• Sonuç bulunamadı

Vergi Harcamalarının Sosyal Amaçları Açısından Değerlendirilmesi

Türk Vergi Sistemi’nde sosyal amaçlı vergi harcamaları genelde, gelir ve servet dağılımını düzenlemek, sosyal güvenliği sağlamak, aileyi korumak, dernek ve vakıfların kurulup gelişmesine yardım etmek, sağlık, spor, eğitim ile kültürel faaliyetlerin geliştirilmesini sağlamak, doğal afete maruz kalmış kişileri korumak, belli kişi veya gelir unsurlarını korumak ve teşvik etmek amacıyla düzenlenmiştir. Örneğin; ülkemizde kamu yararına kurulmuş sosyal amaçlı kurulan vakıf ve derneklere sağlanan vergi muafiyet ve istisnalar, ücret geliri elde eden sakat mükelleflere uygulanan sakatlık indirimi, tek eve sahip emeklilere uygulanan emlak vergisi muafiyeti gibi ya da sosyal güvenlik aidatlarının vergiye tabi tutulmaması, sosyal yardımların vergi dışı bırakılması, teşebbüslerin sosyal yardımlarının gider kabul edilmesi ve yararlanan yönünden vergiye tabi tutulmaması, yaşlılara ve iktisaden korunmaya muhtaç olanlara ait gelirlerin vergi dışı bırakılması sosyal güvenlik amacıyla tanınan vergi avantajlarıdır.

Gelir Vergisi Kanunu, artan oranlı vergilendirilen ve kişilerin özel durumunu, muafiyet ve istisnaları dikkate alabilen yapısıyla gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik müesseseler içermektedir (Ayan, 2006:50).

Gelir Vergisi Kanunu, bazı ücretleri gelir vergisinden istisna etmiş, bazı ücretleri vergiden muaf tutmuştur. Yani bazı ücretler verginin konusu itibariyle, bazı ücretler de elde edenler yönünden vergi dışı bırakılmıştır. Örneğin; GVK’ nun 16.

Maddesi’ndeki ücret istisnası gibi ya da sosyal güvenlik kurumları tarafından ödenen emekli, dul, yetim ve maluliyet aylıklarına tanınan istisnalar gibi.

Bunlara ek olarak ücretlere uygulanan istisnalar, ücretliler yanında serbest meslek erbabının da yararlandığı sakatlık indirimi de diğer uygulanan vergi harcamalarıdır. Ayrıca, Gelir Vergisi Kanunu’nda vergi idaresi için kolaylık sağlamak ve vergi adaletini sağlamak amacıyla gelir vergisinde esnaflara muafiyet sağlanmıştır. Bunun başlıca nedeni ise, Küçük sanat ve ticaret erbabının işlerini düşük bedelli olarak topluma sunmaları nedeniyle ve geleneksel nitelikli sanat-el işlerinin korunması amacıyla bu muafiyetin uygulanmasının bir zorunluluk olmasıdır. Fakat bu muafiyet, vergi ödeme güçleri olan ve vergi ödemesi gereken bazı mükellefler için açık kapı bırakarak bu kesimlerin vergi dışı kalmasına yol açması nedeniyle vergi adaletini ve vergi verimliliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca böyle bir uygulamanın sınırlarının saptanmasındaki zorluk ve mükellefin içinde bulunduğu koşulları tanımlamadaki belirsizlik, belirtilen özelliklere sahip bulunmayan kimselerin de haksız bir şekilde vergi dışı kalması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Esnaf muaflığından yararlanarak vergi dışı kalan kesim genellik ilkesinin ihlal edilmesine de yol açmaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan eğitim ve öğretim işletmelerinde kazanç istisnası ile okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okullarının açılmasının teşvik edilmesi amacıyla belirtilen hükümdeki faaliyetler 5 yıl süreyle vergiden istisna edilmiştir. Bunun yanı sıra, yine Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan sergi ve panayır istisnası ile de, Türkiye’de işyeri ve daimi temsilcilikleri bulunmayan ve hükümetin müsaadesiyle açılan sergi ve panayırlardan dar mükelleflerin sergi, fuar, panayır süresince elde ettiği gelirleri istisna kapsamına alınarak, düzenlenen sergi, fuar ve panayır gibi organizasyonlara katılımı teşvik etmek amaçlanmıştır.

Gelir Vergisi’nde yer alan sakatlık indirimi, Motorlu Taşıtlar Vergisi’nde yer alan sakat ve engellilere ait taşıt istisnası ile Özel Tüketim Vergisi’nde yer alan sakat ve engelliler için yapılan taşıtların ilk iktisabının istisnası, özürlü mükellefin gelir elde etmek için sağlam kişilere nazaran daha çok sıkıntı ve güçlüklere katlanması, bu

nedenle gelire atfedilen değerin diğerlerine göre daha fazla olması, yaşamı sürdürebilmek için, aynı miktarda gelir elde edenlere göre ek harcamalar yapmak zorunda kalması nedeniyle uygulanan sosyal amaçlı vergi harcamalarıdır.

Ayrıca, Gelir Vergisi Kanunu’nda ücretlere yönelik oldukça fazla istisna uygulaması bulunmaktadır. Sosyal koruma sağlamayı amaçlayan bu düzenlemeler 15-16-23-24-25-29-31-32-63 no’lu Maddelerin tamamında ya da bazı bentlerinde yer almaktadır. Bunlardan örnek verilecek olunursa; hizmetçilerin, köy muhtarlarının, köy bütçesinden ödeme yapılanların, toprak altında çalışanların ücretleri, emekli sandıkları-sigorta şirketleri-yardım sandıkları ve yabancı ülkedeki sosyal güvenlik kuruluşlarınca ödenen emekli-dul-yetim-maluliyet aylıkları, Harcırah Kanunu’na tabi olan-olmayan kuruluşlarca ödenen harcırah ve gündelikler, on yıl prim ödenmesi koşuluyla özel sigorta şirketlerince yapılan iade ve toptan ödemeler, yurt dışında öğrenci –memur okutanların bu kişilere yaptığı ödemeler, çocuk-evlenme-doğum- harp malullüğü zamları, ordu mensuplarına dalış-uçuş hizmetleri nedeniyle yapılan ödemeler vergiden istisna edilmiştir. Buradaki amaç, bu kişilerin ücretlerinde uygulanan bu istisna ile bu kişilere sosyal bir koruma sağlamaktır. Ayrıca, Gelir Vergisi Kanunu’nun 29/1-2-3-4 no’lu Maddesi’nde yer alan ve teşvik gayesiyle verilen ikramiye ve mükafatlar, Gelir Vergisi Kanunu kapsamında vergiye tabi olması gerekirken sosyal amaçlı olarak istisna hükmü nedeniyle vergi dışında tutulmaktadır.

Gelir Vergisi’nde yer alan sosyal nitelikli vergi harcamalarının gelir dağılımında adaleti sağlamaya yönelik etkileri de vardır. Örneğin; ücretlere tanınmış istisnalar, artan oranlı gelir vergisi uygulaması, ücretliler yanında serbest meslek erbabının da yararlandığı sakatlık indirimi, esnaf muaflığı bu nitelikte uygulamalardır.

Örneğin; artan oranlı gelir vergileri, belli bir sınırın üzerinde bulunan gelirden alınan ek vergilerle, gelir düzeyi yüksek olan kişileri daha çok vergilendirerek bu adaletsizliği biraz olsun kaldırmayı hedeflemektedir. Diğer bir örnek ise, özel tüketim vergisinde olduğu gibi, gider (harcama) vergilerinde vergiye tabi mal ve hizmetten alınan vergilerin bunların lüks olup olmamalarına göre farklı uygulanması.

Tüm bu uygulamaların amacı belli mükellef ve faaliyet konularını teşvik etmek değil, sosyal devlet gereği bu mükellef ve faaliyet konularını vergi yasalarından korumaktır.

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun içinde yer alan sosyal amaçlı vergi harcamaları ise, genellikle, sosyal yardım amacıyla faaliyette bulunan kurumların vergi dışı bırakılması şeklindeki muafiyet uygulamaları şeklinde görülmekte olup, gelir vergisindekilere göre daha sınırlı yapı ve sayıdadır. Örneğin; kar amacı gütmeyen, bilimsel araştırma ve etkinlikleri olan topluma yararlı vakıf ve dernekler tarafından tamamen sosyal amaçlı olarak işletilen rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden elde edilen kazançlarda 5 vergilendirme dönemi kurumlar vergisinden istisnadır ve bu bir sosyal amaçlı vergi harcamasıdır. Burada amaçlanan, bu kurumların daha çok faaliyet göstermesi ve topluma daha iyi bir hizmet sunabilmesidir.

Servet vergilerinin asıl amacı mali değildir, bu vergiler devlete gelir sağlamaktan çok sosyal amaçlara yöneliktir. Bu yüzden servet vergilerinde uygulanan vergi harcamaları da (istisna ve muafiyetler gibi) genellikle sosyal amaçla uygulanmaktadır. Özürlülerce kullanılan motorlu taşıtların vergi dışı bırakılması, tek bir evi olan emeklilerin bu evde oturmaları koşuluyla veya hiçbir koşul olmaksızın emlak vergisinden muaf tutulmaları, kazanç gayesi olmadan işletilen eğitim-sağlık kuruluşlarına ait binaların vergiden istisna edilmesi gibi uygulamalar örnek olarak verilebilir.

Servet vergileri üzerinden alınan vergilerde yer alan vergi harcamalarının etkinliğine bakıldığında ise şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde uygulanan servet vergilerinin bazılarında şahsi ve ailevi durumlar göz önünde bulundurulmadığı için objektiftir. Örneğin; Emlak Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi gibi. Bir kısım servet vergilerinde de şahsi ve ailevi durumlar göz önünde bulundurulduğu için subjektiftir. Örneğin; Veraset ve İntikal Vergisi gibi. Servet vergileri devlete gelir sağlama fonksiyonlarının yanında, gelir ve servet dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesinde, vergilemede adaleti sağlamakta önemli bir araç olarak kabul edilmektedir.

Veraset ve İntikal Vergisi’nde ise, eğitim ve sağlık kuruluşlarına yapılan intikallerin vergi dışı bırakılması, belirli bir miktarın altındaki intikallerin vergilendirilmemesi gibi sosyal amaçlı vergi harcaması örnekleri görülebilmektedir. Bağış yapanın bu miktarı gelir vergisi matrahından indirmesi gelir vergisi açısından, bağış yapılanın aldığı bağış miktarı üzerinden intikal vergisi ödememesi de veraset ve intikal vergisi açısından vergi harcaması yaratmaktadır (Balkaya Akça, 2000:45- 46).

Harcamalar üzerinden alınan vergilerde de, sağlık hizmetlerinin vergi nedeniyle pahalı olarak sunulmasını engellemek, kültür ve eğitim faaliyetlerinin desteklenmesi gibi sosyal amaçlarla vergi harcamaları uygulanmaktadır. Örneğin; Katma Değer Vergisi’nin 17. Maddesi’nin 1. bendinde yer alan kültür ve eğitim amacı taşıyan istisnalar da sosyal amaçlı yapılmış vergi harcamalarıdır. Bu istisna Maddesi’nde, belediyelerin, köylerin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, il özel idarelerinin vb. kurumların, tiyatro, konferans, sergi vb. şekildeki ifa ettikleri kültür ve eğitim faaliyetlerine ilişkin teslim ve hizmetleri sosyal amaçlı yapılmış vergi harcamalarına birer örnektir. Ayrıca katma değer vergisinde, özürlülerin eğitimleri, meslekleri, günlük yaşamları için özel olarak üretilmiş her türlü araç-gereç ve özel bilgisayar programları da sosyal amaçlı olarak vergiden istisna edilmiş bir vergi harcamasıdır.

Vergi konusunun seçilmesinde, matrahın belirlenmesinde ve oranların saptanmasında sosyal amaç büyük ölçüde önemli ve etkilidir. Örneğin; asgari geçim indirimi ile sosyal amaçla gelir vergisinde bir kişinin yaşamını devam ettirecek kadar olan geliri vergi dışı bırakılır. Bu şekildeki bir uygulama ile ödeme gücüne ulaşılır ve vergi adaleti sağlanır. Aksi takdirde bir kişinin gelirinin geçimi için gerekli olan kısmından vergi almak, hem vergi adaletine ters düşer hem de sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmaz. Fakat tüketim vergilerinde vergi veren belli olmadığı için böyle bir durum söz konusu değildir.

Ancak sosyal amaçlarla bu düzenlemelere yer verilirken, bunların bazı olumsuz yönleri de ortaya çıkabilmektedir. Mesela, gereğinden fazla ve anlamsızca yapılan vergi harcamaları, vergi gelirlerinde bir azalmaya yol açacağından, vergi ayrıcalıklarından yararlanmayan diğer mükelleflerin üzerine doğru bir vergi yükü

oluşturabilir, bu da sosyal adaletsizlik ve yolsuzluklara, gelir dağılımında bozulmalara, vergide adaletsizliğe, mükelleflerin vergiden kaçınmasına, vergi tabanının daralmasına, rant kollama faaliyetlerinin artmasına vb. neden olabilir. Vergiyi az ödemek veya hiç ödememek için vergi harcamalarının sınırlarında kalınabilir veya tüketim vergilerinde olduğu gibi ikame yoluna gidilebilir. Ayrıca, vergi harcamaları uygulamadaki zorluklar nedeniyle amacından saparak hedeflenen grup ya da faaliyet dışındakilere bir transfer haline dönüşebilir. Örneğin; mutfak gazının fiyatını artırmamak için LPG üzerindeki vergi miktarı düşük tutulduğunda, LPG kullanan normal veya lüks bütün taşıtlar bu olanaktan yararlanarak vergi ödememektedirler (Gelirler Genel Müdürlüğü, 2001:2).

Her ne kadar, indirim, istisna ve muafiyetlerin vergide genellik ilkesini zedeleyeceğine dair bazı görüşler ileri sürülse de ekonomik, sosyal, mali ve politik bazı nedenlerle uygulanmaları gereklidir.