• Sonuç bulunamadı

Umran ilminin Temellendiği Tarih Yazıcılığı ve Tarihçi EleĢtirileri

1. ĠBN HALDÛN‘UN YAġAMINDA FELSEFESĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER

1.1. NEDENSELLĠK ĠLKESĠ VE UMRAN ĠLMĠ ĠLĠġKĠSĠ

1.1.2. Umran ilminin Temellendiği Tarih Yazıcılığı ve Tarihçi EleĢtirileri

Ġbn Haldûn, Umran ilmini ilk kez kendisinin oluĢturduğunu55

açıkça ifade ettiği eserine, tarih ilmi için birtakım eleĢtirileri dile getirerek baĢlar. Tarih yazıcılığı doğru gerçekleĢtirilmediği sürece, toplum ve devlet yapılanmaları üzerine bilim yapılamayacağını düĢünmektedir. ( Ġkinci bölümde aynı metodolojiyi Herbert Spencer‘ın da kullandığını, benzer iddiaları dile getirdiğini göreceğiz.) Ġbn Haldûn‘a göre ―tarih ilmi, milletlerin birbirlerinden naklettikleri ilimlerdendir.‖56

Bu ilmi hükümdarların bilmek için birbirleriyle yarıĢtıklarını, ―halk ve hiçbir Ģeye önem vermeyen gafiller‖57

dâhil olmak üzere pek çoklarının öğrenmek ve bundan istifade etmek istediklerini vurgular. Tarihin ona göre; bir zâhirî bir de batınî yönü vardır. Zahirî yönü sadece geçmiĢteki olayların haberler Ģeklinde anlatılmasından ibaret iken, batınî yönü olayların sebepleri hakkında derin bilgi

51 Lacoste, Yves, Çev: Sert, Mehmet, İbni Haldun Tarih Biliminin Doğuşu, Ayrıntı Yayınları, 2012, Ġstanbul,

s. 115.

52 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 114.

53

Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 115.

54 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 107-121.

55 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 55, 114.

56 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 50.

57

22 içerir.58

Tarih ilmi içinde yapılan anlatı ve yazmalarının, belli kaideler ve prensiplerle yerine getirilmemesi halinde, bu ilmin fayda arz etmediğini ve hataya düĢmekle sonuçlanacağını detaylı bir Ģekilde anlatır. Olayları nakleden ravilerin, müfessir ve tarihçilerin ―Hikmet terazisi ve kâinat kanunları‖59

ile olayları ölçerek nakletmesi gerektiğini savunur. Ona göre; ―cehalet, hastalıklı ve havası bozuk olan otlağa benzer. Cahil adam bu hastalık tesiriyle doğrusunu yalandan ayıramayarak rastgeleni toplar ve bunları eserlerinde nakleder.‖60

Metodolojisi olmayan taklitçi tarihçilerin, ―zamanın hayata olan tesirini, milletlerde durumun, yaĢayıĢ Ģekilleri ve baĢkaca hallerin, günlerin ve yılların geçmesiyle değiĢmekte olduğunu unuttuklarını‖ belirtir.61

Özellikle Ģer‘i haberlerin doğruluğu konusunda ―cerh ve ta‘dil‖in en inanılır yöntem olmasının sebebini, inĢai haber olmakla Ģarinin farzı olmalarından dolayı olduğunu açıklar. Fakat olaylara dair haberlerde tabii kaidelere uygun olması itibariyle doğruluğunun Ģart olacağını söyleyerek bu ayrıma dikkat çeker. Sosyal hayatın iyi incelenip onda ortaya çıkabilecek durumla, çıkamayacak olanların birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini vurgular. Bu kıstas özellikle sosyal hayatla alakalı haber türünde, nakledenin güvenilir olup olmadığından çok daha önemlidir. Ölçü olarak belirlediği, bu ilkeyi, kesin bir delile dayanmak, doğruyu yanlıĢtan ve hakkı da batıldan ayırmak için Ģüpheye yer bırakmayacak bir kural olarak açıklar. Böylece sosyal hayata dair bir bilgi geldiğinde, uydurmamı, yoksa kabul edilebilir mi, olduğuna hükmetmenin yolunu çizmiĢ olur.62

Bahsettiğimiz gibi tüm Mukaddime hiyerarĢik ve kategorik bir yapılandırma ile düzenlenmiĢ bir sistemle inĢa edilmiĢtir. Bu sistemin tam olarak kendi kategorileri içinde anlaĢılması fakat aralarındaki ilintisel durumların da gözden kaçırılmaması gerekir. Eserde birinci aĢama olarak; umranın ilk hali olan bedevilik ve Bedevî Umran tanımı yapılır; bu kısımda kan ve nesep asabiyesinin mahiyetini ortaya koyar; savaĢların ortaya çıkıĢı ve neticelerinden bahseder, mülkün ele geçirilmesi ile Bedevî Umranda önemli bir süreç açığa çıkarılır. Sonrasında Hadarî Umranın ortaya çıkıĢı, Hadarî Umrandaki büyük ve küçük

58

Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 51.

59 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 61, 68.

60 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 52.

61 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1.Cilt, s. 54.

62

23

Ģehirlerin nitelikleri, burada otoriteler ve insanların birbirleri ile olan iliĢkileri, tecrübelerin edinilmesi ile zanaat ve mesleklerin çeĢitlenmesi, en nihayetinde ise eğitimde olan ve olması gereken özellikleri anlatır. Tüm bu sistem içinde ―fıkıh ilmiyle doğrudan iliĢkili olan ferâiz, fıkıh usulü, hilaf ve hilâfiyât ilimleri hakkında da kısa bilgiler vermiĢtir.‖63

Tüm eserin ve dolayısı ile Umran ilmi ile ortaya konulan konuların Ģeması kısaca bu Ģekilde ifade edilebilir.

Ortaya koyduğu eserin çeĢitli ilimlerin konularını içerdiğini de açıkça beyan eder; günümüz terimleriyle ifade edecek olursak, interdisipliner bir eser mevcuda getirmiĢtir. Filozof ve âlimlerin, hatta fakihlerin toplumda görülen durumları inceleyerek sonuca varmalarından hareket eder. Sunduğu kanıtların bu bakımdan felsefe, din ve hukuk gibi alanlarda incelenen meselelerin delillerine uygunluk arz ettiğinin farkındadır. Umran ilmini inĢa ettiği eserinde, sosyal hayatla ilgili konuları ayrıntılı bir biçimde anlattığını iĢaret ederek, eserinin çok kapsamlı olduğunu savunur.64

Nitekim tarih ilminin fazileti anlamında, tarihin önemli metotları takip ederek gerçekleĢtirilmesini ısrarla belirtir. Ġbn Haldûn‘un düĢüncesinde ―Gaybı Ģahide kıyas etmek için tarih fazileti Ģarttır.‖ Tarih, akıl, tabiat kanun ve kaidelerine göre incelenmek zorundadır.65

Bu ilkeyi anlaĢılır kılmak için tarih kitaplarında anlatılan bir takım bilgilerin tabiat kanun ve kaidelerine nasıl aykırı olduğunu örneklemek bakımından, Tebabia Devleti‘nin sadece Arap Yarımadasında hüküm sürmüĢ olması gerektiğini anlatır. Çünkü üç tarafı da Hint Denizi, Fars Denizi ve ġüveyĢ kanalı olmak üzere denizle çevrili bir adadan, Yemen‘den kara yoluyla çıksa, kara yolu çok dar olan bu bölgeden çok sayıda askerle geçmenin imkânsız olduğunu söyler. Halbuki yaĢadıkları bölge için dönemin tarih kitaplarında daha geniĢ bir coğrafya iĢaret edilmektedir. ġam tarafında Amalikalar ve Kenaniler ve Mısır tarafında ise Kıbtilerin bulunduğunu bunlarla savaĢmıĢ ve buraları ele geçirmiĢ oldukları hiç rivayet edilmediğini, Yemen‘den Batı Afrika‘ya gitmenin ise, yol boyunca ekin ve malların yağma edilmesini gerektirecek kadar uzun bir yol olduğu için, yemek ve erzak ihtiyacı doğacağını, bunları taĢımak için hayvan yetmeyeceğini, yakıp

63 Böke, E. GümüĢ, ―Ġbn Haldûn ve Fıkıh Ġlmine Dair GörüĢleri‖, Ġslam Hukuku AraĢtırmaları Dergisi,

s.24, s. 93.

64 Ġbn Haldûn, Mukaddime, s. 115.

65

24

yıkılan yerden geri dönüĢün mümkün olmayacağını anlatır. Tüm bu delilleri, doğa ve akıl ilkeleri nazarıyla ortaya koyar. Bu ve benzeri misallerle uydurma haberin tahlilini yapar.66

Ġbn Haldûn Mukaddime ile Arap edebiyatında, tarihi, hikâyecilikten kurtarmak üzere kullandığı bu metodolojiyi ayrıca sosyal ve siyasal olgusal alanın anlaĢılmasında kullanmıĢtır. Böylece bu beĢeri olgular arasında mutlak anlamda ortak bir kısım ilkeler ve kanunların tespit edilebileceğinden hareketle devlet ve medeniyetleri analiz eder. Üstelik tüm aĢamalarına etki eden bu nitelikleri hem keĢf hem de teĢhisin imkânını ortaya koymaya çalıĢır. Tarih ilmini, sosyal ve siyasi hadiselerin aralarındaki illiyet veya korelasyonların kurulduğu bir kanuniyet hali olarak kabul ettiği görülür. Aksi takdirde sosyal olgularla inĢa edilen gerçeklikler birtakım ilke, kaide veya kanunların etkisi ile meydana gelmiyor olsa idi, umran ilmini inĢa etmek ve ilkelerini tespit etmek anlamsız olurdu. Bu bakımdan pozitif ve aklî ilimler kabûl edilen fizik, kimya, biyoloji gibi doğa kanunlarının, nedensellik ilkelerini içeren bu bilimler gibi incelenmeleri gerektiğini savunur. Ona göre; ―ġeriati koyan, inĢaî haberlerle amel etmeyi vacip kılmıĢtır, çünkü haberin doğruluğu hakkında zannın husûlü kâfidir. Zannın doğruluğu ise râvinin adaletine, iĢittiği ve naklettiğini zapt etmiĢ olmasına inanmakla olur. Olaylara dair haberlerin ise tabiî kaidelere uygun olması itibariyle doğruluğu Ģarttır.‖67

Ġbn Haldûn, Umran ilminin özelliklerini ortaya koyarken, tarihin zâhirî ve bâtınî yönleri olduğunu izah ederek farklı bir yaklaĢım sergiler. Zâhirî yönüyle tarih, sadece olup bitenlerin nakledilmesinden ibaret iken, batinî yönüyle tarih, olayların sebep sonuç iliĢkilerini, toplumların ve durumlarının nasıl değiĢtiğini, devletlerin kuruluĢ ve yıkılıĢını, sınırlarının nasıl geniĢlediğini, insanların yeryüzünü nasıl imar ettiklerini açıklar. Bu bakımdan tarih, umran ilmine bir hikmet ilmi olarak zemin teĢkil eder.68

Genel olarak baktığımızda en belirgin tarihçi hataları; - siyasî taragirlik

- ravilere fazla güvenmek

- haberleri ayıklamak için bir yöntemlerinin olmaması

66 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 66, 67.

67 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt., s. 113.

68

25

- yöneticilere yaranmak için tarih yapmak

- toplumun tabiatını, değiĢim kanunlarını bilmemek, olarak belirginleĢtiğini görüyoruz.

Böylece Ġbn Haldûn, özelikle tarihçilerin naklettikleri uydurma rivayetleri, nedensellik ilkeleri temelinde eĢyanın tabiatına ve dolayısı ile umranın kanunlarına göre muhakeme ederek kabûl ya da reddetmeyi temel kural olarak belirler. Hatta ona göre; ―Bu, haberi nakledenin güvenilir olup olmadığını araĢtırmaktan çok daha önemlidir‖69

Açıkça bu temel ilkenin ölçü olduğunu söyler. Tüm bunların yanında Umran ilmi aslında tarih ilminin batınî yönünün açığa çıkarılmasına hizmet etmesi bakımından oldukça önemli olduğunu ve hikmetindeki ―aslî unsur‖ olarak da batınî yönünü iĢaret etmesi dikkate değerdir.

Umran ilminin bu kısımdan itibaren konusunu kısaca ifade eden Ġbn Haldûn, cemiyetler halinde yaĢayan insanların sosyal (içtimai) konularından, medeniyet konularına ve çeĢitli dallarına değineceğini açıklar. Nitekim siyasi yani devlet ve hukuk düzenine dair kaide ve kanunlara kadar içeriğinin ilerlediğini görüyoruz. YaĢadığı dönemde siyasi ve hukukî sistemlerin içiçe olduğunu söylemiĢtik. Fakat elbette ki, doğa ilimleri, pozitif bilimlerde nedensellik ilkeleri ile belirlenen kanunlar, genel geçer ve değiĢmezken, sosyal ve politik sahada olgular ve kanunları değiĢkenlik arz edebilir. Hâlbuki bu olgular, daha dikkatle ve derin bir muhakeme ile incelendiklerinde, aralarında bir takım korelasyonlar olması nedeni ile ortak normlar tespit edilebilir niteliktedirler. Bu öncülden yola çıkan Ġbn Haldûn‘un en belirgin özelliği; tarihî, sosyal, siyasal, ekonomik ve benzeri hadiselerin kanunlarının bu metot ile analiz edilebileceğini yansıtan yaklaĢımıdır. Hatta bu metot ile olgusal saha analizinde öncü bir isimdir. Olgusal alana muhakemeyi hakim kılmak ve kanunlarını araĢtırmak üzere bir sistem inĢa etmeye odaklı olması, pek çok Ġbn Haldûn araĢtırmacısının ortak kabûlüdür.

Tarihi haberleri değerlendirmek hususunda bir baĢka değerlendirme yöntemine dair sözleri Ģöyledir;

―ġu halde insan kendi usulüne ve esaslarına müracaat etsin, kendisini

69

26

kontrol etsin, bulanmamıĢ aklı ve bozulmamıĢ fıtratıyla mümkün ile imkânsız olanın tabiatlarını birbirinden ayırt etsin. Ġmkân sahasına dâhil olan Ģeyleri kabul etsin, o sahanın haricinde kalan Ģeyleri de reddetsin. Yalnız, bizim burada ―imkân‖ sözünden maksadımız ―mutlak aklî imkân‖ değildir. Çünkü bu manadaki imkânın sahası çok geniĢtir. Onun için de olaylar için sınır konulamaz. Burada imkândan maksadımız, sadece bir Ģeye has maddeye göre olan imkândan ibarettir. Çünkü biz birĢeyin aslına, cinsine, sınıfına, büyüklükteki miktarına ve kuvvetine dikkat ettiğimiz zaman, o Ģeyin ahvâline bu nispette hüküm yürütür, o sahanın hâricinde kalan Ģeylerin imkânsızlığına hükmederiz. De ki, Rabbim Ġlmimi artır (Taha, 20/114)‖70

Görüldüğü gibi Ġbn Haldûn mutlakiyetçi bir yaklaĢım sergilemediğini özellikle vurgulamaktadır.

Tüm bu nedenlerle Ġbn Haldûn‘un din tesirinden uzak realist bir kamu hukukçusu olarak tanımlanamayacağını düĢünüyoruz. Ġbn Haldûn‘un metodu, bugünün terminolojisi ile ifade edecek olursak, derin analitik ve son derece ihtimamlı bir kategoristik sentez nitelikli epistemoloji içerir. Bu yaklaĢımla sistemini ortaya koysa da mutlakçı pozitivist teorisyenler arasında görülmesi ya da üç farklı kategoriyi yani akıl, duyu ve vahiy argümanlarını birbirleri ile çeliĢki olarak algıladığına dair önyargılı bir okumaya tabi tutulması, yaptığımız biyografik incelemelerde karĢımıza çıkmıĢtır. Doğu ve Batı perspektifiyle Ġbn Haldûn'u tetkik edenler, onun hukuk ve devlet hakkındaki fikirlerini veya tüm diğer telâkkilerini, onaltı ila ondokuzuncu asırların düĢünürlerinin hukuki, politik, ekonomik, sosyolojik mülahazaları ile mukayese etmiĢlerdir. Tezimizin bibliyoğrafya kısmı bu bakımdan da incelenebilir. Bizim kanaatimizce tematik bir kıyas, geniĢ bir içerik farklılığı olsa da, teorik benzerliklerini ortaya koymak açısından yine de bu tür çalıĢmalar da oldukça elzemdir.

Ġbn Haldûn‘un sosyal gerçekliği doğru biçimde kavramak için kendi kurduğu Umran ilmi ile açıkladığı konular Ģöyle maddelenebilir;

1- GeçmiĢ kavimlerin yaĢamları ve değiĢimleri 2- Ġdare ve ülkeleri ele geçirme sebepleri

3- Ġnsan topluluklarının iklimlerle bağlı tabiatları

27 4- Göçler, nüfus hareketleri

5- Devlet kurma, kuvvet kazanma, çökme süreçleri 6- Üretim, tüketim, ticaret, kar/zarar biçimleri 7- Eğitim, Bilim ve sanat

8- Tüm bunların zamana bağlı değiĢim ve dönüĢüm nedenleri

Ġbn Haldûn neden böyle bir sıralama ile eserini ve Umran ilmini ortaya koyduğunu ise Ģu sözlerle ifade eder;

Bedevi yaĢayıĢtan ilk önce bahsetmem,(…) insanlar evvelâ göçebe hayatı yaĢadıkları içindir. Devletler bahsini Ģehirler, kasaba ve köyler bölümünden önce anmamız da aynı sebepten, yani devletlerin Ģehir ve kasaba kurulmadan önce kurulmasından ileri gelmiĢtir. Geçinmeyi diğerlerinden önce anmamıza gelince, geçinme tabiî bir ihtiyaç olduğu içindir. Ġlim bir meziyet ve kemaldir veya ihtiyaç Ģevkiyle öğrenilen bilgidir. zarurî Ģey kemal olan Ģeyden önce gelir. Hüner ve sanatlar kazançlarla bir arada zikretmemiz, sanaatların bazı yönlerini ve sosyal önemi itibarıyla kazanç nev‘inden olduğu içindir.71

Böylece diyebiliriz ki, gözlem ve inceleme ile edinilen verilerle açığa çıkarılan ilke ve kaidelerin tarih ilmine uygulanması tarih felsefesini meydana getirir. Fenomenlerden yani olgulardan çıkarılan kanun ve ilkelerin, sosyal, siyasal, hukuk alanına tatbik edilmesi ise Ġslam hukuk felsefesi, siyaset ve sosyoloji gibi disiplinleri destekler. Günümüz araĢtırmacıları içinde, toplumsal bir antropoloji, kültür bilimi olarak da okumalar yapanlara yine araĢtırmalarımız süresince rastladık ve bibliyoğrafyamızda yer verdik. Daha ileri araĢtırma ve çalıĢmalar için faydalı olacağını umuyoruz. Nitekim böylece, Ġbn Haldûn, çoklu disiplinlerden araĢtırmacıların Ġbn Haldûn üzerine pek çok farklı alanda inceleme yapabilmelerine imkân veren eserler ortaya koymuĢtur.

Avrupa tarihçilerinin ya da oryantalist bakıĢ açısının okuma biçimleri ise daha ziyade Avrupa tarihinin perspektifi ile de bağlı olduğu için, mukaddimeyi, iktisadi ve toplumsal geliĢmesi felce uğramıĢ üçüncü dünya ülkelerinin, Avrupa‘nın sömürgeci ülkelerinin egemenliğini olanaklı kılan nedenleri açıklayan bir eser gibi okunabilmiĢtir. Bunun en somut örneği olan Yves Lacoste‘nin eserinde yer alan, Ġbn Haldûn‘un eserindeki

71

28

gayenin az geliĢmiĢliğin temel nedenlerini ortaya koymak72 kadar yalın bir cevaba indirgenemeyeceğini düĢünüyoruz. Bizim nazarımızda tek bir soru ya da olgu üzerine yazılmıĢ bir kitap değil, Ġbn Haldûn‘un analitik zihin yapısının, tarihi gereklerin bir âlimde oluĢturacağı kaçınılmaz soru ve sorunlarını açıklamayı hedefleyen bir eserdir. Hem kendi doğasının, hem de yaĢadığı toplumun ihtiyaçlarının bir gereği olarak açığa çıkmıĢ kıymetli bir üründür.