçici bir ruh durumu iken yalnızlık baskın ve süreğen bir deneyimdir. Zilboorg’a

20

göre yalnızlık narsisizm, megalomanya ve düşmanlığın temel özelliklerini yansıtır. Yalnız birey çocuksu duygularını (her şeye gücü yetme, benmerkezci olma ve başkaları tarafından övülmeyi isteme gibi) korur (akt: Perlman ve Peplau, 1982).

Fromm’a (1941) göre, insan ilişkiye ihtiyaç duyar. İnsanlar kendi ilişkilerini kendi kurmak zorundadır ve bu ilişkilerin en güçlüsü insanların birbirine duyabileceği yakınlıkla gerçekleşir. Yalnızlık duygusu insanın normal bir sorunudur. Bireyleşme sürecinin sonucu giderek artan yalnızlıktır. Temel bağlar insana güvenlik sağlar. Çocuk bu bağlardan koptukça, yalnızlığını ve diğer insanlardan ayrı bir varlık olduğunu fark etmeye başlar. İnsan bireyleştiği zaman, dünyanın türlü tehlikeleriyle karşı karşıya ve tek başına kalır. Bu durum insanın bireyselliğinden vazgeçip kendini dış dünya içinde eriterek, çaresizlik ve yalnızlıktan kurtulmaya çalışmasına neden olabilir (akt: Geçtan, 2004).

Fromm-Reicmann, Sullivan’ın yalnızlık teorisini kabul etmekte ve yetişkinlikteki yalnızlığın nedeninin çocuklukta yaşanılan deneyimlerden oluştuğunu savunmaktadır. O, Sullivan gibi yalnızlığın köklerinin çocukluk yaşantılarına dayandığını ileri sürer. Ayrıca Fromm-Reichmann erken dönemde sütten kesmenin anne şefkatiyle ilgili olarak zararlı sonuçları olacağını bildirmiştir(akt: Perlman ve Peplau, 1982).

2.4.5.Rogers ve Fenemolojik Yaklaşımı

Rogers (1994)’e göre, yalnızlık zayıf uyumun bir göstergesidir. Toplum bireyin davranışlarını sınırlandırmakla sosyal olarak onaylanan bir yola sokmağa çalışmaktadır. Bu durum bireyin gerçek ve başkalarına gösterdiği benliğinin birbirinden farklı olmasına yol açmaktadır. Rogers, yalnızlığın en yaygın nedenini, bireyin gizli yanının açığa çıkması durumunda hiç kimsenin bu gizli yanına özen göstermeyeceğine ve anlamayacağına ilişkin sahip olduğu inancı olarak ele almaktadır. Birey kendinin sevimsiz biri olduğuna inandığı zaman kendisi ile ilgili gerçekleri diğerleri ile paylaşmamakta ve bu durum onun yalnızlığına neden olmaktadır.