• Sonuç bulunamadı

3. MUSTAFA KUTLU’NUN HİKÂYELERİNDE KASABALILAR

3.4. Kasabadan Kaçanlar Çıkanlar

3.4.3. Kasabadan Göçenler

Kutlu’nun hikâyelerinde kasabadan kaçmak isteyenlerin yanında bir de oradan göç etmek isteyenlere rastlamak mümkündür. Bu isteğin temelinde geçim telaşı, ekonomik sıkıntı yatmaktadır. ‘’Günümüzde ekonomik nedenler, hem köyden şehre hem de bir ülkeden diğer ülkeye olan göçün başında yer alır. Türkiye’de köyden kentlere göçlerin ana nedeni topraksızlık, verimsiz topraklar ve buradan doğan yoksulluk ve onun çeşitli yan etkileridir.’’206 Büyük şehirlerdeki sanayileşme

köylerdeki tarıma dayalı üretim yapan insanları kendine çekmiş, bu sebeple kasabalardan çıkan yahut göçen insan sayıları bir hayli artış göstermiştir.

‘’Anadolu’nun hikâyesini ‘göç’ hikâyeleri üzerinden anlamak mümkündür. Anadolu tarih boyunca göç hikâyelerine şahitlik eder. Göçler, Anadolu’dan başka coğrafyalara, başka coğrafyalardan Anadolu’ya doğru gerçekleştiği gibi Anadolu içerisinde de devam etmiştir. Göç, Anadolu içerisinde özellikle 1950’lerden sonra köylerden büyük şehirlere doğru hızlanır. Anadolu insanının hikâyesini anlatan bir yazarın hikâyelerinde ‘göç’ ler de yerini alacaktır. Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde de pek çok göç hikâyesi okuruz. Göçlerin çok değişik sebepleri vardır elbette. Kutlu’nun hikâyelerindeki göçlerin daha çok ekonomik ihtiyaçlardan kaynaklandığı söylenebilir.’’207

Beyhude Ömrüm adlı eserinde Yâdigar’ın oğlu da yoksulluk ve daha fazla para kazanma arzusuyla kasabadan şehre göç etmek istemektedir. Babası var ömrünü şu dünyada bir bahçe kurma hayali ile geçirmiş, bu uğurda köyde husumet yaşadığı insanlar dahi olmuştur. Ancak Yâdigar’ı isteğinden hiçbir şey geri çevirememiştir. İçine yeşillik ateşi düşmüş, bahçesini elma, armut, üzüm ağaçlarıyla doldurup kurdun kuşun, yoldan geçenin nasiplenmesi için koca ıslak kayayı yıkmak istemiştir. Tek bir ağaç fidesi için Erzincan’a Erzurum’a dahi gitmiştir. Toprağa sevdalı tabiata âşıktır. Ancak Yâdigar’ın oğlu, eniştesi Şahin’in de İstanbul’a gitmesiyle kasabayı hepten gözden çıkarmıştır:

206 Işık, Mustafa Kutlu Hikâyelerinde Kentli İnsan Olmak, s,168. 207Alpay Doğan Yıldız, Hikmet ve Ahenk, s,170.

125 ‘’Herkesler İstanbul’a gidiyor. Bak eniştem çekti gitti kendini kurtardı. Biz de gitsek ne olur sanki dedi.’’208

Kutlu, kasaba halkının malı mülkü toplayıp şehre gitmesini şu sözlerle açıklamaktadır:’’Mal da yalan mülk de. Eskiden gurbetçi giderdi. Şimdi giden gelmiyor. Şu köyün kökü senin olsa ne çıkar. Aha Muhtar’ın onca tarlası, çayırı. Kim ekiyor, kim biçiyor? Üste para versen sürecek adam bulamazsın. Kötü zamanlara kaldık.’’209

İnsanların kasabayı terk etmesiyle köyün hüviyeti de kaybolmaya başlamıştır. Yâdigar’ın oğluna göre kasabada işe güce boğulmak yok yere kürek çekmeye benzemektedir. Kayayı devirmeye çalışırken babasıyla konuşması kasabada yaşadığı hayattan memnun olmadığına işarettir:

‘’Ne olacağı var mı baba. İşte gördün bele kadar çamura battık. Çabala ki ekmek yiyesin.’’210

Yadigâr’ın oğlu kolay yoldan ekonomik çıkar sağlamak için köyden kente göçmek istemektedir. Bu bitmek bilmeyen istek yoksulluktan değil; daha refah bir hayat sürme emelinden ileri gelmektedir:

‘’Onca güzel işler buldumdu İstanbul’da. Rahat vermediniz. Anan hasta gel, karın hasta gel, kardaşın askere gitti iyicene yalnız kaldık gel. Sanki hiç gurbete gideni yok şu köyün; sanki İstanbul’a yerleşeni hiç yok. Eh işte kalkıp geldik. Elalem oralarda iş-güç sahabı oldu biz ekmeği tepip geri döndük.’’211

Geçim derdi çekmeden yarın ne yiyeceğini düşünmeden yaşamak için şehirde herhangi bir işin ucundan tutmak en büyük emelidir. Kasabada geçirdiği zaman onun

208 Kutlu, Beyhude Ömrüm, s,145. 209A.g.e., s,150.

210A.g.e., s,155. 211A.g.e., s,155.

126 için ekonomik bir kayıptır. Şehirde onca iş varken tarlayı sürmek, iki ağacın başını beklemek beyhude gelmektedir. Yâdigar’ın oğlunun kısa bir süreliğine İstanbul’a gidip dönmesi onda daha refah bir hayata sahip olma algısı yaratmıştır. Oradan dönmek ise iş imkânını geri tepmek anlamına gelmektedir. Babası Yâdigar, toprağın kıymetini bilen yeşillik sevdasıyla yanıp tutuşan biridir. Çalışıp didinip yedi köyün içinde parmakla gösterilen bir bahçe kurmuştur. Ona göre kasabada hayat sürmek toprağa bağlılığın göstergesidir. Baba ocağını tüttürmek ise bu geleneklere sahip çıkmayla eşdeğerdir. Oğlu için bu tam tersi bir durum arz etmektedir:

‘’Bırak baba, dört tane ağacın başını mı bekleyeceğiz burada.’’212

‘’Mustafa Kutlu, hikâyelerinin merkezinde oturttuğu köy ve kent arasındaki çevre ilişkilerini irdelerken genellikle kasaba ve köydeki çevreden yanadır. Kahramanlarının burada daha mutlu olduğuna inanır, bireylerin kırsal alanda edindikleri çevreyi onların vazgeçilmezi kılar. Kırsal çevrede edinilen alışkanlıkları neredeyse onların yaradılış özelliği kabul ederek kır ile kentsel çevre arasındaki ayrımı net çizgilerle yapar. Kutlu kentsel hayata ait imgeleri para ile bağdaştırarak vermeye çalışır. Modern çevreye adapte olmaya çalışan bireyin, bu değişimle beraber kırsal çevrede edindiği değerler sistemini ezip geçtiği, yıllarca kutsallaştırdıklarından vazgeçtiği görülmektedir.’’213

Bu durumda Yâdigar’ın oğlu da para ve yeni bir şehirde yaşam uğruna aşina olduğu yaşamı geri tepmektedir:

‘’-Demek bu defa temelli gidicisin.

-Öyle deme ağam. Asıl burada kalırsak ne olacağımız belli değil. Millet elbet bir şeyler buldu ki tez elden vardı İstanbul’a (...)

212A.g.e., s,155.

213 Necla Dağ, , ‘’Mustafa Kutlu’nun Hikâyelerinde Modernizm ve Bunalım Bağlamında Çevre

İlişkilerinin İncelenmesi’’, Adıyaman Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Adıyaman, 2014,

127 Şu halime baksana bir Derviş ağa. Şu köy baksana. Pislikten, sefillikten geçilmiyor. Terk edip gitti herkes. Hem ben dışarıyı gördüm artık. Burada kapanıp kalmanın devri geçti. Evet eskiden insanlar yaşamış burada, lâkin o eski günler bitti. Memleketin nüfusu arttı. Tez elden varıp bir tezgâh kuramaz isek ne iş bulabiliriz, ne de aş.’’214

Büyük şehrin, Yâdigar’ın oğlunun üzerindeki etkisi de büyük olmuştur. Bu bağlamda babasının ve annesinin telkinlerine rağmen onlara kulak asmaz ancak yok saymak da istemez. Helallik alarak hayallerini süsleyen kente doğru yola çıkmıştır. Yâdigar’ın oğlu toprağına, değerlerine doğup büyüdüğü suyunu içtiği kasabaya yabancıdır artık. Bunu tetikleyen ise kent sevdası olmuştur. ‘’Kutlu, köydeki insan, toprak, Allah üçgeninde toprakla, doğayla hemhal olmuş insanı yüceltir. Toprağa bağlılık bir anlamda Allah’a bağlılık anlamına gelir. Kır-köy hayatı, alın terine dayalı bir ‘helâl’ kazanç yoludur. Köydeki üretimin mutlak bir amacı vardır. Sadece geçim için ekip biçmez orada insanlar. Toprak bakılıp büyütülmeli, ağaç dikmeli ki kurt kuş beslenip rızkını yiyebilsin. Her şey bir ihtiyaç için üretilir. İnsanın alın teri toprağa, toprak insana karışır. Bu anlamda köy yaşantısı fıtrî hayat tarzıdır. Modern kent ise alın terine dayanmayan, kandırmacaya ve hileye yani harama dayalı bir ticarî ilişkiyi doğurur.’’215 Kasabada yetişen gençlerin gözünde ne toprak ne bağ bahçenin değeri

vardır. Bir an önce şehre gidip herkesten önce iş bulmak en büyük gayeleri olmuştur.

Hikâyede Yâdigar’ın kayınpederinin kasabadan kente göçmesi deyine aynı ekonomik sebebe dayanmaktadır:

‘’Bu köyde kalmak akıl kârı değil, bir an önce şehre varıp bir işin ucundan tutmak lâzım... Efendi bizim bu kayınpeder, işte oğlu-uşağı köyü terk etti, İstanbul’da elleri para tuttu. Evleri de var, arabaları da var, pazarcılık yapıyorlar, iyi… Be adam sen de orada onların yanında kalsana. Madem

214 Kutlu, Beyhude Ömrüm, s,162.

128 şehir yerleri köye benzemiyor, her bir rahatlık orada. Niye rahatını tepiyorsun.’’216

İyiler Ölmez hikâyesinde Sıtkı’nın ailesinin kasabadan şehre göç etmesi köyün boşalması, geçim derdinin baş göstermesiyle ilgilidir:

‘’Sıtkı’nın babasına akrabaları köylüleri herkese buldukları gibi bir iş bulmuşlardı: Kapıcılık. O da üç beş ufak tarlasını, bahçesini ineğini tavuğunu satıp geldi, şehre yerleşti. Hastaydı Bayram Efendi, artık tarlaları ekemiyordu. Ekse ne olacak Susuz. Bire beş verir ancak… Zengin bir muhite yerleşmişlerdi.’’217

Kasabada doğup büyüyüp bağ bahçe sahibi olmalarına rağmen kasaba gün geçtikçe hüviyetini kaybetmiş geçim derdi de kol gezmeye başlamıştır. Sıtkı, neden kasabadan büyük şehre gittiklerini de şu sözlerle açıklamaktadır:

‘’-Benim adım Sıtkı. Aslen Kastamonulu’yuz ama ailem İstanbul’a göçmüş, ben üç yaşında imişim.

Kadir uzatılan eli, sıktı.

-Ben de kahveci Kadir bir şey soracağım. -Sor

-Neden göçmüşler?

-Yokluktan. Kastamonu fakirdir. Kırsalı neredeyse boşaldı. Alayı İstanbul’da.’’218

Türkiye’de 1950’lerden sonra köyden kente göçler yoğunlukta olmuştur. Büyük kentlerdeki sanayileşme, özellikle de köyde barınan insanlar tarafından tarıma dayalı ekonomik faaliyetlerin gözden çıkarılmasına sebebiyet vermiştir.

216 Kutlu, Beyhude Ömrüm, s,20. 217 Kutlu, İyiler Ölmez, s,14. 218A.g.e., s,10.

129 Chef(2005) aldı hikâyede de kalabalık bir ailede yetişen Dadaş bekçinin kasabadan şehre göç etme sebepleri yaşanılan geçim sıkıntısı hasebiyledir:

‘’- Sen şimdi söyle bana, hayatından memnun musun? Burada böyle kalmak mı iyi, yoksa çekip gitmek mi?

-Nere, köye mi? -Bilmem, olabilir.

- Yahu Beydayı, insan durup dururken toprağını, yurdunu terk eder mi?Bana fırsat vermeden sorusunu kendi cevaplayarak ve artık o da bana açılarak devam ediyor: -Etmez, ben de etmezdim. Yurdumdan yuvamdan niye ayrılim. Gurbet gezmek kolay mı. Ama oldi işte. Diyeceksin ki ne oldi? E, el gadar baba topraği. Biz beş gardaşız. Gızlarısaymiram. O aramizi beşimizi beslemez. Annirsan?’’219