• Sonuç bulunamadı

BU, YAHUDİLERİN ÖLDÜRÜLECEKLERİ HAKKINDA VERİLMİŞ OLAN HÜKMÜN İŞARETİDİR! ARAPLAR BU

HZ. MUHAMMED MUSTAFA ALEYHİSSELÂM’IN DOĞUMU

BU, YAHUDİLERİN ÖLDÜRÜLECEKLERİ HAKKINDA VERİLMİŞ OLAN HÜKMÜN İŞARETİDİR! ARAPLAR BU

RİSÂLETLE KURTULUŞA ERECEKLERDİR...

Risâletten sonra Efendimiz’e en büyük kötülükleri yapacak olan amcası Ebu Leheb ise, o gece evindeydi... Saatler ilerlerken, Abdulmuttalib’in evinde olan cariyesi Süveybe koşa koşa Ebu Leheb’in evine geldi... Ve soluk soluğa konuştu.

− Müjdeler olsun ey efendim! Kardeşiniz Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah’ın bir oğlu dünyaya geldi...

Ebu Leheb bu müjdeyi duyunca çok neşelendi... Kardeşinin bir oğlu olması çok sevinecek bir şeydi...

− Ya Süveybe, beni çok memnun ettin... Ben de seni kölelik zincirinden kurtarıyorum... dedi.

Hâlbuki günler ne kadar insanları değiştirecek, menfaat hırsı sevgili amcayı ne hâle sokacaktı...

Efendimiz doğumundan sonra dört beş gün annesi Âmine Hatun’dan, daha sonraki birkaç gün de Ebu Leheb’in cariyesi Şüveybe’den süt emmişti...

Ancak o sıralarda araplarda bir âdet vardı. Her sene bahar sonunda Mekke’nin çevrelerindeki kabilelerden aileler gelir ve yeni doğmuş çocukları alarak tekrar yurtlarına dönerlerdi. Bu hem yeni doğmuş çocukların, hem de bu kabile ehlinin işine yarıyordu… Zira, çocuk temiz havada, en iyi şartlarda yetişiyor; buna karşılık, bakan aile de çocuğun ailesinden bir miktar bakma parası alıyordu...

İşte o sene de Rebiülevvelin 20si gelmiş ve Sa’d Kabilesi halkı Mekke yoluna koyulmuşlardı... Zira süt anneliği yapan bu çeşit ailelerin en ünlüsü bu kabilede idi... Kafilede güçlü kuvvetli kadınlar

Hz. Muhammed Mustafa (a.s)’ın Doğumu

arasında, nispeten zayıf yapılı bir kadın da vardı... Bu Halime Hatun idi... Sütü de çok azdı zayıflığı dolayısıyla...

O da kocası Haris ile birlikte yola çıkmıştı, kısmetini aramak üzere... Fakir idiler onlar ötekilere nazaran… Bir sıska merkepleri ile onun çektiği zayıflıktan çifte kamburu çıkmış bir develeri vardı...

Merkep adımını atacak hâli kendinde güç buluyor, dişi deveden ise bir damla süt bulmak için saatler geçiyordu.

Kum deryası içinde, Sa’d kabilesinin varlıklı süt anneleri güle oynaya giderken, onların bu şekildeki ağır aksak takibi aradaki mesafenin gittikçe açılmasına sebep olmuş, fark bir iki saate yükselmişti... Zavallı merkep hem yükleri, hem Halime’yi taşıyor; kâh birini kâh öbürünü sırtına alarak yürümek zorunda kalıyordu...

Bu yüzden, varlıklı ve gösterişli süt annelerin meydana getirdiği başlamıştı... Halime bu duruma çok müteessir oldu. Eli boş dönecekti kabilesine... Ya o beraber gelen ve elleri dolu dönen akranlarının edeceği alaylar ne olacaktı?

Birdenbire bir ses duyuldu! Birisi süt anne arıyordu...

− Süt evlat almamış olan var mı? Bu uzunca boylu, nûr yüzlü, beyaz sakallı yaşlı birisiydi... Halime Hatun yanındakilerden birine sordu:

− Kimdir bu ihtiyar?

− Abdulmuttalib’tir! Kureyş’in ulularındandır! dediler... Bunun üzerine Halime kadın ona doğru yürüdü ve selâm verdi.

− Selâm yâ Abdulmuttalib!

− Selâm ey kadın... Sen kimlerdensin?

− Ben Sa’d oğullarındanım...

− Adın nedir?

− Halime!

− Ey Halime kadın, sende ben iki güzel huy görüyorum!

Bunlardan birisi hilmdir, öteki de yüksek ahlâk! Zaten dünya ve âhiretin büyüklüğü bu iki huyda gizlenmiştir... Sen beni iyi dinle...

Benim öksüz bir torunum var. Senden evvel gelen kabilen kadınlarına gösterdim, lâkin onlar (bu çocuk babasızdır) diye almadılar... O’ndan bir fayda göreceklerini sanmadılar. İstersen bu öksüzü sen al...

Umulur ki, yaradan, seni onun vasıtası ile menfaatlendirir...

Halime kadın bir ara susakaldı... Düşündü kendi kendine... Sonra da...

− İzin verirseniz kocama danışayım... diyerek kocasının katına vardı... Kocasının yanında o sırada yeğeni de bulunmaktaydı. Durumu anlatınca söze o karışı:

− Sa’dlı kadınların hepsi birer zengin çocuğu alarak kabilenin yolunu tuttular... Sen bir öksüzü alıp da başına dert mi açacaksın?

Ancak Halime kadının kocası Haris ise o kanaatta değildi...

− Eli boş dönmek olmaz kabileye... Haydi git al o öksüzü! Bunda da bir hayır vardır elbet... diyerek Halime kadını Abdulmuttalib’e yolladı...

Halime kadın Abdulmuttalib’in yanına varıp da:

− Torununuzu evlatlığa kabul ediyoruz; deyince, Abdulmuttalib rahat bir nefes aldı...

− Allâh senden razı olsun!

Sonra beraberce Âmine Hatun’un evine yollandılar... Halime

Hz. Muhammed Mustafa (a.s)’ın Doğumu

kadın, Âmine Hatun’u görünce güzelliği karşısında hayretler içinde kaldı... Âmine Hatun da onu güler yüzle karşladı:

− Ehlen ve sehlen ey Halime...

Ve onu alıp Efendimiz’in yattığı odaya götürdü... Beyaz sof kundak sarılmış, yüzü yeşil ipekle örtülmüş olan Efendimiz mışıl mışıl uyuyordu o sıralarda... Halime yavaş ve sessiz adımlarla O’nun yanına gitti ve yüzündeki örtüyü kaldırdı. İlk defa böylesine parlak ve nûrlu bir çocuk görüyordu hayatında... Birdenbire kanı kaynayıverdi bu öksüze... vermeye başladı... Bu ne büyük hâdiseydi! Şimdi içi içine sığmıyordu Halime kadının... Varsın Sa’d oğullarının dolgun göğüslü kadınları Mekke eşrafının çocuklarını alsındı. Bu çocuğu dünyalara değişmezdi artık o...

Biraz sonra Halime kadın Abdulmuttalib’in evini terk ederken, iki çift yaşlı göz onu takip ediyordu... Bu gözlerin sahipleri Abdulmuttalib ve Âmine Hatun’du. Ve dua ediyorlardı ardından:

− Rabbimiz, sen onu sağlıkla kabilesine vardır, sağlıkla büyüt ve sağlıkla Mekke’ye döndür...

Sonra kocasının yanına gelerek durumu anlattı...

− Aman yâ Halime, sakın kimseye bunlardan söz etmeyelim... Ola ki bir kem gözlünün nazarı isâbet eder...

Artık sanki altlarındaki o gelişte bindikleri merkep değildi... Kuş gibi gidiyor, mesafeyi nasıl aldığını hissetmiyordu! Halime’nin kafilesi, bu hızla, kendilerinden çok evvel yola çıkmış diğer

yoldaşlarını geride bırakıp, en evvel kabileye erişmişti...

O hafta Halime’lerin evine bereket sağanağı yağdı... Her şeylerine bir bereket gelmişti... Koyunları, develeri bol bol süt veriyor, diğer gıdaları tükenmek bilmiyor, evlerine keder girmiyordu...

Böylece Efendimiz’in dört senesi, Halime kadının yanında, Sa’d oğulları kabilesinde geçti... Bu süre zarfında en iyi şartlarda yaşadı ve gelişti... Günün birçok kısmında, diğer süt kardeşleri ile birlikte köyün dışında oynuyordu. Halime kadın O’na kendi öz çocuklarından çok daha fazla önem veriyor, gözü gibi koruyordu...

4

O NEREYE GİTSE, BİR BULUT