• Sonuç bulunamadı

İş Sistemlerinin Temel Karakteristikleri

Belgede Ar-Ge Personeli (sayfa 146-155)

2.2. Doğu Asya Yönetim Sistemleri ve İş Grupları

2.2.2. Çin

2.2.2.4. İş Sistemlerinin Temel Karakteristikleri

134 yeteneğinin sınırlı olarak tanımlandığı Çin için süreci daha da zorlaştıran bir etki yaratır.

135 bağı ile bağlı olmak oldukça önemli olduğundan, tüm kritik kararlar önemli pozisyonlarda yer alan aile üyelerince verilmektedir. Firma içinde kilit pozisyonlarda yer alan yöneticilerin aile üyelerinden seçilmesi, profesyonel yöneticiler tercih edilmişse de aile kontrolünde karar mekanizmaları söz konusudur (Whitley, 1992).

Firmaların yönetimleri de benzer şekilde kan bağı yoluyla devredilerek ilerlemektedir. Sosyolojist Peter Berger’e göre, bu durum geleneksel Çin kültüründe sadece akrabalara güvenilebileceği fikrinden kaynaklanmaktadır. Çin’de yapılan çalışmalarda görülmüştür ki; aile üyesi olmayan yöneticiler, çalıştıkları şirkette insanların güvensizliği nedeniyle mutsuz olmaktadırlar (Weidenbaum, 1996).

Çinli işletmeler genellikle aile işletmesi imajını koruma eğilimindedirler ve Çin ticaretinde sosyal ilişkiler oldukça önemlidir. Batı firmalarında mevcut resmi, bireyciliğin ve hukuksal saplantıların ön planda olduğu, sözleşme ve uygulamalara itaat ederek yaptığı ticaret Çin ve Asya pazarında uygulamada zorluklara sebep olmaktadır (Trimarchi ve Tamaschke, 2004). Çin iş sisteminde yer alan işletmelerde;

yüksek güç mesafeleri, ataerkil yapılar, merkeziyetçi ve baskın yönetim ve yardımsever yapılar gözlenmiştir. Çoğunlukla iş sahibi tarafından ya da akrabalar tarafından önemli kararların alındığı örgütsel yapıda baba figürü de çok baskın ve önemlidir. Birçok alanda gelişimin devam ettiği ülkede Çinli yöneticilerin iş uygulamalarına ilişkin gelişimi de hızla devam etmektedir (Martinsons ve Westwood, 1997).

2.2.2.4.2. Çin’de Sahiplik Dışı Koordinasyon

Çin karşılıklı iletişimin oldukça önemli olduğu bir ülkedir. Yüksek bağlam kültürleri olarak tanımlanan ülkelerden biri olan Çin’de nispeten daha az tanınan bir

136 firmaya güven duymak zor olmaktadır. Bu nedenle bu ülkelerde karşı tarafın değerlendirilmesinde iletişim oldukça önemlidir (Wasti ve Wasti, 2009). Bu durum firmalar arası ilişkilerde bir dayanışma ortamı oluşmasını sağlar. Bu dayanışma yapısı değişken de olsa, karşılıklı süreçte kişisel ilişkiler daima ön plandadır. Üretim zincirinde mevcut yardımsever yapı, farklı sektörlerdeki firmalar arasında yerini rekabete bırakmış bu nedenle firmalar arası ilişkiler kısıtlanmıştır (Whitley, 1992).

Çinli aile işletmelerinde firmalar arasında söz konusu olan belirgin dayanışma sadece küçük firmalar için değil, büyük firmalar için de iştirakler arasında ihtiyaçların karşılanması şeklindedir (Sit ve Wong, 1988). Çinli aile işletmelerinde keiretsularda olduğu gibi firmalar arası dikey bir bağlantı olmayıp, ilişkiler daha kişisel olduğundan değişimi kolaydır. Bu gruplar kendi içinde çok bağlı da olsa, bir keiretsu yapısı kadar bağlı değildirler. Ancak grup içinden ve yakın çevreden her türlü ihtiyacın karşılanması esastır. Firmalar birbirlerine yükümlülükler, ortaklıklar ve kişisel bağlarla bağlıdırlar. Bu nedenle firmalar arası ilişkilerde detaycı bir yapı söz konusu olup, kişisel bilgi ve ilişkiler oldukça önemlidir. İş ilişkilerinde kurulan bağlar resmi yoldan olmayıp, daha çok kişisel ilişkiler yoluyla kurulmaktadır. Bağlar yeteri kadar sıkı olmadığından, oldukça akıcı ve değişkendir (Greenhalgh, 1984). Bu nedenle uzun süreli ticari ilişkilerin gelişmediği yapıda, farklı sektörler arası yoğun rekabet söz konusudur (Whitley, 1992)

Chen (2004) ana sanayi ve yan sanayi firmaları arasındaki iş ilişkisini resmi bir yol olmadan kurulmuş ağ yapısına benzetmektedir. Bu ağ içindeki firmalar tamamen kişisel ilişkilerle bağlantılı olup, ticari ilişkilerini de arkadaşlık ilişkisi içinde kurmaktadırlar. Gayri resmi bir ağ yapısı söz konusu olduğundan yönetiminde esneklik en temel etkendir. Yan sanayi ile ilişkilerin diğer kültürlerle kıyaslandığında

137 daha az resmi bir yapıya sahip olduğu tespit edilmiştir. Kurulan ilişkilerde sözlü anlaşmalar ve karşılıklı yükümlülükler ön planda olduğundan güven ve bağlılık yapısı mevcuttur. Esnek yapıya rağmen firmalar arasındaki koordinasyon kurulan ilişkiler sebebiyle yüksektir.

2.2.2.4.3. Çin’de İstihdam İlişkileri ve İş Yönetimi

Doğu Asya iş sistemlerinde aile odaklı, kurallar ve rutinlerin samimi insan ilişkilerine dayandığı işletme yapıları mevcuttur. Çin iş sisteminde mevcut güçlü kişisel liderlik yapısı üst konumda yer alan yöneticilerin karar vermede baskın ve etkin olmasını sağlar. Böylece firmalarda mülkiyet sahibinin baskın ve şirketi yönlendirdiği hiyerarşik yapılanma durumu ortaya çıkar. Bu durum dikey düzende firma içi koordinasyonu azaltarak, üst yönetimin karar vermedeki etkinliği sebebiyle yaratıcılığı azaltıcı yönde etki yapar. Üst düzey yöneticiden başlayan baskın sistemde çalışanlar kararları uygulayıcı pozisyonda yer alır. Sonuç olarak oluşan hiyerarşik uygulama düzeninde yönetim ve çalışan dayanışmasının oldukça zayıf kaldığı belirlenmiştir (Redding ve Witt, 2007). Çin iş sisteminde yer alan işletmelerde, çoğunlukla iş sahibi tarafından ya da akrabalar tarafından önemli kararlar alınmakta olduğundan örgütsel yapıda baba figürü çok baskın ve önemi büyüktür. Güç mesafelerinin söz konusu olduğu ve yöneticilerin karar verdiği yapıda, işçilerin kararları uygulayıcı pozisyonları gereği yetkileri oldukça kısıtlıdır (Martinsons ve Westwood, 1997).

Çin iş hayatında yöneticiler ve yatırımcılar için guanşinin belirgin etkisi söz konusudur (Lee ve Humphreys, 2007). Ayrıca guanşi ile yakın ilişkili olan tedarik zinciri ve yönetiminin, firmalarda yönetim ve koordinasyon yapısını doğrudan

138 etkilediği belirtilmektedir (Lee ve Billington, 1992). Bu zincirin yapısı oldukça karmaşık olmasına rağmen, bazı araştırmacılar değer zincirinde stratejik olarak önemli tedarikçilere odaklanarak bu tedarik zincirinin performansını artırma sürecini tedarik yönetimi olarak adlandırmışlardır (Tan ve diğerleri, 1998; Tan, 2001; Chen ve diğerleri, 2004; Kale ve diğerleri, 2000). Tedarik yönetimi tedarikçilerle oldukça yakın ilişkiler kurmuştur. Bu yolla tedarikçilerin satın alma ve yönetim davranışlarına odaklanarak genel iş stratejilerinde temel bir etki yaratır. Guanşinin tedarik yönetim sürecinde direkt olarak etkisi söz konusu olduğundan, firmalar arası uzun süreli ilişkilerin temel olduğu Çin iş sistemi yapısında guanşinin önemi tedarik yönetim sürecinde de belirgindir. Satın alan firma ve tedarikçi ilişkisi kontrol edilmesi gereken bir süreç olduğundan, bu durum Çin iş sisteminde guanşi temelli bir tedarik yönetiminin başarısının mutlak olduğunu kanıtlar (Lee ve Humphreys, 2007).

Ülkede istihdam yapısı ve yönetimi süreci de yıllar içinde değişim yaşamıştır.

Tarihsel süreç içinde Çinli aile işletmelerinin belirgin özellikleri olan karar verme ve yönetimin aile üyelerinin ya da güvenilir ortakların elinde olduğu yapı zamanla değişim göstermeye başlamıştır. Bazı önemli konular ve kaynak tahsisi konularında nadir de olsa profesyonel yöneticilere söz verilmeye başlandığı gözlenmiştir. Ancak dışa bağımlılığın minimum tutulduğu yapıda, profesyonel yöneticiler aile üyeleri ya da güvenilir ortaklar tarafından düzenlenen biçimlerde istihdam edilmekte ve kararlara katılımı bu yolla sağlanmaktadır (Carney, 1998).

Ulusal iş sistemlerinin ana etmenler ile ilişkisi Çin iş sistemi için değerlendirildiğinde, ülkede devlet rutin prosedürleri takip etmekte ve işletmelerin karşılaşacağı riskleri paylaşma konusunda isteksiz bir yapı sergilemektedir. Ülkede sahipliğe dayalı eşgüdüm az, piyasa içi rekabet yoğundur. Kredi tabanlı sistemin

139 mevcut olmadığı sermaye piyasası sisteminde işletmeler arası yoğun rekabet mevcuttur. Sermaye tabanlı sistemde hiyerarşik yapılanma içinde üst yönetim kararları uygulanır ve işçi-işveren bağımlılığı düşüktür. Beceri geliştirme ve kontrol sistemleri açısından değerlendirildiğinde eğitim sistemine verilen önem yüksek ancak, çalışan eğitimi sınırlıdır. Sendikaların ülkedeki önem ve entegrasyonun da düşük olduğu sistemde çalışana doğru yapılan yetki devrinin de düşük olması beklenir (Whitley 1999).

2.2.2.6. Küreselleşme ve 2000’lerde Çin’in Durumu

Asya krizi döneminde, diğer Asya ülkeleri ile kıyaslandığında Çin krizden az etkilenen ülkelerden biridir. Kriz dönemi incelendiğinde görülür ki ülke büyüme hedeflerinin gerisinde kalmış, sanayi üretimi önemli ölçüde yavaşlamış ve stoklar artmıştır. 1999 yılında fiyat endeksi gerilemiş, bu durum ekonomiyi deflasyona sürüklemiştir (Richter, 2002). Çin iş gruplarında uzmanlaşma yüksek ve çeşitlendirme de oldukça az olduğundan iş grupları sektör odaklı şokların etkisini yoğun olarak hissederken, küresel krizler gibi kalıcı ve genel değişimlerden sınırlı şekilde etkilenmektedirler (Hahn ve Lee, 2006).

Asya krizi birçok Doğu Asya ülkesinde olduğu gibi Çin’de de ekonomik organizasyonların değişimi ve yeniden şekillenmesine sebep olmuştur. Bu süreçten sonra ekonomide yükselen piyasalar, deregülasyon ve bazı sektörlerde liberalizasyon söz konusu olmuştur (Yeung, 2006). Uzun vadede kalıcılığı sağlayan ve Asya’daki diğer iş gruplarına göre uzmanlaşmanın daha yüksek ve çeşitlendirmenin az olduğu Çin iş sistemi kriz döneminde büyük etki altında kalmıştır (Hahn ve Lee, 2006). Kriz döneminde Çin ekonomiyi yeniden canlandırmak için sermaye projelerinde kamu

140 yatırımı programını başlatmıştır. Bu süreç ekonomik bir durgunluğa yol açabilecek düzeydedir. Ekonomik kriz ve durgunluk baskısının yanı sıra ekonomide mevcut bir sıkıntı olan devlete ait işletmelerin aşırı genişlemesi de yavaş büyümeye katkı sağlamıştır. Ayrıca yüksek seviyelerdeki çeşitlendirme, borçluluk ve azalan uzmanlaşma seviyeleri de belirginleşmiştir. Bu dönemde küresel krizin etkisi yerel problemlerle birleştiğinden daha belirgin olarak hissedilmiştir (Richter, 2002).

Çin ekonomisinin uzun yıllar yaşadığı ekonomik reform ile dış ticaret yapısı da gelişim sağlamıştır. Reform sürecinin ardından Çin ekonomisi sürekli gelişmeye devam etmiştir. Çin’in global piyasalarla entegrasyonu 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütüne üyeliğiyle birlikte yükselmiştir. 2007 yılında 3 trilyon doları aşan milli geliri ile Çin, dünyanın 4. büyük ekonomisi haline gelmiştir (Değertekin, 2009).

Günümüzde Çin Asya’nın ikinci büyük bilgisayar pazarı olup, 1991’den beri yıllar içinde bilgisayar ürünleri konusundaki ithalatçı kimliği ihracatçı olarak değişmiştir.

1990’larda dış ticaret fazlası sıfır ve 40 milyon dolardan az iken, 1997 yılına gelindiğinde 40 milyar dolara yükselmiştir (Lu ve Lazonick, 2001).

Günümüzde Çin dünyanın en büyük mali sermaye ihracatçısı ve kreditörü konumundadır. Çin zamanla yoğun sermaye akımları alan ihracatçı konumu ile uluslararası ticarette dolar kullanımını azaltmayı amaçlamıştır. Ülke küresel ekonomik krize rağmen, son 5 yılda ekonomisinde büyük bir genişleme yaşamıştır (2007: %13; 2008: %9,6; 2009: %8,7). Çin DYY miktarı 2002 yılında 2,7 milyar dolardan, 2008 yılında 55,91 milyar dolara ulaşmıştır. Ülkede 2007 yılında Çin Yatırım Şirketinin kurulması ABD’den alınan borçların sapkın etkilerini azaltmak için en iyi tepkidir. Çin Yatırım Şirketi Çin’in 200 milyar dolarlık küresel bir döviz rezervinden yararlanmaktadır. Benzer şekilde ülkede desteklerle hızla gelişen KİT’

141 lerin ülke ekonomisine katkıları söz konusudur. İlerleyen süreçte de devalüasyon riski ile karşılaşmak istemeyen Çin hükümeti ülkedeki yoğun yatırımları akıllıca yönlendirmeli, bu yönde girişimlerde bulunmalıdır (Fan, 2010).

Çin’in uyguladığı başarılı dünyaya açılma politikaları ile son on beş yılda ortalama olarak yıllık %10 ekonomik büyüme oranına ulaştığı belirlenmiştir. 1994 yılı sonunda GSMH bir önceki yıla göre %12,6 artarak, resmi rakamlara göre yaklaşık 563 milyar dolara ulaşırken, 1995 yılında 705 milyar dolara yükselmiştir.

1997 yılında Hong Kong’un Çin’e dahil edilmesi ile ülkenin önemi daha da artmıştır.

Böylece kişi başına düşen milli gelir düzeyi de sürekli gelişim göstermiştir. 1996 yılında ülkede kişi başına düşen milli gelir ortalama 673 dolar olmuş, 2003 yılında 3180 ve 2012 yılında 9210 dolara yükselmiştir (Worldbank).

Yeung (2000) Asya’da yaptığı çalışmalarında küreselleşme eğilimleri ile ekonomik yapı içinde değişimler oluştuğunu belirlemiş, bu ortamda meydana gelen homojenizasyon ve farklılaşmanın iş sistemlerine farklı derinlik ve şekillerde etki yaratacağını savunmuştur. Dünyada küreselleşen yapı içerisinde, Çin iş sistemi de yeniden şekillenmiş ve zaman içinde değişim süreci yaşamıştır. Bu süreçte firmalar rekabet avantajlarını, pazar bilgilerini ve politik yapılarını yenilemeye ve yerel ekonomilerini giderek küreselleşen yapıya entegre etmek durumunda kalmışlardır (Yeung, 2006).

Ekonomik reform döneminden önce hükümete belirgin şekilde bağlı yapılar içeren kuruluşlar, 1980’lerde devletin başlattığı reformlarla devletten belirgin şekilde ayrılmaya başlamışlardır. Böylece devlet yeni düzenlemelerle makroekonomik politika yapıcı konumuna gelmiştir. Ekonomik karar verme mekanizması olan devletin misyonunun değişmesi ile ekonomik sorumluluklar dağıtılmış, bölgesel

142 hükümet ve yönetimler güç kazanmıştır (Gutherie ve Wang, 2006). Karar mekanizmasının devletten uzaklaşması ile sınırların önemi ortadan kalkmış, özel sektör önem kazanmıştır. Devletin piyasadaki mal ve hizmet fiyatları üzerindeki etkisinin zamanla azalması da söz konusu olmuştur (Gordon ve Redding, 2008;

Değertekin, 2009). Çin eğitim sisteminin geçmiş yıllarda ekonomik yapılanmanın zayıf kalması ile yeteri kadar gelişemediği ancak, ülkenin gelişen yapısında Ar-Ge ve inovasyona verilen önemin de artmasıyla eğitimin de geliştiği görülür (Witt ve Redding, 2008). Çin kültürü genel olarak değerlendirildiğinde kişisel ve ticari ilişkilerde karşılıklı güvenin temel olduğu ve yazılı kurallar yerine ilişkisel gelişimlerin hakim olduğu görülür (Jansson ve diğerleri, 2007).

Ülkede yaşanan değişim süreci ile makroekonomik yapı içinde çok uluslu şirketlerin üretim ağları ve doğrudan yabancı yatırımların boyutları da şekillenmektedir. Bartels (2005) tarafından Güneydoğu Asya’da DYY’lara ilişkin değerlendirilmelerin yapıldığı çalışma kapsamında DYY ve ÇUŞ’ların küreselleşme sürecine adaptasyonu ile ekonomik yapılanma içinde birçok değişim meydana geldiği belirlenmiştir. Bu değişimler doğrudan yabancı yatırımlar ve çok uluslu şirketlerin stratejik fikir ve kararlarını etkileyerek, gelişmekte olan ekonomilerde DYY politikalarında belirgin değişimlere yol açmıştır. Oluşan yeni ortamda çok uluslu şirketlerin yeni ekonomik perspektifleri yatırımlarını uluslararası süreçler içinde yönetmek olarak gelişmiştir. Böylece DYY politikalarının bölgesel veya global ölçekte şekillenmesine olanak sağlanmıştır. Güneydoğu Asya’da Çin’e yapılan ve hızla artan yatırımlar Çin ölçeğinde bölgenin DYY miktarını artırmıştır.

Bu durum bölge ve ülke arasında bir uyum yaratma gerekliliği doğurmuştur.

Güneydoğu Asya’da DYY miktarının artması ile bölgesel finans ve sermaye

143 piyasalarında gelişim sağlamıştır. Ayrıca bölgenin finans ve sermaye piyasalarının da dünya piyasalarıyla uyumu uluslararası standartlara adaptasyonu hızlandırıcı yönde etki yaratacaktır.

Belgede Ar-Ge Personeli (sayfa 146-155)