• Sonuç bulunamadı

Beşer Yıllık Kalkınma Planları

BÖLÜM 2: TÜRKİYE TARIM SEKTÖRÜNÜN DÖNÜŞÜMÜ: KURULUŞTAN

2.6. İthal İkameci / Planlı Ekonomi Dönemi (1961-1979)

2.6.1. Beşer Yıllık Kalkınma Planları

Söz konusu dönemin öne çıkan özelliği şüphesiz ekonomi politikalarının bir planlama çerçevesinde şekillenmesidir (Ökten ve Çeken, 2008: 16). Liberal ekonomi politikalarının uygulandığı 1950-1960 döneminin çeşitli kesimlerce başıboş ve plansız olarak değerlendirilmesi, bilhassa küçük burjuva kadrolar üzerinde “planlama” ile tüm ekonomik sorunların çözüleceği algısı yaratmıştır (Oral, 2006: 45-47). Bu doğrultuda “Sosyal ve Ekonomik Hükümler” başlığı altında Devlet’e kalkınma planları hazırlama görevi veren 1961 Anayasası ile planlama kavramı anayasal bir zorunluluk haline getirilmiştir (Takım, 2011: 156).

Uygulanmasına 1963 senesi ile birlikte başlanan beş yıllık kalkınma planları, bir yıllık kısa programların yanında, on beş yıllık uzun vadeli yapısal dönüşümü ihtiva eden kalkınma stratejilerinin birer parçasını teşkil etmekteydi (Ertekin, 2014: 94-95). Türkiye’de uygulanan planlama modeli, kamu kesimi için bir zorunluluğu ifade ederken, özel kesim için ise yol gösterici bir niteliktedir (Eğilmez, 2018: 145).

Kalkınma planlarının hayata geçirilmesiyle tarım politikaları da bu planlar dâhilinde şekillenmiştir. İlk senelerde daha çok yol gösterici ve destekleyici nitelikte olan devlet müdahalelerinin, sonraki senelerde fiyat desteği politikalarına dönüştüğü görülmektedir (Eştürk ve Ören, 2014: 15-16). Planların genelinde ise tarım sektöründe makineleşmenin yaygınlaştırılması hedefi sıkça vurgulanmıştır (Ertekin, 2014: 94).

1963-1967 yılları arasında hayata geçirilen Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Türkiye’de kırsal kalkınma sorunu olduğunu ileri süren ilk teknik belgedir. Bu doğrultuda kırsal alanlarda sunulan hizmetlerde etkinliğin ve verimliliğin sağlanması amacıyla “Toplum Kalkınması Yaklaşımı” kabul edilmiştir. Bu uygulama ile halk ve kamu kesimi ilişkisini düzenlemek ve rasyonelleştirmek amaçlanmış, pilot il olarak da Muş seçilmiştir. Öte yandan planda öngörülen kalkınma hedefine ulaşabilmek için öncelikle sanayi sektörünün gelişmesi üzerinde durulmuştur. Dolayısıyla tarım sektörünün, sanayi sektörünün gelişiminde bir araç olarak kabul edildiği söylenebilir. Bununla birlikte Plan, fiyat politikalarından ziyade üretim girdilerinin desteklenmesini amaçlamış ve bu doğrultuda tarım satış kooperatiflerinin kurulmasına vurgu yapmıştır. Ayrıca kredi ve pazarlama imkânları sağlaması için “Milli Gıda Stoku Müessesesi” nin tesisi öngörülmüştür. Yine ekilebilir arazinin sınırlarına ulaşılması sebebiyle tarımsal üretimin artırılması için entansif tarımın geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bu doğrultuda öncelikli olarak traktör parkının tam kapasite kullanılması amaçlanmıştır. Nitekim ilk kalkınma planının uygulandığı dönemde şeker pancarı, pamuk gibi endüstri ürünlerinde hedeflerin üzerine çıkılsa da, buğday ve yağlı tohum gibi temel ürünlerde yurtiçi üretim karşılanamamıştır. Üzerinde önemle durulan traktör konusunda ise hedeflere ulaşılmıştır. Bu dönemde yurtiçinde yaklaşık 45 bin adet traktör üretilmiştir. Ancak traktör üretimindeki bu gelişim arazinin işlenmesine yansıtılamamıştır. Bu dönemde 515 bin dönüm toprağın sulanması hedeflenirken yalnızca 200 bin dönümünün sulanabilmesi de bu durumu kanıtlar niteliktedir. Bu dönemde GSYH’de yüzde 7’lik, tarım ve sanayi sektörlerinde ise sırasıyla yüzde 4,2 ve yüzde 12,3’lük büyüme hedeflenmiştir. Ancak GSYH’de yüzde 6,4’lük bir büyüme gerçekleştirilirken, tarım ve sanayi sektörleri sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 10,9 oranında büyümüştür (bkz. Sungur ve Ünlü, 2016: 1641-1645; Yavuz, 2005: 47; Ertekin, 2014: 95; Tuna, 1989: 356; Ökten ve Çeken, 2008: 15-16; Çelik, 2005: 61).

1968-1972 dönemini kapsayan İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, tarım sektörünü “Köy ve Köylü Sorunu” başlığı altında ele almıştır. Planda tarım sektörüne sağlanacak

krediler ile teknolojik gelişmenin sağlanması ve kimyasal gübre kullanımının yaygınlaştırılarak verimliliğin artırılması hedeflenmiştir. Bunun yanında fiyat desteklemelerinin öneminin bu dönemde azaldığı görülmektedir. Sebep olarak ise fiyat desteklerinin tarım ürünleri fiyatlarını artırmasıyla meydana gelen yapısal bozuklukların kaynak dağılımında etkinsizliğe yol açmasıdır. Ayrıca köy-kent ve tarım-kent gibi kırsal yerleşme önerileri bu plan ile gündeme gelmiştir.1 Yine orman köyleri, “Özel Sorunu Olan Köyler” olarak kapsamında değerlendirilip kredi ve kooperatifçilik uygulamaları ile kalkındırılması amaçlanmıştır. Bu dönemde buğday üretiminde belirlenen hedefler yakalansa da endüstri ürünlerinde hedeflerin gerisinde kalınmıştır. Bu dönemde GSYH büyüme hedefi ilk dönemki gibi yüzde 7 olarak belirlenmiştir. Ancak gerçekleşen büyüme oranı yüzde 5,4 olmuştur. Sektörel bazda ise tarım sektöründe yüzde 4,1, sanayi sektöründe ise yüzde 12 oranında büyüme hedeflenmiş ancak büyüme oranları sırasıyla yüzde 1,8 ve yüzde 9,1 oranında gerçekleşebilmiştir (bkz. Tuna, 1989: 357-358; Ökten ve Çeken, 2008: 15-16; Ertekin, 2014: 95; Sungur ve Ünlü, 2016: 1641-1645; Yavuz, 2005: 47; Çelik, 2005: 61-62).

1973-1977 döneminde uygulamaya konulan Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı da öncelikle tarımda teknoloji kullanımına vurgu yapmıştır. Planda ilk kez köylünün refahını yükseltmeyi amaçlayan merkez-köy yaklaşımına yer verilmiştir.2 Söz konusu dönemde destekleme alımları yapılırken ekonomik ve sosyal amaçlar da gözetilmiştir. Bu doğrultuda ürün destekleme fiyatları bölgelere, ürün kalitesine ve miktara göre farklılık göstermiştir. Ancak destekleme fiyatlarıyla çiftçinin gelirlerinde istikrar sağlanamamıştır. Bu dönemde GSYH’de yüzde 5,9’luk bir büyüme sağlanarak, hedeflenen yüzde 7,5’lük oranın oldukça gerisinde kalınmıştır. Tarım ve sanayi sektörlerinde yüzde 3,7 ve 11,2 olarak hedeflenen büyüme oranları da sırasıyla 1,2 ve 8,8 olarak gerçekleşmiştir (bkz. Ertekin, 2014: 95; Çelik, 2005: 62; Sungur ve Ünlü, 2016: 1641-1645; Tuna, 1989: 358-359).

1 Köy-kent modeline CHP tarafından 1969 seçim bildirgesinde yer verilmiştir. Modelin amacı, tarım yapısını düzenlemek, köylüye iş imkanları yaratmak, dağınık köy yerleşimini toplulaştırmak ve köye daha etkin hizmet sunmaktır. Tarım-kent modeli, MHP tarafından ortaya atılmış ve köylerin birleştirilmesini hedefleyen bir modeldir. Modelde 8-10 köy bir birim oluşturacak biçimde toplulaştırılacak ve bunların merkezinde yer alan köyde tarım merkezi yapılacaktır (Çelik, 2005: 65-66).

2 Merkez-köy modeli, sosyal ve kültürel hizmetlerin tüm köylere ulaştırılamaması nedeniyle belirlenen bir merkez köyde toplanmasını ve çevre köylerin de bu sayede hizmetlerden faydalanmasını önermektedir

Görüldüğü üzere ithal ikameci kalkınma dönemi olarak isimlendirilen yıllarda üç kalkınma planı hayata geçirilmiştir. Kalkınma planları tarım sektörü özelinde değerlendirildiğinde, GSYH’deki payının giderek azaldığı görülmektedir. Sanayi sektörünün GSYH’deki payı ise giderek yükselmiştir. Sektörel bazda yaşanan değişim

Tablo 26 ve Tablo 27’de gösterilmiştir.

Tablo 26: İlk Üç Plan İle Birlikte GSYH Sektör Paylarında Meydana Gelen Değişimler (Cari Faktör Fiyatları / %) SEKTÖRLER 1.PLAN (1963-1967) 2.PLAN (1968-1972) 3.PLAN (1973-1977) Tarım Sektörü 35,2 29,4 28,5 Sanayi Sektörü 18 19,8 19,9 Hizmetler Sektörü 46,8 50,8 51,6 Kaynak: (Yörük, 1988:106).

Tablo 27: İlk Üç Plan İle Birlikte GSYH Sektör Paylarında Meydana Gelen Değişimler (Sabit Faktör Fiyatları / %) SEKTÖRLER 1.PLAN (1963-1967) 2.PLAN (1968-1972) 3.PLAN (1973-1977) Tarım Sektörü 35 29,5 24,1 Sanayi Sektörü 17,5 20,9 22,7 Hizmetler Sektörü 47,5 49,6 53,2 Kaynak: (Yörük, 1988:106).

Tablo 26 ve Tablo 27, sektör paylarının değişimini hem cari hem de sabit fiyatlarla

yansıtmaktadır. Bu sayede nispi fiyat değişimlerinin yorumlanabilmesi mümkün olacaktır. Görüldüğü gibi tarım sektörünün ilk plan döneminde GSYH’deki payı hem cari hem de sabit fiyatlarla yüzde 35 iken, üçüncü planın uygulandığı dönemde cari fiyatlarda yüzde 28,5’e, sabit fiyatlarla ise yüzde 24’e gerilemiştir. Bu değişim bize nispi fiyat değişimlerinin dönem boyunca tarım sektörü aleyhine işlediğini göstermektedir. Diğer bir ifadeyle ‘iç ticaret hadleri’ sanayi sektörü lehine değişim göstermiştir. Bu değişim tarım ürünlerinin, sanayi mamullerine kıyasla daha ucuzladığı ve aynı miktarda sanayi mamulü alabilmek için önceki duruma kıyasla daha fazla miktarda tarım ürünü verilmesi gerektiği anlamına gelmektedir (Yörük, 1988: 104-106). Bu gelişmeler istihdamın yapısında da değişiklikleri beraberinde getirmiştir. 1963 yılında tarım sektörünün toplam istihdamdaki payı yüzde 76,8 iken, 1980 yılında 62,5

olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemlerde sanayi sektöründe istihdam sırasıyla yüzde 8,8 ve 11,6 olarak gerçekleşirken, hizmetler sektöründe bu oranlar sırasıyla yüzde 14,4 ve 25,9’dur (Yörük, 1988: 110-114).