• Sonuç bulunamadı

F- Suriye Vilâyeti’ne İskân Edilen Muhacirler

IV- Yabancı Devletlerin Muhacir Meselesine Bakışı

Muhacirlerin iskânı meselesi sadece Osmanlı’nın bir iç sorunu olarak kalmamış, diğer devletler çıkar sahalarından yapılan göçler ve buralara gönderilen muhacirler konusunda söz sahibi olmaya çalışmıştır. Şöyle ki: Yunanistan Makedonya’ya; Bulgaristan ve Rusya Doğu Rumeli’ye; Rumlar Kıbrıs’a; Rusya, İngiltere ve Fransa ise, Kutsal Topraklara veya yakınlarına muhacir iskân edilmesine karşı çıkmıştır361. Osmanlı Devleti’ni Hıristiyanların yaşadığı topraklara muhacir iskân etmemesi için baskı altına almaya ve bu yöndeki göçleri engellemeye çalışmışlardır. Nitekim Muhacir gazetesinde de yabancı devletlerin ve hatta Meclis-i Mebûsan’daki gayr-i Müslim mebusların karşı çıkışlarına değinilmiştir.

Gazetede, yabancı devletlerin; özellikle Bulgaristan ve Sırbistan’ın Rumeli konusunda ilgili oldukları anlatılmıştır. Muhacirlerin Rumeli topraklarına yerleştirilmesinin ise,

361

istenmediği belirtilmiştir. Bununla birlikte gazete, Bosna-Hersek’ten gelen muhacirlerin geldiklerine pişman olduklarını söyleyen Neue Freie Presse adlı Avusturya gazetesinden bahsetmiş ve göç edenlerin mal, mülklerini yok pahasına sattıkları için göçü teşvik ettiklerinden dolayı sözlerine inanılmayacağını ifade etmiştir362.

Yabancı devletler Rumeli’ye muhacir iskânına tepki gösteriyor ve iskânların Anadolu’ya yapılmasını istiyorlardı. Nitekim gazete de Sırbistan’da yayınlanan Belgrad gazetesinin Rumeli’nin uygun olmaması sebebiyle iskânların Anadolu’ya yapıldığına, hatta Rumeli’ye gideceklerin pasaportlarının kaydedilmediğine dair haberine yer verilmiş; bu haberin gerçeği yansıtmadığı söylenmiştir. Belgrad gazetesinin haberine karşı Muhacir gazetesi ise, Anadolu iklimi uygun olmadığı için Bosna muhacirlerine Rumeli’deki sahra ve vadilerde güzel yerlerin verildiğini belirtmiştir363.

Gazete, özellikle Rumeli topraklarına yapılan göçler ve iskânlar hakkında gayr-i Müslimlerin tepkisinden söz etmiştir. “Z” imzalı ve “İskân-ı Muhâcirîn Meselesi” başlıklı yazıya göre; daha önceleri Rumeli’ye muhacir iskân edilmesi meselesi yabancı devletlerin ilgisini çekmezken artık gazetelerde bu yönde fikirler söylenmekte, Meclis-i Mebusan’da tartışılmaktadır364.

Muhacir iskânında gayr-i Müslimlerin ve diğer devletlerin sözlerine ilişkin meseleye iki açıdan yaklaşan gazete birinci olarak, Meclis’teki gayr-i Müslimlerin Rumeli’deki Müslim ve gayr-i Müslim nüfusun eşit hâle geldiğini söyleyerek artık Rumeli’ye muhacir iskân edilmesine lüzum kalmadığı iddiasında bulunduğunu anlatmıştır. Gazeteye göre; Rumeli’deki nüfusun eşit olması değil, Müslüman nüfusun çoğalması amaçlanmaktadır. Ayrıca, Makedonya’daki Çeteler Kanunu sebebiyle Bulgaristan’a firar edip Sofya’da nümayişlerde bulunan sabıkalı Bulgarların Bulgar hükümeti tarafından iade edilmek istenmesi ve Osmanlı’nın kabul etmesi karşısında bu mebusların artık bir şey dememesi gerektiği belirtilmiştir. Gazete, Meclis-i Mebusan’daki gayr-i Müslimlerin sözlerine ilişkin şöyle demiştir:

“Bu sûrette Meclis-i Millî’de gayr-i Müslim meb’us efendilerin Rumeli’de iskân-ı muhâcirîn meselesini kâle almaları hiç câiz olmayıp yalnız hesap sormakla iktifâ etmeleri lazım gelir. Yoksa sû-i zann altında kalıp lekedâr olurlar”365

Gazetenin ikinci olarak açıkladığı konu, Bosna muhacirlerine verilen arazi ve çiftliklerin Hıristiyanlardan gasp edilmiş olduğu sözleridir. Bu sözlere karşı hükümetin cevap 362 Muhacir, 2 Şubat 1910, nr. 13, s. 3. 363 Muhacir, 17 Ağustos 1910, nr. 69, s. 4. 364

Muhacir, 1 Kanûn-ı Evvel(Aralık) 1910, nr. 89, s. 1-2. 365

verdiğini ve aksini ispat ettiğini söyleyen gazete, hükümetin çiftliğini aldığı kişilere bile merhamet göstererek arazi verdiğini anlatmış; “Daha ne yapılmalıdır bilemeyiz” diyerek sitem etmiştir366.

Geçit başlarına ve sınır boylarına Müslümanların yerleştirilmesi gerektiğine dikkat çeken gazete yabancı müdahalelerini haksız bulmuş ve bu yönde söylenen sözlere açıklama getirmiştir. Yine, gazetenin hükümetin uyguladığı iskân politikasını desteklediği görülmüştür.

366

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NİN RUSYA VE BALKAN MİLLETLERİ İLE İLİŞKİLERİ

XIX. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardan çözülmeye başladığı ve Balkan milletlerinin Fransız ihtilâlinin getirdiği milliyetçilik rüzgarından etkilenerek bağımsızlık isteklerini gerçekleştirdiği bir yüzyıl olmuştur. Balkanlardaki kıpırdanmaların ilk neticesi, 1812 Bükreş Antlaşması ile Sırbistan’ın muhtariyet kazanması olmuş; 1821’de başlayan Yunan ayaklanması ise, 1830’da bağımsız bir Yunanistan’ı meydana getirmişti. Bununla birlikte, bağımsızlık mücadelelerinde arkalarında destekleyici güç olarak Rusya’yı bulmuşlar, hatta birlikte hareket etmişlerdi.

1830 Yunan bağımsızlığının umutlandırdığı Balkan milletleri birer birer milliyetçilik fikri ile uyanırken Rusya, Osmanlı’ya dayattığı Londra Protokolü’nün Osmanlı hükümeti tarafından kabul edilmemesi üzerine savaş ilan etmişti. Savaş ise, önce Ayastefanos daha sonra Berlin Antlaşması ile neticelenecek ve Osmanlı Balkanlarda büyük toprak kayıplarına uğrarken Balkanlar için yeni bir harita çizilecekti.

Fransız ihtilalinin getirdiği milliyetçilik ve liberalizm367 gibi fikirlerin Rusya tarafından Balkan milletleri üzerinde başarılı bir siyaset ile uygulamaya geçirilmesi ile başlayan Balkan çalkantıları Berlin Antlaşması’nın çizdiği harita ile son bulmamıştır. Nitekim, gelişmeler dönemin gazetelerindeki yerini almış; Muhacir gazetesinde de diğer gazeteler kadar olmasa bile yer bulmuştur. Özellikle Makedonya ve Girit meselelerinin gündemden düşmediği görülmektedir.

Avrupa devletlerinin ve Rusya’nın Osmanlı toprakları üzerinde planlar yaptığı, çıkar çatışmalarının olduğu bir dönemin gazetesi olan Muhacir gazetesi, batı ile doğu ilişkisinden bahsettiği “Mülâkât Modası” başlıklı yazısında; Avrupa devletlerinin gözünü şarktan ayırmadığını ve dünyanın üç İslâm hükümeti ile uğraştığını anlatmıştır. Gazeteye göre bu hükümetler: Osmanlı, İran ve Fas hükümetleridir368. “Zîra bizden vazgeçmelerine, kendi hâlimize terk olunmamıza meşrûtiyet idarede çare-saz [çare bulan] olamamıştır”369 diyen

367

Liberalizm: Sosyalime karşı bir anlayış besleyen, ferdin hürriyetlerinin genişletilmesi ve devletin müdahale haklarının daraltılması ile oluşacak serbestliği savunan siyasî ve iktisadî bir doktrindir. Bkz. H. Bolay, Doktrinler, s. 146-147.

368

Muhacir, 3 Ağustos 1910, nr. 65, s. 3. 369

gazete; Avusturya ve Almanya’nın kabinelerinde dahi şark konulu mülâkatların yapıldığından bahsetmiş ve bu durumu “en garip ve fakat en ziyâde dikkat ve hayrete karib” olarak değerlendirmiştir370. Yine, yazıda Avrupa ile şark arasındaki ilişki şu satırlarla özetlenmiştir:

“Hadd-i zâtında Avrupaca endişesiz bir zaman geçmez. Bazen Amerika’ya, Avusturya’ya, Çin’e çevrilen nazarlar çar çabuk yine şarka döndürülür. Zîra güneş bu taraftan doğuyor. Göze ise nûr lazım elbette şarktan müstenîr[ışık alan] olunacaktır.”371

Muhacir gazetesinde Avrupa devletlerinin birbiri ile olan ilişkilerinin, anlatıldığı “İttifâklar ve İ’tilâflar” başlıklı yazı ile dönemin kutuplaşmaları masaya yatırılmıştır. Buna göre Almanya, karşısında sadece İngiltere’nin durabileceği güçteki donanması ile İngiltere’ye yaklaşınca Fransa Rusya’nın eline düşmüştür. Daha sonra ise, Japonya ve Fransa ile anlaşan İngiltere, Almanya’yı da yanına çekmeyi başarmıştır372. Yazıda ayrıca, fırtına öncesi vakitlerde böyle ittifakların yapıldığından bahisle Osmanlı’nın atması gereken adımlar verilmiştir. Bu adımlardan biri, Osmanlı hükümetinin ittifak[birleşme] yapması tehlikeli olabileceğinden i’tilâfa[uyuşma] girmesidir. Diğer adım ise, neticesi hesaplanarak hareket edilmesidir373. Gazete, “Avrupa İle Nasıl Geçinmelidir?” başlığını attığı bir başka yazısında da, Osmanlı Devleti’nin karşısında duran devletlerin hepsiyle geçirilmiş bir tarihin olduğunu ve bu devletlerin bazıları ile dostluk ilişkisi kurulduğunu, bazılarının da düşmanlık beslediğini anlatmıştır. Yine, gazetenin “deve kini” bulunduğunu söylediği devletler tarafından devamlı Osmanlı’nın zayıf taraflarının bulunmaya çalışıldığı belirtilmiştir. Yazıya göre; meydana gelen olaylarda hükümetin iki kabahati vardır: Birincisi, yarını düşünmeden ve önüne bakmadan yürümesidir. İkincisi ise, tepkisizliğidir. Devletin her olaya sessiz kaldığını söyleyen gazete asabiyet ve yiğitliğin önemine şu satırlarla vurgu yapmıştır:

“Biz taassubu değil fakat asabiyetimizi terk edeli pek çok zaîyâta düçar olduk. Bir millet şehâmetini[yiğitlik] kaybederse şehrâh[ilerleme yolu]-ı selâmet haricinde kalır. Ve hiçbir zaman rütbe-i îtibâr ve hürmeti ihrâz[kazanma] edemez.”374

Muhacirlerin menfaatine yönelik çıkarılmaya başlanmış bir gazete olduğu için Balkanlarda yaşanan gelişmelerin de takipçisi olduğu görülen Muhacir gazetesi, Balkanlarda kurulmuş devletlerle ilgilenmiştir. Bununla birlikte, ajanslar vasıtasıyla Osmanlı mebuslarının Avrupa seyahatlerinden kurulan ittifaklara kadar birçok noktada özet haberler 370 Muhacir, 3 Ağustos 1910, nr. 65, s. 3. 371 Muhacir, 3 Ağustos 1910, nr. 65, s. 3. 372 Muhacir, 17 Ağustos 1910, nr. 69, s. 1. 373 Muhacir, 17 Ağustos 1910, nr. 69, s. 1. 374 Muhacir, 11 Haziran 1910, nr. 50, s. 1.

vermiştir. Bu haberlerin birinde, Eski Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın Avrupa seyahatine çıktığından bahsedilmiş, bazı mebuslar tarafından artık gelmesinin kendisine yazıldığı söylenmiştir. Gazete haberde, seyahatin neden yapıldığını bilmediğini, geri çağrılmasına ise hiç anlam veremediğini ifade etmiştir375.

Rusya ve Avrupa’nın, sırtlarını sıvazlayıp oyun alanına gönderdiği çocukları gibi olan Balkan milletleri ile Osmanlı hükümeti arasındaki ilişkiye dair gazetedeki yazılara bakıldığında bu devletler ile münasebetlerin çok da iyi olmadığı ve bir çekişmenin yaşandığı görülür. Nitekim, Ahmed Şükrü, “Hükümât-ı Sagîre[küçük] Bizden Ne İstiyorlar?” başlıklı yazısında, Avrupa’nın Türk ve Müslüman olmayan bir kavmin müracaatını 100 Türke eşdeğer tuttuğunu söylemiş, Yunanistan’ın özerk olan Girit’i haksız yere almak istediğini, Karadağ’ın sınırda bahane ile Müslümanları öldürdüğünü ve Bulgarların sınır karakollarını yakıp yıktığını anlatmıştır. Ahmed Şükrü’ye göre; meşrûtiyet ilan edilmeden önce bu devletler Avrupa’ya başvurarak çıkardıkları yaygarayı meşrutiyetin ilanından sonra çıkaramayacağı telaşına düşmüştür ve Avrupa’nın gerçeği anlamasına engel olmak için daha fazla karışıklık çıkarmaya çalışmaktadır. Yine, türlü haksızlıklarla Osmanlı’nın temkini elden bırakmasını amaçladıklarını ve bu yolla Avrupa’yı inandırmaya çalıştıklarını belirtmiştir376.

Gazete, özellikle Balkanlarda ışık tutarak siyasi olayları aktarmış, yaşanan gelişmelerden Balkan milletlerinin Türklerle olan ilişkilerine kadar birçok habere ve kendisini ilgilendiren noktalara değinmiştir. Bu dönemin en önemli meselesi olan Girit ve Makedonya ise, en çok temas edilen konular olmuştur.

1. Osmanlı-Rusya İlişkileri

Muhacir gazetesinde Rusya ile olan ilişkiler daha ziyade Rusya’da yaşayan Müslümanların durumlarına yer verilerek işlenmiştir. Bununla birlikte Balkan milletleri ile olan münasebetler içerisinde bahsi geçmiş, Rusya’nın Balkan politikasını içine alan Panslavizm fikri de gazete tarafından açıklanmıştır.

Muhacir gazetesi siyasi gelişmeleri takip etmekle beraber özellikle diğer devletlerde ikâmet eden Müslümanlar konusunda duyarlı olması dolayısıyla bu konulara ağırlık vermiştir. Balkan devletlerinde bulunan Müslümanların yanı sıra Rusya’da da çok sayıda Müslüman yaşamaktadır ve yine bu Müslümanlara karşı yapılan haksızlıklar gazetede yer almıştır.

375

Muhacir, 13 Nisan 1910, nr. 33, s. 4. 376

Vakit gazetesinden alınan bir haberde, Rusya’daki Müslümanlara yapılan haksızlıklar özetlenmiştir. Buna göre; Celâbinski [Chelyabinsk]’de bir Müslüman kütüphanesinde polis tarafından arama yapılmış, zararlı bir şey çıkmamasına rağmen kütüphane kapatılmıştır. Yine, Yekâterinburg’daki Müslüman kütüphanesi de polis tarafından kapatılmıştır377. Gazeteden, Rusya hükümetinin Müslümanlara ait kütüphanelere izin vermemesi ve türlü bahanelerle kapatmasından başka, Müslüman cemiyet ve kulüplerine de sıcak bakmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim, aynı haberde Oreski [Orsk] şehrinde Müslüman gençler Şark kulübü kurmak için izin istemiş, yerli mollaların ve bazı tüccarların ricasına rağmen izin verilmemiştir. Sarapon’da da Müslümanlar cemiyet kurmak istemesine ve izin dahi almasına rağmen cemiyet nizamnamesinde dine bağlı maddeler bulunduğu öne sürülerek izinleri geri alınmıştır378. Rusya’nın, sınırları dahilindeki Müslümanları kendi kimliklerinden uzaklaştırmaya çalışan ve benliklerini hatırlatacak kurumlarla meşgul olmalarına izin vermeyen hareketleri bununla sınırlı kalmadığı görülmektedir. “Basir” imzalı yazıda verilen habere göre; Rusya hükümeti, Müslüman cemaatler tarafından idare edilen ilkokulları Maarif Nezareti’nin idaresine ve Ruhban kontrolü altına almıştır. Ayrıca, Osmanlıca yazılmış kitapları ilkokullara yasaklamıştır. Basir’e göre; eskiden beri Rusya farklı mezheplere karşı hoşgörülü olamamıştır. Ancak bu olay, Müslümanlara yapılan mezâlimin “son derecesi”dir379.

Rusya’daki Müslümanlara yapılan haksızlıklar karşısında Osmanlı sınırları içinde bulunan Müslümanlar boş durmamıştır. Gazetenin verdiği habere göre; gereken mercîlere başvurmak ve Rusya’ya karşı mücadele vermek amacıyla İstanbul’da bir kongre yapılması düşünülmektedir. Gazete, Osmânîşer Lo’yd gazetesinin Rusya’daki 30 milyon kadar Müslümanın diğer devlet sınırları dahilindeki Müslümanlardan daha kötü bir halde olduğunu yazdığını söylemiştir380.

Gazete, diğer devletlerde yaşayan ve haksızlıklara uğradığı yazılan Müslümanlara karşı yapılanların meşrutiyet idaresinin gelmesi ile birlikte hafifleyeceği, hatta terk edileceğinin umulduğunu, ancak umulanın aksine bu tür cefaların artarak devam ettiğini anlatmıştır381. Nitekim, Osmânîşer Lo’yd gazetesinden alınan bilgiye göre; Rusya hükümeti birçok Osmanlı tebaasını ihraç etmeye[sınır dışına çıkarma] başlamıştır. Kırım ve Yalta’daki hükümet memurlarının birçok Osmanlı tebaasını 48 saat içinde Rusya’dan çıkmaları için uyardığını 377 Muhacir, 10 Eylül 1910, nr. 76, s. 4. 378 Muhacir, 10 Eylül 1910, nr. 76, s. 4. 379

Basir, “Rusya’da Müslümanlar”, Muhacir, 23 Temmuz 1910, nr. 62, s. 2. 380

Muhacir, 13 Temmuz 1910, nr. 59, s. 2. 381

söyleyen gazete, buradaki şehbender382 ve konsolosların yardım etmemesi sebebiyle de Müslümanların takiplerden kurtulmak amacıyla Rus tâbiyetini kabul ettiğini yazmıştır383

Gazeteden Osmanlı Devleti ile Rusya arasındaki ilişkilerin çok iyi olmadığı anlaşılmaktadır. Öyle ki, Osmanlı ile Romanya arasında bir ittifak imzalanmış ve bundan İstanbul’daki Rus sefirinin haberi olmamıştır. Gazetenin Balkan gazetesinden aldığı habere göre; Bulgar ajans telgrafları Rus Sefiri Çârikof’un Osmanlı-Romanya ittifakını haber alamadığı için Rusya tarafından değiştirildiğini haber vermiştir384.