• Sonuç bulunamadı

2.3. Kaçınma

2.3.4 Yaşantısal Kaçınma

KKT'nin orijinal temel yapısında önemli bir kavram olan yaşantısal kaçınma, istenmeyen düşünceleri, duyguları ve hisleri değiştirme veya bunlardan kaçınmaya yönelik bir girişimdir (Farhall, Shawyer, Thomas ve Morris, 2013). Yaşantısal kaçınma, çok sayıda teorik yönelimle tanınan ve varsayılan bir patolojik süreçtir. Yaşantısal kaçınma, bir kişi belirli öznel deneyimlerle (örn. Bedensel duyumlar, duygular, düşünceler, anılar, davranışsal yatkınlıklar) temas halinde kalmak istemediğinde ortaya çıkan, bu olayların ve bağlamların biçimini veya sıklığını değiştirmek için adımlar attığında ortaya çıkan olgudur (Hayes, Wilson, Gifford, Follette ve Strosahl, 1996). Yaşantısal kaçınma sıkıntılı bağlamlarda ve çeşitli psikolojik belirti profillerinde bir dizi kaçınma davranışını etkileyen gizli bir psikolojik faktör olarak kavramsallaştırılabilir (Kirk, Broman-Fulks ve Arch, 2020). Yaşantısal kaçınma, diğer birçok psikolojik zayıflığın altında yatan temel bir toksik diyatezi olarak tanımlanır (Kashdan, Barrios, Forsyth ve Steger, 2006). Bu durumda yaşantısal kaçınma psikopatoloji için bir risk faktörü olarak kabul edilebilir (Fledderus, Bohlmeijer ve Pieterse, 2010).

Şekil 8. Daha fazla kaçınma, daha fazla acı modeli (Blackledge, 2005)

Blackledge (2005) Şekil 8’de bireylerin hissetikleri acıyı bir çekirdek olarak değerlendirmiştir. Birey; yaşamının doğası gereği hastalık, isteğinin gerçekleşmediği durumların olduğu, kayıp ve zorlukları içeren bir hayat sürebilir. Birey, dilin yanlış

66

kullanımından dolayı bu zorlukları yaşarken daha fazla acı hissettiği kalıplara doğru yönelmektedir. Acı veren bir düşünce, his veya bedensel duygudan kaçmaya çalışıldığında, bu daha önemli hale gelir ve daha yoğun veya sık meydana gelme eğilimindedir. Bu süreçte birey içsel sorunlarıyla baş etmeye çalışırken anı kaçırdığı için daha fazla acı çeker ve bireyin içsel olarak hissettiği acı artar (Blackledge, 2005)

Katı, yaygın bir davranış modeli olarak yaşantısal kaçınma, seçeneklerin aşırı daralmasına yol açabilir ve insanları, giderek daha küçük seviyelerde rahatsız edici deneyimler yaşamaya istekli olmama yoluna sürükleyebilir. Kısa vadeli rahatlama sağlasa bile uzun vadede, yaşantısal kaçınma, bireyleri değerli bir yola götürmez (Dahl ve diğ., 2009). Kişinin üzücü duygulardan kaçınmak için alkol kullanması veya kaygıyı önlemek için bir işten veya ilişkiden ayrılması gibi özel olaylardan kaçınma girişimleri de giderek daha büyük sorunlara yol açabilir. Bireyin ne zaman yaşantısal kaçınma yaptığının belirlenmesi önemlidir (Bach, 2013).

Yaşantısal kaçınma, kısa vadede istenmeyen deneyimlerden kaçınılmasına yardımcı olmak için son derece iyi çalışma eğilimindedir, bu da onu başa çıkma stratejisi olarak kullanılmasına devam edilmesini daha olası hale getirir. (Dahl ve diğ., 2009). Yaşantısal kaçınmayı fazla kullanan insanlar, bu rahatlama ne kadar kısa ömürlü olursa olsun, acıdan kurtulmayı sağlayan herhangi bir davranış için güçlü kazanç edindiğine ilişkin duygular besler. Bu nedenle kaçınma gündeminden vazgeçme konusunda çok isteksizler (Harris, 2013). Örneğin yas durumunda, yaşantısal kaçınma genellikle iyileşme sürecini kolaylaştırmada rol oynar. Sevilen birinin öldüğüne ilişkin yeni bilgilerle ilişkili duygusal acı o kadar şiddetlidir ki, insanların istenmeyen gerçekliği tam olarak kabul edebilmek için zamana ihtiyaçları vardır. Yaşantısal kaçınma böyle bir durumda aktif bir şekilde kullanıldığında, acı veren bilgilerin işlenmesini ve aynı zamanda tatmin edici bir devam eden yaşam için kapasitenin yenilenmesini kolaylaştırır. Bireyin belirli bir süre sonra kaçınma ihtiyacını azalması ve bu stratejiden vazgeçmesi gerekmektedir. Aksi takdirde yaşantısal kaçınma aşırı şekilde kullanılırsa, strateji zararlı biçimde ters etki edebilir (Shear, 2010).

Yaşantısal kaçınma süreci de "iyi hissetme" kültürü tarafından yoğun bir şekilde desteklenmektedir. Kültür, sağlıklı insanların psikolojik ağrılarının olmadığını (stres, depresyon, travma anıları vb.) ve olumsuz öznel olayların yokluğunun arzu edilen bir durum olduğu fikrini teşvik eder. (Hayes ve diğ., 2004). Yaşantısal kaçınma, düşünce ve

67

duyguların içeriği ile bilişsel füzyonla yoğun bir şekilde desteklenir. "Değersiz hissetmek, dolu bir yaşamın önündeki bir engeldir" düşüncesinden dolayı değersiz hissetmek, mücadele edilecek bir şey haline gelir (Valdivia-Salas, Sheppard ve Forsyth, 2010). Kabul, danışanların yaşantısal kaçınma yoluyla onlara direnmeye, onlardan kaçınmaya veya onları bastırmaya çalışmadan düşüncelerini ve duygularını benimsemeye teşvik edildiği süreçtir. Bu sadece bir hoşgörü ya da teslimiyet süreci değil, psikotik belirtiler de dahil olmak üzere psikolojik fenomenlere, bunlara karşı işe yaramaz bir mücadeleye girmeden adım atma ve bunlara yer açma konusunda tam bir istekliliktir (Oliver, Joseph, Byrne, Johns ve Morris, 2013). Kabul ve kararlılık kavramları, yaşantısal kaçınma ve psikolojik katılığın tersine durur. Kabul, tüm deneyimlerin içsel-dışsal, olumlu-olumsuz, şu anda olduğu gibi, bu deneyimlerin biçimini veya sıklığını değiştirmeye çalışmadan varlığına izin verme eylemini içerir. Kararlılık, kabulü kolaylaştırabilecek açık ve bilinçli bir duruş benimsemeyle yakından ilgili bir davranıştır. Bu nedenle, kabul etme davranışı, yaşantısal kaçınmaya bir alternatiftir (Heppner, 2014).

Özetle yaşantısal kaçınma; üzücü iç deneyimlerle temas halinde kalma isteksizliği, bunaltıcı iç deneyimleri kontrol etme ya da bunlardan kaçınma girişimleri, anksiyete gibi bir dizi psikopatolojik semptomla ilişkilendirilmiştir. İçsel deneyimleri (örn. düşünceler, duygular, fizyolojik duyumlar, anılar) kontrol etme girişimleri, sıkıntıyı şiddetlendirebilir ve davranışı sınırlandırabilir (Hayes-Skelton ve Eustis, 2020). Aynı zamanda yaşantısal kaçınmanın öğrenilmiş bir davranış olduğu düşünülebilir (Westrup, 2014).