• Sonuç bulunamadı

Ulusal İş Sistemlerinin Temel Karakteristikleri

Belgede Ar-Ge Personeli (sayfa 45-50)

33 varılmıştır. Burada farklı endüstrilerden olan bağlı firmalar arası karşılıklı bilgi ve yenilik paylaşımı söz konusu olduğundan olumlu katkı söz konusu olur (Chen ve diğerleri, 2010).

Yapılan inceleme ve değerlendirmelere sonucunda Doğu Asya bölgesinin ve Türkiye’nin her geçen gün gelişen yapısı ile dikkat çekmekte olduğu görülmektedir.

İnovasyon alanında da gelişimini gösteren ülkelerin, doğru stratejilerle rekabet avantajı ve ekonomik performansı da hızla gelişim göstermeye devam edecektir (Hu ve Mathews, 2005).

34 ve iş yönetimi olmak üzere iş sistemlerinin üç temel karakteristiği olduğunu belirtmiştir. İş sistemlerini şekillendiren kurumsal alt yapıları ise; devlet, finansal sistem, yetenek geliştirme ve kontrol sistemi ve güven-otorite ilişkileri olmak üzere dört ana başlık altında sınıflandırmıştır.

Tablo 1: İş Sistemlerinin Temel Karakteristikleri İş Sistemlerinin Temel Karakteristikleri 1.Sahiplik Koordinasyonu

•Sahip kontrolünün ana şekli: doğrudan, bağlaşık ve piyasa ilişkileri

•Üretim zincirlerindeki sahiplik bütünleşmesinin kapsamı (Dikey bütünleşme)

•Farklı sektörlerdeki sahiplik bütünleşmesinin kapsamı (Yatay bütünleşme) 2.Sahiplik Dışı Koordinasyon

• Bir üretim zincirinin üyeleri arasındaki koordinasyon

• Rekabet edenler arasındaki koordinasyon

• Farklı sektörlerdeki firmalar arasındaki koordinasyon 3.İstihdam İlişkileri ve İş Yönetimi

• İşçi-işveren karşılıklı bağımlılığı

• Yetki verme, işçilere güvenme

Kaynak: Whitley, R. (1999) Divergent Capitalisms: The Social Structuring and Change Of Business Systems, Oxford University Press, s.34.

1.3.1. Sahipliğe Dayalı Eşgüdüm (Sahiplik Koordinasyonu)

Sahiplik koordinasyonu işletme yönetiminin tek elde toplanıp toplanmadığını inceler. Buna göre sahiplik yapıları; doğrudan sahibi tarafından kontrol edilen işletmeler (doğrudan), sahiplerin stratejik kararlar alma yetkisini yöneticilerine yaydığı ortaklaşa sahiplik (bağlaşık yapı) ve piyasa sahipliği olmak üzere üç tür olarak sınıflanmıştır. Whitley’e (1999) göre, Güney Kore şabolleri doğrudan sahipliğe, Japon keiretsuları bağlaşık sahipliğe ve Anglo-Sakson ülkeleri de piyasa

35 sahipliğine örnek olarak verilebilir. Sahipliğin baskın olarak tanımlandığı işletmeler yönetimin tek elde toplandığı ve kurumsallığın işletme sahibinin sınırları dahilinde kullanıldığı işletmelerdir.

Tek kişinin işletme sahibi olduğu durumlarda işletme sahibinin tutumu oldukça önemlidir. İşletme sahibinin risk alma seviyesi, bilgi düzeyi ve ilgi alanları ile belirlenen yönetim yapısında yöneticilerin kendilerini sürekli geliştirebilir olması önem taşımaktadır. Sahiplerin firmaların yönetiminde etkin rol aldığı işletmelerde, risk ve belirsizliklerin yönetimi için sahip yöneticiler teknoloji ve pazar ile ilgili bilgi ve uzmanlıklarını sürekli geliştirme eğilimindedirler. Sahiplikte aile ilişkilerinin yer aldığı yapılarda ise, işletme sahibi önemli kararlarda yönetime katılmakta, birçok durumda oylama sistemi etkin olmaktadır (Çakan ve diğerleri, 2011; Whitley 1999).

Ülkeler arasında değişen pazar yapıları sahiplik durumu ile yakından ilişkilidir. Örneğin, Güney Kore’nin büyük şabolleri çeşitlendirmeyi yüksek seviyede tutarak hem yatay hem dikey büyürken, küçük işletmeler çeşitlendirme yapmak yerine dikey büyüme eğilimindedirler. Burada dikey büyüme, hem üretimin yanında kendi satış ağını kurmak hem de tedarikçi ile bütünleşerek üretim için gerekli yarı mamullerin bir kısmını kendi kaynaklarıyla üretmek olarak iki yönlü gelişir.

Sahipliğe dayalı eşgüdümün az olduğu Almanya gibi ülkelerde ise dikey büyüme en az seviyede tutulurken yatay çeşitlendirme yüksek seviyede gerçekleşebilir (Whitley, 1999).

1.3.2.Sahipliğe Dayalı Olmayan Eşgüdüm (Sahiplik Dışı Koordinasyon)

Sahiplik dışı koordinasyon firmaların sahipliği dışında gelişen bağları değerlendirir. Whitley (1999), firma yükümlülükleri gibi bağları içeren sahiplik dışı

36 koordinasyona ilişkin üç boyut tanımlamıştır. Bunlar; bir üretim zincirinin üyeleri arasındaki işbirliğinin derecesi, rekabet edenler arasındaki işbirliğinin derecesi ve farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar arasındaki koordinasyon derecesi olarak tanımlanmıştır.

Sahiplik dışı bağlar birçok şekilde ortaya çıkabilir. Oluşan ağlardan ilki aynı üretim zincirinde yer alan üyeler arasındaki işbirliğini inceler. Benzer şekilde rekabet halindeki iş sistemi aktörleri arasında bir koordinasyon söz konusu olabilir. Bu yapı içinde tedarikçiler ve müşteriler arasında uzun süreli zorunlu anlaşmalar ile ortaya çıkan bağlar sonucu ağların oluşumu söz konusu olabileceği gibi, firmaların müşteriler için rekabeti de söz konusu olabilir. Yine bazı durumlarda rekabet içindeki işletmeler yeni teknolojilerin oluşturulması veya istihdam politikaları sürecinde formel birliktelikler kurarak ittifak içinde olabilirler. Son olarak farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar yeni pazarlara girmek, uzmanlaşma riskini azaltmak ve yeni teknolojilere sahip olmak gibi değişik amaçlarla farklı alan ve süreler içinde ittifak kurabilirler. Bu durum Japonya’daki gibi pazarlar arası gruplarda hisse değişimini gerekli kılabileceği gibi birlikte girişim formları ile spesifik aktiviteler üzerine gelişebilir. Sahipliğe dayalı olmayan koordinasyonun sahiplik ilişkileri ile bağlantısı söz konusudur. Doğrudan sahiplik kontrolünün mevcut olduğu işletmelerde rakiplerle kurulan ilişki ve işbirliği kapsamı sınırlıdır. Üretim zincirlerinin piyasaya ait olduğu işletmelerde işletme sahiplerinin yönetime direkt olarak katılımı düşük olduğundan, işletme sahibi etrafında toplanma oranı düşüktür.

Bu durumda hisse oranında etkinlik söz konusu olduğundan işletme sahibinin bilgisi ve risk alma kabiliyeti önemsiz kalmaktadır. Ayrıca bu durumlarda işletmenin ortak

37 faaliyet yürüttüğü firmalarla spesifik alanlarda ve uzun dönemli ittifaklar oluşturması riskli ve zordur (Whitley 1999, Çakan ve diğerleri, 2011).

1.3.3. Çalışan İlişkileri ve İş Yönetimi (İstihdam İlişkileri ve İş Yönetimi)

Çalışan ilişkileri ve iş yönetimi temel olarak işçi-işveren arasındaki karşılıklı bağımlılık ve işçilere güvenme-yetki verme durumlarına ilişkin değerlendirmeler içermektedir. Ülkelerde iş sistemleri ve çalışan ilişkileri birçok biçimde değişir ve bu süreçte farklı çalışma biçimleri ortaya çıkmaktadır. Whitley (1999), iş sistemlerinin temel yapısını şekillendiren unsurlardan biri olarak işçi-işveren ilişkilerini incelemiştir.

İşçi ve işveren arası karşılıklı bağımlılık derecesinin seviyesi işçi-işveren ilişkilerinin temelinde yer alan noktadır. Bu seviye ülkeler arasında farklılaşarak iş sistemine özgü olarak gelişmiştir. Örneğin, 1960-1970’li yıllarda organizasyon temelli istihdam yapısına sahip Japon firmalarında işveren ve işgücünün büyük kısmı arasında karşılıklı bağımlılık seviyesi yüksek olarak tanımlanmıştır. Buna karşın Anglo Sakson ülkelerinde esnek olarak tanımlanan istihdam yapısı ve yoğun iş değişimi söz konusudur. Bu durum işçi-işveren ilişkilerinde bağımlılık seviyesinin farklı boyutlarını göstermektedir. Çalışan ilişkilerinin seviyesi iş sistemi yapıları ile şekillense de ekonomik yapılanma içinde faaliyetlerin sürdürülebilirliği açısından belli seviyede olması gerekmektedir. İş organizasyonlarında işçi-işveren ilişkilerindeki diğer boyut çalışanlara aktarılan yönetimsel yetki ve çalışanlara karşı duyulan güvenin derecesi olarak tanımlanır. Bu boyut da her ülkede farklılaşan işçi ve işveren arasındaki karşılıklı bağımlılık derecesi gibi kendine özgü bir seviyede ilerlemektedir (Whitley, 1999).

38

Belgede Ar-Ge Personeli (sayfa 45-50)