• Sonuç bulunamadı

DEVLET OTORĠTESĠNĠN UYGULANMASI

Ġbn Haldûn‘a göre devlet otoritesi; aklî siyaset ve Ģer‘i siyaset olmak üzere iki biçimde uygulanabilir. Bu kısımda devletin mülk ve hilafet, devletin idari teĢkilatı, kuruluĢu, geliĢmesi, yıkılması, asabiye ve iktisatla münasebet biçimleri ile otoritesini nasıl uyguladığı ortaya konur. Ġbn Haldûn‘a göre aklî siyaset sadece dünya menfaatlerini temin etmekle ilgilenmektedir. ġer‘i siyaset ise gerek dünyevî gerekse uhrevî menfaat ve saadetlere vesile olacak bir devlet otoritesinin uygulanması anlamına gelmektedir. 379

Böylece hilafetin manası açıkça anlaĢılmıĢ olmasını sağlamaktan baĢka Ģu husus da ortaya çıkmıĢ bulunmaktadır:

Ġbn Haldûn, yönetim çeĢitlerinden tabii mülk, siyasî mülk ve hilafet biçiminde üç mülk tabiri kullanmaktadır. Tabii mülk, tüm halkı hakkın gerektirdiği Ģekilde sevk ve idare etmektir.380 Siyasî mülk, dünyevî maslahatların dikkate alınarak, zararların giderilmesi amacıyla akli düĢüncenin gereğine göre tüm halkı iĢ görmeye sevk ve idare etmektir.‖ 381

Ġbn Haldûn‘a göre, aklî siyasetin çıkıĢı, insanın bu dünyadaki hayatını güvenli bir biçimde devamını sağlayabilmesi ve geçimini sağlayıp refaha ulaĢabilmesindendir. Dinî siyasetin vaadi ise, insanın hem bu dünyadaki hem öbür dünyadaki hayatını ve menfaatlerini sağlamaktır. Bu nedenle dinî siyaset, daha büyük bir amaç ve saadet umut etmekte, her iki âlemde kurtuluĢu için hizmet etmektedir.

Ġbn Haldûn yine yukarıda iĢaret ettiğimiz gibi bu iki siyasetin koymuĢ olduğu kanunlar arasında nitelik bakımından önemli bir farklılığın olduğunu düĢünmektedir. Dinî

379 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 616.

380 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 406, 410, 429.

381

110

siyasetin kanunlarına onları kabûl edenlerin gönüllü bir itaat ile içselleĢtirmeleri nedeni ile aklî siyasetin kanunlarından daha yüksek değer atfeder.382

Fakat aklî siyasetle hükmeden idareciler iĢini bilerek yaptığı, aklî siyasetin kanunlarına uyarak hareket ettiği durumlarda ona da itaati onaylar. Onun düĢüncesinde zulüm olmadığı sürece aklî siyaset de tarihin koĢullarında bir gereklilik olarak açığa çıkar.

Ġbni Haldûn‘a göre aklî siyasetin de iki boyutu vardır.

1- Ġlki, devletin sağlam yönetilmesini amaçlayan maslahatlar ile sultanın menfaatine göre yönetmek Ģeklindedir. Bu yönetimin hikmet ve akla dayalı olduğunu vurgular; Ġslam dini sayesinde gerçekleĢtirlen yönetimde ise Yüce Allah‘ın buna muhtaç kılmadığını düĢünür. Çünkü Ġbni Haldûn‘a göre Ģeriat bir devletin idaresi için gereken bütün hükümleri içermektedir.383

2- Aklî siyasetin ikinci boyutu ise, tamamen hükümdarın menfaatlerine odaklıdır. ġiddet ve zulümle nasıl iktidarın sürdürüleceği düĢünülmektedir; zamanın Müslüman ya da kâfir bütün hükümdarlarının bu sistemle yönettiğini vurgular. Bir farkla müslüman hükümdarların güçleri oranında Ġslam Ģeriatini tatbik etmeye çalıĢtıklarını söyler.

Aklî siyasetin kanunları, a-) ġer‘i hükümlerden, b-) birtakım ahlak kurallarından c-) toplumdaki kural ve kaidelerden ç-) güç ve asabiye bakımından önce Ģeriata, sonra kurallar bağlamında hükemaya, süreç yönetimi bakımından kendinden önceki hükümdarlara tâbi olunması Ģeklindedir.384

Ġbn Haldûn, aklî siyasetin zulme dönüĢen uygulamalarına atıflarda bulunarak, sıklıkla hertür zulmün umranın yıkılmasına sebep olacağını çeĢitli vesilelerle açıklar. ―Hükümdarın ve devletin hali, umranın suretidir‖ diyerek Mesudî‘den nakille Kral Behram‘ın hikâyesini anlattığı yerde zulmün bir devlet için nasıl bir yıkıma sebep olacağını örneklendirir.

Kral Behram'ı, zulüm yapma ve hanedanlığa karĢı ifa etmesi gereken görevleri ihmal etme hali üzere görünce, bunu inkar maksadıyle Mobezan' ın tariz yollu

382 Uludağ, Süleyman, Ġbn Haldun, Mukaddime, Dergah Yayınları, Ġstanbul, 2017, s.

383

Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 616

384

111

söylediği sözlere dikkat ediniz. O, bu hususu baykuĢun diliyle bir darb-ı mesel halinde anlatınıĢtı: Hükümdar bir kere bir baykuĢun sesini iĢitmiĢ, bu sesin ne manaya geldiğini Mobezan'a sormuĢ, o da Ģöyle cevap vemliĢti: Bir gün erkek bir baykuĢ, diĢi bir baykuĢla evlenmeye karar vermiĢ, diĢi (mehir olarak), Behram zamanında harap olmuĢ yirmi köyün kendisine verilmesini Ģart koĢmuĢ, erkek bu Ģartı kabûl etmiĢ ve diĢi baykuĢa, ġayet Behram'ın hükümdarlığı devam ederse, ben sana yirmi değil, yüz köyü arpalık olarak verdim gitti, arzu ettiğin Ģartların yerine getirilmesi gayet kolay demiĢti. Bu sözleri iĢiten hükümdar, derhal gaflet uykusundan uyandı, Mobezan ile baĢbaĢa bir görüĢme yaptı, bu misalden neyi kastettiğini sordu. O da Ģunları söyledi: Ey hükümdar! Mülkün izzeti, sadece dini ahkamla (ve kanunlara riayetle), Allah'a itaat hali içinde onun emir ve yasaklarına göre hareket etmekle gerçekleĢir. Hükümdarsız Ģeriatın kıvamı olmaz, (devlet ve siyaset) adamları olmadan, hükümdarın izzeti olmaz.385

Ġbn Haldûn‘un buraya kadar anlattıklarından özetle, bir devlette zulüm olarak gerçekleĢtirilebilecekler arasında Ģunlar yer alır;

- AĢırı vergilendirmeler,

- Halka baskı ve zorlayıcı uygulamalarda bulunarak mallarına el koymak, - Halkın yerine bazı meslekleri icra ederek, devletin kendi tekeline alması,

- Mal ve ürünlere dilediği fiyat belirlemeleri ile halkı satmaya zorlayarak geçim vasıtalarını engellemesi,

- Suç olarak netice bulmamıĢ meselelerde insanlara suç itham ederek soruĢturulmaları.

Tüm bunlar Ġbn Haldûn‘a göre, hem Ģeriata aykırıdır, hem de devlete ve topluma zarar verici uygulamalardır. Bu meselelere tezimizin ilgili kısımlarında değindik. Bu manada zulüm kavramının bugünün hukuk literatüründe bireyi öteki bireylere ve devlete karĢı koruma sağlayan güvence ve teminatlar niteliğinde bir takım insan hakları ile açıklıyoruz. Bu bağlamda baktığımızda, Mukaddime ―baykuĢ hikayesi‖, ―nuriĢevan‘ın sözü‖, Aristo‘nun adalet dairesi, Hz. Ömer‘in atama mektubu, Tahir bin Emir Abdullah‘a mektubu gibi örneklerle devletin insanların haklarını ihlal eden, zulmü doğuran uygulamalarını Ģiddetle eleĢtirir.

385

112

Yine bu bağlamda günümüz Ġnsan Hakları Hukukunda temel haklar arasında yeralan yaĢam hakkı, kölelik ve zorla çalıĢtırılma yasağı, adil yargılanma hakkı, düĢünce ve ifade özgürlükleri, mülkiyet hakkı, özel hayatın gizliliği gibi hakların da Mukaddime de yer aldığını görürüz. Bu bağlamda özellikle hukuk araĢtırmacıları, Ġbn Haldûn‘un tarihteki olgusal gerçeklikler üzerinden ―bedevi ve hadari toplumlarda gözlemlediği hak ihlallerinin (zulüm fiilerinin) insan türünün bekası ve medeniyet üzerindeki sonuçlarından hareketle somut, pratik bir insan hakları teorisi ortaya koyduğu‖386

nu düĢünürler. Biz de bu yaklaĢımla hemfikiriz.