• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. SAĞLIK İLETİŞİMİ

2.1.6. Sağlık İletişimi Sürecinde İletişim Türleri

2.1.6.2. Kişilerarası İletişim

Güngör (2011: 48) iki veya daha fazla sayıdaki kişinin bir araya gelmek suretiyle birbirleri ile kurmuş oldukları iletişimi, kişilerarası iletişim şeklinde tanımlamaktadır. Formel veya informel olabilen kişilerarası iletişim, hiyerarşik ya da eşit düzeyde de olabilmektedir. Kişilerarası iletişimin temel ayırt edici noktası ise kişi sayısı olmaktadır. Bu durumda iletişimin 5 kişiden fazla kişi arasında gerçekleşmesi durumunda, iletişim biçimi artık kişilerarası değil, grup iletişimi olmaktadır.

Okay (2014: 58) kişilerarası iletişim sürecinde karşıda yer alan kişinin bireyle ilgili olarak ne düşünmekte olduğu hususunun, birey için önem arz etmekte olduğunu belirtmektedir. Hurtley (1999: 17) ise kişilerarası iletişimi, bireyler arasında karşılıklı etkileşimin var olduğu sözlü veya sözsüz, çift yönlü iletişim şeklinde belirtmektedir. Yüzyüze iletişim sürecinin bulunduğu kişilerarası iletişimde, gönderici ve alıcı arasında devamlı olarak bir mesaj alışverişi söz konusu olmaktadır.

Tabak (2006: 31) sağlık iletişimi sürecinde kişilerarası ilişkileri; birey ile birey veya bireylerle gruplar arasında gerçekleşen, karşılıklı güvene dayalı ilişkiler ağı kuran, bilgi ve duygularının paylaşılmasını hedefleyen, genel olarak çift yönlü, sözlü ve sözsüz etkileşimi içeren bir süreç şeklinde betimlemektedir. Sağlık iletişimi ile ilgili olarak ise Street ve Epstein (2008: 238) hekim-hasta ilişkisi sürecinin kişilerarası iletişim kapsamında değerlendirilmekte olduğunu ifade etmektedir.

Okay (2014: 101) hekim ile hasta arasındaki iletişimin, hekimin hastanın tıbbi özgeçmişini alması maksadıyla başlatılan iletişim süreci olduğunu belirtmektedir. Morgan (1986: 56-58) bu iletişim sürecinde; teşhis koyma, tedavi yöntemleri ile ilgili karar verme, hastanın sağlığı ile ilintili değiştirmesi gerekli olan davranışları belirleme işlemlerinin gerçekleştirilmekte olduğunu ifade etmektedir. Atilla, Oksay ve Erdem

29

(2012: 24) hasta-hekim iletişiminin hasta ile hekim arasında bilgi sağlama ve tedavi amacının yanında hasta memnuniyeti ve halk sağlığı konularını da etkilemekte olduğunu belirtmektedir.

Nelson (2008) hasta – hekim iletişiminin arzu edilen etkinliğe sahip olması ve hekimlerin hastalarca olumlu bir biçimde değerlendirilmesi hususunda gereken anahtar nitelikleri şu şekilde belirtmektedir;

i. Güven: Hasta, hekimin bilgisine güvenmelidir.

ii. Empati: Hekim, hastanın duygularını anlamaya çalışmalıdır.

iii. İnsancıl Yaklaşım: Hekim, hastaya sevecen bir şekilde yaklaşmalıdır. iv. Özel Hissettirme: Hekim, hastasına karşı özel bir ilgi göstermelidir.

v. Samimiyet: Hekim, hastanın bilmesi gerekenleri samimi ve anlaşılır bir dil kullanmak suretiyle aktarmalıdır.

vi. Saygı: Hekim, hastasının görüşlerine ve gizliliğine saygı duymalıdır.

vii. Ayrıntı: Hekim, dürüst bir yaklaşım çerçevesinde bütün detayları sunmalıdır.

Hasta – hekim ilişkisi ile ilgili olarak ilişkinin yeri ve tıbbi sorunun içeriğine göre hekim – hasta iletişimini Özer (2007: 13) şu üç model çerçevesinde incelemektedir;

i. Aktif – Pasif Model: İletişim sürecinde hastanın tamamen edilgen durumda bulunduğu bu model, bireyin hastalık boyutunun oldukça ciddi olması durumunda, acil bir tedavi ihtiyacında veya hastanın hayati bir tehlikesi bulunduğunda ortaya çıkmaktadır.

ii. Rehberlik – İşbirliği Modeli: Hekimin rehber rolünde, hastanın ise işbirlikçi rolünde bulunduğu bu model, genel olarak akut ve enfeksiyon hastalığı bulunan bireylerle gerçekleşmektedir. Buna göre hasta, iletişim süreci çerçevesinde hekimin rehberliği ile birlikte kendisinden beklenenleri yerine getirmektedir. iii. Çift Taraflı Katılım Modeli: Genelde kronik rahatsızlıkları bulunan hastalar ile

hekimler arasında görülmekte olan bu modelde, hekim ve hasta iletişim sürecinde aktif bir oynamakta olup, tanı ve tedavi uygulamaları bakımından her iki taraf için de tatmin edici bir ilişki durumu söz konusu olmaktadır.

30

Hasta – hekim ilişkisine yönelik olarak Kalender ve Uludağ (2004: 120) ise şu dört modelin varlığından söz etmektedir;

i. Babacıl (Paternalistik) Model: Bu modelde, hastaya hangi tedavi yöntemi veya yöntemlerinin uygulanacağı hususuna ilişkin bütün kararlar hekim tarafından alınmaktadır. Buna göre hekim, babacan ve öğüt verici nitelikte bir kişi olup, hekimin hastayla ilgili olarak en iyisinin ne olduğunu bilmekte olduğu varsayılmaktadır ve uygulanacak en uygun tedavi yönteminin seçilmesinde hastanın sınırlı bir katılımı söz konusudur.

ii. Bilgilendirici (Informative) Model: Bu modelde hasta-hekim ilişkisinin temel hedefi, hekim tarafından hastaya gerekli olan bütün bilgilerin aktarılması ve hastanın arzu ettiği tıbbi tedavi uygulamasını seçerek, hekimin de hastanın bu seçimini uygulamasıdır. Model çerçevesinde ilgili bilgilerin sunulmasına ilişkin sorumluluk hekimde iken, alınacak bütün kararların sorumluluğu ise hastanın sorumluluğunda olmaktadır.

iii. Açıklayıcı (Interpretive) Model: Bu modelde hekim, bilgilendirici bir tutum sergilemekle birlikte, hastanın anlayış seviyesini de gözeten bir yaklaşıma sahip olmaktadır. Bu modelde hedef, hastanın en uygun tedavi yöntemini seçmesi hususunda yardımcı olabilmektir.

iv. Görüşmeci (Deliberative) Model: Bu modelde hekimle hasta beraber karar vermektedir. Hasta, hekim tarafından anlayabileceği biçimde, ancak yönlendirme yapmaksızın bilgilendirilmekte, fakat uygulanacak olan tedavinin seçimine ilişkin karar hastanın kendisine bırakılmaktadır.

Özer (2007: 7) hasta ile hekim arasında kurulan iletişim sürecinde, iki taraf arasındaki bilgi asimetrisi sebebiyle, hekimin daha belirleyici bir rolü bulunduğunu belirterek, bu iletişimin etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi hususunda hekimlerin dikkat etmeleri gerekli olan çeşitli hususları şu şekilde belirtmektedir;

i. Sağlığın bir erdem şeklinde kabul edilmesi suretiyle, bireylerin hastalıklardan korunması hedeflenmelidir.

31

ii. Hastaların çevreleriyle bir bütün şeklinde değerlendirilmeleri gereklidir.

iii. Hastaların ayrı birer varlık şeklinde algılanması ve hastaların kişilikleri ile sırlarına saygı gösterilmesi gereklidir.

iv. Hastanın tanı ve tedaviye ilişkin bütün safhalara katılılması sağlanarak, yol gösterici ve bilgi verici olma rolünün benimsenmesi gereklidir.

v. Hastadan bütün uygulamalarla ilgili olarak, onun bilgilendirilmiş olduğunu göstermekte olan bir onayın alınması gerekmektedir.

vi. Hekimin, hastalarına yönelik olarak güler yüzlü şekilde davranması ve şefkatli olması gerekmektedir.

vii. Hekimin, hastaya olan yaklaşımında hastanın içerisinde bulunduğu ruh halini göz önünde bulundurması gereklidir.

viii. Hekim, hastalarına ilaçların kullanılması, diyet vb. tüm konularla ilgili kesin, net ve hastanın anlayabileceği bir dil kullanarak açıklamalarda bulunmalıdır.

ix. Hekim, klinik tanıda gereksiz iyimserlik ya da kötümserliklerden kaçınmalıdır. x. Hekim, hastalığın seyrini hastaya ya da yakınlarına gereken durumlarda uygun

bir dil kullanarak anlatmalıdır.

xi. Hekimin, hasta ile ilgili konuşurken tıbbi terminolojiden kaçınması, mümkün olduğunca tıbbi terimler kullanmamaya özen göstermesi gereklidir.