• Sonuç bulunamadı

1.9. Merkezi ve Yerel Yönetimler Arasındaki Kamu Hizmeti Paylaşımı Üzerine

2.7.2. Ulusal Boyutta KÖO

Dünya Bankası’nın 2004 yılında hazırladığı “Türkiye Belediye Sektörü” adlı gözden geçirme raporu ile belediye/kent yönetimlerinin önemini gözler önüne sermiştir. Belediye/kent yönetimlerinin bu derece öneme sahip olma nedenlerinin başında, hizmet sunumuna taraf olan özel sektör için karlı alanlar oluşturmaları gelmektedir. Bu anlamda yerel yönetimler ön plana çıkmıştır. Çünkü yerel nitelikli temel altyapı hizmetleri küresel sermaye için karlı yatırım olanakları sunmaktadır (Güler, 2004, www.tusiad.org/yayin/gorus/58/6.pdf, Erişim: 05.04.2011). Dünya bankası raporuna göre hızlı kentleşme ile çeitli altyapı alanlarında(su, atık su ve katı atık gibi) 20 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olacağı ve bununancak hizmet sunumu ve finansmanında özel sektör payının arttırılması ile gerçekleştirilebileceğini belirtilmiştir (DB, Turkey Municipal Sector Review, 2004). Bu birlikteliğin (ortaklık/işbirliği) sağlanması için, merkezi bütçenin mali disiplini bozulmadan borçlanmaya izin verilmeli, belediyelere idari ve mali özerklik sağlanmalıdır (Çelik, 2008). Yeni belediye yasaları ile belediyelerin görev alanlarının genişletilerek, ölçek sorununun ortadan kalkması ve 1981 tarihli İSKİ düzenlemesi ile başlayan büyükşehir ve

belediyelerin yerli ve yabancı ticari kredi kullanabilme olanağına kavuşması ile özellikle doğal tekel niteliği taşıyan hizmetlerde bu yönteme başvurmak popüler hal almıştır (Çelik, 2008).

Yasal anlamda tarihten KÖO’ya örnek teşkil eden hizmet görme türünün “imtiyaz sözleşmeleri” olduğu daha önce belirtilmişti. Güncel KÖO’larla geçmişteki imtiyazlar arasındaki temel farklar, tabi oldukları hukuk ve buna bağlı olarak uyuşmazlıkların çözümlnediği yarı yoludur denilebilir. Kamu Hukuku’na tabi olan ve İdari Yargı’nın görev alanına giren imtiyaz sözleşmeleri, Borçlar Hukuku’nun konusu olan ve Adli Yargı/Tahkim denetimine açılan özel hukuk sözleşmesi haline getirilmiştir artık. 5393 sayılı Belediye Kanunu’na göre, belediye, “belirtilen hizmetleri Danıştay’ın görüşü ve İçişleri Bakanlığı’nın onayı ile süresi kırk dokuz yılı geçmemek üzere imtiyaz yoluyla devredebilir” hükmüyle de KÖO’lar yerel hizmet alanına taşınmıştır (Çelik,2008).

Kamu ihale ve Kamu ihale Sözleşmeleri Kanunlarının çıkarılması ile kamu alımlarında başlatılan dönüşüm, Tarama Sürecinin 5. Faslı olan Kamu Alımları altında Avrupa Birliği’nde gerçekleştirilen son dönem düzenlemelere uyum temelinde devam etmektedir (ABGS) (Çelik, 2008, 6).

Merkezi bir kurum ve genel düzenleyici bir yasanın olmaması dolayısıyla KÖO farklı yasalar içinde yer almaktadır. Ulusal düzeyde KÖO’ya ilişkin mevcut mevzuat şu şekildedir:

Türkiye’de elektrik üretimi ile ilgili olarak: Amacı, Türkiye Elektrik Kurumu dışındaki özel

hukuk hükümlerine tabi sermaye şirketleri statüsüne sahip yerli ve yabancı şirketlerin elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti ile görevlendirilmesini düzenlemek olan (3096 sayılı kanun) bu kanun, Türkiye Elektrik Kurumu dışında görevinin verilmesi ile sözleşme, süre, tarife ve görevin sona ermesi şekil ve esaslarını kapsamaktadır (3096 Sayılı Kanun, Md.1).

Elektrikle ilgili hizmet vermek üzere kurulmuş olan sermaye şirketlerine; Devlet Planlama Teşkilatının görüşünü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının teklifi üzerine, Bakanlar Kurulu, önceden yönetmelikle belli edilmiş görev bölgelerinde, elektrik üretim, iletim ve dağıtım tesisleri kurulması ve işletilmesi ile ticaretinin, yaptırılmasına karar verebilirken (3096 Sayılı Kanun, Md.3). Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatının, olumlu görüşünü almak suretiyle sadece elektrik üretmek amacı ile kurulacak sermaye şirketlerine, elektrik üretimi yapacak tesisi kurma ve tesisi işletme müsaadesi

verebilir (3096 Sayılı Kanun, Md.4). Tüm bu izinler verilirken esas kriter, görevli şirket tarafından elektrik ihtiyacının öncelikli olarak, ilgili bölgenin mevcut potansiyelinin kullanılabilir hale getirilerek oradan karşılanması, ancak yetersizlikler ya da enerji tasarrufu söz konusu olduğunuda başka temin yollarına gidilebilmesidir. 3096 sayılı kanunun 3 ve 4’üncü maddelerine uygun olarak aktedilecek sözleşmeler 99 yıla kadar süreli olarak düzenlenebilir (3096 Sayılı Kanun, Md.7). Bu yasada, 20, 30 ya da 49 yıllık sözleşme sürelerinden farklı olarak 99 yıla kadar sözleşmeler imzalanabilmektedir.

Yap-İşlet-Devret modeli ile ilgili olarak: Amacı kamu kurum ve kuruluşlarınca (kamu iktisadi

teşebbüsleri dahil) ifa edilen, ileri teknoloji veya yüksek maddi kaynak gerektiren bazı yatırım ve hizmetlerin, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde yaptırılmasını sağlamak (3996 Sayılı Kanun, Md.1) olan bu kanun; köprü, tünel, baraj, sulama,içme ve kullanma suyu,arıtma tesisi, kanalizasyon, haberleşme, (Ek ibare: 20/12/1999 - 4493/1 md.) elektrik üretim, iletim, dağıtım ve ticareti maden ve işletmeleri, fabrika ve benzeri tesisler, çevre kirliliğini önleyici yatırımlar,otoyol, trafiği yoğun karayolu, demiryolu, gar kompleksi, lojistik merkezi, yeraltı ve yerüstü otoparkı ve sivil kullanıma yönelik deniz ve hava alanları ve limanları, yük ve/veya yolcu ve yat limanları ile kompleksleri, sınır kapıları, milli park (özel kanunu olan hariç), tabiat parkı, tabiatı koruma alanı ve yaban hayatı koruma ve geliştirme sahalarında planlarda öngörülen yapı ve tesisleri, toptancı halleri ve benzeri yatırım ve hizmetlerin yaptırılması, işletilmesi ve devredilmesi konularında, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde sermaye şirketlerinin veya yabancı şirketlerin görevlendirilmesine ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır (3996 Sayılı Kanun, Md.2). Yine bu kanun 3. Maddesi a bendine göre, yöntem yoğun sermaye gerektiren projeler için özel bir finansman yöntemi olarak tanımlanmıştır. Aslında daha önce de değinildiği üzere, KÖO modeli olarak YİD yöntemi sadece finansman değil aynı zamanda etkinlik ve verimlilik esaslı bir yönetim modelidir. Kanunun 3. maddesi b fıkrasında “sermaye şirketi” Anonim şirket olarak belirlenmiş, Türkiye sınırları içinde kurulmş olması gerekliliğine değinilmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarının da ortak olabileceği ayrıca belirtilmiştir. Sonuç olarak hizmetin asli sahibinin idare olduğu vurgusu da yapılmıştır (3996 Sayılı Kanun, Md.3). Madde 5 yapılacak olan sözleşmelerin özel hukuk hükümlerine tabi olacağına vurgu yapmış ve sözleşme süresini 49 yıl ile sınırlandırmıştır. İdare tarafından ilgili şirkete verilen talep garantisi konusunda, talebin beklenenden fazla gerçekleşmesiyle ortaya hasılat paylaşım sorunu çıkmaktadır. Kanuna bu konuyla ilgili düzenleme (Ek fıkra: 13/2/2011-6111/132 md.)” 2011 yılında eklenmiştir. “Sermaye şirketi veya yabancı şirket tarafından yapılan yatırım ve hizmetler, sözleşmenin sona ermesi ile birlikte her türlü borç ve taahhütlerden ari, bakımlı, çalışır ve kullanılabilir durumda bedelsiz

olarak kendiliğinden idareye geçer” (3996 Sayılı Kanun, Md.3). Yap-işlet-devret modelinde görevli şirketler; “2’nci maddede belirtilen konularda ve yap-işlet-devret modeli çerçevesinde idare ile sermaye şirketi veya yabancı şirketin yapacağı bütün iş ve işlemler 1.7.1964 tarihli ve 488 sayılı Kanuna göre alınan damga vergisi ile 2.7.1964 tarihli ve 492 sayılı Kanun uyarınca alınan harçlardan muaftır” (3996 Sayılı Kanun, Md.12).

Yine burada belirtilmesi gereken önemli noktalardan biri, ister ulusal ister uluslararası sermaye şirketlerine sağlanan garantilerle ilgilidir. Burada gerek işletmeci tarafa geri ödemeye ilişkin olmak üzere (ortaya çıkacak olağandışı durumlar da dahil) gerek kamu tarafının borçlanıcı faliyetlerinin hemen hepsi Hazine Müsteşarlığının görüşü ve bağlı olduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile garanti altına alınmakta ya da garanti koşulları belirlenmektedir (3996 Sayılı Kanun, Md.11).

Karayolu yapım, bakım ve işletilmesi ile ilgili olarak: Adından da anlaşılacağı üzere, özel

hukuk hükümlerine tabi ve sermaye şirketi statüsüne sahip sermaye şirketlerinin; otoyollarının ve üzerindeki bütün tesislerin yapımı, bakımı, işletilmesi ile görevlendirilmesine ve süresi sonunda 8en fazla 49 yıl olmak üzere) yol ve tesislerin Karayolları Genel Müdürlüğüne devrine ait esasları düzenlemek (3465 Sayılı Kanun, Md.1) olan bu kanun, belirtilen şirketlere, bütün tesisleri ile otoyolun veya diğer otoyollardaki hizmet tesislerinin yapımı, bakımı ve işletilmesi görevinin verilmesi; sözleşme, süre, geçiş ücreti tarifesi ve görevin sona ermesi ile ilgili usul ve esasları kapsamaktadır. Bu kanunda yetkili Bakanlık ve idari birimler, ulaştırma bakanlığı ve bakanlığa bağlı birimlerdir.

Yap-işlet-devret modeli ve elektrik üretim, işletilmesi ve satışı: Amacı; "Yap-İşlet Modeli" ile

üretim şirketlerine ülke enerji plan ve politikalarına uygun biçimde elektrik enerjisi üretmek için mülkiyetleri kendilerine ait olmak üzere termik santral kurma ve işletme izni verilmesi ile enerji satışına dair esas ve usulleri belirlemek kanun kapsamı içindeyken, hidroelektrik, jeotermal, nükleer santrallar ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları ile çalıştırılacak santrallar bu kanunun kapsamı dışındadır (3465 Sayılı Kanun, Md.1). Özellikle 2000’li yılların başlından bu yana, Türkiye’de bu alanda önemli ilerlemeler sağlanmış, özel sektörüm ilgi odağı haline gelmiştir.

Bu kanunda geçen; Yap-İşlet Modeli: Elektrik enerjisi santrallarının üretim şirketleri mülkiyetlerinde kurulmalarını, işletilmelerini, üretilen elektrik enerjisinin belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde satışını içeren modeli, Üretim Şirketi: Mülkiyeti kendisine ait olmak

üzere sadece elektrik enerjisi üretim tesisi kurmak ve işletmek için kurulmuş veya kurulacak yerli ve/veya yabancı sermaye şirketini, Bakanlık: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığını ve TEAŞ: Türkiye Elektrik Üretim İletim Anonim Şirketini, ifade etmektedir (4283 Sayılı Kanun, Md.2).

Üretim şirketi ile işletme ve enerji satışını düzenleyen sözleşme imzalanırken, ülkenin makro ekonomik dengeler gözetilmekte ve tüketicileri koruyucu tedbirler alınarak arz-talep dengesi dikkate alınmaktadır. Buda dolaylı ve uzun vadede hizmetten yararlanıcıların ve ülke ekonomisinin zarar görmesini engellemektedir (4283 Sayılı Kanun, Md.2).

Sermaye şirketlerine, ilgili ve yetkili kurumlarca hazine garantisi verilebilmektedir (4283 Sayılı Kanun, Md.4). Bir KÖO modeli olarak, belki de en çok eleştirilen noktalardan bir tanesi de, bu tür sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin Hazine üzerinde, yani ülke ekonomisi üzerinde yük oluşturabilme ihtimalidir. Kanun maddesi incelendiğinde, garantinin verildiği değil verilebildiği vurgulanmaktadır. Doğal tekel niteliği taşıyan kamu hizmetlerinde ya da fizibilite ve etüd çalışmaları ayrıntılı bir şekilde yapılmış hizmetlerde verilecek olan hazine garantisinin her hangi bir sakınca yaratmayacağı açıktır. Aksine hizmetin daha hızlı ve kaliteli sunulmasına katkıda bulunacaktır.

Özelleştirme uygulamaları hakkında kanun: Bu kanunun amacı; İktisadi devlet

teşekküllerinin ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışında kalmakla, sermaye oranına bakılmaksızın (az ya da çok) tüm kamu kurum ve kuruluşları ile bunlara bağlı uzantılarının her türlü iştiraklerdeki paylarının, mal ve hizmet üretim birimleri ve varlıklarının, bu kanunun (1994 tarihli 4046 sayılı özelleştirme uygulamaları hakkında kanun) 35 inci maddesinin (B) fıkrasında belirtilen kamu iktisadi kuruluşlarının temel kuruluş amaçlarına uygun mal ve hizmet üretim birimlerinin işletilmesi haklarının, ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak için özelleştirilmelerine ilişkin esasları düzenlemektir (4046 Sayılı Kanun, Md.1). Özelleştirmeleri süreçlerinde ön plana çıkan en önemli iki kurum “Özelleştirme İdaresi Daire Başkanlığı”, kurul ise “özelleştirme Yüksek Kurulu”dur. “özelleştirme idaresi başkanlığı” ve “özelleştirme yüksek kurulu” yapıları incelendiğinde özellikle Başbakanın önemli tasarruflara sahip olduğu görülmektedir. Bu yapılar dışında “özelleştirme fonu” ve “kamu ortaklığı fonu” önemli rol oynamakta ve bu kanun kapsamı dahilinde yer almaktadır. Madde 2 ‘de özelleştirme ile elde edilecek gelirlerin ve devletin

durumunu garanti altına alıcı birçok ilke sıralanmıştır4

Madde 26 ve 27 ise tam da araştırma konusuna uygun olan Mahalli İdarelerde

Özelleştirme Uygulamalarını açıklamıştır. Belediye ve il özel idarelerinin sahibi olduğu ticari

amaçlı kuruluşlar ile kar oranına bakılmaksızın bu tür iştiraklerdeki paylarının özelleştirilmesi 4046 sayılı kanun kapsamında yetkili makamlarca yapılmaktadır. Bu şekilde sağlanan ve özel .15’inci madde de ise, kamu hizmetlerinin gördürülmesinin özelleştirilmesine, değinilmiştir. Şöyle ki: Kamu hizmeti gören kuruluşların mülkiyet devri suretiyle özelleştirilmesine ilişkin konularda bu kanunun 1’inci maddesinde öngörülen ayrı kanunlarla düzenleme yapılmasına ilişkin şartlar saklı kalmak kaydıyla; genel ve katma bütçeli idarelerle bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşların mal ve hizmet üretim birimleri ve varlıklarının (baraj, gölet, otoyol, yataklı tedavi kurumları, limanlar ve benzeri diğer mal ve hizmet üretim birimleri), 35’inci maddenin (B) bendinde belirtilen ve kamu hizmeti gören tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri üreten kamu iktisadi kuruluşları ile bunların müessese, bağlı ortaklık, işletme ve işletme birimlerinin, işletme haklarının verilmesi veya kiralanması ve mülkiyetin devri dışındaki benzeri diğer yöntemlerle özelleştirilmesi bu kanun hükümleri çerçevesinde yapılır.

Bu konuda imtiyazlara ilişkin olarak; genel ve katma bütçeli idarelerle bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşların sadece tekel niteliğindeki mal ve hizmet üretim faaliyetleri ile kamu iktisadi kuruluşlarının temel kuruluş amaçlarına uygun mal ve hizmet üretim faaliyetleri imtiyaz addolunur ve yapılacak anlaşma ve sözleşmeler en fazla 49 yıllık olabilirken imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri niteliğinde olmaktadır.

18’inci madde ise özelleştirme yöntemlerini şu şekilde belirtmiştir: Satış, kiralama, işletme hakkının verilmesi, mülkiyetin gayrı ayni hakların tesisi, gelir ortaklığı modeli ve işin gereğine uygun sair hukuki tasarruflar. Burada belirtilen satış dışındaki diğer tüm yöntemler KÖO yapılarıyla paralellik göstermektedir. Yani kamu kesimi ile özel sektör arasında risk, finans ve paylaşım koşulları sözleşmelerle belirlenmiş, işbirliği/ortaklık yapıları oluşturulmuştur. Özelleştirme konusu olan hizmetler için, ihaleler, kapalı teklif, pazarlık, açık artırma, belli istekliler arasında kapalı teklif usulü ile yapılmaktadır.

4 Özelleştirmelerden Elde edilen gelirin bütçe yatırım ve harcamalarında kullanılması, oluşabilecek tekelci

yapının önlenmesi, stratejik konularda devletin sahip olacağı imtiyazlı hisse oluşturulması, tabii kaynakların, belli bir süre için sadece işletme hakkının verilmesi suretiyle özelleştirilmesi, özelleştirme işlemlerinin değer saptaması da dahil aleniyet içinde yürütülmesi, özelleştirme uygulamalarında, milli güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği durumlar hariç, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu tüzel kişiliğine sahip eğitim kurumları ve mahalli idarelere devir yapılmaması, ilkeleri esas alınmaktadır (4046 Sayılı Kanun Madde 2).

bir hesapta toplanan gelirler, bu uygulamalar sonucu doğabilecek iş kaybı taminat ödemeleri için kullanılmakta, kalan miktar ise ilgili belediye ve il özel idaresi tarafından bütçelerine gelir kaydedilmektedir.

Yerel yönetimlerin ve kurdukları birliklerin ticari amaçlı faaliyetlerde bulunmak üzere kuracakları kuruluşlar veya kurulu iştiraklere sermaye ortağı olmaları, Bakanlar Kurulu iznine tabidir.

İdarenin taraf olduğu dava ve takiplerde, idare her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. Özelleştirme uygulamalarına ilişkin idari davalar, ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülmektedir.

Türkiye’de ulusal düzeyde oluşturulmuş bir çatı kurum ya da kuruluş ve genel çerçeveyi belirleyici bir mevzuat (yasa) mevcut değildir. KÖO’ya ilişkin düzenlemeler, farklı yasalar içinde, ilgili hizmet yasaları içinde, yukarıda da sıralandığı üzere, dağınık halde yer almaktadır. Bu anlamda merkezi ya da çatı kurum olma girişimleri her ne kadar Kamu İhale Kurumu ile DPT arasında devam etmiş olsa da, genel olarak, Kalkınma Bakanlığı kurulana kadar, DPT’nin sorumlu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buna benzer durum, AB işleri konusunda, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı arasında yaşanmaktaydı5

Bu anlamda ilk olarak, Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında kanun ile devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı ile ilgili TBMM plan ve bütçe komisyonu’nun hazırlamış olduğu raporda: 3996 sayılı kanun kapsamı ile yap- işlet-devret sözleşmelerinin içerikleri ve ödeme şekillerine ilişkin düzenlemeler yapılmakta, bu kapsamda katkı payı uygulaması tanımlanmakta ve çerçevesi belirlenmekte; yap-işlet-

. Genel çerçeveyi belirleyici yasa anlamında ise, DPT tarafından hazırlanmış, henüz yasalaşmamış KÖO yasa tasarısı taslağına incelemeden hemen önce dağınık olan düzenlemelere örnek teşkil edecek bir kaç kanun tasarısı taslağına değinmek yerinde olacaktır.

5 Kurulmuş olduğu 2000 yılından bu yana, Dış işleri Bakanlığı ve Başbakanlık arasında bağlılık anlamında

statüsü bir çok defa değiştirilen Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, 3046 sayılı Kanun’un 3313 sayılı Kanun ile değişik 10’uncu maddesi gereğince “Kuruluşun Bağlı Olduğu Bakanlığın Değiştirilmesi ile İlgili İşlem” çerçevesinde 20 Mart 2003 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na, 1 Haziran 2005 tarihinde Başbakanlığa, 30 Ağustos 2007 tarihinde Dışişleri Bakanlığı’na, 10 Ocak 2009 tarihinde ise tekrar Başbakanlığa bağlanmıştır.(2009-2013 ABGS Stratejik Planı, s.15). Son olarak ise, 03/06/2011 tarihli KHK ile kurulan AB Bakanlığı’na bağlanarak, kurumsal anlamda en büyük adım atılmıştır.

devret sözleşmelerinde idarece yapılacak ödemelerdeki gecikmelere uygulanacak gecikme faizine ilişkin hükümlere de yer verileceği; yap-işlet-devret görevlendirmeleri kapsamında katkı payı uygulaması veya diğer uygulamalar çerçevesinde gelecek yıllarda idarece ödeme yapılması öngörülen yılların bütçelerine gerekli ödeneklerin konulması öngörülmektedir (TBMM Tutanak Dergisi, 2008, 186).

Yukarıdaki açıklamalara ek olarak; kamu ihale kurumu, AB Komisyonunun 2004/17/EC direktifi doğrultusunda KİK tarafından hazırlanan Kamu İhale Kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı taslağı ve Enerji, su, ulaştırma ve posta hizmetlerinde faaliyet gösteren kuruluşların alımları hakkında kanun tasarısı taslakları yapılan çalışmalara örnek gösterilebilir.

Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Kamu Kesimi ile Özel Sektör İşbirliği Modelleri Çerçevesinde Gerçekleştirilmesine İlişkin Kanun Tasarısı Taslağı (Kasım 2007- DPT Müsteşarlığı):

KÖO/İ alanında ortaya çıkan temel sorunlar temelinde, uluslararası örnekler de dikkate alınarak birçok öneri geliştirilmiştir. İdari, hukuki ve kurumsal boyutta geliştirilen bu öneriler şu şekilde sıralanabilir:

• Ulusal bir politika oluşturmak,

• KÖO’na özel, özerk, proje seçimini yapacak, ihaleyi-satın almayı izleyecek, projeyi izleyecek, yol gösterici rehberleri ve standart sözleşmeleri hazırlayacak merkezi bir birim kurulması,

• Yasal düzenleyici çerçeve kapsamında mevzuat çalışması ile yeni bir kanun hazırlanması

• Rekabetçi ihale içeren standart işlem süresi • Şartname ve sözleşme formatları

• Hizmet süresi boyunca kontroller sonucu uyuşmazlıkların hızlı çözümü için gerekli düzenekler

• Bakanlıklar bünyesinde KÖO modelini uygulayacak ve Merkezi KÖO birimi ile eşgüdümlü çalışacak KÖO birimlerinin kurulması ( ABGS’de olduğu gibi).

• Önce pilot projelerden başlanması (Kayseri sağlık kampüsü örneği) • Pilot projeler için uluslararası kuruluşlardan finansman sağlanması, gibi…

Yapılan tüm açıklamalar ışığında görülmüştür ki, merkezi çatı bir kurum ya da kuruluş ile genel düzenleyici bir yasa artık gerekli hale gelmiştir. İşte bu anlamda DPT, 2007 yılında hazırladığı, yasa taslağının 27’inci maddesinde kanun taslağı amacını şu şekilde açıklamıştır; “yürürlükte bulunan ve dağınık bir şekilde kamu ve özel sektör işbirliği modellerini düzenleyen çeşitli kanunlar yürürlükten kaldırılmak ve kamu özel işbirliği modellerine ilişkin mevcut kanunların yürürlükten kaldırılarak tek bir çerçeve kanun altında toplamak”.

Kanun tasarısı gerekçesinde aşağıdaki konu başlıklarına yeni düzenlemeler getirilmek istenmektedir (2007 Tarihli DPT KÖO/İ Kanun Tasarısı Taslağı Gerekçesi, www.tbmm.gov.tr, Erişim: 01.07.2011).

• Kamu-Özel İşbirliği Kavramının Tanımlanması: Halen çeşitli adlar altında özel sektörün kamu hizmetlerinin sunumuna katılımının Türkiye için yeni bir kavram olan KÖO/İ adı altında düzenlenmesi sağlanmaktadır.

• Kamu-Özel İşbirliği Mevzuatının Yeknesaklaştırılması (Tek Tipleştirilmesi): Tasarı ile, dağınık bir yapıya sahip olan KÖO/İ mevzuatı bir yasa çerçevesinde toplulaştırılmakta, sadeleştirilmekte ve uygulamadaki farklılıklar önlenerek hepsi için geçerli tek bir süreç geliştirilmektedir.

• Kamu-Özel İşbirliği Modellerinin Tanımlanması ve Modellere Esneklik Getirilmesi: Ülkemizde halen uygulanan YİD, Yİ, Yap-Kirala ve İşletme Hakkı Devri modelleri tek bir kanun çerçevesinde tanımlanmakta ve ayrıca bu modellerin değişik türlerinin uygulanmasına da imkan sağlanmaktadır.

Yeni Sektörlerin Eklenmesiyle Kapsamın Genişletilmesi: Mevcut KÖO/İ mevzuatı ile düzenlenmeyen eğitim, kültür ve genel idare altyapısı gibi alanlar bu tasarı ile kapsama alınmaktadır.

• Kamu-Özel İşbirliği Sürecine İlişkin Objektif Kriterler Getirilmesi: Proje seçiminde yapılabilirlik etüdü şartı getirilmekte ve karar alma süreci daha tanımlı ve rasyonel kılınmaktadır.

• Kamu-Özel İşbirliği Projelerinden Sorumlu Merkezi Bir Birim Kurulması: KÖO/İ projelerinin koordinasyonundan sorumlu bir birim DPT Müsteşarlığı

bünyesinde oluşturulmaktadır. 181 sayılı Sağlık Bakanlığı Kanununun 8 maddesindeki değişiklikle, örgütsel yapısına, 5683 sayılı kanun ile Kamu-Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı eklenmiştir.

• Kamu-Özel İşbirliği Projelerinde Risk Kavramının Getirilmesi ve Garantilerin Tanımlanması: Başarılı KÖO/İ projelerinin temel unsuru olan etkin risk paylaşıma ilk olarak bu kanunda değinilmiştir. Kamunun garantiler nedeniyle oluşabilecek mali yükümlülüklerinin izlenmesini ve bu yükümlülüklerin makro ekonomik dengelerle uyumlu olmasını sağlayacak mekanizmalar geliştirilmiştir.