• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: YAġLILIK VE ĠSVEÇ REFAH DEVLETĠ

1.1. YaĢlılık Kavramı

1.1.2. YaĢlılık Kuramları

Modern toplumlarda yaĢlanmayı açıklamak üzere günümüze kadar 130‘dan fazla teori ileri sürülmüĢtür ve bu teorilerden her biri yaĢlanmanın farklı yönlerini açıklamaya çalıĢmaktadır (Akın, 2006: 2). Quadagno (1999: 24-40‘dan akt.: Kalaycıoğlu ve diğerleri, 2003: 10)‘a göre bu teoriler mikro ve makro olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu bağlamda mikro teoriler; yaşamdan kopma (disengagement), aktivite, süreklilik,

alt-kültür, değiş-tokuş, sosyal konstrüktivizm; makro teoriler ise, modernleşme, yaş tabakalaşması, ekonomi-politik ve feminist teorilerdir.

Bu teorilerden toplumsal anlamda en önemlileri de sosyal yaĢlılık teorileridir. Sosyal yaĢlılık teorilerinin çoğu 1950 ve 1960‘lı yıllarda geliĢtirilmiĢtir ve bu teorilerin kökleri psikoloji ve sosyolojiye dayanmaktadır. Bu yönüyle ilk dönem teorileri olan yaşamdan

geri çekilme, rol, aktivite ve süreklilik teorileri fonksiyonalizme dayandırılmıĢtır

(Canatan, 2012: 364-365).

YaĢlılık teorileri modern toplumun ürünüdür. Zira genel nüfus içinde yaĢlı nüfusun oransal artıĢı yaĢlılığın bir sorun olarak ortaya çıkmasına neden olmuĢtur (Eraslan ve diğerleri, 1995: 231).

Temelde bu teoriler yaĢlının iĢ piyasasından çekilmesiyle, yani üretim ve tüketim sürecinin dıĢında kalmasıyla ortaya çıkabilecek sosyo-ekonomik sorunlar dikkate

25

alınarak geliĢtirilmiĢtir. Bu nedenle bu teoriler modern toplumun üretim ve emeklilik anlayıĢıyla bağlantılı olarak değerlendirilmelidir (Tufan, 2002: 122).

YaĢlılık ve yaĢlanmayla ilgili teorilerin modern endüstri toplumlarında ortaya çıkması ve bu toplumların yaĢlılığa dair algılarını ifade ediyor olması doğaldır. Zira daha önce hiçbir toplumda ve hiçbir dönemde yaĢlılık toplumsal bir konu olarak ele alınacak kadar önemli görülmemiĢtir. Yani hiçbir dönemde modern dönemin endüstri toplumlarında olduğu kadar bir toplumsal yaĢlanma yaĢanmamıĢtır.

Yine hiçbir dönemde insan hayatının merkezinde çalıĢma ve üretim modern dönemde olduğu kadar merkezi bir yer tutmamıĢtır. ÇalıĢabilmekle tanımlanan ve konumlanan insanın çalıĢamaz hale gelmesi bir anlamda iĢe yaramaz hale gelmek olarak değerlendirilmesine neden olmuĢtur. Elbette daha önceki dönemlerde ve toplumlarda da çalıĢmak önemli görülmüĢ ve bu toplumlarda da çalıĢma yaĢamının dıĢında kalanlar bulunmuĢtur. Fakat bu durumda olanlar sayıca daha az olması ve ailenin fonksiyonunu kaybetmemesi nedeniyle ailesi ve yakınlarınca bakılabilmiĢtir. Dolayısıyla modern öncesi dönemde ya da modernleĢmemiĢ toplumlarda yaĢlılık bireysel olarak bir sorun olsa da toplumsal bir sorun olarak görülmemektedir.

Bu bağlamda yaĢlanma ve yaĢlılığı açıklamaya çalıĢan her teori konuyu ancak incelediği topluma ve o toplumun kültürüne göre anlatabilir. Bu nedenle sosyolojik yaĢlanma ve yaĢlılık teorilerinin, hangi toplumun, hangi zaman dilimi içindeki yaĢlılığını ve yaĢlanmayı açıkladığını dikkate almak önemlidir (Tufan, 2002: 119). Modern öncesi dönemde yaĢlılık çok az insanın eriĢebildiği ve kısa süren bir yaĢam dönemini ifade ederken, modern dönemle birlikte yaĢanan geliĢmelerle yaĢlılık neredeyse hayatın yarısını kaplayan uzun bir dönemi ifade etmektedir. Ayrıca yaĢlılık artık sadece çok az sayıda insanın eriĢebildiği bir dönem olmaktan çıkmıĢ, neredeyse tüm insanların ulaĢtığı ya da ulaĢması beklenen, yaĢamın en heyecan verici dönemi haline gelmiĢtir.

YaĢlılığın bireysel ve ailevi bir sorun olmaktan çıkıp toplumsal ve sistemsel bir sorun haline gelmesi modernleĢme ve sanayileĢmenin ortaya çıkardığı yeni toplumsal değiĢimle olmuĢtur. Hem tıp ve teknoloji alanında meydana gelen geliĢmelerle, hem de yaĢam Ģartlarında meydana gelen iyileĢmeyle birlikte insanların yaĢam süreleri

26

uzamaktadır. Aynı Ģekilde bu geliĢmelerle birlikte evlilik oranları, doğum oranları ve bebek ölümleri azalmıĢ, böylece toplumda yaĢlıların oranı artmaya baĢlamıĢtır. Bu ise artık yaĢlılığın bir istisna olmaktan çıkıp herkesin karĢılaĢacağı bir son olduğunu göstermiĢtir. Artık yaĢlılık ne bireysel ne de ailevi bir sorundur. YaĢlılık gerek bireysel anlamda gerekse toplumsal anlamda daha çok devletin ve toplumun sorunudur. Zira ―yaĢam süresinin uzaması yaĢlılığın toplumsal, ekonomik ve politik bir konu olarak kabul edilmesini zorunlu hale getirmiĢtir‖ (Tufan, t.y: 8). Bu yönüyle devletin ve toplumun geleceğinin belirlenmesinde yaĢlı nüfusun etkisi çok büyüktür.

YaĢlılıkla ilgili teoriler özellikle toplumsal yaĢlanmanın neden olduğu sosyo-ekonomik sorunların giderilmesine yönelik çözüm önerileri geliĢtirdikleri gibi, sağlıklı ve baĢarılı yaĢlanmanın ve yaĢlılığa uyum sağlamanın nasıl mümkün olacağını da açıklayarak bireysel anlamda bir yaklaĢım sergilemektedirler. Bu bakımdan yaĢlılıkla ilgili ele alınması faydalı olabilecek psiko-sosyal teoriler Ģunlardır. YaĢamdan Geri Çekilme, Aktivite, Rol ve Süreklilik teorileridir. ModernleĢme ve Alt Kültür teorileri ise zayıf teorilerdir ve bugün bir geçerlilikleri yoktur (Tufan, 2002:146-148).

1.1.2.1. YaĢamdan Geri Çekilme Kuramı (Disengagement Theory)

YaĢlılık üzerine geliĢtirilen ilk kuram olan ve Fonksiyonalist sosyoloji teorisiyle temellendirilen ‗Yaşamdan Geri Çekilme veya İlgisizlik Teorisi‟ 1961 yılında Elaine Cumming ve William E. Henry tarafından ortaya atılmıĢtır. Cumming ve Henry (1961); yaĢlılıkla birlikte kiĢinin sosyal hayatını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu rol ve yeteneklerinde bir gerileme yaĢandığını, dolayısıyla yaĢlılıkta ilgisizliğin kaçınılmaz olduğunu, bunun hem yaĢlının kendisi tarafından hem de toplum tarafından istenen ve gerekli olan bir durum olduğunu iddia etmektedir (Onur, 1997: 306; Tufan, 2001: 41; Kalaycıoğlu ve diğerleri, 2003: 10; Demirbilek, 2005: 229).

Kurama göre yaĢlılık, bireyin yaĢamdan geri çekilmesi gerektiği, doğal ve kaçınılmaz bir dönem olarak değerlendirilir. YaĢamdan geri çekilen birey böylelikle doğasına uygun davrandığından daha huzurlu ve mutlu bir yaĢlılık dönemi geçirir (Quadagno, 1999: 24,25‘den akt.: Kalaycıoğlu ve diğerleri, 2003: 10). Bu Ģekilde yaĢlılığa uyum sağlayan kiĢi psiko-sosyal bağlarının zayıflamasını da kolay kabullenmektedir (Cumming and Henry, 1961).

27

Bireyin yaĢına bağlı olarak zihinsel ve fiziksel kapasitesinde bir takım sınırlılıklar meydana geldiği için yaĢama isteğinde bir azalma meydana gelmektedir (Görgün Baran ve diğerleri, 2005: 40). Özellikle emeklilik sonrasında ortaya çıkan boĢlukta yaĢlı sosyal hayattan geri çekilir ve böylelikle ölüme hazırlık için zaman kazanmıĢ olur (Kohli, 1994; Akt: Tufan, 2001: 42). Bu nedenle bireyde yaĢlandıkça meydana gelen ilgisizlik kaçınılmaz olduğu kadar da gereklidir (Tufan, 2002: 142).

YaĢlılıkla birlikte fiziksel etkinlikler yavaĢlar ve yaĢlı enerjisini elinde tutarken; psikolojik olarak ise daha geniĢ bir dünya yerine kendini ilgilendiren dar dünyadaki etkinliklere yönelmektedir. Bu nedenle toplumsal alanda da bir geri çekilme yaĢanmakta ve toplumla yaĢlı birey arasındaki etkileĢim azalmaktadır (Onur, 1997: 306).

Fiziksel etkinliklerle birlikte sosyal etkinliklerinde azalması ve yaĢlının toplumdan geri çekilmesinin rollerin kaybedilmesiyle de ilgisi vardır. Zira yaĢlının toplumsal yararlılığı giderek azalmaktadır (Fortinash ve Holoday-VVorret 1999‘dan akt.: Öz, 2002: 18). Bu anlamda süreç yaĢlı için olduğu kadar toplum içinde olumludur. Böylelikle yaĢlıların geliĢtirdiği bir takım iĢlevler gençlere aktarılabilmektedir (Onur, 1997: 306).

Sosyal değiĢmeyle birlikte yaĢlının toplumsal rollerinde de bir takım değiĢimler meydana gelmektedir. YaĢlıya toplumda daha az değer verilmekte ve kuĢaklar arası bir kopukluk yaĢanmaktadır. Bu anlamda yaĢlılığa uyum sağlayan kiĢi psiko-sosyal bağlarının zayıflamasını zihinsel olarak daha kolay kabul etmektedir. Sosyal bağları giderek zayıflayan yaĢlı yaĢamdan giderek koparak kendini ölüme hazır hissedebilmektedir. YaĢlının yaĢamdan çekilmesi ve nihayetinde ölmesi toplumun dengesini bozmadığı gibi iĢlevsel bakıĢ açısıyla bu durum hem yaĢlı hem de toplum için en uygun olan yoldur. Zira yaĢlı birey ve toplum bütününün parçaları olarak değerlendirilmektedir (Emiroğlu, 1984: 5).

YaĢlının sosyal hayattan elini eteğini çekmesi gerek yaĢlı için gerekse toplum için en iyisi olarak ifade edilmektedir. YaĢlı toplumdan geri çekildikçe ve topluma ilgisiz kaldıkça yaĢlılığın gereğini yapmıĢ olacağından toplumun diğer bireyleri de bunu olağan hatta takdirle karĢılayacaklardır. Fakat yaĢlının köĢesine çekilmesi ve sosyal hayata ilgisiz kalması, yaĢlının toplum için gereksiz bir yük olarak algılanmasına da neden olabilmektedir.

28

Bu kuram yaĢlılıkta mutluluğun yakalanmasının, aktif bir yaĢamın ardından gelen pasiflikle mümkün olduğunu savunmaktadır. Yani bedenen ve ruhen çöken yaĢlının artık dinlenmesi gerektiği iddia edilmektedir (Tufan, 2002: 141-142).

Ancak bu kuram yaĢamdan kopmanın kaçınılmaz bir olgu olmadığı ve yaĢamdan kopmadan da yaĢlılığa uyum sağlanabileceği, ayrıca yaĢamdan kopan yaĢlıların en mutlu yaĢlılar olmadığı gibi nedenlerle eleĢtirilmektedir (Emiroğlu, 1995: 27). Yani yaĢlılık sürecinde edilgenlik her zaman gerekli değildir ve yaĢlılığa uyum sağlamanın farklı tarzları vardır (Emiroğlu, 1984: 5).

Kuram; yaĢlıların toplumdan soyutlanmasına, yaĢlının sosyal destekten mahrum kalmasına ve psikolojik çöküntü yaĢamasına neden olmak ve gençlerin vicdanlarını rahatlatmak için geliĢtirilmiĢ bir kuram olduğu gerekçesiyle de eleĢtirilmektedir (Ebel, 1987‘den akt.: Tufan, 2001: 41; Alptekin, 2011: 10).

YaĢlıya karĢı oluĢan olumsuz tutum ve değerler toplumun yaĢlıdan uzaklaĢmasına ve özellikle yaĢlılığın ileri dönemlerinde kurumsal hizmetlerin kısıtlanmasına (Alptekin, 2011: 10) yönelik toplumsal önyargı oluĢmasına neden olmaktadır.

Toplumun sadece çalıĢma hayatına indirgenerek ele alınması ise bu kuramın en zayıf yönü olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca yaĢam süresinin giderek uzaması da bu kuramı geçersiz kılmaktadır. Uzayan ömürle birlikte bugün insan yaĢamının üçte biri emeklilik sonrası dönemde geçmektedir ve bu dönem geriye kalan dönem olarak ifade edilebilecek kadar kısa değildir. Bu uzun dönemde yaĢlının kendini pasif hale getirmesi de pek mümkün değildir (Tufan, 2002: 145). Aynı Ģekilde fonksiyonalizme göre yaĢ faktörü adil olmayan bir Ģekilde kullanıldığında çeĢitli sosyal sorunlara yol açabilmektedir (Demirbilek, 2005: 230).

Bu bakımdan yaĢlının her Ģeyden elini eteğini çekmesi tükenmiĢlik ve iĢe yaramazlık duygusunun geliĢmesine neden olacağından yaĢlının ölümü beklemekten baĢka çaresi de kalmamaktadır. Bu yönüyle yaĢlılık dönemi ölüme hazırlık döneminden çok ölümün beklendiği bir dönem olarak değerlendirilebilir. Zira bir insan için iĢe yaramaz ve yük olarak algılanmanın yaĢamı çekilmez hale getirdiği bilinmektedir.

Tüm bu eleĢtirilere rağmen Kohli Ġlgisizlik Kuramının olumlu yönlerinin de olduğunu ve bunların dikkate alınması gerektiğini söylemektedir. Kohli‘ye göre, Ġlgisizlik kuramı

29

yaĢlılık sorununa sosyolojik bir boyut kazandırması bakımından önemlidir. Aktivite kuramı yaĢlılığı “kişisel” bir boyutta ele almaktayken, Ġlgisizlik kuramı yaĢlılığı

“toplumsal” boyutta ele almaktadır. Bu yönüyle Ġlgisizlik Kuramı Gerontolojide nadir

bulunan bir Ģekilde sosyolojik dayanağı bulunan bir teoridir. Böylelikle yaĢlanma ve yaĢlılıktan kaynaklanan sorunların toplumdan kaynaklanan birer sorun haline geldiği ve yaĢlının kiĢisel sorumluluktan kurtarıldığı ifade edilmektedir (Tufan, 2002:144).

1.1.2.2. Aktivite Kuramı (Etkinlik Kuramı)

Bu kuram yaĢamdan geri çekilme kuramına bir tepki ve alternatif olarak (Onur, 1997: 307; Kalaycıoğlu ve diğerleri, 2003: 10) sosyolog Robert J. Havinghurst, Bernice L. Neugaten ve Sheldon S. Tobin‘in ―yaĢlılığa kiĢisel uyum‖ üzerine yaptıkları çalıĢmalarla geliĢtirilmiĢtir (Onur,1997: 307; Kalınkara, 2011: 27).

Aktivite kuramı sembolik etkileĢim ilkelerine dayanan bir kuramdır (Kalınkara, 2011: 29). Bu kurama göre biyoloji ve sağlıkta meydana gelen değiĢimler dıĢında yaĢlıların psikolojik ve sosyal ihtiyaçları orta yaĢlı kiĢilerden farklı değildir. Yani yetiĢkinlik dönemi ile yaĢlılık dönemi arasında bir devamlılık vardır (Emiroğlu, 1995: 27-28). Dolayısıyla, yaĢlının yaĢamdan geri çekilmesi yerine aktif kalması gerekmektedir (Görgün Baran ve diğerleri, 2005: 40).

YaĢlının yaĢamdan geri çekilmesi fonksiyonlarında meydana gelen gerilemeden çok toplumun yaĢlıdan elini çekmesiyle ilgilidir. Yoksa yaĢlı yetiĢkinlik dönemindeki etkinliklerini sürdürmek, kaybettiği rollerin yerine de yenilerini koymak istemektedir (Onur, 1997: 307). Zira baĢarılı yaĢlanma yaĢamdan geri çekilerek değil, aktif kalarak elde edilmektedir (Kalaycıoğlu ve diğerleri, 2003: 10).

Aktivite kuramı insanları birbirinden ayıran temel unsurun yaĢları değil etkinlikleri ve yararlılıkları olduğunu ileri sürmektedir (Tufan, 2001: 40). Öyle ki yaĢlılar istemeden bırakmak zorunda kaldıkları etkinliklerini baĢka etkinliklerle telafi etmek isterler. Çünkü bir yaĢlının psikolojik ve toplumsal anlamdaki istekleri bir gencin isteklerinden farklı değildir (Onur, 1986‘dan akt.: Kalaycıoğlu ve diğerleri, 2003: 10). Bu nedenle yaĢlılıkta pasiflik istenmeyen bir durumdur ve bireyin mutsuzluğunun kaynağı aktifliğini kaybetmesidir. Yani aktiflik bir insan için çok önemlidir, pasiflik ise istenen bir durum değildir (Tufan, 2001: 40; Tufan, 2002: 138-140; Emiroğlu, 1984: 5).

30

YaĢlılıkta devam edecek yüksek düzeydeki aktiviteler kiĢisel doyumu artırmaktadır. Bireyin aktiviteleri sosyal kimliğini oluĢturduğundan yaĢamdan geri çekilme kiĢinin yaĢam doyumunu sınırlar. Dolayısıyla yaĢlıların ihtiyacı olan Ģey rollerinin elinden alınması değil üretici olmalarının sağlanmasıdır (Demirbilek, 2005: 233).

YaĢlının rollerini ve sorumluluklarını elinden almak onu mutlu etmeyeceği gibi yalnızlık ve değersizlik duyguları yaĢamasına ve yaĢamın anlamını sorgulamasına neden olabilmektedir. Bununla beraber kimi yaĢlılar toplum içinde mutlu olurken kimileri de mutluluğu yalnızlıkta aramaktadırlar (Onur, 1997: 307).

Aktivite kuramının yaĢlının aktifliği üzerinde durmasının sebebi yaĢlılığa uyum sağlamanın ve yaĢamdan memnun olmanın Ģartının aktiflikle mümkün olacağını kabul etmesidir. Bu yönüyle kuram yaĢlının yaĢlılığa uyum sürecini incelemektedir. Daha uyumlu bir yaĢlılık için aktifliğin gerekli olduğu ve böylelikle kiĢisel mutluluğun yakalanabileceği vurgulanmaktadır (Emiroğlu, 1984: 3). Zira yaĢlının kendini gerçekleĢtirmesi, yaĢam doyumuna ulaĢması ve yaĢama aktif katılımı sosyal uyum sağladığı anlamına gelmektedir (Görgün-Baran, 2000: 73).

YaĢlılıkla birlikte bir takım etkinliklerde, mutluluk ve doyumda azalma yaĢandığı doğrudur. Ancak bu azalma istenen bir Ģey değildir (Onur, 1997: 307). Çünkü aktifliğini sürdüren bir yaĢlı için yaĢlılık sorunlu ve kaçınılması gereken bir son durak değil, yaĢanması ve değerlendirilmesi gereken yeni bir baĢlangıç olarak algılamaktadırlar. AraĢtırmalar, emekli olduktan sonra aktifliklerini korumayanların birkaç yıl içinde ölmelerine karĢın, aktif olmayı sürdürenlerin, sağlıklı ve dinç bir Ģekilde daha uzun yaĢadıklarını göstermektedir (BüyükcoĢkun, 1990‘dan akt.: Konak ve Çiğdem, 2005: 32). Zaten ―kullan ya da kaybet‖ (use it or lose it) sözü ile düzenli aktifliğin hem zihinsel hem de sosyal faaliyetlerin geliĢmesini sağladığı ifade edilmektedir (Cangöz, 2008: 145; DanıĢ, 2011: 33).

Fakat yaĢlının aktifliğini sürdürmesi her zaman mümkün olmamaktadır. Zira yaĢlının aktifliğini önceki yaĢam biçimi, sosyoekonomik düzeyi ve sağlık durumu belirlemektedir (Öz, 2002: 18). Bu bakımdan insanın aktif olarak yaĢamını sürdürmesi için sağlık, ödeme gücü ve devletin sağladığı sosyal destek gibi destek türlerine ihtiyacı vardır (Gubrium,1973: 38; akt.: Görgün-Baran, 2000: 69). Aynı Ģekilde toplumun yaĢlı

31

bireyden elini çekmesi sosyal etkileĢimi daha da azalttığından (Öz, 2002: 18) yaĢlının aktif kalması için sosyal desteğe de ihtiyacı vardır. Bu anlamda yaĢlının aktifliğini sürdürerek sosyal uyum sağlaması ve yaĢlılık dönemini mutlu bir Ģekilde geçirebilmesinin bazı faktörlere bağlı olacağı ifade edilmektedir.

YaĢlının sosyal uyumuna iliĢkin faktörler Ģunlardır (Görgün-Baran, 2000: 74):

1- Kendini GerçekleĢtirme (Gelir, Barınma ve Beslenme)

2- YaĢamdan Doyum Sağlama (Sosyal ĠliĢki ve etkileĢim, Sanatsal ve Sportif Faaliyetler) 3- YaĢama Aktif Katılım (ÇalıĢma azmi gösterme ve Gönüllü faaliyetler)

Sosyal uyumu gerçekleĢtirmek için ihtiyaç duyulan gereksinimler ise Ģunlardır: 1- Ekonomik Gereksinimler: Gelir Beslenme, Barınma, sağlık, seyahat

2- Sosyal Gereksinimler: Aile-Akrabalık ĠliĢkileri, KomĢuluk ĠliĢkileri, Rekreasyon alanları ve faaliyetleri

3- Psikolojik Gereksinimler: Sevgi, Güven, Korunma

Yani kiĢisel aktifliğin bir parçası olarak değerlendirilen yaĢlılığa uyum ve yaĢamdan memnun olma hali ekonomik, sosyal ve psikolojik gereksinimlerce belirlenmektedir (Emiroğlu, 1984: 3). Bu bağlamda kuram herkesin aktif kalmak isteyip istemediği ve aktif kalmak isteyenlerinde bunun için imkânlarının bulunup bulunmadığı ve yaĢlılıkta aktifliğin ne derece sağlanabileceği konularını aydınlatamadığı gerekçesiyle eleĢtirilmektedir (Tufan, 2001: 40-41).

Aktivite ve Ġlgisizlik Kuramları karĢılaĢtırıldığında; yaĢlılıkta mutluluğun yakalanması açısından gerekli olan Ģey neyi, ne zaman, nasıl yapacağına yaĢlının kendisinin hür iradesiyle karar vermesidir. YaĢlı insanlar arasında en mutsuz olanlar, maddi sorunlar gibi dıĢ etkenler nedeniyle istemediği halde aktif kalmak zorunda olanlarla, sağlık sorunları gibi elinde olmayan sebeplerle aktivitelerini kısıtlamak zorunda kalanlardır. Bu yönüyle yaĢlı bireyin hür iradesinin dıĢında “zoraki” olarak gerçekleĢen durumlar yaĢlılıkta mutsuzluğun kaynağıdır (Tufan, 2002: 145).

1.1.2.3. Süreklilik Kuramı ( Continuity Theory)

R. C. Atchley tarafından geliĢtirilen bu kurama göre yaĢlılıkta bazı rollerin kaybedilmesi, bazı rollerin sürdürülmesine bağlıdır. Bireylerin yetiĢkin olma sürecinde

32

elde ettikleri bir takım alıĢkanlıklar, bağlantılar ve tercihler kiĢiliğin bir parçasını oluĢtururlar. Birey yaĢlandıkça bu kiĢilik özelliklerini sürdürmeye ve korumaya çalıĢmaktadır. Dolayısıyla yaĢlılık basit ve tek yönlü değil karmaĢık bir süreçtir (Onur, 1997: 308-309).

Bu teoriye göre yaĢam doyumunun temel Ģartı baĢarılı yaĢlanmadır. Birey büyürken olgun ve bütünleĢik bir kiĢilik geliĢtirirse baĢarılı Ģekilde yaĢlanmaktadır. Dolayısıyla birey gençlik ve yetiĢkinliğinde nasılsa yaĢlandığında da öyledir (Kalınkara, 2011: 38). Bu nedenle bireylerin gençlik döneminden itibaren özellikle de emeklilik öncesi dönemde yaĢlılığın farkından bir yaĢam biçimi geliĢtirmeleri baĢarılı ve mutlu bir yaĢlılık dönemi geçirmek için oldukça önemlidir. Yani yaĢlılık, insan yaĢamının tamamının bir sonucu olarak ortaya çıkan bir dönemdir. Bu yönüyle bireyleri baĢarılı ve sağlıklı yaĢlanmaları sağlıklı ve mutlu bir yaĢlılık döneminin yaĢanması için gereklidir.

1.1.2.4. Rol Kaybetme Kuramı (Role Exit Theory)

Bu kuram sosyolog Z. S. Blau tarafından geliĢtirilmiĢtir. Kurama göre emeklilik ve dulluk yaĢlının toplumun temel kurumsal yapılarına katılımını kısıtlamakta ve yaĢlıları toplumsal anlamda faydalı kılan imkânların azalmasına neden olmaktadır. Zira bir yetiĢkin için meslek ve evlilik demir atma noktalarını oluĢturur ve bunların kaybedilmesi bireyde yıkıcı sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Onur, 1997: 308).

Rol Kaybetme kuramı; bireyin tutum, değer ve davranıĢlarını doğrudan içinde bulunulan sosyal çevredeki rollerle açıklamaktadır (Kalınkara, 2011: 38). Bu bağlamda yetiĢkin kimliği ve mesleki statülerin kaybedilmesi yaĢlıların uyum problemi yaĢamasına neden olmaktadır. YaĢlının değeri azalan statülerine uyum sağlamalarının önündeki en büyük engel ise yaĢlılıkta bazı rolleri kaybetmeye hazır olmamalarıdır. Çünkü yaĢlılar, yaĢlılığa ve beraberinde gelen ekonomik ve sosyal duruma hazırlığı sağlayıcı toplumsallaĢma süreci yaĢamamıĢlardır (Emiroğlu, 1995: 28).

Yine sosyolog Irving Rosow, insanların yaĢlılığa hazırlanmadıklarını ve yaĢlılıkta beklenen rol ve davranıĢların zayıf ve belirsiz olması nedeniyle yaĢlıların ―rolsüz rolü‖ oynadıklarını ifade etmektedir (Onur, 1997: 308).

33

Yani yaĢlılar yaĢlandıklarında karĢılaĢacakları kayıplara ve yeni rollere alıĢamadıkları için uyum problemi yaĢamaktadırlar. Psiko-sosyal anlamdaki hazır oluĢ ise bu sürece uyum sağlamayı kolaylaĢtırmaktadır. Aksi halde yaĢlılık döneminde kaybolan bu roller kiĢinin ailesine, mesleğine ve topluma ait olma hislerini olumsuz etkilemektedir (Öz, 2002: 18).

Rol kaybetme kuramı, yaĢlılıkta yitirilen rollerin abartıldığı gerekçesiyle eleĢtirilmektedir. Ancak her ne kadar kiĢi yaĢlanmadan önce kendisini bu sürece hazırlasa da yaĢlılıkla birlikte ortaya çıkan psiko-sosyal durum yaĢlının hazır bulunuĢ durumunda bile zorluklar yaĢamasına neden olabilmektedir. Çünkü yaĢlılık yaĢanmadan anlaĢılması çok da kolay olmayan bir yaĢam dönemidir.

Ayrıca yaĢlılar kaybedilen bir takım rollerin karĢılığında özgürlük kazandıkları ve böylece eskiden beri yapamadıkları iĢleri rahatlıkla yapabilme imkânı buldukları için, rol kayıplarından çok fazla etkilenmemektedirler (Onur, 1997: 308). Hatta bir takım rollerini zorunlu olarak sürdüren insanların kendini gerçekleĢtirme imkânı elde etmek için bu dönemi beklediği bilinmektedir.