• Sonuç bulunamadı

Tutum hakkında yapılan tanımlarda onun farklı boyutlarına ve ölçme sürecindeki değerlendirme basamaklarına dikkat çekildiği görülmektedir. Türkçe Sözlük’te tutum; “tutulan yol, davranış” anlamında kullanılmaktadır (TDK, 2005, s.2014). Thurstone (1928, s.531) tutumu karmaşık bir bütünlük içinde insanların eğilimleri, duyguları, önyargıları, önceden belirlenmiş istek ve eğilimleri, korkuları, özel bir konudaki inançların bütünü olarak kabul eder.

Allport (1935) tutumu, yaygınlık kazanan tanımıyla deneyimler sonucu organize edilen, ilgili durum ve nesneye karşı kişinin tepkileri üzerinde yönlendirici ya da aktif etkiye sahip olan duyuşsal ve zihinsel hazır olma durumu olarak tanımlar (Allport, 1967, s.8). Bu tanımda da görülebileceği üzere Allport’a (1935) göre tutumun eylem ya da dikkat için hazırlık, yaşantı yoluyla örgütleme ve tutumla ilgili nesne ya da durumla karşılaşıldığında ortaya çıkma şeklinde özetlenebilecek üç özelliği vardır (Erkuş, 2003, s.151).

Psikolojik bir süreçte değerlendirilebilecek olan tutumlar davranışa yansıyan şekliyle gözlenebilen olgulardır. Tezbaşaran (1997, s.1) tutumların olumlu ya da olumsuz nitelikteki tepkilere yol açabileceğini belirtirken Güney (1998, s.279) bu tepkilere sebep olan tutumların “organize ve sürekli” yapısına dikkat çeker.

Tutumlar, çoğunlukla insanların nesnelere ve düşüncelere değer biçmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu değer biçme süreci sonunda olumlu veya olumsuz tepkiler verilir. Bu yönüyle tutumlar tarafsız bir bakış açısı olarak değerlendirilemez (Aronson vd., 2004, s.217).

Tanımlarda da görüldüğü gibi tutumları, herhangi bir kişiye, objeye, olay ya da duruma karşı verilen olumlu ya da olumsuz duygusal tepkiler olarak değerlendirmek mümkündür. Tutum objeleri pozitiften negatife doğru bir düzlemde herhangi bir noktada yer alır (Beck, 2004, s.353). Bireyin tutum kaynaklı olumlu ve olumsuz tepkilerine dikkat çeken Katz (1967, s.457) tutumu bireyin sahip olduğu değerler bütününe bağlı olarak simge, nesne, kişi veya çevreyi iyi ya da kötü, yararlı veya zararlı olarak algıladığı ön düşünce şeklinde tanımlar. Genel olarak değerlendirildiğinde tutumlar, bireylerin davranışlarını yönlendiren unsurlardan biridir. Ayrıca tutumlar, yaşantı ve deneyimler sonucunda bir öğrenme süreciyle oluşmaktadır (Tavşancıl, 2006, s.65).

Tutumların zihinsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere üç ögesi vardır. Bu üç öge arasında bir iç tutarlılığın olduğu varsayılmaktadır. Bu ögeler arasındaki ilişkiye göre bireyin herhangi bir konu hakkında bildikleri (zihinsel öge) ona karşı olumlu bakmasını gerektiriyorsa (duygusal öge) birey o nesneye karşı olumlu bir tavır takınarak davranışta bulunur (davranışsal öge).

Bireyin tutumlarının olumlu ya da olumsuz yönde oluşmasında deneyimlerin önemli bir yeri vardır. Böylelikle birey uyarıcıya karşı olumlu ya da olumsuz duygular geliştirir. Bu duygu geliştirme sürecinde bireyin değerler sistemi önemli rol oynar. Tutumların zihinsel ögesini tutum nesnesine ait olarak sahip olunan düşünce, inanç ve bilgilerin tümü oluşturur. Süreç içinde edinilecek yeni bilgiler tutumların değişmesine de yol açabilir. Davranışsal öge, bireyin tutum geliştirdiği durum ya da nesne hakkındaki davranış eğilimini yansıtır. Bunlar sözler ya da hareketler şeklinde

gözlenebilir. Davranışın yönü olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilir (Đnceoğlu, 2000, s.8-12).

Olumlu ya da olumsuz tepkide bulunma eğilimi açısından değerlendirildiğinde tutumlar ilgilere benzer. Fakat ilgiler bireyin kendi etkinliklerindeki duygu ve tercihleriyle sınırlıdır. Bir şeyle ilgilenen kişi, düşünce ve tepkilerinin olumlu ya da olumsuzluğunu düşünmeden zamanının çoğunu ilgilendiği şeyle geçirir. Tutumlar ise ahlaki bir değer yargısını onaylama ya da onaylamamada olduğu gibi bir davranış eğilimine sahiptir (Tezbaşaran, 1997, s.1).

Tutumlar, sosyal psikoloji (değerler, inançlar ve görüşler) ve genel psikolojideki (alışkanlık, motivasyon, biliş, kişilik özellikleri) diğer benzer yapılarla karıştırılmamalıdır. Bunların içinde özellikle motivasyon ile inanç yapıları tutumlara çok benzemektedir. (Shaw ve Wright, 1967, s.4-5).

Tutumların birçoğu koşullanma ile sonradan öğrenilir. Bunların temelinde kültür, aile, kişisel özellikler gibi pek çok etken vardır. Tutum aile çevresinde kazanılacağı gibi yetişkinlikte geçirilen deneyimlerle de kazanılabilir. Bu deneyimlerde de başta eğitim kurumları olmak üzere çevrenin belirleyici etkisinden söz etmek mümkündür (Öncül, 2000, s.1083). Ancak tutumların sonradan öğrenilmiş olması geçici olduğu ve sürekli değişeceği anlamını da taşımaz. “Kişiler ve nesneler arasındaki ilişki” olarak değerlendirilebilecek tutumlarda kişiler tarafsız değildir (Sherif ve Sherif, 1977, s.298-299). Pek çok etken tutumların oluşumuna ve değişmesine katkıda bulunur. Özellikle ikizler üzerinde yapılan araştırmalar tutumların genetik faktörler tarafından etkilendiğini ortaya koymaktadır. Ancak tutumların çevresel faktörler tarafından da etkilendiği ortaya çıkarılmıştır. (Bohner ve Wänke, 2004, s.85).

Bu çevre faktörleri içinde ailenin önemli bir etkisi vardır. Fakat tutumların oluşması sürecinde çocuklar büyüdükçe anne babalarının tutumları üzerindeki etkisi azalmaktadır. Özellikle ergenlik döneminin başlamasıyla birlikte diğer sosyal etkenlerin rolü belirgin bir şekilde artmaktadır. Bireyin tutumlarının büyük bölümü 12-30 yaş arası dönemde şekillenmektedir. “Kritik dönem” olarak adlandırılan bu

süreçte akranlar, kitle iletişim araçları ve diğer kaynaklardan edinilen bilgilerin tutumlar üzerinde belirleyici bir etkisi vardır.

Öğrenmeyle kazanılan tutumlar bireyin kişilik özelliklerinin parçasıdır ve koşullanma ya da taklit yoluyla kazanılmıştır. Duygusal ve bilişsel yönleri yanında tutumun davranışsal yani duygu ve kanıya uygun hareket etme yönü de bulunmaktadır (Morgan, 2006, s.363, 375).

Tutumlar değişebilir. Genelde de tutumların güçlükle değiştiği kabul edilir (Baron ve Byrne, 2002, s.119). Değişimin başlangıcında pek çok psikolojik süreçte olduğu gibi bir direnme ve değişmeme eğilimi görülebilir (Krech ve Crutchfield, 1980, s.220). Bu değişim sürecinin süresi hakkında net tespitlerde bulunabilmek mümkün değildir (Aronson vd., 2004, s.222). Bir siyasetçiye duyulan güvenin süratle yükselip düşmesi gibi kısa sürede gerçekleşebilecek tutum değişiklikleri olabildiği gibi belli bir süreç sonunda ve daha uzun bir sürede değişen tutumlar da bulunabilir.

Bütün tanımlar genel olarak değerlendirildiğinde tutumlarla ilgili şu özellikleri sıralamak mümkündür:

1. Tutumlar doğuştan getirilmez. Sonradan yaşanarak kazanılır. Birey toplumsallaşırken tutumları kültürel olarak kazanır. Diğer bir anlatımla, tutumlar yaşantılar yoluyla öğrenilir.

2. Tutumlar geçici değillerdir, belli bir süre devamlık gösterirler. Yani bireyler yaşamlarının belli dönemlerinde aynı düşünceye sahip olurlar.

3. Tutumlar, birey ve obje arasındaki ilişkide bir düzenlilik olmasını sağlar. Öğrenme süreci içinde derece derece biçimlendiğinden, insanın çevresini anlamasına da yardımcı olurlar.

4. Đnsan-obje ilişkisinde, tutumların belirlediği bir yanlılık ortaya çıkar. Birey bir objeye ilişkin bir tutum oluşturduktan sonra objeye yansız bakamaz.

5. Bir objeye ilişkin olumlu ya da olumsuz bir tutumun oluşması, ancak o objenin başka objelerle karşılaştırılmasıyla mümkün olur.

6. Kişisel tutumlar gibi toplumsal tutumlar da vardır. Toplumsal tutumlar, toplumsal değer, grup ve objelere yönelik tutumlardır.

7. Tutum bir tepki şekli değil, daha çok bir tepki gösterme eğilimidir. Bir başka deyişle tutumlar tepkide bulunmaya ilişkin bir eğilimdir.

8. Tutumlar olumlu ya da olumsuz davranışlara yol açabilir. (Tolan vd., 1985, s.260-262; Tavşancıl, 2006, s.71-72).

Tutumlar diğer psikolojik değişkenlerde olduğu gibi doğrudan gözlenemeyen unsurlardır. Tutumların varlıkları ve nitelikleri ancak etkiledikleri davranışlar gözlenerek anlaşılabilir. Herhangi bir tutum konusunda gözlenen bir davranış yoksa tutumun varlığı ya da yokluğu hakkında değerlendirmede bulunulamaz (Đnceoğlu, 2000, s.11).

Tutumlar ve davranışlar arasında bir ilişki olduğu bilinmektedir. Hatta tutumlar çoğunlukla gözlenen davranışlarla açıklanır. Ancak tutum ve davranış ilişkisini nedensellik noktasından değerlendirmek mümkün değildir. Eğer bu nedensellik ilişkisi gerçekten olsaydı tutumların bilinmesi sonucunda davranışların kesinlikle tahmin edilmesi gerekirdi. Gerçekte ise bireyler pek çok konuda tutumları hakkında ifadelerde bulunsalar da bunun tersi yönde davranışlarda bulunabilirler (Kağıtçıbaşı, 1999, s.106109).

Tutumlar, insan davranışlarının en önemli belirleyicilerinden biri olması sebebiyle başta davranışların gözlenmesi olmak üzere çeşitli yollarla ölçülmesine ihtiyaç duyulmuştur. Đnsanların tutumları hakkında bilgi edinmenin doğrudan ve kestirme yolu davranışlarını gözlemektir. Bir kişinin davranışlarından ya da sözlerinden hareketle çıkarımda bulunma onun tutumlarını belirlemede başvurulacak yollardan biridir (Henerson vd., 1987, s.11-12). Ancak tutumların bileşenleri de düşünüldüğünde insanlar tutumlarını her zaman davranışa dönüştürmeyebilirler. Ayrıca sergilenen davranışın gerçek tutumu yansıtmayabileceği de düşünülmelidir.

Tutumlar davranışları açıklayan tek faktör değildir. Çünkü davranışlar kaynağını bireyin kendisinden ve çevresinden alan değişkenlerden etkilenmektedir. Çoğunlukla bir kişinin bir tutum objesine karşı sadece bir tutuma sahip olduğu düşünülür ancak bu düşünce bir tutum objesine karşı birden fazla tutumun olmayacağı anlamını taşımaz. Örneğin bir kişiye yönelik tutumlar iş için olduğunda pozitif olabiliyorken sosyal ilişkilerde negatif olabilmektedir (Beck, 2004: 353). Tutumların ölçülmesinde kullanılan bir diğer yol ise insanlara doğrudan tutum

nesnesine ilişkin düşünce ve duygularını sormaktır. Bu yol da bazı amaçlar için yeterli olsa da önemli kararlarda güvenilir değildir. Tutumların ölçülmesinin bir diğer yolu ise belirlenmiş tutum ifadelerine bireyin tepkide bulunmasına dayanan ölçekleri geliştirmektir (Erkuş, 2003, s.156-157).

Tutumların ölçülmesinde bireylere ölçme ve ölçek kurallarına uygun olarak hazırlanmış, geçerlik ve güvenirliği sağlanmış cümle, sıfat ya da ifadeler dizisi sunulur. Bireylerin bu cümle, sıfat ya da ifadeler dizisine gerçek duyguları doğrultusunda tepkide bulunmaları istenir. Bu yönüyle tutum ölçekleri “bireyin iç dünyasını ortaya çıkarmak üzere oluşturulmuş bir dizi cümleye/ifadeye bireyin tepki vermesi için hazırlanmış anketlerdir” (Tavşancıl, 2006, s.107).

Kişinin belirli bir objeye ya da obje grubuna yönelik tutumları bilinirse, bireyin o objeye ya da obje grubuna yönelik tepkilerini tahmin etmede diğer değişkenlerle birlikte tutumları da kullanılabilir (Shaw ve Wright, 1967, s.1). Bunun için ölçümlerde özellikle ölçek geliştirme sürecindeki geçerlik ve güvenirlik çalışmalarına, ölçümün güvenirliğine, örneklemin uygunluğuna ve ölçüm süreci ile davranışı tahmin etme arasında tutumların değişmeme ihtimaline dikkat etmek gerekir (Beck, 2004: 356-357).

Tutumların ölçülmesinde ölçek geliştirme süreci önemli başlıklardan birini oluşturur. Tutum ölçekleri önceden hazırlanmış tutum maddelerine bireyin tepki vermesine dayanan kağıt-kalem yardımıyla kendini rapor etme aracı olarak tanımlanabilir (Erkuş, 2003, s.158). Belirlenen puanlama işlemine göre tutumların yönü belirlenmeye çalışılır. Bogardus Sosyal Uzaklık Ölçeği, Guttman Birikimli Ölçeği, Thurstone tipi ölçekler, Likert tipi ölçekler kullanılan bazı tutum ölçekleridir. Çoğunlukla oranlı ölçekler olarak adlandırabileceğimiz bu ölçeklerin kullanımda cevaplayıcıya gerekli zamanı tanıması, aynı anda kalabalık gruplara uygulanabilmesi, veri analiz sürecini kolaylaştırması ve yüz yüze olmayan uygulamalara imkân tanıması (posta vb.) gibi avantajları bulunmaktadır (Henerson vd., 1987, s.28-29).

Tutum ölçeklerinin geliştirilme sürecinde ölçülmek istenen objeye yönelik birçok tutum maddesi yazılır. Böylece ölçülmek istenen tutumun daha açık bir

şekilde ortaya çıkarılması sağlanmış olur (Girod: 1973, s.43). Ayrıca ölçeğin aynı tutum objesine yönelik birden fazla madde içermesi ölçeğin güvenirliğini arttıran önemli bir unsurdur. Madde yazım sürecinde izlenebilecek en uygun yol tutumları ölçülecek grubun özelliklerini taşıyan küçük bir grupla görüşerek ya da onlardan ilgili konuda yazılı olarak bilgi toplayarak ön hazırlık yapmaktır (Henerson vd. 1987, s.71-73).

Tutumların ölçülmesinde araştırmacı ya da öğretmen kendisi bir ölçek geliştirebileceği gibi daha önce geliştirilmiş bir ölçeği de kullanabilir. Daha önce hazırlanmış bir ölçeğin kullanılmasında zamandan tasarruf sağlama, diğer araştırmacıların tecrübelerinden faydalanma, geçerlilik ve güvenirliğe dair verilere sahip olma gibi faydalar görülebilmektedir.

Ölçme aracı kullanırken ya da seçerken öncelikle ölçülmek istenen tutumu ölçüp ölçmediğine, geçerlik ve güvenirliğe dair kanıtların tatmin edici olmasına, hedef kitlenin yaş ve beceri düzeyine uygun olup olmadığına dikkat edilmelidir (Henerson vd., 1987, s.39, 52-56).

Tutumlar büyük oranda öğrenilmiş objeler olduğu için tutumların oluşması ve değişmesi bir öğrenme süreci içinde gerçekleşmektedir. Tutumların bu öğrenilmiş niteliği edinilmiş tutumların da değiştirilebileceğini göstermektedir (Thorndike, 1970, s.160-190). Bu açıdan tutumların değişmesinin mümkün olduğunu söylenebilir. Özellikle çocukluk çağlarında çocuğun tutumları aile fertleri ya da ilişki içinde bulundukları diğer insanlardan etkilenmeye yatkındır. Tutum içeriğinin aile tarafından sürdürülmesi çocukta oluşmaya başlayan tutumu güçlendirilir (Beck, 2004: 362). Okul ve öğretmenler de ailede olduğu gibi tutumlar için etkileyici faktör konumundadır.

Tutumların davranışla ilişkisinde dikkat çeken unsurlardan biri olan tutumların gizli niteliği, dolaylı ölçümlerde davranışlara da dikkat edilmesi gerektiğini ortaya çıkarmıştır (Tavşancıl, 2006, s.85). Bu yönüyle tutumlar davranışlara yol gösteren unsurlardan biridir. Eğitim süreciyle bireyde davranış değişikliği meydana getirilmesinde tutumların değiştirilmesi gerektiği bir hareket noktası olarak alınabilir (Arkonaç, 2001, s.157). Ancak, tutum ve davranış arasındaki

ilişki büyük oranda doğrulansa da bazı çalışmalarla bireylerin her davranışını tutumlarına uygun yapmadığı da ortaya konmuştur (LaPiere, 1967, s.26-31; Freedman vd., 1989, s.283-284). Basit ve sık verilen örneğiyle, çevreye karşı duyulan olumlu tutum ile çevre temizliğine aynı hassasiyetin gösterilmemesi buna örnek olarak verilebilir.

Tutumların bu değiştirilebilir niteliği sebebiyle eğitim sürecinin her kademesinde olduğu gibi okuma eğitiminde ve okumaya karşı geliştirilecek tutumların olumlu yönde şekillenmesinde çevre şartlarının önemi ortaya çıkmaktadır. Eğitim sürecinin düzenlenmesi okumaya yönelik tutumu da olumlu yönde şekillendirecektir. Schofield (1980, s.111) öğretmenler ve öğrencileri üzerinde gerçekleştirdiği araştırmasında okumaya karşı tutum düzeyi ve okuduğunu anlama düzeyi yüksek öğretmenlerin öğrencilerini de bu yönde etkileyerek okuma tutumu ve okuduğunu anlama başarısını arttırdığını tespit etmiştir.

Küçük çocuklar başlangıçta okumaya yönelik olumlu tutumlara sahipken onların bu heyecanı yaşları ilerledikçe azalmaktadır. Đlköğretimin ikinci kademesine gelindiğinde okumaya olan sevgi iyice azalmaktadır (Alvermann ve Moore, 1991, s.952; Schatz ve Krashen, 2006: 46). Çeşitli araştırmalarda ilköğretim düzeyinde (1- 6. sınıflar arasında) okumaya yönelik tutumlarda azalma tespit edilmiştir (Schatz ve Krashen, 2006, s.46). Hayes (2000, s.16), ilköğretim 1., 2., 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin okuma tutumları üzerinde gerçekleştirdiği araştırmasında sınıf seviyesi ilerledikçe okuma tutumlarının azaldığı sonucuna varmıştır.

Literatürde okumaya yönelik tutumlar ile okuma başarısı arasındaki ilişki çeşitli şekillerde araştırılmıştır. Gelinen noktada okumaya yönelik tutumlar ile okuma başarısı arasındaki ilişkinin hâlâ bir problem olarak ortada durduğu görülmektedir (LePage ve Mills, 1990). Bazı araştırmacılar okumaya yönelik pozitif tutumların başarıyı artırdığını iddia ederken bazıları ise okumadaki başarının pozitif tutumların oluşmasını sağladığını iddia etmektedir (Akt. Kush ve Watkins, 1996, s.315; Kush vd., 2005, s.29). Ancak bu konuda bilinen doğru, okumaya ayrılan zamanın artması ve okumaya ilgi duymanın okuduğunu anlama başarısını da olumlu yönde etkilediğidir (Mazzoni vd. 1999). Genel anlamda eğitimciler okul döneminde

okumaya yönelik olarak oluşturulan pozitif tutumların hayat boyu okuyucu yaratmada önemli bir paya sahip olduğu (Smith, 1990, s.215) görüşündedirler.

Pek çok araştırma okuma becerisindeki başarının okumaya yönelik tutumla ve motivasyonla yakından ilgili olduğunu göstermektedir. Đyi okurlar aynı zamanda okumaya karşı olumlu tutum gösteren ve okuduğunu anlama düzeyi yüksek bireylerdir. Đlişkinin yönü yani okumanın mı tutumu yoksa tutumun mu okumayı etkilediği sorusu farklı araştırmalarda değişik açılarla ortaya konsa da iki yönlü bir ilişkinin varlığından söz etmek mümkündür (Guthrie ve Wigfield, 2000, s.405; Wigfield ve Asher, 2002, s.434; Morgan ve Fuchs, 2007, s.172).

Groff (1962), Chall ve Feldmann (1966) okuma başarısı ile okumaya ve okuma materyallerine karşı tutumlar arasında pozitif korelasyon bulmuştur (Akt. Schofield ve Start, 1977, s.248). Mustachio’nun (1990, s.10) çalışmasında korelasyon .02 düzeyinde ve düşüktür. Swanson (1982) da okuma tutumu ve okuduğunu anlama başarısı arasında düşük düzeyde bir ilişkinin varlığını belirlemiştir. Bazı araştırmalarda ise okuma tutumu ile okuduğunu anlama başarısı arasında bir ilişki olduğu tespit edilse de bunun istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık oluşturmadığı da görülmüştür (Elliot, 1983, s.49-50; Brown, 1992, s.85).

Okuduğunu anlama düzeyi ile okumaya yönelik tutum arasında yüksek oranlı bir ilişki bulunamasa dahi tutumların da diğer algısal değişkenler gibi okuma becerisinin edinilmesinde, geliştirilmesinde ve okuma başarısında önemli birer etken olduğu bilinmektedir. Bu bilgi doğrultusunda okuma eğitimi çalışmalarında öğrencilerin okuma tutumlarının da yükseltilmesi önem taşımaktadır.