• Sonuç bulunamadı

Yüksek Ziraat Enstitüsünün Tesisi (1933)

BÖLÜM 2: TÜRKİYE TARIM SEKTÖRÜNÜN DÖNÜŞÜMÜ: KURULUŞTAN

2.3. Devletçi Dönem (1930 - 1939)

2.3.2. Yüksek Ziraat Enstitüsünün Tesisi (1933)

Bilindiği üzere ülkelerin kalkınmışlık seviyeleri, bilim ve teknikte gösterdikleri gelişme ile yakından ilgilidir. Bilim ve teknikte gösterilen gelişim ise ülkenin eğitime verdiği önemle paralellik gösterir. Buradan yola çıkarak, Cumhuriyet öncesi döneme uzanıp, eğitim tarihimize şöyle bir baktığımızda, pozitif bilimlerin, 17nci yüzyıl itibariyle Osmanlı Medreselerinde geri plana atıldığını görebiliriz. Eğitimde reform hareketleri ancak 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile başlamış, bu hususta yapılan çalışmalar neticesinde 1863 yılında ilk yükseköğretim kurumu olan Darülfünun kurulmuştur (Namal ve Karakök, 2011: 27). Okul, beklenilen katkının alınamaması sebebiyle 1933 yılında kapatılarak yerine İstanbul Üniversitesi, yine aynı yıl Ankara’da da Yüksek

Ziraat Enstitüsü kurulmuştur. Her iki yükseköğretim kurumu da Batılı tarzda modern

eğitimin ülkenin eğitim sistemine dâhil edilmesinde mihenk taşıdır. Bu noktada 1933 yılının yükseköğretimde dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz (Kadıoğlu, 2007-2008: 183). Bununla birlikte çalışmamızın bu bölümünde Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün kuruluşu ve gelişimi üzerinde durulacak ve zirai eğitimin yakın tarihine de kısaca değinilecektir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, eğitim kurumları Tanzimat ile birlikte yenilenmeye başlanmıştır. Bu doğrultuda yapılan çalışmaların, Osmanlı halkının çoğunun çiftçi olduğu düşünüldüğünde, orta ve yüksek düzeyde ziraat okullarının kurulması şeklinde

tezahür ettiğini tahmin etmek zor olmayacaktır.1 Bu okulların ilki olan Ziraat

Talimhanesi, 1847 yılında, Yedikule’deki Bez Dokuma Fabrikası’nın girdisini temin

edecek pamuk ziraatının yapılması amacıyla Yeşilköy’de kurulmuştur. Amerikalı uzman Davis’in 26 bin kuruş maaş ile görevlendirildiği okul, 9’u Müslüman 5’i gayrimüslim olmak üzere 14 öğrenciye sahipti2. 1850 yılında 50 öğrenciye ulaşan Okul, aynı yıl Nafia Mektebi’ne bağlansa da, kırsal bölgelerden öğrenci edinilememesi, ders ile ilgili belge ve diğer gereçlerin eksik olması ve getirilen yabancı uzmanlardan öngörülen seviyelerde katkı sağlanamaması nedeniyle 1851 yılında kapatılmıştır. 1891’de açılan Halkalı Ziraat ve Baytar Mekteb-i Alisi, eğitim alanındaki girişimlerden bir diğeridir. 1896 senesinde Halkalı Ziraat Mektebi Alisi adını alan okul, savaşlar döneminde eğitime ara vermek mecburiyetinde kalsa da, Yüksek Ziraat Enstitüsü tesis edilene kadar 32 yıl süresince varlığını sürdürmüştür. Osmanlı döneminde kurulup, Cumhuriyet’e intikal edebilen okul, çok sayıda bilim insanının yetişmesini sağlamıştır.3 Öte yandan Ziraat okulları sadece İstanbul’da kurulmamıştı. 1881-1891 yılları arasında Selanik, Edirne ve Bursa’da çeşitli Ziraat okulları kurulmuştur.4 Ayrıca bölgelere göre hususiyet arz eden ziraat alanlarında da okullar açılmıştır. İzmir, Beyrut, Antakya Elazığ, Amasya gibi vilayetlerde açılan arıcılık, bağcılık, ipekçilik, okulları ile Ankara’da tiftik keçilerinin bakım ve ıslahı maksadıyla tesis edilen Çoban Mektebi hususi amaçlı okullara örnektir (Yıldırım, 2010: 225-229; Gözcü, 2018: 113-115; Kadıoğlu, 2005: 241-245).

Kurtuluş Savaşı sonrasında, ziraat eğitimini geliştirmek için öncelikle orta seviyeli okulların sayısı artırılmıştır. Lakin beklenen fayda sağlanamayınca ‘planlı’ bir çalışmanın gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda yapılan çalışmalarda 1925-1927 seneleri arasında Ziraat Vekilliği yapan Mehmet Sabri Toprak’ın emeklerine bir parantez açılmalıdır. Toprak, Almanya ve Rusya başta olmak üzere muhtelif Avrupa ülkelerinde bulunan ziraat okullarını gezerek, araştırmalarda bulunmuştur. Almanya’da

1 Bu okullar o dönemde Milli Eğitim’den sorumlu olan Maarif Nezaretince değil, mesleki ve teknik hayatın düzenlenmesinden sorumlu olan Nafia Bakanlığı, Ziraat Bakanlığı ya da Ticaret Bakanlığınca kurulmuştur (Kadıoğlu, 2005: 240-243).

2 Yıldırım (2010: 226)’a göre, Uzman Davis’in ziraat alanındaki ilmi bilgisini gören idareciler, okulun açılış amacı olan pamuk ziraatı ile yetinmemiş, tarımı modernleştirmek amacıyla verilen eğitimin kapsamını genişletmişlerdir.

3 Okulun yetiştirdiği bazı bilim adamları ve uzmanlık alanları şu şekildedir: Ali Rıza Erden-Botanik, Nurettin Münşi-Kimya, Süreyya Özek-Bitki Koruma, Muhlis Erkmen-Zootekni, Ahmet Hamdi Dikmen-Meyvecilik, Süreyya Genca-Ziraat Sanatları (Gözcü, 2018: 114).

yaptığı araştırmalar esnasında dönemin Almanya Ziraat Bakanlığı Zirai Kurumlar Genel Müdürü Prof. Oldenburg ile görüşmüş ve ziraat eğitimi ile ilgili rapor hazırlaması için Türkiye’ye davet etmiştir.1 Daveti kabul ederek ziraat okullarında incelemelerde bulunan heyet, ziraat eğitimi veren orta seviyeli okulların yetersiz olduğunu belirterek,

Berlin Yüksek Ziraat Mektebi’nin referans alındığı bir okul modelini tavsiye etmişlerdir. Oldenburg başkanlığındaki heyetin raporu doğrultusunda aynı yıl Yüksek Ziraat Enstitüsünün kurulması için çalışmalar başlatılmış ve laboratuvar ve dersler için gerekli

olan materyaller Almanya’dan temin edilmiştir. Enstitü 30 Ekim 1933 yılında yani Cumhuriyetin kuruluşunun sene-i devriyesinde yapılan bir törenle eğitime başlamıştır (bkz. Kadıoğlu, 2007-2008: 185-187; Gözcü, 2018: 115-122; Yaşar, 2015: 134-137). Başbakan İsmet İnönü açılış konuşmasında şu cümleleri kurmuştur (TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, 2015: 19-20):

“Şimdi Yüksek Ziraat Enstitüsünü resmen açıyorum. Türkiye Cumhuriyeti bu enstitüyü vücuda getirmek için senelerden beri emek sarf etti. Bu enstitüyü, fakülteleriyle birlikte ziraatta ve baytarlıkta yüksek mühendisler yetiştirecek bir üniversite olarak tanıyoruz. (…) burada yetişeceklerin bundan beş on sene sonra memleketin geleceği üzerinde fikirleriyle, bilgileriyle etkili olacak büyük uzman olduklarını görmek, bütün çekilen emeklerin, zahmetlerin karşılığı olacaktır. (…) bu enstitüde hoca olarak çalışacaklara candan başarılar dilerim. Bu kurumda talebe olarak çalışacaklara da şahsen gıpta ediyorum…”.

Ülke tarımının geleneksel yapısını modern bir yapıya kavuşturabilecek ziraat alanında uzman kişileri yetiştirmek amacıyla kurulan Enstitü, tabii ilimler, ziraat, baytar ve ziraat sanatları olmak üzere dört fakülteyi ihtiva etmektedir.2 Alman iktisatçı Prof. Friedrich

Falke’nin rektörlük görevini üstlendiği Enstitü, 4 yıllık öğretim süresini esas almıştır.3

Bu sürenin ilk iki dönemi 10 aylık staj çalışmasını kapsamaktadır. Okul, ilk yılında 330 (6 yabancı-22 kız öğrenci) öğrenci ile öğretime başlamıştır (TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, 2015: 20; Kadıoğlu, 2007-2008: 185-189; Çetiner, 2011: 52-54; Yanar ve diğerleri, 2018: 57-59).

1 Ziraat ve Veterinerlik alanlarında Almanya ile birlikte yapılan çalışmaların Sultan Abdülmecid (1839-1861) dönemine dayandığı bilinmektedir. Prusyalı Veteriner Von Godlewsky 1841 senesinde Mekteb-i

Harbiye’de öğrencilere dersler vermiştir. Yine Halkalı Ziraat Mektebi Alisi’ni bitiren bazı mezunlar

Almanya’ya gönderilerek orada eğitim alması sağlanmıştır. Bu öğrenciler daha sonra kurulan Yüksek

Ziraat Enstitüsünde Alman bilim insanlarının yanında asistan olarak görev almıştır (Kadıoğlu,

2007-2008: 184-185).

2 Yüksek Ziraat Enstitüsü, Ziraat Vekâletine bağlı olarak kurulmuştur (Namal ve Karakök, 2011: 34).

3 17 Ocak 1933 tarihli Cumhuriyet gazetesi Prof. Falke hakkında detaylı bir biyografi yayınlamıştır.

Falke döneminin ‘zirai iktisat âlimi’ olarak anılmakta ve Türkiye’ye gelmesi oldukça başarılı bir iş olarak

Yüksek Ziraat Enstitüsü, sadece uzman meslek insanı yetiştirmekle kalmamış, ülkenin

bilimsel gelişiminde de başrolü almıştır. Bu doğrultuda okulda hem yükseköğretim verilmiş hem de bilimsel araştırmalar yapılmıştır. Enstitünün akademik unvan verme yetkisine haiz olması, işlevsel anlamda üniversite özelliğine sahip olarak kurulduğuna işaret etmektedir.1 Kuruluşunda Alman Profesörlerin idaresinde olan enstitüde, dersler Almanca olarak verilmekte, tercümeler ise Türk asistanlar tarafından yapılmaktaydı (Kadıoğlu, 2007-2008: 186-187). Enstitünün rektörlük görevini üstlenen Alman Prof.

Falke öğrencilerine Anadolu köylüsü ile ilişkisini şu şekilde anlatmıştır (TMMOB

Ziraat Mühendisleri Odası, 2014):

“İçlerinizden bazılarının pratik mesaiyi ikinci planda kabul ettiğini ve bu sebepten bunu reddettiklerini biliyorum. Fakat her iş, pratik iş dâhil insanı asilleştirir. Ben bütün zirai işleri sıkı bir çalışma ile öğrendim ve bugün hala yapabilirim. Anadolu köylüsü benim kendi işimden anladığımı hissettiği için yabancı olmama rağmen onlarla kolayca anlaştım, itimat ve alaka buldum”.

Şüphesiz ki 1933 yılında kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü, Türkiye Cumhuriyetinin kurumsallaşmasında atılan önemli bir adımdı. Bu teşebbüs ile geleneksel tarım kısmen de olsa modernize edilmiştir. Öte yandan Alman bilim insanları Yüksek Ziraat

Enstitüsünün kuruluş ve gelişim sürecinde büyük katkıda bulunmuşlardır. Prof. Falke’nin 1938 yılında ülkeden ayrılmasıyla diğer öğretim üyelerinin de ayrılık süreci

başlamış, 1942 yılında enstitüde Alman bilim insanı kalmamıştır. Onların gidişiyle doğan boşluğu ise yanlarında yetişen Türk bilim insanları doldurmuştur (Gözcü, 2018: 120; Kadıoğlu, 2007-2008: 186-187).

Nitekim Enstitü bünyesinde yer alan Tabii İlimler, Ziraat ve Veteriner Fakülteleri ile Ziraat Sanatları Fakültesi, 1946 senesinde çıkarılan 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu uyarınca Cumhuriyetin ilk üniversitesi olan Ankara Üniversitesine bağlanmış, Yüksek

Ziraat Enstitüsü de böylece tarih sahnesinden kalkmış ve mevcudiyetini Ankara Üniversitesi bünyesinde sürdürmeye devam etmiştir (Uğur, 2014: 3).