• Sonuç bulunamadı

5.2. Verimlilik ve Performans

5.2.2. Verimliliğin Önemi

Verimliliğin ulusal refahı artırmadaki önemi, bugün herkes tarafından kabul edilmektedir. Verimlilik artışından yararlanmayan hiçbir insan etkinliği yoktur. Bu durum, gayri safı milli gelir ya da gayri safi milli hasıladaki artış, ek sermaye ya da emek kullanımı sonucu değil, işgücünün etkililik ve kalitesindeki artıştan kaynaklandığı için önemlidir. Başka bir deyişle, verimlilik artınca milli gelir ya da gayri safi milli hasıla girdi faktörlerinden daha hızlı artar.

141

Düşük verimliliğin etkisini ise Filipinlerde görebiliriz. 1900-1960 yılları arasında söz konusu ülkenin toplam çıktısında görülen artışların çok büyük kaynak kullanılmasından); yalnızca % 2.3'ü verimlilikteki artıştan kaynaklanmıştır. Bu, Filipinlerdeki uzun dönemli ekonomik kalkınmanın temel açmazını -girdi yoğun olması- ortaya koymaktadır.

Rakipleriyle aynı verimlilik düzeyine ulaşamayan kimi ülkeler, ulusal paralarını devalüe ederek sorunlarını çözmeye çalışırlar. Ancak bu, ithal mallarında fiyat artışları sonucu ülkedeki enflasyonu yükselttiğinden, söz konusu ülkelerdeki reel gelirin düşmesine yol açar. Bu nedenle düşük verimlilik, enflasyona, ödemeler dengesinde açığa, düşük kalkınmaya ve issizliğe yol açar. (Prokopenko, 2005:23)

Gerçekten de verimlilik, günümüzde kalkınmanın, kalkınmış ülke ya da toplum olmanın en şaşmaz ölçülerinden biri olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda verimlilik, kalkınmanın itici gücüdür. Ulusal ekonominin bir sektöründeki verimlilik artışları, başka kesimleri de harekete geçirici bir rol oynayabilmektedir. Artan verimlilik, akılcı ve atak bir yönetim altında kalkınmayı hızlandırmakta, gittikçe daha ileri boyutlara ulaştırmaktadır. Yüksek verimlilik, geçici güçlüklerle sarsılmayan üretme gücü demektir.

Verimliliğin artması, insanoğluna, içinde yaşadığı doğayı ve toplumu kontrol etme, bu kontrolü günden güne genişletme gücü vermektedir. Gelişmiş olmak da bundan başka nedir ki? İşte bu yüzden, verimlilik bugüne kadar alışılmış pek çok göstergeden daha anlamlı bir kalkınma ölçüsüdür.

Verimlilik anlayışı, günümüzde insanın refah ve mutluluğunu birbirine paralel olarak geliştiren, iş ve teknolojiyi bir amaç değil araç olarak gören mertebeye ulaşılmıştır.

İster işçi ya da işveren olalım, ister yönetici, isterse çiftçi, serbest meslek sahibi, öğretmen, öğrenci ya da ev kadını, toplumdaki yerimiz ne olursa olsun, bu ülkenin yurttaşları olarak verimlilik sorunu ile ilgilenmemiz gerekir. Verimlilik ile:

• İşverenin rekabet gücü artar.

• İlave işyeri yaratılarak istihdam artışı yaratılır. • Bir ailede daha fazla çalışan sayısı sağlanır. • Kişi başına milli gelir yükselir.

142

• Tüketici daha kaliteli ve daha ucuz mal ve hizmet imkanına kavuşur. • Ülke istikrarlı bir şekilde kalkınır.

Verimlilik ve Rekabet Gücü: Verimlilikle ülkemizin uluslararası alanda rekabet

edebilme gücü arasında size göre ne gibi bir bağlantı vardır? Verimliliğin, “sınırlı kaynakların en uygun biçimde kullanılması” biçiminde ifade edilmesi durumunda, üretim sürecinde kullanılan girdi ne kadar az ve sonuçta elde edilen ürün ne kadar çok olursa, verimlilik o kadar yüksek olacaktır. Verimlilik yükseldikçe, parça başına maliyetler düşecektir. Maliyetler bir yandan kârlılığı belirlerken, bir yandan da rekabet gücünü belirleyecektir. Bu bakımdan, girdilerini yüksek verimlilik düzeyinde kullanan işletmelerin kârlılık ve rekabet gücünün yüksek olacağı açıktır.

1999 yılında Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’nun yaptığı, ülkelerin rekabet güçleri sıralamasında Türkiye, 59 ülke arasında 44. sırada yer alırken; Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü (IMD)’nin yaptığı sıralamada ise 49 ülke arasında 47. sırada bulunmaktadır. Bu sıralamalarda geride kalmamız, bize verimlilikte bir ilerleme potansiyeli verir. Fazla yat›r›m yapmadan mevcuttan daha fazla yararlanmak, hepimiz için daha ferah bir geleceği hazırlar.

İşgücü Verimliliği: Ülkemizin işgücü verimliliğinde gelişmiş ülkelere göre son

sıralarda yer almasının nedenleri neler olabilir? Ülkemizde, her alanda olduğu gibi, işgücü verimliliğinde de gelişmiş ülkelere göre çarpıcı bir düşüklük bulunduğu bir gerçektir. Örneğin, AB ülkelerinde genel olarak işgücü verimliliği ülkemizdekinden 6 kat daha yüksektir.

Verimlilikte bu üzücü tablo, insanlarımızın tembelliğine yorumlanmamalıdır. İstihdamı artıracak her türlü tedbir, bu tabloyu değiştirecektir. Bu tedbirler iç içedir. Bürokratik engellerin, kayıt dışılığın makul bir şekilde çözülmesi ve çağdaş iş yasalarının yaşama geçirilmesi ülkemize kaynak akışını hızlandırır, dolayısıyla istihdam ve verimlilik artar.

Milli Prodüktivite Merkezi’nin Verimlilik Raporu’nda belirtildiği gibi, Türkiye’de kuruluşlar % 25 seviyelerinde verimsiz çalışmaktadır. Bütün birey ve kuruluşlarımızın verimliliği % 5 artırması halinde, ülkemizde GSMH 10 milyar dolar artacaktır. Bu rakama

143

erişmek için her ferdin, işçi ve işveren kesimlerinin ve bilhassa hükümetlerimizin çaba göstermesi gereklidir. Eğitim kuruluşlarımız bu bilinci yayarak, hükümetlerimiz yasaları ile çağdaş kurallar getirerek, bu tasarruftan öncelikle etkilenecek kuruluşlarımızın paydaşları ve çalışanları verilen hedeflere tavizsiz ulaşma azmini göstererek bu sorumluluklarını yerine getirebilirler. (MPM, Anahtar, Ocak 2004:5)

Verimlilik kavramının değişim ve gelişme kavramları ile ne kadar iç içe olduğunu dile getirmek istiyorum. Daha verimli olmak, hem bireyler hem toplumlar için gelişmenin önkoşuludur. Bugün dünden, yarın bugünden daha verimli, dolayısıyla daha gelişmiş bir konumda olabilmek için kendimize, çevremize, işyerimize, ülkemize karşı suya sabuna dokunmaz, umursamaz ve pasif değil, ilgili, yaratıcı ve geliştirici bir tavır içinde olmak zorundayız.

Hepsi bir yana, şu soruyla her zaman karşı karşıyayız: Yarın bugünün tıpatıp aynı olacaksa; bugünkü yetersizlikler, yanılgılar, çirkinlikler hiç değişmeden tekrarlanacaksa; yarını yaşamanın özlemini duymak mümkün müdür ?

Verimlilik arttıkça çalışanların gelirleri de artar ve yaşam düzeyleri yükselirse, böyle olacağına ilişkin sağlam güvenceler oluşturulursa, verimlilik artışının önkoşullarından biri olan çalışanların gönüllü katkı ve desteği de yeterince sağlanabilir.

Verimlilikle ilgili bir başka yanlış anlama ise verimlilik artışının çok fazla çalışmayı gerektirdiğidir. Çalışanlar, daha fazla çalışacakları, dolayısıyla daha çabuk ye daha çok yıpranacakları kaygısıyla, zaman zaman verimlilik konusunda gönülsüz davranabilmişlerdir. Oysa, verimlilik çok değil, akıllıca çalışmayı gerektirir. Sürekli artan verimlilik, bir yandan çalışanların yıpranmasını azaltıcı çözümleri de birlikte getirirken, bir yandan da, uzun dönemde, çalışma süresinin kısaltılması imkânım yaratır. Daha önceleri üretilen mal ve hizmetlerle ilgili olarak sözü edilen kalite kavramı, yaklaşık 1970'lerden beri çalışma hayatı ile ilgili olarak da gündeme gelmiş ve çalışanların ruh ve beden sağlığını koruyup geliştirici yol ve yöntemler üzerindeki araştırmalar yoğunlaşmıştır. Bütün bunlar verimliliği artırma çabalarıyla birlikte ortaya çıkan gelişmelerdir. (Odabaşı, 1997:78)

144

Benzer Belgeler