• Sonuç bulunamadı

SavaĢ ve BarıĢ Teori ve Kanunları

3. TOPLUM DOĞASI, SOSYAL KANUNLAR

3.4. SavaĢ ve BarıĢ Teori ve Kanunları

Ġbn Haldûn‘a göre ―savaĢ bir gerekliliktir.‖143

Ġsyan etme halinin, insanların tabii hallerinden biri olarak düĢünür, bu nedenle de aynı nesepten gelen kiĢilerin birbirlerini savunup koruyabilmeleri için savaĢtan baĢka bir yol mümkün olmadığını ifade eder. Ona göre; bütün savaĢ ve benzeri mücadeleler Allah‘ın varlıkları yarattığı günden beri devam etmektedir. SavaĢların gerisindeki neden insanların birbirlerinden öç almayı istemeleridir.144 Çünkü herhangi bir zulme uğrayan kiĢi akrabalık bağını kullanarak akrabalarını yardıma çağıracaktır. Taraflardan birinin niyeti intikam iken, diğerinin niyeti kendini koruyabilmek için mücadele etmektir. Soy yakın olduğu sürece bu bağın güçlü, soy uzaklaĢtıkça ise akrabalık bağlarının kısmen gerilemesi ile sonuçlanacağını belirtir. Ona göre; tüm bunlar herhangi bir kızgınlık, kıskançlık ya da baĢkaca bir düĢmanlıktan veya Allah ve din için, devleti korumak gibi nedenlerle olur.145

Her nekadar soy ve nesep bağının doğal ve tabii bir kanun olduğunu ifade etse de, nesep ve soy silsilesini fazla da önemsememek gerektiğini, birbirine yardımlaĢmak ve koruyuculuk dıĢında büyük kıymetler atfetmemek gerektiğini de vurgular. Akrabalık hak ve hukukunu muhafaza etmekten fazlasını ise lüzumsuz addeder.146 Resulullah‘ın ―Sıla-ı Rahim yapmanızı temin edecek ölçüde neseplerinizi öğreniniz‖ hadisi Ģerifine atıfla, nesep asabiyesine verilen kıymetin de bir ölçü ile olması gerektiğine iĢaret eder. Ġbn Haldûn araĢtırmacı ve yorumcularının pekçoğunda asabiye mutlak anlamda yüceltilen ve olumlanan bir ilke olarak anlaĢılmıĢtır. Tezimizde bu örneklere yeri geldikçe

143 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 287.

144

Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 292

145 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt., s. 556.

146

48

değinilmektedir. Bu yaklaĢımın en somut örneklerinden biri de tezimizde bahsi geçtiği gibi, Rosenthal‘in yaklaĢımında görülmektedir. Halbuki Ġbn Haldûn‘un yukarıda belirttiğimiz, asabiyeye değer vermede bir ölçü olması gerektiğine dair vurguları gözden kaçırılmamalıdır.

Bu bağlamda Ġbn Haldûn, aĢağıdaki nedenlerle savaĢların gerçekleĢtiğini savunmaktadır.

1- KomĢu kabile ve aĢiretlere kızgınlık ve rekabet,

2- Çöllerde yaĢayan vahĢi tabiatlılar dediği (Arap, Türk, Türkmen, Kürt) ırkları arasında geçim yolu olarak savaĢın tercih edilmesi, ( Bu savaĢ türündeki amaç mal yağmacılığı olup, rütbe ve devlet kurmak değildir.)

3- Allah ve din uğruna savaĢmak, ( Buna cihad denir )

4- Devletlerin kendi içinde isyan edenler ve itaat etmeyenlerle yaptığı savaĢlar,147

5- Ayrıca savaĢlar ve savaĢ düzenlerine dair farklı milletlerin çeĢitli usülleri olduğunu belirtir.148

Ġbn Haldûn‘a göre zafer için zahirî Ģartlar Ģunlardır; 1- Ordudaki askerin çokluğu,

2- Silahların mükemmelliği, 3- Safların doğru tertip edilmesi, 4- SavaĢ esnasında gösterilen sadakat.

BeĢerî unsurları ise savaĢanların baĢvurdukları kurnazlık ve açgözlülük gibi niteliklerle bağlı olarak Ģöyle açıklar;

1- Geri çekilme hareketi,

2- Hasmı periĢan etmek için çirkin söylentiler yaymak,

3- Arazinin yüksek yerlerini ele geçirmek, çalılık ve engebeli yerlerde gizlenmek,

4- Pusu kurmak ve düĢmana karĢı sert araziyi siper almak,

147 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt., s. 557.

148

49

5- DüĢman iyice yaklaĢtıktan sonra birden üzerine atılmak,

6- Kendini tehlikede gören düĢmanın kurtuluĢunu kaçmayı arar vaziyette bırakmak, vb.149

Ġbn Haldûn, Ġsrailoğulları hakkında yaptığı yorumlarda da, Hz. Musa ve Allah‘ın sözlerine inanmak konusunda aciz kalmalarının nedenini; ―Ġsrailoğullarının uzun yıllar boyunca Firavunların ve Kıbtîlerin kahır ve zulümleri altında yaĢamalarından dolayı, zillet ve hakirliğe alıĢmıĢ oldukları için kalplerinde zafer kazanmak emeli kalmaması‖ na bağlar.150

Bunun hikmetini de ayette ilgili kıssanın geliĢinden yorumlar ve ―bu nesli yok edip, yeni nesil yaratmak‖ için olduğunu belirtir. Ġbn Haldûn bu vakıanın 40 yıllık bir sürece tekabül etmesinden de bir neslin yıkılıp yeni bir neslin doğması için gereken sürenin en az kırk yıl olarak anlaĢılması gerektiğine hükmeder.

Genel olarak olgusal gerçeklikler üzerinde nesnel bir perspektif ve genelleme yani kanunlaĢtırıcı bir tavrı benimseyen Ġbn Haldûn‘un savaĢlar ve mücadeleler sonrasında elde edilen zafer konusundaki fikirleri, nihai noktada inanç sistemiyle bağlı bir teslimiyet içerir. ―Yine de zaferin, bir Ģans ve tesadüfe bağlıdır.‖ demektedir.151

Gizli sebeplerin zafer kazanmaya tesirinin büyük olduğunu, bundan dolayı, hilenin savaĢlarda en tesirli vasıtalardan olduğunu, zaferin çok defa bunlar yoluyla geldiğini belirtir. ―SavaĢ hiledir‖ diyen hadisi Ģerifi de hatırlatır.152

Dünyevî hukukun yani mevcut düzenin ilkelerinden yaptığı analizlerini, metafizik ya da dinî hukukun ilkeleriyle tamamladığını görüyoruz. Bunları birbirinden tamamen ayrı ve aralarında bir boĢluk varmıĢ gibi yorumladığını düĢünmek, Ġbn Haldûn hakkında yapılabilecek en büyük yanılgı olur. Kanaatimizce kategorik bir biçimde tasniflediği bu alanlar, bütüncül bir sisteme iĢaret etmektedir.

Konumuza dönecek olursak, yine görüyoruz ki, Ġbn Haldûn, zafer için bahsedilen gizli sebepleri; ―insanların elinde olmayan ve kalplere atılan bir takım semavî ve ilahî unsurlar‖, olarak ifade eder. Ona göre; ―Bu türden ilahi bir yoldan düĢmanlara salınan

149 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt., s. 567.

150

Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt., s. 314

151 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt., s. 567.

152

50

korku, düĢmanları boğarak hezimete uğramalarına sebep olur.‖153

Dolayısıyla her iki tarafın da muzaffer olabilmek için farklı hilelere baĢvurmalarına rağmen bir tarafın kazanmasına gizli nedenlerin etkili olacağını vurgulamaktadır. Yine de zafer konusunda itibar edilmesi gerekenin, ‗sebep asabiyesi‘ olduğunun altını çizer. Çünkü ona göre; çok çeĢitli asabiyelerden oluĢan bir ordu, tek bir asabiyeye mensup orduya sahip tarafa karĢı koyamaz.154

Fakat bunun da yine ―zahiri sebepler hükmünde‖ kalacağını sözlerine ekler.

Gizli ve gayri tabii sebeplerle elde edilen zaferler konusuna “Ģöhret‖i de dâhil eder. Ġbn Haldûn‘a göre savaĢlardaki zafer hali ile Ģöhret halinin ortak noktası, Ģöhret ve Ģanın yerli yerinde olduğuna çok az rastlanmasıdır. MeĢhur olan pekçokların kazandıkları Ģöhreti haketmediklerini, kötü Ģöhret yapan nice insanın ise aslında yaptıkları kötü Ģöhretten aksine bir durum içinde olduklarını belirtir. Ayrıca sahip oldukları Ģöhretten çok daha fazlasına layık ve ehil olanların da olduğunu, bu durumda Ģöhretin, tam da olması gereken yerde bulunması halinin gerçekleĢtiğini vurgular.155

Bunun nedenlerini insanların kiĢiler hakkındaki düĢüncelerini yayma biçimlerine bağlar. KiĢilerden bahsederken, iĢin içine dâhil ettikleri, taassup, tarafgirlik, vehim, hayal, nakledenin cahilliği, uydurulan hikâyeler, makam sahiplerine methiyeler ve Ģanlarını yayarak kendilerine yaranma ihtiyaçları gibi türlü sebeplerden kaynaklanmaktadır. Ġnsanların yaratılıĢtan rekabet eden varlıklar olmaları, fazilet yerine Ģöhretlere iltifatlarını arttırmaktadır. Nitekim gizli sebeplerden doğan herĢeye ise ―talih‖ denildiğini vurgulayarak bu kısmı sonlandırır.156

Ġbn Haldûn bu ve benzeri tahlil ve tespitlerini, hayatındaki tecrübelerine dayanarak da ifade ettiğini belirtmiĢtik. Örneğin hayatıyla ilgili hatıratında özellikle Mağrip‘teki iktidar mücadelelerini anlattığı kısımda, Sultan Ebu Hammû‘nun Bicaye‘yi ele geçirmek ve bunun için de Riyah kabilelerinin gönlünü kazanmak konusunda kendinden istediği yardımı, Sultan‘ın Ebu Zeyyan‘a karĢı verdiği mücadelede Devavide kabilesi ile savaĢ

153 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 567.

154 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 568, 569.

155 Ġbn Haldûn, Mukaddime, 1. Cilt, s. 570.

156

51

çıkarmak üzere entikalara dâhil olduğunu, tamamen doğal bir süreç üslubu ile anlatır.157