• Sonuç bulunamadı

Küreselleşme ve 2000’lerde Japonya’nın Durumu

Belgede Ar-Ge Personeli (sayfa 102-108)

2.2. Doğu Asya Yönetim Sistemleri ve İş Grupları

2.2.1. Japonya

2.2.1.6. Küreselleşme ve 2000’lerde Japonya’nın Durumu

90

91 kredilerin verimsiz projelerde kullanılması ve geri ödenmesi şüpheli kredilerin oluşması rol oynamıştır (www.ekonomistim.com). Japon ekonomisinde 1980'li yıllarda gayrimenkul fiyatlarında görülen büyük spekülatif artışlar yaşanan bunalımın temel kaynaklarından biridir. Bu dönemde gayrimenkul fiyatları hızla yükselirken kredilerin önemli bir bölümü de gayrimenkule yönlenir. Yatırım amaçlı kredilerin düşüşü ile üretken kapasite olumsuz etkilenir. Hızla yükselen gayrimenkul fiyatlarıyla yerel ekonomik büyüme zorlaşmış, istihdam artışı ve mal üretimi imkânsız hale gelmiştir. Böylece yatırım yapmaktan daha karlı ve kolay olduğu için gayrimenkul fiyatlarındaki şişme sürerken, bu şişmeyi sürekli destekleyecek gelir yaratılamadığından gayrimenkul ve banka sahipleri olumsuz etki altında kalmıştır.

Zamanla düşen gayrimenkul fiyatları ile iflas eden ve banka kredilerini ödeyemeyen gayrimenkul sahiplerinin teminat olarak verdiği değerini yitirmiş gayrimenkuller oluşmuştur. Gayrimenkul ve hisse senedi fiyatlarının suni olarak şişmesi ile "bubble"

dönemi olarak adlandırılan dönemin 1991 yılında sona ermesi ile ülke ekonomisinde bir durgunluk dönemi yaşanmaya başlanmıştır (Çakır, 2001).

Savaş sonrası dönemde mucizevi şekilde toparlanan ekonomik yapı ile dünya çapında dikkatleri çeken Japon mucizesi, 1997 yılında yaşanan kriz ile tekrar gölgelenmiştir. Asya krizi birçok Doğu Asya ülkesi gibi Japonya’yı da yakından etkilemiştir. O dönemde diğer Doğu Asya ülkelerine yüksek miktarda borç vermiş olan ve ihracatın önemli bölümünü bu ülkelere yapan Japonya, Güney Doğu Asya krizine karşı oldukça hassas bir konumda bulunmuştur. Bunun yanında Japon fonlarının başta ABD olmak üzere, diğer gelişmiş ülke piyasalarında da yüksek paya sahip olması, Japonya’nın kriz sürecini diğer piyasalara da yansıtabilecek konumda olmasını sağlamıştır (Hacıislamoğlu ve Silahşör, 1998).

92 Japonya 2000 yılından itibaren dünya çapındaki ekonomik canlanmayla beraber, kriz döneminde yaşadığı deflasyon ve finansal sorunları gibi birçok sorunu geride bırakarak tekrar yükselişe geçmiştir. 2008 yılında tekrar yaşanan küresel finans krizi ile tekrar etki altında kalan Japonya ekonomisi, ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan en büyük resesyonlardan birini yaşamıştır. 2008 yılının son çeyreğinde ülkenin Gayri Safi Milli Hasılasının %12,7 oranında düşüş yaşadığı tespit edilmiştir. Bu dönem boyunca yaşanan mali sektör sıkıntılarının yanında iç ve dış talebin azalması ile Japon şirketlerinin çoğu üretimde ciddi daralmaya gitmek zorunda kalmışlardır (DEİK,2011).

Eylül 2008’de ABD’de başlayan ve zaman içinde uzun yıllardan beri karşılaşılan en ciddi boyutlara ulaşan finansal kriz kısa sürede küresel finansal krize ve küresel resesyona (büyüme hızının düşmesi, işsizliğin artması) dönüşmüştür.

Avrupa ülkeleri ve Japonya bankalarının portföylerinde bulunan ABD finansal sektörü hisse senetleri, tahvilleri ve türevlerinin değer kaybetmesi ile ülke bankaları ciddi bir finansal kriz içine girmiştir. Bu durumda birçok ülke hükümeti gibi Japonya da krizi hafifletmek ve mali sektörünü en az zararla kurtarmak için tedbirler almıştır.

İhracata dayalı bir büyüme stratejisi izleyen Japonya’nın, kriz ve resesyon sebebiyle ihracatı azalmış, ihracatla beraber toplam harcamalar ve üretim, milli gelir büyüme hızında büyük düşüşler yaşanmaya başlamıştır (Hiç, 2009). Bu dönemde kriz ve resesyondan kurtulmak amacıyla yapılanma çalışmaları uygulanmıştır. Ülke çapında gerçekleşen kurumsal yeniden yapılandırma sürecinde yapılanlar Erdönmez (2003) tarafından ana hatlarıyla aşağıdaki şekilde özetlenmiştir.

- Yeni muhasebe standartları konsolide muhasebe sistemini de içerecek şekilde belirlenmiştir.

93 - Ticaret Kanunu’nda yapılan değişikliklerle kurumsal yönetim standartları

modernleştirilmiştir.

- Menkul kıymet piyasalarının serbestleştirilmesi ile yatırımcıların daha yoğun biçimde ihtiyaç duyduğu kurumsal bilgilere kolay erişim amacıyla ABD'deki Edgar sistemine benzer bir sistem olarak Haziran 2001'den itibaren Edinet (The Electronic Disclosure for Inverstors Network) sistemi uygulamaya konulmuştur.

- Firmalar yönetim kurullarını daha verimli hale getirmek amacıyla firmanın faaliyetlerinden sorumlu tutacağı yöneticilerin (genellikle firmanın Başkanı veya Yönetim Kurulu Başkanı) sayısını azaltmış, dışarıdan yönetici atamış ve sorumluluklarını belirlemişlerdir.

- Banka ve firmalar üzerinde karlı olma baskısı çapraz hissedarlıkların sayısının azalmasına neden olmuştur. Keiretsu sistemi ele geçirme şeklindeki devralmalara karşı daha kırılgan hale gelmiştir.

- Ticaret kanununda yapılan revizyonla firma birleşmelerini kolaylaştırmak ve bir firmanın borçlanılarak satın alınması, firmanın bir bölümünün satılması, firma bölünmesi, ana firmayla bağlı firma arasında hisse senedi takası, sermaye artırılmadan yeni hisse senedi çıkarılması gibi kurumsal ayrıştırmaları içeren yasal bir çerçeve oluşturulmuştur.

Söz konusu yasal düzenleme Endüstriyel Yeniden Yapılandırma Kanunu (IRL) olup bu kanun; varlıkların satılması, borç-hisse değişimi yoluyla borç yükünün azaltılması, keiretsu içindeki firmalara verilen grup içi kredilerin sınırlandırılması ve şirketlerin bölünüp parçalanmasını içerir (Çokaklı, 2002).

94 Yıllar içinde Doğu Asya’nın artan ekonomik hakimiyeti, bölgeyi küresel ekonomik alanda merkezi bir rol oynayan ve batılı olamayan tek bölge haline getirmiştir. Doğu Asya kaynaklı çok uluslu şirketlerin birçoğu Japonya kökenli olup bu durum çok uluslu şirketler vasıtasıyla kurulan uluslararası ilişkilerin gelişmesi yoluyla Doğu Asya’nın küreselleşmeye adaptasyonunu hızlandıracaktır (Leung, 2006). Ancak Lincoln ve Shimotani’ye göre küreselleşme, finansal olarak özkaynak ilişkileri ve işbirliği anlaşmaları alanında yapılan reform ve düzenlemelerle keiretsular birçok alanda etkisiz hale gelmeye başlamışlardır. 2000’lerde üreticiler, tedarikçiler ve diğer keiretsu ortakları arasında yapılan restorasyonlar ve işbirliği anlaşmaları ile kontrol ve koordinasyonu korumaya yönelik adımlar atılmıştır. Ancak Japon iş sisteminin hakim yapısı olan keiretsunun endüstriyel organizasyonunda meydana gelen devlet etkisinin azalması, yönetimde profesyonellere yer verilmesi, şeffaf yönetişim yapısı ve karlılığın ön plana çıkması gibi temel değişimler nedeniyle günümüzde ağ yapısı daha zayıf bir hale gelmiştir. Ekonomide kısa dönemli fırsatçı şirket uygulamalarının yerine uzun süreli değer yaratan ve tüm paydaş katkısını göz önünde bulunduran yaklaşımda zamanla karlılık ön plana çıkmıştır. Bu yapı hissedarların karlılık beklentisinin yüksek tutulduğu ve bu nedenle yönetimin hisse başına karını artırmak için çalıştığı Anglo Sakson sistemden farklı olarak paydaş temelli bir yaklaşım izlemektedir (Lincoln ve Shimotani, 2010). Bu durum pazar tabanlı ilişkilerde mesafelerin artması ve çeşitliliği yüksek yapının içselleştirilmesi sonucunu doğurmuştur. Yaşanan tüm süreç sonunda Japon ekonomisine ilişkin tespit, ekonominin kendine özgü kültürel özelliklerini korurken, iş örgütlerinin yapısı ve yönetiminde Anglo-Amerikan sistemine yakınsadığı yönündedir. Hissedarların kısa dönemli karının geri planda tutularak, paydaş temelli bir yaklaşımla firmaya uzun

95 dönemli fayda sağlayan yapı zamanla zarar görmüştür. İşletmelerde karlılık isteği hızla artmış, hissedarların çıkar ve amaçlarına hizmet eden bir yapıya yönelim söz konusu olmuştur (Lincoln ve Shimotani, 2010). Ayrıca 1980’lerden günümüze endüstriyel pazarlardaki ağ yapıları belirgin bir değişim yaşamış, küreselleşme ve yeni ekonomik yapı ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı yoğunlaşmıştır (Halinena ve Tornroos, 2005). Gruplarda mevcut çapraz hissedarlık oranlarının düşmesi, ana banka ve firma arasındaki ilişkinin gevşemesi, muhasebe sisteminde yapılan revizyonlar ile karşılıklı iştirak ilişkilerinin kolaylaşması ve ülkede yabancı yatırım tutarlarının artması söz konusu olmuştur. Yaşanan değişimlerle iş grupları olan keiretsu yapısında zayıflamaların oluşması ile birlikte, grup ilişkilerinin çözülmeye başladığı görülmüştür. Bu süreçte bağların daha gevşek olduğu gruplarda kırılma daha kolay iken, güçlü bağların zayıflamasının çok daha zor olduğu tespit edilmiştir. Böylece bazı gruplar ayakta kalırken bazıları başaramamıştır.

Değerlendirmeler sonucunda bu durumun bazı grup ilişkilerini zayıflattığı ve bazılarını kırdığı belirlenmiş ancak, grupların Japon iş sisteminden tamamen yok olmasına ilişkin etkin bir kanıt tespit edilmemiştir. Bu nedenle iş grupları ve oluşturdukları bağların varlığı ekonomik sebepler olduğu sürece devam edecektir.

Sonuç olarak, Japon ekonomisinde yer alan kurumsal gruplar, bankalar, istihdam sistemi, devlet, firmalar arası ilişkiler ve idari yapılanmaların tamamlayıcı ilişkileri ile iş grupları yapısı oluşmaktadır. Bu yapılanmaların bir ya da birkaçının eksikliği durumu sistem etkinliğinde aksamalara yol açacaktır (Ahmadjian, 2006).

Japonya Amerika örneği ile başladığı kalkınma yapısı boyunca yoğun bir emek harcayarak, amacına ulaşmıştır. Ancak hedefine ulaşan ülke yeni şeyler üretmek yerine derin bir resesyon süreci yaşamıştır. Aygün’e göre (2011); Amerika’nın

96 dünyayı etkilemek olan felsefesi yapısı göz önüne alındığında, günümüzde Japon kültüründe görülen Amerikan tesiri, Amerikan kültüründe görülen Japon tesirinden çok daha fazladır (Aygün, 2011).

Belgede Ar-Ge Personeli (sayfa 102-108)