• Sonuç bulunamadı

İNCİLLERİN KENDİ İÇERİSİNDEKİ ÇELİŞKİLERİ

Gerek sinoptik (eşgörünümlü) kabul edilen Matta, Markos ve Luka İncilleri arasında gerekse bu üçü ile Yuhanna İncili arasında hem anlatılan olayların ve konuşmaların seçiminde, hem de onların sıralanışında ve anlatımında birçok farklılık

192 Reşîd Rızâ, Menâr, VI, 251; Tevrât, Tesniye, XXII /20-24. 193 Reşîd Rızâ, Menâr, VI, 234-235.

194 Bkz. Ali Erbaş, “İncil’de Yahudi İmajı”, Ekev Akademi Dergisi, Y. 7, S, 17, Erzurum: Güz, 2003, s.

111-112.

195 Detaylı bilgi için Bkz. İlker Işık, “Isauria’da Erken Hıristiyanlık Dönemi Dînî Faaliyetleri”,

Uluslararası Sempozyum: Geçmişten Günümüze Bozkır, Konya: Selçuk Üniversitesi, 06-08 Mayıs

2016, s. 88-102.

ve çelişki söz konusudur. Tenkit hareketiyle birlikte daha geniş biçimde ortaya çıkarılan bu çelişkilere ilk önce kilise reisleri işaret etmişler, bunları telif ve te’vîl etmeye çalışmışlardır. İnciller’de görülen çelişkiler, aslında tek başına ayrı bir araştırma konusu olarak ele alınmalıdır. Çünkü Hristiyanların, birbirlerini tamamladıklarını söyledikleri ve sahih olduklarını kabul ettikleri bu dört İncil’de öylesine çok çelişki ve farklılıklar vardır ki, bunlar herhangi bir kitabın bir bölümüne veya kısmına sığmayacak kadar çoktur.197 Bu çelişkiler İncillerde lâfzî tahrifâtın

varlığına işaret etmektedir.198

Burada birkaç çelişkiye dikkat çekilecektir.

1. Hz. İsâ’nın (a.s) nesebiyle alakalı Matta199 ve Luka200 İnciller’inde

verilen isim ve sayılar birbirleriyle çelişmektedir.

2. Matta’ya göre oruçlu iken Hz. İsa’ya soru soranlar Yuhanna’nın talebeleri201; Markos’a göre Yazıcılar ve Ferîsîlerdir.202

3. Hz. Îsâ (a.s) Erîhâ’dan çıktığında kendisine Matta’ya göre iki âmâ203, Markos’a göre bir âmâ gözlerinin açılması için başvurmuştur.204

4. Matta ve Markos’a göre Hz. Îsâ (a.s), Yahyâ’nın hapse atılmasından sonra205, Yuhanna’da ise hapisten önce göreve başlamıştır.206

5. Sinoptik (eşgüdümlü) İnciller’e göre Hz. Îsâ’nın asıl memleketi Galilee207, Yuhanna’ya göre Yahudiye’dir.208 Bir taraftan Îsâ’nın mûcizevî doğumu

197 Bkz.Şaban Kuzgun, Hıristiyan Batı Kültürünün Ana Kaynağı Kitâb-ı Mukaddes’in Kutsallığı

Üzerine, İstanbul: 1991.

198 Bkz.Tarakçı, Tevrât ve İncil’in Tahrifi, S. 2, s. 52. 199 Bkz. İncil, Matta, I /1-17.

200 Bkz. İncil, Luka, III /23-38. 201 İncil Matta, IX /14. 202 İncil, Markos, II /18. 203 İncil, Matta, XX /30 204 İncil, Markos, X /46.

205 İncil, Matta, IV/12-17; Markos, I /14-15. 206 İncil, Yuhanna, III /22-26; IV /1-3.

207 İncil, Matta, XIII /54-58; Markos, VI /4; Luka VI /29. 208 İncil, Yuhanna, VI /3, 43-45.

anlatılırken diğer taraftan Îsâ, Meryem’in nişanlısı Yûsuf’un nesebine nisbet edilmektedir209

6. İncillerin hacimlerinin de farklı olmasıdır.

Bu kontekste, yukarıda zikredilen ve diğer çelişkilerin bulunduğu İnciller’in hangisinin Hz. Îsâ’ya (a.s) gönderilen sahih İncil olduğunun tespîti önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bütün bunlar günümüzde Hristiyan dünyasında muteber kabul edilen İnciller’in tamamının bir kısmında tahrifâtın mevcûdiyetine işaret etmektedir.

Yahudi asıllı mühtedî, Kâ‘bu’l-Ahbâr’ın kendisinin doğruluğuna rağmen önceden mensûbu olduğu Ehl-i Kitab’ın kitaplarındaki tahrif ve tebdil sebebiyle ondan alınan haberler konusunda tedbirli olunması tavsiye edilmiştir.210

Dinin birliğinin bozulmasına sebep olan semâvî kitapların tahrifâtı üç sebebe bağlanmıştır211:

1. İlâhî emirlerin bir kısmını unutmaları.212 2. İlâhî emirleri kusurlu takdim etmeleri.213

3. Hırs ve menfaatleri peşinde koşmaları sebebiyle ihtilafa düşüp bölünmeleri.214

Özet olarak Müfessirler, ilgili âyetlerde geçen tahrif kavramını üç şekilde anlamanın mümkün olduğunu belirtmiştir:

1. Recm yerine had lafzının yerleştirilmesi gibi bir kelimenin diğer bir kelimeyle değiştirilmesi şeklinde yapılan tahriftir.

2. Lafız oyunları yaparak ve yanlış yorumlarla kelimelerin manalarını bozarak te’vilde tahrif yoluna gitmektir. Râzî’ye göre bu tarz bir tahrif bid‘at ehlinin Kur’ân âyetlerinin anlamlarını çarpıtarak yaptıklarına benzemekte olup esas tahrif bu şekilde yapılmaktadır.

209 Başka Çelişkiler için Bkz. Şaban Kuzgun, Hıristiyan Batı Kültürünün Ana Kaynağı Kitâb-ı

Mukaddes'in Kutsallığı Üzerine, İstanbul: Metinler Matb., 1991, s. 242-273: Ayrıca Bkz. Ömer Faruk

Harman, “İncil” TDVİA, İstanbul: TDV Yay., 2000, XXII, 270-276.

210 Müsâid b. Süleyman, a.g.m., S.1, s. 201. 211 Draz, Kur’ân’a Giriş, s. 68.

212 Mâide 5/13,14.

213 Bakara 2/75; Mâide 5/13,41.

3. Mahiyet itibariyle tahrifin üçüncü şekli ise, metinlerle ilgisi olmayıp işitilen sözün çarpıtılmasıdır. Yahudilerin Hz. Peygamber’e gelip bir hüküm istediklerinde kendilerine söylenen sözü veya hükmü çarpıtarak etrafa yaymaları şeklinde yapılan tahriftir.215

Yorum tahrîfi Kur’ân için de söz konusu olmuştur. Bâtınî, ilhâdî yorumlar yapılmıştır. Ancak bunlar metni sağlam olan Kur’ân için tahrif tehlikesi oluşturmamıştır. Önceki kitapların lafzı sahih olsaydı benzer şeyler onlar için de söylenebilirdi.

Kitâb-ı Mukaddes’in lâfzen tahrif edilmediğini iddia edenlere, faraza Kur’ân olmasaydı, Kitâb-ı Mukaddes’e bakarak Allah’ın (c.c) Hz. Mûsâ, (a.s) Hz. Îsâ (a.s) ve İsrâiloğullarının diğer peygamberlerine vahyettiği ilâhî mesajların aslına ulaşılır mıydı? sorusunu sormak gereklidir. Kitâb-ı Mukaddes’in lâfzî/manevî tahrifâtının olmadığını savunanlar, yine Kur’ân’da önceki vahiylere müteallik tahrifle alakalı lafızlardan hareket ediyorlar. Bu lafızların Kur’ân yorumcuları tarafından doğru anlaşılmadığını iddia ediyorlar. Müstakil olarak Tevrât ve İncil metinlerine dayanarak bu tezlerini savunmuyorlar. Bu durum, Kur’ân devre dışı bırakıldığında, Kitâb-ı Mukaddes metinlerinin aslına ulaşılıp/ulaşılamaycağı sorunsalını akla getirmektedir. Bu sorunsala verilecek cevablar merak edilmektedir. Bu gün, Kur’ân dışında, Kur’ân’ı devre dışı bırakarak, semâvî olarak inen hiçbir kitabın ve sahifelerin lafzının aslına ulaşılmasının mümkün olmadığı kanaatindeyiz.

Sonuç olarak “Kur’ân-ı Kerîm’de Dinin Birliği” temalı çalışmayı daha doğru neticeye ulaşabilmek için Kur’ân merkezli incelemek önem arzetmektedir. Hz. Âdem’den (a.s) günümüze kadar indirilen sahifeler günümüzde mevcut değildir. Esk- i Ahid ve Yeni Ahid olarak isimlendirilen semâvî kitapların tamamının aslı günümüze ulaşmamış ve tahrîf/tebdîli hususundaki tartışmalar hâlâ devam etmektedir. Lâfzen ve Te’vîlen tahrifât olmadığı hususunda ittifak sağlanamamıştır. Bu vesileyle, yukarıda ifade edildiği gibi elimizde tahrif ve tebdile maruz kalmadığında ittifak edilmiş, aslını muhâfaza etmiş Kur’ân’ı Kerîm mevcuttur. Kur’ân-ı Kerîm kendini müheymin (koruyucu, koruyan) olarak tanımlamıştır. Bu

gün semâvî kitap olarak isimlendirilen üç kitaptan, sadece aslını muhâfaza eden Kur’ân-ı Kerîm’in şâhitliğinde çalışmamız tamamlanacaktır.