• Sonuç bulunamadı

1.7. Merkezi Yönetimin Asli ve Sürekli Görevleri Üzerine Yaklaşımlar

1.7.1. Temel Kamu Hizmetleri

1.7.1.2. Devletin Sıkı Denetiminde Özel Sektöre Gördürülebilecek Hizmetler

1.7.1.2.3. Eğitim Kamu Hizmeti

Devletin asli ve sürekli görevlerinden sayılan altıncı ve sonuncu kamu hizmeti de eğitim kamu hizmetidir. Öztekin’in belirttiği üzere eğitim kamu hizmetinin ikinci üçlünün son sırasına alınmasının nedeni önem açısından değil öncelik ve gereklilik açısındandır. Çünkü devletlerin diğer devletler karşısında ilişkilerini sürdürmesi ya da diğer devletlerce varlığı dış politika ile ilişkilidir. Dışişleri bakanlıkları yurt dışında diğer devletler içinde örgütlenebilmesi (diplomatik ilişki kurabilmesi) için tanınması gerekir. Gene devletlerin örgütsel varlıklarını sürdürebilmeleri için de dış savunma denilen kamu hizmetini yürütecek silahlı kuvvetler (kara, deniz, hava) örgütüne sahip olmalıdır. Devletlerin üyesi oldukları vatandaşları anlamında sürekliliği için de adalet dağıtımını üstlenmesi gerekir. İlk üç kamu hizmetinin önceliği ve gerekliliği bu sıralama için önemlidir. İkinci üçlü kamu hizmetinden ilk ikisi iç güvenlik ve sağlık hem kamu hizmetinin vatandaşlar ve insanlar için önem sırası hem de kamu hizmetinin iki aşamalı olması açısından benzeşmektedir (Öztekin, 2007, 7).

Çizelge 1.4’de görüldüğü gibi, asli ve sürekli kamu hizmetleri arasında bir hiyerarşi oluşturulacak olunursa; güvenlik ve sağlık olmadan eğitim zaten olmaz ve olamaz. Önce can güvenliği (asayiş) daha sonra güvenlik zaafiyeti sonucu suçlunun yakalanma süreci (yakalayıcı kolluk) bundan sonra sağlıklı birey ve toplum için önleyici sağlık, sağlık bozulunca tedavi edilme güvencesi, daha sonra güvenli, sağlıklı bireylerin (vatandaşların) eğitilmesi (Öztekin, 2007, 8).

Çizelge 1.4 Asli ve Sürekli Olmakla Birlikte Sıkı Gözetim ve Denetim Altında Kısmi Olarak Özel Sektöre Gördürülebilecek Kamu Hizmetleri

İlk iki kamu hizmetinde olduğu gibi eğitim kamu hizmetinde de çok sıkı gözetim ve denetim altında özel sektörden yararlanılabilir. Tüm vatandaşların eğitim ve öğretiminden dünyadaki devletlerin tümünde eğitim bakanlıkları sorumludur. Gelişmiş Avrupa ülkelerindeki piyasalaşma ve rekabetin üst düzeyde olması ve gerekli kurumsal deneyime sahip olmaları dolayısıyla, eğitim hizmeti büyük oranda özel sektöre bırakılmış durumdadır.

Bu anlamda dünyada iki sistem, diğer tüm yapıları kendine çekmektedir. Bunlardan ilki Kıta-Avrupası, ikincisi ise ABD’de varolan Anglo-Sakson sistemidir. Anglo-Sakson sistem içinde devlet daha çok AR-GE (araştırma-geliştirme) çalışmalarını desteklemektedir. Yani Eğitime yapılan desteklerin çoğu araştırma enstitülerine ve projelerine gitmektedir.

Türkiye gelişmekte ve AB sürecine dahil olma gayreti içinde olması dolayısıyla Kıta- Avrupası sistemine daha yakındır. Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı tüm illerde il milli eğitim müdürlükleri ve ilçelerde ise ilçe milli eğitim müdürlükleri aracılığı ile bu kamu hizmetini sürdürmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, asli görevli olarak, çok sıkı gözetim ve denetimi altında özel okullara (kreşler, anaokulları, ilk (temel eğitim) okullar, lise ve meslek liseleri) izin verebilir. ABD, Anglo-Sakson sistemin asıl temsilcisi, sürekli olarak pazarlanabilir bilgi üretimi gayreti içinde olması dolayısıyla, yukarıdaki eleştirilerin yanında bilimsel etik anlamında da eleştirilmektedir.

Eğitim H.

Tedavi Edici Sağlık H.

Önleyici Sağlık H.

Yakalayıcı Güvenlik

Sonuç olarak eğitim alanına da tıpkı ilk ikisinde (iç güvenlik ve sağlık) olduğu gibi özel sektörün kâr, kazanç, rekabet, yarışma ve büyüme dinamiklerinden yararlanmak amacı ile özel sektörün girmesine izin verilebilir. Ancak özel sektörün eğitim kamu hizmetindeki ağırlığı ve oranı ne olacaktır tartışması tıpkı ilk ikisinde olduğu gibidir. Bir diğer anlatımla; siyasi iktidar partisinin ideolojisi bu oranın azalması ya da çoğalmasında etkilidir. Örnekle anlatmak gerekirse; siyasi iktidarda toplumcu (sol) bir siyasi parti varsa bu oranlar çok düşük, siyasi iktidarda bireyci (sağ) bir siyasi parti varsa bu oranlar daha yüksek olabilir. Kara Avrupası’nda yüksek öğretim dâhil eğitimde kamunun payı %90’ın üzerinde iken, Amerika Birleşik Devletlerinde %90’ın altındadır (Öztekin, 2007, 9).

Tarihi süreç içinde görüldü ki, kamu hizmetlerine bakış, dönem konjonktürü, devletlerin ideolojileri, toplumsal, siyasal ve ekonomik yapılarla yakından ilgilidir. Kamu hizmetlerinin sunumunda devletin rolü, hizmetin üretiminde ve sunumunda ne kadar yer aldığıyla ilgilidir. Bu anlamda küresel ekonomik krizler, devletlerin kamu hizmetleri üretimi ve sunumundaki oransal büyüklüklerini önemli düzeyde belirlemektedir. Devlet kimi zaman müdahaleci kimi zaman ise daha serbest ve esnek roller üstlenebilmektedirler.

Sonuç olarak; yapılan tüm tespitler ışığında, genel olarak sosyal ve ekonomik kamusal hizmetlerden çekilmeye başlayan devlet, genel (idari) kamu hizmetlerinde ise daha esnek bir hal almaya başlamıştır. Özellikle küreselleşme hareketi ile sermaye hareketliliğine bağlı olarak gelişen ve devletlerin kapılarına dayanan “serbestleşme”, “özelleştirme”, “yönetişim”, “verimlilik”, “etkinlik”, “performans yönetimi” gibi özel sektöre özgü bir çok kavram kamu yönetimi içinde de yer bulmaya başlamıştır (Fromm ve Torse’den aktaran Greve, 2003, 64). Bu anlamda bu oluşum ve gelişimlerin sürekli olumlu yanlarını görmenin gelenek haline gelmiştir denilebilir. Uzun vadede “ticari meta” haline gelebilme olasılığı ve diğer birçok zarardan bahsetmek yerinde olacaktır. Bu tür yapılanmaların yıkıcı etkilerinin, özgün değerleri ve yapıları dikkate alınmayan ve uluslararası mekanizmalarca sürekli zorlanan gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler üzerinde görüleceği şüphesizdir. Ve hatta kimi yazarlara göre, gelişmiş ülkeler, bu tür yapılanmaları yayarak, yanlış uygulamaları konusunda kendilerine paydaşlar aramakta, mümkün olursa tüm sorumluluğu onlara yüklemektedirler. Tüm bunlara ek olarak, yaşanan tüm tecrübeler ışığında, kamu ve özel sektör gibi iki mekanizma arasında mutlak tek doğru seçimi yapmaktansa, her iki tarafı tek potada sağlam ortaklık ve işbirliği yapılarıyla birleştirmek en doğru seçim olarak görünmektedir.

Ülkelerin sahip oldukları, ideolojilerin ve siyasi parti tutumlarının, devletlerin asli ve sürekli görevleri olarak kalması ve doğrudan devletler tarafından sunulması gereken kamu hizmetleriyle, asli ve sürekli kamu hizmetleri olmakla birlikte, sıkı gözetim ve denetim altında kısmen de olsa özel sektöre gördürülebilecek kamu hizmetlerinin neler olacağını önemli düzeyde etkilemektedir.

Sonuç olarak çıkarılması gereken en önemli nokta; her devletin özgün değerlerinin farkında olması, tarihten ve diğer devletlerin tecrübelerinden dersler çıkarılması gerektiği ile tüm bunların, bağımsız bir ekonomik yapı içinde kendisiyle barışık çağdaş bir toplumsal yapıyla mümkün olacağıdır.