• Sonuç bulunamadı

Ekonomik Alanda Yapılan ÇalıĢmalar

2. TÜRKĠYE’NĠN TERÖRLE MÜCADELESĠ

2.2. TERÖRĠZMLE MÜCADELE ÇALIġMALARI

2.2.2. Ekonomik Alanda Yapılan ÇalıĢmalar

Terörizmle ekonomik olarak mücadele etmenin iki boyutu vardır. Bunlardan birincisi terör örgütlerinin finansal kaynaklarının kesilmesi ve bu kaynaklara yönelik tedbirlerin alınması, diğeri de terör örgütlerinin yoğunlukla faaliyet gösterdiği bölgelerdeki ekonomik Ģartların düzeltilerek refah düzeyinin artırılması ve bölgeye bu bağlamda yapılacak yatırımların artırılmasıdır (Altun, 2010: 127). Bu anlamda terör örgütleri ile ekonomik alanda etkili bir mücadele yürütülmesi için her iki boyutun birlikte ele alınası ve bu ikisinden birisinin ihmal edilmemesi zorunludur.

Terör örgütlerinin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için finansal kaynak sağlamaları olmazsa olmaz Ģartlardandır. Bu nedenle terör örgütleri; kaçakçılık, uyuĢturucu ticareti, soygun, gasp, tehditle para toplamak gibi illegal faaliyetlerin yanı sıra, sempatizan veya mensuplarca yapılan bağıĢ, aidat ve örgütler tarafından iĢletilen ticari kuruluĢlar v.b gibi legal alandaki çalıĢmalardan gelir elde etmektedir. Dünya üzerinde küreselleĢen sermaye dolaĢımı, küresel bazda hareket eden terör örgütlerinin kazançlarının tasarrufunda, elektronik transferinde veya fon akısında bir takım kolaylıklar elde etmesine neden olmuĢtur. Temeli ekonomik menfaat olan suçların geliĢmesi ve terörizmin finansmanının engellenmesi için, ortak hareket ve yöntemlerin oluĢturulması amacıyla, uluslararası bazda mücadele edebilecek organizasyonlar oluĢturulmasına ihtiyaç duyulmuĢtur (Keskin, 2007: 181).

Terörün finansmanını engellemek amacıyla, 9 Aralık 1999 tarihinde BirleĢmiĢ Milletler (BM) nezdinde, “Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası SözleĢme” hazırlanmıĢ ve 10 Ocak 2000 tarihinden bugüne kadar Türkiye dahil birçok devletin sözleĢmeyi onaylaması ile sözleĢme yürürlüğe girmiĢtir. SözleĢmenin temel özelliği, terörün finansmanını ayrı bir suç olarak düzenlemesi ve ister yasa dıĢı ister yasal kaynaklardan elde edilmiĢ olsun, terörün finansmanında kullanılan veya kullanılacak ya da terörün finansmanından elde edilecek gelirlere el konulması hükmünü getirmesidir. SözleĢmenin ikinci maddesi ile terörün finansmanından neyin anlaĢılacağı açıklanmıĢtır. Buna göre; “Bir kimsenin sözleĢmede belirtilen eylemlerde kullanılmak amacıyla ya da kısmen veya tamamen bu tür eylemlerde kullanılacağını bilerek fonlar toplaması ve sağlaması” terörün finansmanı sayılmaktadır. Bu alanda yapılmıĢ diğer uluslararası çalıĢmalar ise BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyinin çıkarmıĢ olduğu kararlardır. BM

132

Güvenlik Konseyi, terörün önlenmesine yönelik olarak yayınladığı kararlarının ardından terörün yanı sıra terörün finansmanının da önlenmesi ile uluslararası alanda terörle etkin bir mücadelenin gerçekleĢtirilebileceği görüĢünden hareketle çeĢitli kararlar yayınlamıĢtır (MASAK, 2011).

Terörist organizasyonların finansal kaynaklarının 11 Eylül saldırılarının ardından uluslararası alanda yoğun bir incelemeye alınması nedeniyle, terör örgütlerinin finans kaynağı yaratmak için uyuĢturucu kaçakçılığına yönelmiĢtir. Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire BaĢkanlığı‟nın terör örgütlerinin uyuĢturucu faaliyetleriyle ilgili hazırladığı rapora göre; “UyuĢturucu ticaretinin yıllık getirisinin 500 milyar dolar olduğu, bu hususun BirleĢmiĢ Milletler (BM) kaynaklarında da yer aldığı, her suç organizasyonu gibi terörist örgütlerin de uyuĢturucu ticaretinden pay aldıkları, Narko-terörist grupların hemen hemen dünyanın her bölgesinde faaliyet gösterdiği, KONGRA-GEL/PKK, El- Kaide, FARC (Kolombiya), Sendero Luminoso (Peru), Hizbullah, Özbekistan Ġslami Hareketi ve ETA‟nın (Ġspanya), uluslararası platformlarda narko-terörizm bağlantısı sürekli vurgulanan örgütler oldukları, Türkiye‟de KONGRA-GEL‟in yanı sıra DHKP/C, TKP/ML ve ASALA gibi terör örgütlerinin de faaliyetlerini finanse etmek amacıyla uyuĢturucu kaçakçılığına karıĢtıkları, terör örgütlerinin uyuĢturucu kaçakçılığı olaylarına gün geçtikçe daha çok eğildiği, terör örgütlerle bağlantılı uyuĢturucu operasyonlarında tonlarca uyuĢturucu maddenin ele geçirildiği hususları bildirilmiĢtir (Keskin, 2007: 183).

Türkiye‟de terörün finansmanı ile mücadele edilmesi, ilk kez 1996 yılında çıkarılan kanunla hukuki bir kimlik kazanmıĢ ve 5549 sayılı Kanun yürürlüğe girinceye kadar, bu mücadelenin hukuki dayanağını oluĢturmuĢtur. Mali Suçlar AraĢtırma Kurulu BaĢkanlığı (MASAK), 19.11.1996 tarihinde yürürlüğe giren 4208 sayılı “Kara paranın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanun” ile kurulmuĢ ve 17 ġubat 1997 tarihinde faaliyetine baĢlamıĢtır. Ancak zaman içinde, gerek uluslararası boyutta aklama ile mücadele yöntemlerinin geliĢmesi, gerekse uluslararası ekonomik ve finansal iliĢkilerin daha önceki dönemlerle mukayese edilemeyecek derecede artması, Türkiye‟de de terör örgütlerinin aklama faaliyetleri ile mücadelede yeni bir kanuni düzenleme yapılması ihtiyacını doğurmuĢtur. Bu ihtiyaçtan hareketle hazırlanan 5549 sayılı “Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun”,

133

18.10.2006 tarihinde yürürlüğe girmiĢ, bu kanun ile terörün finansmanının önlenmesi kapsamında veri toplamak, Ģüpheli iĢlem bildirimlerini almak, analiz etmek ve değerlendirmek de MASAK‟ın görevleri arasına dahil edilmiĢtir (MASAK, 2011). Türkiye‟de terörizmin finansmanı ile mücadelede MASAK ile birlikte Cumhuriyet Savcıları da görevli ve yetkili kılınmıĢtır.

Türkiye, terör örgütlerinin, özellikle PKK‟nın finansal kaynakları ile mücadele kapsamında birçok yol ve yönteme baĢvurmuĢtur. Bunların arasında hukuk, istihbarat, siyasi ve polisiye alanlarda alınan tedbirler baĢta gelenlerdir. Bu anlamda Ģehir merkezlerinde istihbari bilgiler değerlendirilerek gerçekleĢtirilen operasyonlarda her yıl önemli miktarda uyuĢturucu ele geçirilmektedir. Ele geçirilen bu uyuĢturucu maddelerin çoğunun terör örgütüyle irtibatlı olduğu tespit edilmiĢtir (Altun, 2010: 128). Siyasal alanda alınan tedbirler sonucunda da PKK terör örgütünün faaliyet gösterdiği ülkelerle iĢbirliği yapılarak terör örgütünün dıĢ ülkelerde ekonomik faaliyetlerde bulunmasının önüne geçilmeye çalıĢılmaktadır. Bu kapsamda özellikle AB nezdinde baĢta Almanya, Ġsviçre, Fransa, Yunanistan ve Danimarka gibi ülkeler olmak üzere terör örgütlerinin, Avrupa‟da bulunan ekonomik varlıklarına tedbir konulması ve ticari faaliyetlerinin engellenmesine yönelik çalıĢmalar üst düzeyde sürdürülmektedir.

Türkiye‟de, terör örgütlerinin finans kaynakları ile mücadele çalıĢmaları yanında mücadelenin diğer boyutu olan sosyo-ekonomik geliĢmenin sağlanması amacıyla da çalıĢmalar yürütülmektedir. Bu anlamda, terör örgütleri üzerinde yapılan araĢtırmalarda, örgüt mensuplarının genellikle alt sosyo-ekonomik düzeyden gelen bireyler olduğu gözlemlenmiĢtir. Örneğin KÖK Sosyal ve Stratejik AraĢtıralar Vakfı tarafından, 1003 tutuklu terör örgütü üyesi üzerinde uygulana bir anket çalıĢması sonucunda, tutukluların gerek kendilerinin, gerekse ailelerinin gelir düzeylerinin oldukça düĢük olduğu görülmüĢtür. Ġnsanların gelir düzeyi arttıkça örgüte katılım da azalmaktadır. Bu durum gelir düzeyi düĢük olan bireylerin PKK propagandasına daha açık olduklarını göstermektedir (Özönder, 1998: 292). Nitekim PKK ve Hizbullah terör örgütleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri baĢta olmak üzere ekonomik nedenlerden dolayı yoğun bir göç almıĢ olan Ġstanbul, Ġzmir, Adana, Mersin, Bursa gibi illerde özellikle Kürt kökenli vatandaĢların içerisinde örgütlenmiĢtir. Terör örgütleri bu bölgelerde iĢsizlik oranları yüksek olduğundan

134

dolayı yürüttüğü propagandalarla gençleri kolayca kazanabilmektedir. Bu nedenle devlet, bölgede iĢsizliği ortadan kaldırabilmek ve ekonomik anlamda bir atılım gerçekleĢtirebilmek için Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)‟ni hayata geçirmiĢtir.

Güneydoğu Anadolu Projesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi‟nin sahip olduğu kaynakları kullanarak bu bölgede yaĢayan insanların gelir düzeyini ve yaĢam kalitesini yükseltmeyi, bölgelerarası farklılıkları gidermeyi ve ulusal düzeyde ekonomik geliĢme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı hedefleyen son derece önemli ve kapsamlı bir projedir. Proje alanı, Fırat ve Dicle havzaları ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer alan 9 ili kapsamaktadır. 1970'lerde Fırat ve Dicle nehirleri üzerindeki sulama ve hidroelektrik amaçlı projeler olarak planlanan GAP, 1980'lerde çok sektörlü, sosyo-ekonomik bir bölgesel kalkınma programına dönüĢtürülmüĢtür. Kalkınma programı, sulama, hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal ve kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve sağlık gibi sektörleri kapsamaktadır. Su Kaynakları Programı 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1.82 milyon hektar alanda sulama sistemleri yapımını öngörmektedir. Toplam maliyeti 32 milyar ABD doları olan Proje'nin, Enerji santrallerinin toplam kurulu gücü 7476 MW olup yılda 27 milyar kilowatsaat enerji üretimi öngörülmektedir (GAP, 2011).

Türkiye, Köy-Des ve Bel-Des projeleriyle de yolsuz, susuz, elektriksiz ve telefonsuz tüm yerleĢim yerlerinin alt yapı sorunlarını gidermeye çalıĢmıĢtır. Köy- Des Projesi kapsamında Doğu ve Güneydoğu Anadolu dahil olmak üzere Türkiye genelinde 2005-2008 yılları arasında 4.700.000.000 YTL ödenek kullanılmıĢ 1,337.9 km ham yol, 6,448.9 km tesviye yol, 51,228.8 km stabilize yol, 63,121.6 km asfalt yol yapılmıĢ, 11,995.1 km yol onarılmıĢ ve 782 adet köprü yapılmıĢ ayrıca 3522 adet suyu olmayan köye ve 24.056 suyu yetersiz köye hizmet götürülmüĢtür (Çetin, 2009: 111).

27 Temmuz 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5233 sayılı “Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların KarĢılanması Hakkında Kanun” ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu‟da terör mağdurlarına zararlarını yargı yoluna gitmeden tahsil edebilme yolu açılmıĢtır. Yasa 1987-2002 yılları arsında OHAL bölgesindeki illerde yaĢanan terör olaylarıyla sınırlı tutulmuĢtur. Yine yasayla terörden zarar görmesine rağmen örgüte yardım ettiği için hapis cezası ile mahkum edilenler yardım kapsamı

135

dıĢında tutulmuĢtur. Ġllerde valilerin baĢkanlığında kurulan zarar tespit komisyonları, mağdurlara ve ölenlerin mirasçılarına olayların özelliğine göre belirli miktarlarda ayni ve nakdi yardım ödenmesine karar vermiĢtir. Komisyon kararları doğrultusunda köyleri boĢaltılan mağdurlara, yeni köyler oluĢturabilme, hayvanı ölene hayvan verilebilme ve evleri yıkılana yeni ev yaptırılabilme yetkisi komisyona tanınmıĢtır. Kanunun çıktığı 2004 tarihinden son baĢvuru tarihi olan 27 Temmuz 2006 tarihine kadar yaklaĢık 100.000 kiĢi komisyonlara baĢvuru yapmıĢtır (BaybaĢ, 2007: 151).

Ancak yapılan tüm bu çalıĢmalara rağmen iĢsizlik ve ekonomik sıkıntı bölge açısından henüz ortadan kaldırılamamıĢtır. ĠĢsizliğin azaltılabilmesi için bölgenin en kısa sürede sanayileĢmesi ve kalkınması gerekmektedir. Bu çerçevede bölgede modern ulaĢım yatırımlarına ağırlık verilmeli, özel sektör özendirilerek bölgeye ekonomik yatırımlar çekilmeli ve bölgenin doğal yer altı ve yer-üstü kaynaklarına uygun yüksek kapasiteli sanayi tesisleri kurulmalıdır (Alkan, 2009: 140). Ancak sayılan bu hamlelerin yapılabilmesi de yine bölgede var olan güvenlik endiĢesinin sona erdirilmesiyle mümkün olabilecektir. Çünkü PKK terörü baĢladığı zamandan bu yana, iç ve dıĢ yatırımcılar bölgede güven ortamı olmadığından yakınmakta ve bu nedenle bölgeye yatırım yapmaktan çekindiklerini ifade etmektedirler.