• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.4. YAŞAM DOYUMU KAVRAMI

Bu kısımda yaşam doyumu kavramının tanımı ve yaşam doyumu yaklaşımları ele alınmaktadır.

2.4.1. Yaşam Doyumunun Tanımı

Bireylerin yaşamlarına ilişkin arzu, gereksinim ve beklentilerinin yerine gelmesine doyum adı verilmektedir. Bu bağlamda yaşam doyumu ise, kişinin sahip oldukları ile

58

sahip olmak istedikleri arasında gerçekleştirilen karşılaştırma sonucunda edinilen duygunun ismidir (Dilmaç ve Ekşi 2008: 282). Yaşam doyumu kavramı, ilk kez Neugarten vd. (1961: 135) tarafınca ortaya atılmış olup, kişinin beklentileriyle ulaşmış olduğu konumu karşılaştırması ve bilişsel şekilde değerlendirmesi anlamında ifade edilmiştir.

En genel manasıyla yaşam doyumu; bireyin boş zaman, iş ve diğer iş dışı zaman şeklinde tanımlanmakta olan, hayata göstermekte olduğu duygusal tepkidir (Hong and Giannakopoulos 1994: 548). Yaşam doyumu, beklentilerle gerçekleşenlerin mukayese edilmesi neticesinde oluian durumu ifade etmektedir. Yaşam doyumu, kişinin sahip olduğu ve sahip olmak istedikleri arasındaki etkileşimden kaynaklanan bir değerlendirme şeklinde de ifade edilebilmektedir (Dilmaç ve Ekşi 2008: 282).

Gürel ve Gürel (2015: 37) kişinin yaşam kalitesi ile ilgili durumdaki yaşam doyumunu, genel olarak kişinin kendi hayatından duyduğu memnuniyet şeklinde betimlemektedir. Altay ve Avcı (2009: 276) yaşam doyumunu, kişinin nelere sahip olmayı arzu ettiği ve gerçekte sahip olduklarının kıyaslanması neticesinde ortaya çıkan durum veya sonuç şeklinde tanımlamaktadır. Özdevecioğlu (2003: 697) yaşam doyumunu, kişinin iş dışı yaşam hakkındaki duygusal tepkisi ve yaşama karşı genel tutumu şeklinde ifade etmektedir.

Şeker ve Zırhlıoğlu (2009: 8) yaşam doyumunu, yaşamsal beklenti ve gereksinimlerin hangilerinin ne kadar karşılandığını gösteren bilişsel sürecin bir ürünü şeklinde betimlemektedir. Özgen (2012) yaşam doyumu kavramının kişinin bütün yaşamını ve yaşamının farklı pek çok boyutunu içerdiğini ifade etmektedir. Bu doğrultuda yaşam doyumu kavramı, kişinin belirli bir durum ile ilişkili olan doyumunu değil, tümyaşamından edindiği doyumu belirtmektedir.

Diener (1984) yaşam doyumunu üç alt kategoride incelemektedir. Bu kategoriler şu şekildedir;

59

i. Dışsal/Normatif Kriterler: Kültürel ve sosyal yapıyla çevre faktörleri, yaşam doyumuna ilişkin algı üzerinde etkiye sahiptir. Normatif tanımlar, beklenen ideal durum çerçevesinde şekillendirilmektedir.

ii. İçsel/Subjektif Kriterler: Bireylerin idealleri doğrultusunda biçimlenen yaşam kalitesine ilişkin değerlendirmelerle bu ideallere erişim derecesi yaşam doyumunu belirleyici bir unsurdur. Bireylerin ideallerine erişebilmelerinin, yaşam doyumları üzerinde pozitif bir etkisi bulunmaktadır.

iii. İçsel/Duygu Durum: Bireyin bir duruma yönelik olarak yaşamakta olduğu hoş duygu tecrübesi, yaşam doyumunun bir göstergesi olabilmektedir. Anlık bir olay esnasında kişi kendini coşkulu, eğlenmiş, mutlu, yaratıcı ve motive olmuş hissedebilmektedir. Bu duygular, yaşam doyumunu etkilemektedir.

2.4.2. Yaşam Doyumu Yaklaşımları

Yaşam doyumu konusunda çeşitli araştırmacılar tarafından farklı birtakım yaklaşımlar geliştirilmiş durumdadır. Bu yaklaşımlar temel olarak; Belli Bir Noktaya Erişme, Haz ve Acı Yaklaşımı, Etkinlik Yaklaşımı, Yukarıdan Aşağıya – Aşağıdan Yukarıya Yaklaşımı, İlişkilendirici Yaklaşım ve Yargı Yaklaşımı şeklindedir.

Belli bir noktaya erişme yaklaşımı, 1960’larda W. Wilson tarafınca ileri sürülmüş olup; gereksinimlerin doyurulmasının mutluluğa vedoyuma neden olacağı, bunun karşıtı olan durumlarda ise mutsuzluk ve doyumsuzluğun ortaya çıkacağı varsayımına dayanmaktadır (Gümüş 2006: 41). Bu yaklaşım kapsamında yaşam doyumu, bireyin bir amaç ya da hedefe ulaşması halinde ya da bir ihtiyacı doyurması durumunda gerçekleşmektedir (Dikmen 1995: 15).

Haz ve acı yaklaşımı, ihtiyaçkuramını temel almaktadır. Bireyin ihtiyaçları ile amaçlarının tam olarak doyurulması halinde en büyük mutluluğa erişeceği öngörülmektedir. İhtiyaçların doğada dairesel bir döngü şeklinde bulunduğunu ve belli bir sırayı izlediğini varsayan bu yaklaşıma göre, bu dairesel döngü içerisinde gereksinimlerin doyurulması en önemli mutluluğu oluşturmaktadır (Gümüş 2006: 43). Haz ile acı birbirleriyle yakın ilişki içerisindedir. Yoksunluğunu hissetmediği bir ihtiyacı

60

doyurmak ya da erişmeyi istemediği bir amaca ulaşmak kişiyi çok da mutlu edemeyecektir. Birey tüm ihtiyaçlarını yerine getirilse de, çok büyük bir mutluluğa ulaşamayacaktır, çünkü bireyin birtakım ihtiyaçlarını daha fazla hissetmesi gereklidir. Bu sebeple bir ihtiyacın yoksunluğunu çok fazla hisseden bir kişi, bu ihtiyacı doyurmak üzere ne denli çaba sarf ederse, o ihtiyacı doyurduğu takdirde o denli doyum alacak ve mutlu olacaktır.

Etkinlik yaklaşımı, mutluluğun kişinin kendi etkinliklerinden kaynaklanmakta olduğu varsayımına dayalıdır. Kuramın ilk ve en önemli temsilcisi Yunanlı filozof Aristoteles olup, Aristoteles’e göre mutluluk, kişinin erdemli faaliyetlerinden beklenmektedir. Modern yaklaşıma göre bu etkinlikler ya da faaliyetler; hobiler, sosyal ilişkiler ve egzersizler gibi bütüncül terimler ile ifade edilmektedir. Etkinlik kuramının ana teması; kişinin kendisini anlamasının mutluluğu azalttığı şeklindedir. Devamlı şekilde mutluğu elde etme üzerinde durma fikri anlamsızdır. Etkinlik yaklaşımına göre, bireyin önemli etkinlikler üzerinde yoğunlaşması halinde, mutluluk kendiliğinden gelecektir (Tümkaya vd. 2008: 3).

Aşağıdan yukarıya ve yukarıdan aşağıya yaklaşımı, esasen öznel iyilik hali kuramları içerisinde yer almaktadır. Aşağıdan yukarıya kuramına göre bireyler, yaşadıkları haz ve acıların değerlendirmesini yapmak suretiyle mutlu veya mutsuz olduklarına karar vermektedir. Bu kuram için, kişiye haz vermekte olan olayların ve kişinin yaşam alanlarında edindiği doyumların sıklığı önem arz etmektedir (Eryılmaz 2009: 977). Bu kuram çerçevesinde kişiye mutlu olup olmadığı sorulduğunda, birey yaşamış olduğu hazlar ile acıların hesaplamasını yaparak cevap vermektedir. Kurama göre yaşam doyumu, bireyin hayatının farklı yönlerinin özet birdeğerlendirmesidir. Örnek olarak bireyin güzel sosyal ilişkilere, yeterli seviyede paraya ve iyi bir işe sahip olması durumunda kendi yaşamından doyum almaktadır. Öznel iyi oluş, yukarıdan aşağıya kuramına göre bireyin kişiliğinin bir özelliğidir. Kişinin sahip olduğu bu özellik, bireyin yaşamsal olaylara vermekte olduğu tepkileri etkilemektedir. Mutluluk kişinin dışında değil, içindedir. Kişi yaşadığı olayları pozitif ve negatif değerlendirme kabiliyetine sahip durumdadır. Bu sebeple kişinin yaşamsal olayları yorumlayış biçimi, kişinin mutluluğunu etkilemektedir (Eryılmaz 2009: 977).

61

İlişkilendirici yaklaşımın özünde hatırlama, koşullama ya da bilişsel ilkeler vardır. Pozitif olaylar kişi tarafınca içsel faktörlere bağlanıyorsa, bu en büyük mutluluk kaynağı olmaktadır. Bireylerin yaşadıkları pozitif olayları daha kolay hatırlamakta, negatif olayları ise daha az hatırlamaktadır. Geçmişte pozitif olayları sıkça yaşamış olan kişilerin bu anı daha pozitif değerlendirdikleri ve daha çok mutlu oldukları belirtilmektedir. Bu sebeple yaşamdan aldıkları doyumda artmaktadır. Bununla birlikte kişinin negatif düşünceleri atmak üzere gösterdiği bilinçli girişimler de mutluluğu artırmaktadır. İlişkilendirici yaklaşıma yöneltilmekte olan en önemli eleştiri ise, dışsal olayların kişisel çabalarla ilişkisinin bütünleştirilememiş olmasıdır (Gümüş 2006: 45). Yargı yaklaşımına göre, birtakım standartların gerçek durumlar ile mukayese edilmesi neticesinde yaşam doyumu oluşmaktadır. Bireylerin yaşamlarındaki gerçek durumların standartlara yaklaşması halinde doyum oluşmaktadır. Doyum halinde bireyin bilinci yerinde olup, duygu hali söz konusu olduğunda standartlar ile bilinç dışı bir karşılaştırma gerçekleştirilmektedir. Yaklaşıma göre, kişinin kullandığı standartlar ön planda olmaktadır. Kişi kendini, karşılaştırmada bulunduğu diğer kişilere göre değerlendirmektedir. Bu tip karşılaştırmalar, bireyin ruh sağlığını etkilemektedir. Kişinin kendinden daha kötü durumda bulunan insanlar ile gerçekleştirdiği karşılaştırmaların kişinin yaşam doyumunu artırdığı söylenebilmektedir; çünkü diğerlerinin kötü koşullar altında yaşadığını düşünen bireyler, kendi durumlarını değerlendirmekte ve hayattan aldıkları doyum seviyeleri daha fazla olmaktadır (Gümüş 2006: 47).