• Sonuç bulunamadı

VAHİY KAYNAKLI KİTAPLARLA İLGİLİ YANILGILAR

Kur’ân-ı Kerîm’in ve muharref olmayan Tevrât/Zebûr/İncil’in, vahiy kaynaklı olması, Kur’ânla mutâbık olan, vahiy kalıntıları olarak tanımlanabilecek bazı ibarelerin Kitâb-ı Mukaddes’te bulunmasını muhtemel kılmaktadır. Bu kanaat, hem lafzen hem de te’vil olarak tahrif edilmiş olan Kitâb-ı Mukaddes’in içerisinde mânâ olarak Kur’ân ayetleriyle benzeşen bazı metinlerin vârid olduğu düşüncesine sebebiyet vermiştir. İşte Kitâb-ı Mukaddes’in metinlerinin/Yahudilerin/Hristiyanların bazı ritüellerinin Kur’ân ayetleri ve İslâm’ın i’tikât, ibâdet, ahlâk ve muâmelâta yönelik bazı esaslarıyla benzeşmesi,316 Müsteşriklerin dikkatini çekmiştir. Bu

benzerlikler, Müsteşrikleri Kur’ân’a kaynak aramaya sevketmiştir. Kur’ân hakkında birçok araştırma yapmışlar ve yapmaya da devam edeceklerdir. Onların bu arayışlarını, beş grupta toplamak mümkündür:317

1. Kur’ân-ı Kerîm’de Yahudi tesiri gören müsteşrikler. 2. Hristiyan tesiri gören müsteşrikler.

3. Hem Yahudi hem de Hristiyan tesiri gören müsteşrikler.318

4. Putperest tesiri gören müsteşrikler.319

5. Müsteşriklerin metoduna karşı çıkan araştırmalar.320

314 Mâtürîdî, Te’vîlât, X, 588-592.

315 Ebu’l-Kâsım el-Huseyn b. Muhammed Râgıb el-İsfahânî, Tefsîru Râgıb el- İsfahânî, Thk. Hind binti

Muhammed b. Zâhid Serdâr, Câmi‘atü Ümmi’l-Kurâ Külliyyetü’d-Da‘veti ve Usûlü’d-Dîn, 1422/2001, IV, 370.

316 Bu benzeşmelerden üçüncü ve dördüncü bölümde bahsedilmiştir.

317 Müsteşriklerin görüşlerinin gruplandırması ile ilgili olarak Bkz. Fazlurrahman, Ana Konularıyla

Kur’ân, Terc. Alparslan Açıkgenç, Ankara: Ankara Okulu Yay., 1996, s. 29-31; Mahmud Hamdi

Zakzûk, Oryantalizm veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı, Terc. Abdulaziz Hatip, İzmir: Işık Yay., 1993, s.75-83; Salih Akdemir, “Müsteşriklerin Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed’e (s.a.s) Yaklaşımları”, AÜİFD, Ankara: 1990, XXXI, 193; Süleyman Ateş, “Bazı Ayetleri Müteşâbih Olan Kitap Kur’ân mıdır?”, Tefsirin Dünü ve Bu Günü Sempozyumu, Samsun: 1992, s. 6, 10.

318 Müsteşriklerin bu iddiası ile ilgili olarak Bkz. Draz, a.g.e., s. 117.

319 Müsteşriklerin görüşü ile ilgili olarak Bkz. Draz, a.g.e., s. 109; Akdemir, a.g.m., s. 198. 320 Besattî Sânî’ nin kabul ettiği bu görüş için Bkz. Akdemir, a.g.m., s. 199-200.

Kur’ân’da Yahudi ve Hristiyan tesiri gören müsteşrikler, Kur’ân’ın Tevrât ve İncil’den toplanan bir kitap olduğunu iddia etmişlerdir. Kur’ân’daki anahtar kavramların İbrânî ve Süryânî asıllı olduklarını ifade etmişlerse de, bu tezlerini ispatlayacak deliller bulamamışlardır.321

İslam’ın, Yahudilik içerisinden çıkmış olduğuna dair fikir, çok eski bir iddiadır. Bu iddiayı savunanlar, Kur’ân-ı Kerîm’in Yahudi unsurları ihtivâ ettiğini söylemişlerdir.322 Ancak; Kur’ân-ı Kerîm, Ehl-i Kitab’ın Tevrât’ı saklayıp gizlemek

için tedbirler aldığından bahsetmektedir; “….Siz onu kağıtlara yazıp (istediğinizi)

açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz….”323 Buna göre İsrâiloğullarının bilginleri,

Tevrât’taki bilgilerin öğrenilmesinde cimri davranmışlardır. Müslümanlar, birinci bölümde “Önemli Bir Kısmının Unutulması” alt başlığında zikredildiği gibi kendilerinden gizlenen Tevrât’ı çok sonraları incelemişlerdir.

Hristiyan tesiri görenler, tezlerini Yuhanna ed-Dımaşkî’nin ifadelerine dayandırmıştır. Buna göre, Hz. Muhammed (s.a.s) Aryüs mezhebine bağlı Bahira isimli bir rahiple konuştuktan sonra bu dini kurmuştur. Kaynaklardan aktarılana göre; Hz. Peygamber, 12 yaşında iken amcası Ebû Tâlip ile Suriye seferinden döndüğü sırada bu rahiple karşılaşmıştır.324

Akl-ı selîm böyle bir karşılaşmanın Kur’ân’a kaynaklık edebileceğini kabul etmez. Bunun sebepleri şöyle sıralanabilir:

1. 12 yaşını geçmeyen bir çocuğun böylesi kısa bir karşılaşmada Kur’ân-ı Kerîm gibi insanlık tarihinin en büyük şaheserini oluşturacak bilgileri öğrenebilmesi tasavvur edilemez. Bu karşılaşmada Hz. Muhammed (s.a.s) rahip Bahira’ya hiçbir şey sormamış, aksine sorulan sorulara cevap vermekle iktifâ etmiştir. Bahira bu sorulara aldığı cevaplar neticesinde bu çocuğun ileride nübüvvetle görevlendirileceği fikrine varmıştır.325 Bu hadise, Hz. Muhammed’in (s.a.s) önceki vahiylerde

müjdelendiğine işaret eder.

321 İbrâhim Bayraktar, “ Müsteşrikler ve Hz. Peygambere Bakışları”, ATÜİFD, S. 21, Erzurum: 2004, s.

41.

322 Zakzûk, a.g.e., s. 77, 78; Akdemir, a.g.m., s. 193

323 En‘âm 6/91; Bkz. Bakara 2/ 79; Âl-i İmrân 3/78; Mâide, 5/15; Draz, a.g.e., s. 119. 324 Draz, a.g.e., s. 113; Zakzûk, a.g.e., s. 78; Akdemir, a.g.m., s. 196.

2. Hz. Muhammed’in (s.a.s) Bahira ile karşılaşmasının, bütün kervanların huzurunda gerçekleştiği kaynaklarda belirtilmiştir.326 Eğer bu karşılaşmada Kur’ân,

Bahira’dan alınmış olsaydı; ticaret kervanlarında bu mülâkata şahit olanlar, bunu dillendirirlerdi. Hz. Muhammed’e (s.a.s) kendi asrında muhâlif olanlar (Ehl-i Kitap ve Müşrikler) ise, bunu Hz. Peygamber’in aleyhine kullanırlardı. Bu minvalde bir değerlendirme ve itiraz, hiçbir kaynakta şu ana kadar gündeme gelmemiştir.327

3. Hz. Muhammed (s.a.s) ümmî (okuma/yazma bilmeyen) bir peygamberdir.328 Kur’ân-ı Kerîm’den önce her hangi bir kitap okumamış ve yazı da

yazmamıştır. Ayet, Hz. Peygamberin bu durumunu risâletin ilâhîliğine delalet eden bir delil olarak göstermektedir: “Sen bundan önce ne bir kitap okuyabiliyor ne de

onu kendi elinle yazabiliyordun. Öyle olsaydı gerçeği iptal etmeye çalışanlar kuşkuya düşerlerdi.”329 Bu karşılaşmada okuyup yazması mümkün değildir.

4. Hz. Muhammed’in (s.a.s) asrında Esk-i ve Yeni Ahd’in Arapça’ya tercümesi mevcut değildir. Kitâb-ı Mukaddes’in Arapça tercümesi peygamberimizden çok sonra yapılmıştır. İncil’in Arapça tercemesi ise, M.S. IX ve X. asırda yapılmıştır.330

5. Hz. Muhammed’in (s.a.s), Kur’ân gibi eşsiz, mûciz bir şaheseri bu kısa karşılaşmada yazması, hıfzetmesi, nübüvvetle görevlendirildiği 40 yaşına kadar muhâfaza etmesi tasavvur edilemez.

6. Kaynaklar, Kur’ân’ın nüzûl sürecinin takrîben 23 yıl olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu kadar uzun zaman süreci içerisinde inen Kur’ân’ın, kısa bir karşılaşma sürecine hapsedilmesi insaflı bir yaklaşım değildir.

Asrımızda bu iddiada bulunanlar, Kur’ân-ı Kerîm’de Hristiyan unsurların daha baskın olduğu fikrini, “Kıyamet ve Âhiret” ile ilgili konulardaki benzerlikten

326 Draz, a.g.e., s. 113.

327 Bkz. Zakzûk, a.g.e., s. 81.

328 Bkz. Âl-i İmrân 3/164; A’râf 7/157; Cum‘a 62/2; Draz, a.g.e., s. 117. 329 Ankebût 29/48; Draz, a.g.e., s. 117.

hareketle savunmuşlardır.331 Bu konulardaki benzerliğin sebebi, Yeni ahd’in aslının

ve Kur’ân’ın kaynağının vahiy olmasıdır.332

Hem Yahudi hem de Hristiyan etkisini savunanlar, İslam’ın Yahudi ve Hristiyan örf ve geleneklerinin yaygın olduğu bir bölgede ortaya çıkmasını gerekçe göstermişlerdir. Buna göre İslam’ı yeni bir din değil; sapık bir Yahudi ve Hristiyan mezhebi olarak görmek istemişlerdir.333

Putperest tesirini iddia eden müsteşrikler, Kur’ân doktrini teşkil eden bütün unsurların Kur’ân nâzil olmadan önce Hicaz çevresinde mevcut olduğu tezini savunmuşlardır.334 Buna göre; Hz. Muhammed (s.a.s) yeni bir din getirmemiş,

aksine zamanına ait görüşlere tâbî olmaktan başka bir şey yapmamıştır. Bu tezi savunanların başında gelen Renan, putperest Arap kavmini, Allah’ta (c.c) hiçbir surette çeşitlilik ve çokluk tanımayan ve onu daima doğurmamış ve doğrulmamış tek bir varlık olarak düşünen bir kavim olarak tanıtır.335 Bu tezi, geçmişten günümüze

Renan dışında taraflı/tarafsız başka hiçbir kimse dillendirmemiş ve bu iddia hiçbir eserde yer almamıştır. Bu tezi benimseyen Renan, Hz. Peygamberin müşriklerle yapmış olduğu, Bedir, Uhud, Hendek ve Mekke’nin fethi vb. mücadeleleri göz önünde bulundurmamıştır. Putperestlerle aynı inancı kabul eden Hz. Muhammed’in (s.a.s) bu kadar mücadeleyi yapması ma’kul değildir. Renan bunlara hiç değinmemiştir. Bu putperest kavmin, kız çocuklarını diri diri toprağa gömme, fuhuş yapma, kadınlara vermiş oldukları mihri zorla alma, yetimlere zulmetme vb. saygınlıklarını ortadan kaldıran vasıflarına temas etmemiştir.336

Müsteşriklerin metoduna karşı çıkanlar, Kur’ân’ın ilâhî bir kitap, Hz. Muhammed’in (s.a.s) Allah (c.c) tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu kabul ederler. Besatti Sânî, İslam’ın Hz. İbrâhim (a.s) ve oğlu Hz. İsmâil’in (a.s) yapmış olduğu hayır duanın icâbet edilmesi neticesinde ortaya çıktığını kabul etmektedir. Besatti Sâni, İslam dinine inanan biri değildir. Katolik akîdesine inanmış

331 Bkz. Zakzûk, a.g.e., s. 77.

332 Akdemir, a.g.m., s. 197.

333 Zakzûk, a.g.e., s. 77; Akdemir, a.g.m., s. 197. 334 Bkz. Zakzûk, a.g.e., s. 77.

335 Draz, a.g.e., s. 109; Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Ankara: TDV Yay.,

2014, s. 198.

Hristiyan bir din adamıdır. İslâm’ın Hristiyan teslis akîdesini reddetmediğini, sadece ortadoks teslis inancını reddettiğini savunmuştur. Bu minvalde, Hz. Muhammed (s.a.s) ve Müslümanların Kur’ân’ı anlamadığını iddia etmiştir. Kur’ân’a Hristiyan dünyasında mevcut olan mezhepsel bir anlayışla yaklaşmıştır.

Hz. Muhammed’in (s.a.s) i’tikâdî konularda kendisine gelen vahyi anlamaması imkânsızdır. Çünkü Allah (c.c), nâzil olan ayetleri insanlara açıklaması337, ihtilafa düştükleri hususu izah etmesi, insanlara bir rehber ve rahmet

vesilesi olması için Hz. Peygamber’e Kur’ân’ı indirmiştir.338

Bu ayetlerden anlaşılacağına göre, Hz. Peygamberin tebliğ vazifesinin yanında teybîn (açıklayıp izah etme) görevi de vardır. Bir peygamberin tebliğ ettiği ayetleri açıklayabilmesi, onları iyice anlamasına bağlıdır. Bir peygamberin tebliğ ettiği ilâhî vahyi anlamadan açıklaması mümkün değildir.339

Kur’ân-ı Kerîm, Yahudiliğin ve Hristiyanlığın dayandığı temel inanç esasları reddetmiştir. Onları ondört asır önce, Hz. Mûsa (a.s) ile Hz. İsâ’nın (a.s) dininin aslında var olan ortak inanca davet etmiştir. Bu ortak inanç şunlardır.340:

1- Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. 2- Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın.

3- Allah dışında birbirlerinizi rabler edinmeyin.

Bütün peygamberler, insanlara aynı dini, tevhidi tebliğ etmiştir. Ancak insanoğlu çeşitli sebeplerin etkisinde kalarak tevhid dinini tahrif etmekten geri kalmamıştır. Nitekim Hz. Îsâ’dan (a.s) sonra Hz. Muhammed’in (s.a.s) nübüvvetinin öncesindeki asırda tevhid dininin tamamen yok olduğu görülmektedir. Tevhid akîdesinin yok oluşu İncillerden kaynaklanmamaktadır. Tevhîd’e ters düşmenin temelinde kilise reislerinin yorumları, görüşleri yatmaktadır. Kilise reisleri, tevhide aykırı teslis inancını kabul ettirmek için mücadele etmişlerdir. Muhâlifleri susturmak için kaba kuvvete bile başvurmaktan kaçınmamışlardır.341

337 Nahl 16/ 44. 338 Nahl 16/64. 339 Akdemir, a.g.m., s. 200-201. 340 Âl-i İmrân 3/ 64. 341 Akdemir, a.g.m., s. 202-204.

Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların birbirine benzer dînî ritüellerinin bulunması, birbirlerinden etkilenmesi anlamını taşımamaktadır. Bu benzerlikler, bu din mensuplarının kutsal kitapların asıllarının vahiy kaynaklı olmasından dolayı bir olmasına bağlıdır. Her ne kadar Kitâb-ı Mukaddes tahrif edilmiş olsa da bazı vahiy kalıntılarının günümüze kadar gelmesi muhtemeldir. Bu benzerliği ancak Kur’ân’ın müheyminliğinde (denetiminde) anlamamız mümkündür.

G. ÇAĞDAŞ ÂLİMLERİN BAZILARININ DİNİN BİRLİĞİ İLE