• Sonuç bulunamadı

4. BOZULAN VE DEĞİŞEN KASABA

4.1. KASABANIN GELENEKSEL YAPISINI BOZAN UNSURLAR

4.1.3. Turizm

Kutlu’nun hikâyelerinde köy- kasabada gerçekleşen moderniteye dayalı sorunlardan biri turizm olmuştur. ‘’Ülkemizin en ‘mutena’ köşeleri, şehirlerimizin en seçkin, en güzel bölgeleri turizme tahsis ediliyor.’’250 der ve bu konudaki olumsuz

düşüncelerini Kapıları Açmak ve Sıradışı Bir Ödül Töreni kitaplarında ele alarak somutlaştırmıştır. Kapıları Açmak’ta Anadolu’nun küçük ve şirin bir kasabasının sahili turizme açılınca yukarıdaki köy çaptan düşmüştür. Bu düşüş kasabalının

248 Kutlu, Tufandan Önce,s,61. 249 Ayşe Işık Koçak, a.g.e., s,40.

146 tezgâhını dahi olumsuz anlamda etkilemiştir. Sahilin turizme açılıp denizciliğin kıymet kazanmasıyla denizcilerin kazancı kendi yağında kavrulan kasabalıyı tezgâhından etmiştir. Kutlu bu durumu şu şekilde dile getirir:

‘’Kasabaya gelince… Dedik ya, tezgâhlar dağılmış, bez parası gelmez olmuştu. Düzen bir kez bozulmaya görsün, yeniden dengeyi tutturmak hayli zor olur. Geleneksel hayatın, üretimin, inanç ve ahlakın, esnaf yaşantısının, zenaat kaidelerinin biçim verdiği hayat tarzı; dinî hüviyetini, kanaate dayalı ölçüsünü yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Dağıldı, bitti denilen, nüfusunu epeyce kaybeden kasabanın imdadına bir sihirli el yetişti: Turizm, bacasız sanayi, pöh.’’251

Kutlu, turizm uğruna kasabanın ruhuna aykırı işler yapılmasını Sıradışı Bir Ödül Töreni’nde ironik bir dilde ele almıştır. ‘’Sıradışı Bir Ödül Töreni hikâye kitabı ilk baskısını 2013 yılında yapmıştır. Eserde anlatılan olaylar deniz kenarında yer alan bir Akdeniz kasabasında geçmektdir. Kasabada yaşayanlar tarafından tanıtım ve turizm amacıyla “Kafadanbacaklılar Derneği kurulur”. Derneği çalışkan bir öğretmen olan Tufan kurar. Dernek vasıtasıyla kasabanın adı duyulacak, esnaf turistlere daha fazla satış yapacaktır. Kasaba ahtapotlarıyla ünlü olduğu için ahtapottan hareketle Tufan Hoca’nın teklifiyle derneğe Kafadanbacaklılar adı verilmiştir. Türkiye Kafadanbacaklılar Derneği, kasabalarının adını duyurmak için şenlik yapacak ve bir ödül töreni düzenleyeceklerdir. Törende, sinemadan edebiyata, tiyatrodan arkeolojiye kadar pek çok alanda ödüller verilecektir. Bu ödül töreninde sıradışı olaylar yaşanmış ve kitabın adı da buradan gelmektedir. Mustafa Kutlu bu hikâyede unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarını ve medyanın kötü etkisini vurgular.’’252

Kutlu, turizmin gelmesiyle birlikte kasabada bağı bahçesi olan insanların şehirde oturan tuzu kuru vatandaşlara harap evleri, boza yatmış değersiz tarlaları,

251 Kutlu, Kapıları Açmak, s,29.

252 Erdi Karabıyık, Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Tekrar Eden Konular (Yüksek Lisans Tezi), Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Kastamonu, 2019, s,38.

147 bakımsız bağları satmıştır. Yerine oteller kafeler yapılmış sonuç itibariyle kasaba yazlık yere çevrilmiştir. Kasabanın geleneksel ruhunu bozan unsur turizm olmuştur. Bu durum Kutlu’da olumsuz bir şekilde nazara verilmektedir. ‘Dem Bu Demdir’ isimli deneme kitabında turizme bakış açısı bu durumu destekler niteliktedir:

‘’Bir de şu var: Bu ülkenin kurtuluş mücadelesine katılımı, bu uğurda kolunu, bacağını yitirmiş bir gazi dede, kazara turistik hale gelmiş bir yere adımı atacak olsa; ya parası yetişmiyor, ya da ‘burası turistlere mahsustur’ diyerek kapıdan kovuluyor. İnsanlarımızın turizm uğruna kendi vatanlarında garip kalmaları düşünülecek bir durumdur.’’253

Kasabanın eski insanları yeni yetişen nesillerin toprak satarak para yeme sevdasına akıl erdirememekte, özellikle de kasabadaki gençlerin geleneksel olana sahip çıkma eğilimi kalmamaktadır. ‘’Artık en büyük ne küçük, ne akraba, ne hısım ne komşu, ne hürmet ne hizmet, ne merhamet ne şefkat, ne haysiyet ne mürüvvet, ne feragat, ne sevgi ne de saygı kaldı. Para hepsinin yerini aldı. Daha açıkçası kasabayı teslim aldı. Hadi verimsiz bağlar, ekilmeyen tarlalar neyse ne de, asırlardır kasabayı besleyen o ata yadigârı zeytinliklerin elden çıkması, koca koca ağaçların beton yazlıklar uğruna bir baştan bir başa tıraş edilmesi dayanılır gibi değildi. Ama dedik ya kasabanın aklı uçuvermişti bir kere, zeytini falan kimsenin gözü görmüyordu.’’254

Kasaba insanı ile modern kent insanı birbirinden farklı yaşam standartlarına sahip ekonomik gelire sahiptir. Kutlu’ya göre kasabaya turizmin gelmesiyle birlikte hem ekonomik hem demografik hem de manevi anlamda değişimler baş göstermiştir. Turizmle birlikte modernitenin kasabaya sirayet etmesi kaçınılmaz olmuştur.

‘’ Bu arsa ve yazlık harplerine kadar kasabalıdan, hatta sahildeki muhacir balıkçılardan hiç kimse keyif için denize girmez, kumda yatmaz idi. Böyle bir âdet yoktu. Ne zaman ki yabancılar sahili ve kasabayı istila etti, yolda izde don-gömlek dolaşanların sayısı arttı. Genç kızlar şortla bisiklete biniyor, bağ yollarında dolaşıyordu. Yerli ve yabancı turistler, aşağıda, plajda anadan

253 Kutlu, Şehir Mektupları, s,95. 254 Kutlu, Kapıları Açmak, s,32.

148 üryan denize girmeye, kumda güneşlenmeye başladılar. Kasabanın eski adap ve ahlakını sahiplenen bu duruma öfkelenen ‘yahu ne oluyor burada’ diyecek olanlar oldu. Bunların burnuna derhal yeşil dolarlardan bir deste dayadılar. Cevap şu: ‘Mal benim değil mi ulan, istersem dinamit koyup patlatırım. Bu cevap gelmeden kasabalı kendi arasında fısıltıyla konuşup zaten kararı vermişti. Ne yapıyorsunuz kardeşim, altın yumurtlayan tavuğu kesmeye mi soyundunuz, vazgeçin? Zamanın hükmünü yürütmesi dedikleri şey budur ve tafsilatı çoktur. Son olarak şunu ilave edelim. Her savaş sonunda olduğu gibi mağluplar galiplerin hizmetine girdi. Onların ahlak ve âdetlerini benimsedi. Topyekûn olmasa bile kasabanın yeni nesilleri, kızlar şalvar giymiş olsa,, oğlanlar kasketle dolaşsa bile fırsat bulduklarında yabancıların hayat tarzını taklide başladılar.’’255

Tufan Hoca’nın gönül kırgınlığıyla ayrıldığı derneğin akıbetine karar veren Nezaket Albeni, hem kasabanın adının duyulması hem de turizm açısından gelişmesi için ödül töreni düzenlemeye karar verilmiştir. Bir zamanlar kasabayı ziyaret eden Kültür Bakanı’nın kasabanın dokuma bezlerle ünlü olduğunu görüp bunları tekrar canlandırmak istemesi üzerine ödül törenine o da katkıda bulunmuş, birçok siyasi ve ünlü şarkıcı yetime destek olma adına bu törene dahil olmuşlardır. Ödülün verileceği mekân antik bir tiyatrodur. Sanat ve kültür havasını bozmasın diye satıcılar ona göre konuşlandırılmış; zeytinciler, balıkçılar ve bağcıların reyonları belirlenmiş hatta gelen misafirler için kırmızı halı serilmesi bile düşünülmüştür. Amaç unutulmaya yüz tutmuş el emeği bezleri dünyaya tanıtmak, kasabanın zeytinini, Edirnekârîleri, testileri, çanakları turistik amaçlı satmak ve kasabanın adının dünyaya duyulmasını sağlamak olsa da ödül törenini amacından çıkmıştır. Kutlu kasabanın turizme açılması ve tanınması amacıyla yapılan töreni adeta bir mahşer yeri gibi anlatmaktadır. Törene gelen bir şarap şişeyi kaparak sabaha kadar kafayı bulma peşindedir. Meydan, davul zurnalar eşliğinde kafayı bulanlarla konser başlayınca ağlayan, çırpınan, kendini yerden yere atanlarla dolup taşmıştır:

149 ‘’Korumalar, polis, jandrama, sahneye saldıran, stara dokunmak isteyen kalabalığı zor zaptetti. Ayılan bayılan oldu. Ambulansların biri gitti,öteki geldi(…)Onca bağırtı, çırpıntı, çığlık gençleri örselenmişti. Birbirlerinin kucağınan, omzuna dayanarak kendilerine gelmeye çalıştılar. Sanki bir pagan âyininden çıkmışlar, terin –suyun içinde kalmışlardı.’’256

150 Ödül verilecek olan Aziz Bey’in ödülü almak için kalabalığı yararak sahneye ulaşma çabası ancak yanlış ödülü alıp üzerine kendi ismini yazdırmayı planlaması; gazetelerde, dergilerde ve televizyonlarda çok sözü edildiği için müstehcen bulunup yasaklı olan tiyatro oyununa bilmeden ödül verilmesi Kutlu nazarında popüler olanın peşinde koşmanın eleştirisi olarak anlatılmaktadır. Ne kasabanın el tezgahları ne de ödül töreni gelenlerin cezbeder. Alkolün su gibi tüketilmesi, insanların kendinden geçip birbirlerine sataşmaları adeta mahşer yeri gibi nazara verilmektedir:

‘’-Sayın seyirciler burada korkunç bir kargaşa yaşanıyor. Bazı provokatörler, anarşistler, teröristler tiyatroyu yakmaya başladı. Şu anda… Şu anda yükselen alevleri görüyorsunuz. İnsanlar can derdine düştü. Bazıları yanıyor. Aman Allah’ım yanıyorlar, nerede itfaiye, nerede devlet? Derken iri yarı, bıyıklı bir muhabirin elinden mikrofonu kapıyor:

-Hayır efendim, hayır. Yok öyle yanan kimse. Bazı sarhoşlar kağıt yakmış o kadar. Muhabire dönerek:

-Yahu kardeşim yangına benzin dökme. Töreni berbat etme. Burası bizim kasaba adını kötüye çıkarma. Neden büyütüyorsun olayı, reyting peşinde misin? Ulan hepiniz alçaksınız, asıl terör medya terörü. Bu defa bir başkası mikrofonu bıyıklıdan kapıyor:

-Kes lan ! Caz yapma! Basbayağı yangın işte. Bayan görevini yapıyor. Medyaya mani olma. Sonra kameraya konuşuyor.

-Sayın seyirciler işte bunun gibi şiddet yanlıları barışı engelliyor. Bunun gibi hanzolar..

‘Hanzo’ kelimesi adamın son sözü oluyor. Bıyıklı bir yumruk çakıyor yüzüne, adam, bir yana, mikrofon öte yana. Uyanık muhabir onların boğuşarak uzaklaşmasında istifade ile mikrofonu kapıp yayına devam ediyor. Alevlerin yanında dans eden bir grup var. Kamera onlara yöneliyor. Önde tüllere bürünmüş üç kız, arkada müzik

151 yapan dört oğlan. Hem çalıyor hem söylüyor hem de dans ediyorlar. Bayağı erotik bir dans.’’257

Kutlu’ya göre bir yerin turizme açılması yahut turizme kazandırılmaya çalışılması, turistler için yapılan bir çabadır. Turizme heba edilen yer bir nevi rengini, kokusunu, sesini, neşesini, canlılığını insanlarıyla birlikte tüm özelliğini kaybetmektedir. Sıradışı Bir Ödül Töreni’nde anlatılan kasaba turizm uğruna ruhundan koparılan bir mekân olarak ele alınmıştır.

Kutlu tüm bunların dışında kasabanın modernleşmesini yine modern bir imkân olan para üzerinden anlatmaktadır. ‘’Yoksulluk İçimizde hikâyesinde ise bir kentli olarak Engin, ilk başlarda içinde bulunduğu hayattan memnun olmayan, zengin oma ihtirası çeken biri olarak karşımıza çıkar. Yoksulluk içinde bir çocukluk geçiren Engin, zengin olmakla zor hayat şartlarında ezilmekten kurtulacak ve huzurlu bir hayat yaşayacaktır(…) Fakat Engin’in arzuladığı zor olmayan bir hayat vardır. Konfor içinde, sıkıntısız ve her şeye hükmeden bir hayat Engin için kolay olandır. Bu yüzden içinde bulunduğu hayat koşullarını beğenmemekte ve bu hayatından bir an önce kurtulmak istemektedir.’’258 Harama batmamış beldeye, çocukluğunun geçtiği

kasabaya gittiğinde mekânın ruhunu bozan unsurla karşılaşmıştır. Çocukluğundaki masumiyeti temsil eden kasaba artık bambaşka bir silüete bürünmüştür. Mutlaka oraya gidince kalmalıyım dediği Cihan Otel ve Kıraathanesi de iki lülesinden kol gibi akan billur suyun olduğu çeşme de yoktur artık. Esnafı dağılmış çarşısı kapanmış kasabanın meydanını modern bir imkân olan banka işgâl etmiştir:

‘’Hotel’in tam karşısında gece boyu neonların fosfor yeşilini yansıtan bir ‘Banka’ dikiliyor. Onu hemen tanıdılar. Tanışmalarının üzerinden yarın saat geçmemiş adamlar ‘ Olur mu hemşerim’ diye sırnaşarak, altın dişlerini gösterip iri göbeklerini hoplata hoplata gülerek, yemek, içki ve başka şeyler teklif etmeye başladılar. İş konuşmak işitiyordu herkes. Kimi mahalle, kimi

257A.g.e., s,144.

152 çocukluk, kimi mektep arkadaşı olduğunu söylüyordu. Neredeyse akraba çıkacaklardı.’’259

Kasabanın geleneksel yapısının bozulması Engin’in gözünden bir devrin kapanıp gitmesi olarak anlatılmaktadır. Çocukluğundaki yapılar yıkılıp yerine modern mimari inşa edilmiştir.

‘’Dizleri sökülürdü, yüzüstü düştüklerinde, sümükleri toza bulanırdı. Yine o ak saçlı sevimli ihtiyar kozhelvacı geçiyor muydu buralardan? Sinema afişleri önünde küçük, yamuk eller, daracık ceplere, ve delik ceplere girmeye çalışarak bozuk para aranıyor muydu? ‘Belde Sineması’nın yerinde büyükçe bir ‘iş hanı’ yükselmişti. Her yanda kendi sermayesinin bir taraftan bulaştığı reklamlar, ışıklı panolar. Asfaltın ulaşamadığı yer kalmamıştı.’’260 ‘’Engin kasabayı bıraktığı gibi bulamaz, zira küçük kasaba da modernleşme şenliğine katılmıştır.’’261