• Sonuç bulunamadı

Uluslararası ve Siyasal Alanda Yapılan ÇalıĢmalar

2. TÜRKĠYE’NĠN TERÖRLE MÜCADELESĠ

2.2. TERÖRĠZMLE MÜCADELE ÇALIġMALARI

2.2.1. Uluslararası ve Siyasal Alanda Yapılan ÇalıĢmalar

Terörle mücadeleye iliĢkin literatür ve dünya üzerindeki terör örgütleri incelendiğinde, terörle mücadelenin nispeten daha az bir kısmının silahlı mücadeleden ibaret olduğu görülmektedir. Dolayısı ile terör, silahlı bir meydan okumadan çok, siyasi bir meydan okuma olarak tanımlandığında, teröre siyasi bir cevap verilmesi daha da önem kazanmaktadır (USAK, 2008: 18). Bu nedenle terörle mücadelede atılacak siyasal adımlar, terör örgütlerinin propaganda malzemelerinin önemli bir kısmının yok edilmesini sağlayacaktır.

Dünyada ulusal ya da uluslararası düzeyde faaliyet yürüten bütün terör örgütlerinin dıĢ devlet yardımı almadan hayatlarını devam etme imkanı bulunmamaktadır. Türkiye‟deki terör örgütlerinin de yıllardan bu yana faaliyetlerini aralıksız sürdürmelerinin en önemli nedenlerinin baĢında yandaĢ devlet yardımları gelmektedir. Bu çerçevede 1970‟li yıllardan sonra faaliyetlerine baĢlayan THKP/C, THKO, TĠĠKP, TKP/ML vb. yasadıĢı sol terör örgütleri baĢta Rusya olmak üzere, Yunanistan, Suriye, Bulgaristan, Arnavutluk, Çin vb. gibi ülkeler tarafından desteklenmiĢtir. Bu ülkeler maddi desteğin yanında, kamp yeri tahsis etme, eğitim verme, silah ve mühimmat sağlama gibi yardımlarda da bulunmuĢlardır. PKK ise 12

127

Eylül askeri darbesinin hemen ardından kadrolarının birçoğunu yurt dıĢına çıkarmıĢ, baĢta Suriye olmak üzere, Ġran, Irak, Ermenistan, Libya, Rusya, Yunanistan ve Bulgaristan tarafından desteklenmiĢtir. Örgüt lideri Öcalan 1999 yılında yakalanmasının ardından tüm dünyaya açık yapılan yargılamasında bu gerçeği net bir Ģekilde ifade etmiĢtir (Alkan, 2008: 145). Türkiye bu amaçla gerek komĢularıyla, gerekse uluslararası alanda terör örgütlerine verilen bu dıĢ desteğin kesilmesi amacıyla zaman zaman yoğun bir Ģekilde diplomatik görüĢme trafiği içerisine girmekte, bazen ikili anlaĢmalarla önemli kazanımlar elde etmektedir. 1998 yılında Suriye ile yapılan Adana AntlaĢması bu anlamda bir kilometre taĢı sayılabilir. Zira bu anlaĢma ile Suriye uzun yıllardır destek verdiği PKK‟ya artık destek vermeyeceğini ve örgüt militanlarını ülkesinde barındırmayacağı konularında taahhütlerini yerine getirmiĢ, bu aĢamadan sonra örgüt lideri Öcalan‟ın ülkeden çıkıĢı sağlanmıĢ ve süreç Kenya‟da yakalanması ile birlikte sonuçlanmıĢtır.

Türkiye, siyasal alanda uluslararası toplumun terörle mücadeleyi amaçlayan bütün gayretlerini desteklemiĢ, katkıda bulunmuĢ ve terörizmin her çeĢidini kınamıĢtır. Terörizm ve organize suçlarla ilgili 62 ülke ile güvenlik ve iĢbirliği anlaĢması imzalamıĢ, aynı konuları kapsayan 117 ikili ve çok taraflı anlaĢmalara aktif taraf oluĢtur. 1970‟li yıllardan günümüze kadar da uluslararası alanda terörizmle mücadeleyi kapsayıcı araçları oluĢturan 12 BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi ve diğer protokolleri imzalayıp onaylayan ilk ülkelerden birisi olmuĢtur (Alkan, 2008:149). Avrupa Konseyi‟nin 27 Haziran 1980 tarihinde kabul edilen 80 nolu tavsiye kararı ile baĢlayan, kara paranın aklanmasının önlenmesine iliĢkin uluslararası giriĢimler; çok taraflı mücadele esaslarını belirlemek, bu esasları organize etmek, bu konuda standartlar geliĢtirmek ve ülkeler arasında iĢbirliğini tesis etmek amacı ile bir dizi geliĢme ve sözleĢmeleri beraberinde getirmiĢtir. Bu kapsamda terörle mücadele ve kara paranın aklanması ile mücadele edilmesi amacıyla, 1989 yılında “Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force- FATF)” kurulmuĢtur. Türkiye, 1991 yılından beri FATF üyesi olup, bu alanda terörle mücadele ve kara para aklanması konusunda uluslararası iĢbirliğinin önemli bir üyesi olmuĢtur. Türkiye Avrupa Konseyi'nin çalıĢmaları sonucu oluĢturulan “Terörün önlenmesine dair Avrupa SözleĢmesi” ni de ilk imzalayan ülkelerden birisi olmuĢtur (Çakır, 2004: 51-52).

128

ABD‟yi sarsan 11 Eylül Terör Saldırısı‟nın akabinde BirleĢmiĢ Milletler (BM) Genel Kurulu‟nda, 28 Eylül 2001 tarihinde Türkiye‟nin de onayladığı 1373 sayılı karar alınmıĢtır. Bahse konu karara göre; terör örgütlerine sağlanan siyasi, mali ve idari desteğin önlenmesi, silah, patlayıcı ve malzeme kaynaklarının kesilmesi, güvenli barınma ve rahat hareket etme kabiliyetinin engellenmesi ve haberleĢme imkanlarının yok edilmesi gerekmektedir. Bu anlamda Türkiye, terörle mücadele için uluslararası kampanyada aktif bir rol oynamaya devam etmektedir. Bu kapsamda Türkiye, BM‟nin tüm Anti-Terör protokolleri ile sözleĢmelerine taraf olup, 2005 yılında “Terörün Önlenmesine Dair Avrupa SözleĢmesi‟ni Tadil Eden Protokolü” de onaylamıĢtır (Keskin, 2007: 169).

1984‟ten günümüze kadar Türkiye‟de siyasal alanda terörle mücadele adına birçok giriĢimlerde bulunulmuĢ ve bir takım önlemler alınmıĢtır. Çevre ülkelerle yürütülen diplomasi sonucunda 1999 yılında Öcalan‟ın yakalanması bunlardan birisidir. Ancak Öcalan‟ın yakalanmasıyla PKK terör örgütünün yaĢadığı travmatik durumu, Türkiye‟nin bir avantaja dönüĢtüremediği görülmektedir. Terör eylemlerinin tekrar arttığı 2003 yılına gelindiğinde, sürecin tam tersine çevrildiği, devlet tarafından siyasal, sosyal ve ekonomik politikaların uygulanmaya baĢlandığı gözlenmiĢtir. Bu dönemde sosyal, ekonomik ve siyasal alanda yapılan atılımlar terörle mücadelede önemli kazanımlar sağlamıĢtır. Bu atılımlar, Ģehit cenazeleri üzerinden Türk milliyetçiliği yapılan bir dönemde, Kürt milliyetçiliği yapılan bölgelerdeki (Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi) halktan kabul görmüĢ ve 2007 Temmuz seçimlerinde iktidar partisi bölgedeki oyunu görülür biçimde artırmıĢtır (USAK, 2008: 18-19).

Uluslararası örneklerinde de görüldüğü gibi demokratik zeminde yürütülen terörle mücadele baĢarılı sonuçları da beraberinde getirmektedir. Bu anlamda özellikle AB sürecinde yaĢama geçirilen siyasal reformlar, hem bireysel hak ve özgürlükler alanında önemli geliĢmeler sağlamıĢ hem de terörle mücadelenin daha demokratik zeminde ve Ģeffaflık içinde yürütülmesi için gerekli yasal düzenlemeler gerçekleĢmiĢtir (USAK, 2008: 84). Bu kapsamda Avrupa Birliği Komisyonu‟nun ilerleme raporları doğrultusunda AB uyum yasaları adı altında paketler halinde toplu yasal düzenlemelerle mevcut düzenlemelerde yer alıp eleĢtirilere neden olan ve insan hakları ve hürriyetlerine getirilen sınırlamalar kaldırılmaya çalıĢılmıĢtır. Güvenlik

129

birimleri içerisinde de bu yasaların uygulanması ve denetlenmesi ile insan hakları ihlallerinin önüne geçilmesi amacıyla Ġnsan Hakları Birimleri kurularak faaliyete geçirilmiĢtir (Alkan, 2009: 142). Özellikle 2000 yılından sonra, bu türden hak ihlali iddiaları neredeyse sıfır düzeyine inmiĢ, “ĠĢkenceye Sıfır Tolerans” politikasıyla daha önceki yıllarda Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi (AĠHM) tarafından insan hakları ihlalleri gerekçesiyle sürekli olarak mahkumiyet karaları ile cezalandırılan Türkiye‟de, demokratikleĢme anlamında devlet kurumları gözle görülür bir ilerleme kaydetmiĢlerdir.

PKK‟nın terör örgütü olduğunun diğer ülkelere anlatılması kapsamında yapılan çalıĢmalarda da baĢarı sağlanmıĢtır. Bu bağlamda 13 Ocak 2004‟te ABD hükümeti, PKK ve ona bağlı tüm oluĢumları (KADEK/KONGRA-GEL) terör örgütü listesine dahil etmiĢtir. Yine aynı yıl, 5 Nisan 2004‟te bu defa Avrupa Birliği, PKK/KONGRA-GEL‟i terör örgütleri listesine almıĢtır. Ġngiltere Parlamentosu‟nun PKK‟yı ve örgütün kullandığı diğer isimler olan KADEK ve KONGRA-GEL‟i yasaklayan kararı da 14 Ağustos 2006 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir (Altun, 2010: 121).

Türkiye‟de 2002 yılından beri iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK-Parti), 2009 yılı yaz aylarından itibaren kamuoyunda “Kürt Açılımı” olarak adlandırılan bir projenin baĢlatıldığını duyurmuĢ ve projenin ismini önce “Demokratik Açılım”, daha sonra ise “Milli Birlik ve KardeĢlik Projesi” olarak kamuoyuna açıklamıĢtır. AK Parti lideri ve aynı zamanda baĢbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, 11 Ağustos 2009 günü TBMM‟deki grup toplantısında yaptığı konuĢmasında açılım projesinin amacını ve içeriğini açıklarken, Türkiye‟nin çeĢitli etnik ve kültürel unsurları içinde barındırdığını ve bu unsurların hep beraber bu ülkeyi kurduğunu, bu kültürel unsurların tarihsel bir bağla birbirine bağlı olduğu gerçeğini dile getiren bir konuĢma yapmıĢtır. Proje açıklandıktan sonra, öncelikle siyasi partiler olmak üzere birçok sivil toplum kuruluĢuna ziyaretler yapılarak proje anlatılmıĢ ve açılıma destek vermeleri istenmiĢtir. Bunlar arasında projeye destek verip olumlu yaklaĢanlar olduğu gibi eleĢtiri getirenler de olmuĢtur. BaĢta muhalefet partileri olmak üzere belirli kesimlerden projeye yönelik, açılımın içinin tam olarak doldurulamadığı ve projenin söylemden ibaret olup, pratikte yapılacak Ģeylerin net bir Ģekilde ifade edilmediği gibi eleĢtiriler getirilmiĢtir.

130

Demokratik açılım projesi kapsamında terör örgütlerinin propagandalarını etkisiz hale getirmek amacıyla Kürtçe dil merkezlerinin açılması önündeki yasal engeller kaldırılmıĢ, 24 saat Kürtçe yayın yapan devlet televizyonu TRT-6 (ġEġ) 2009 yılında yayın hayatına baĢlamıĢtır. Bu hamlelerle özellikle Doğu ve Güneydoğuda yaĢayan bölge halkına, devletin kendi anadilleri olan Kürtçeye karĢı olumsuz bir tavrı olmadığı benimsetilmeye çalıĢılmıĢtır (Altun, 2010: 130). Günümüzde de açılım süreciyle ilgili olarak hükümet ve devletin ilgili kurumları tarafından ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel anlamda terörü bitirmeye yönelik her türlü öneri ve projenin tartıĢılmaya açık olduğu düĢüncesi sık sık ifade edilmektedir.

Türkiye gibi terör sorunu ile mücadele eden Ġspanya ve Ġngiltere gibi ülkeler incelendiğinde, etnik temelli terör eylemlerinin en Ģiddetli olduğu dönemlerde dahi demokratik bir devlet görüntüsünü zedeleyecek uygulamalara devlet politikası bağlamında yer verilmemeye azami özen gösterilmektedir. Buna ek olarak yeni önlemlerle terörün önünü kesmek ve halkın içindeki destek noktalarını yok etmek için demokratik araçlardan faydalanıldığı da görülmektedir. Son tahlilde demokratik açılımların yapılmıĢ olması, hatta bunların daha da geliĢtirilmesi, özellikle PKK‟nın üzerinde büyüyüp yeĢerdiği propaganda silahının elinden alınması anlamını gelmektedir. Askeri alandaki terörle mücadelenin baĢarıya ulaĢması ile birlikte, demokratik alandaki reformlar Türkiye‟nin hem uluslararası alanda hem de kendi içinde güçlenmesi sonucunu doğurmuĢtur (Çetin, 2009: 105).

Sonuç olarak bölgenin, siyasi iktidarlarca uzun yıllar ihmalinden kaynaklanan sıkıntıları halen mevcuttur. Bölgenin sürekli sömürüldüğü halkın tahkir edildiği ve dıĢlandığı görüĢleri terör örgütleri tarafından yoğun bir biçimde propaganda edilmektedir. Bu nedenle ayrılıkçı örgütlerce kullanılan bu konulara süratle çözüm getirilmeli, bölgenin halen eksik kalan elektrik, yol, su, haberleĢme vb. alt yapı hizmetleri acilen bitirilmelidir. Böylelikle istismar ortamı ortadan kaldırılırken, vatandaĢın devletine olan inanç ve bağlılığı da pekiĢtirilmiĢ olacaktır (AktaĢ, 2006: 73). Diğer taraftan 2000‟lerden bu yana önemli mesafe alınan demokratikleĢme faaliyetlerine hız verilmeli ve uluslararası alanda terör örgütlerinin faaliyetlerinin engellenmesine yönelik iĢbirliği çalıĢmaları artırılmalıdır.

131