• Sonuç bulunamadı

4. BOZULAN VE DEĞİŞEN KASABA

4.1. KASABANIN GELENEKSEL YAPISINI BOZAN UNSURLAR

4.1.2. Fabrika Tesis

Kutlu’nun 1974’te Hareket Yayınları’ndan çıkan kitabı Gönül İşi, on kısa hikâyeden oluşmaktadır. İçerisinde ‘Kanoluk’ adlı hikâyede tarım ve hayvancılıkla geçinen bir kasabaya fabrika yapılmasıyla birlikte geleneksel hayatın ve insani ilişkilerin giderek zayıflamasına ve kaybolmasına şahit olmaktayız.

İnsanoğlunun yaradılış itibariyle ait olduğu yer bizzat tabiatın içidir. Topraktan yaratılıp toprağa gidecek olan insanoğlu için fıtrata en uygun yer orasıdır. Kutlu, ele aldığı hikâyelerinde tabiliğini yitirmemiş kasabayı, medeniyetimizi oluşturan manevi değerlerin yaşatıldığı bir belde olarak anlatmaktadır. Kasaba, geleneği ve onun dinamiklerini barındırdığı gibi tam karşısına koyduğu kentler, modernizmin imkânlarıyla kuşatılmış mekânlardır. Büyük kentlerdeki bu imkânların sanayileşmeyle birlikte katlanarak artması olumsuz sonuçları da beraberinde getirmiştir. Sanayileşmenin en belirgin yapısı olan fabrikaların yalnızca kentlere değil köy/kasaba gibi beldelere kurulmuş olması bu olumsuzluğun Kutlu’ya göre belki de en belirgin göstergesidir. Kanoluk adlı hikâyede kasabaya kurulan fabrika, aile içi çatışmaların yaşanmasına ve geleneksel yapıyla birlikte tarımsal faaliyetlerin de sekteye uğramasına sebebiyet vermiştir.

Anadolu’nun bir kasabasında candarmanın padişah tahsildarın haşa huzurundan halife kesildiği çat pat okuyanları mal müdürü, kaymakam yaptıkları dönemde Hacı Gani ve ailesi yokluktan ot yiyip toprak yalasalar da elli ekmek tutsun diye oğulları Sinan’ı Ziraat Mekteb-i Ali’sinde okutmuşlardır. Yurtdışlarında da tahsil gören Sinan için hayat paradan, güzel arabalardan ve İstanbul’dan ibarettir. Selanikli olduğu bilinen Mennan Bey ile tanışıp onu kasabaya getirmesiyle kasabanın geleneksel yapısı adeta altüst olmuştur. O vakte kadar tarımla toprakla

143 uğraşan eli orak, balta, tırpan tutan insanlar Mennan Bey ve Sinan’ın kurdukları salyangoz fabrikasının açılmasıyla birlikte kasabadaki işleri çoktan gözden çıkarmışlardır.

‘’-Sinan: Ben ailemizin, köyümüzün, memleketimizin bu görüp beğendiğimiz adamın kurduğu fabrika ile kalkınacağına inanıyorum. Beni mektepte ne demeye okuttunuz? Madem ki okumuş yazmış bir kimseyiz. Bu demektir ki , bizim aklımız uyarınca iş görmek zorundayız. Sizin dediğiniz devirler geçti artık. Şimdi fabrikasyon gerek dedikçe, Kenan: Beyzadeyi şehir yerinde okuturken bizim burada belden, harmandan göbeğimiz çatladı. Aman ağabeyimizdir, gurbet ilde sefillik çekmesin, dedik. Ne bileyim senin sonu sonu gelip Kanoluğun suyunu bir kefeye satacağını diye bağırıyor.’’245

Kenan geleneksel düzeni ve dirliği koruma telaşındayken Sinan para kazanmanın derdine düşmüştür. Fabrikanın yapılmasıyla birlikte iki kardeş birbirlerine düşman olmuştur âdeta.

Fabrikanın yapılmasıyla birlikte kasabanın düzeni de bozulmuştur. Bu durumdan dolayı kasaba halkı imamdan çare bulmasını ister:

’Çoluk çocuk, genç ihtiyar dağ taş demeyip yazılara tarandılar. Herkesin elinde bir yaş çuval,. İçi vıcık vıcık o nalet hayvan dolu. Eskiden gördüğümüz yerde kustuğumuz hayvanı üç kuruş para için neredeyse koynumuza alıp yatacağız. Bu ne rezilliktir. Köylü işini gücünü unuttu. Dur, otur otur bilmeden bu keferenin fabrikasına salyangoz taşıyor. Mal davar ortada kaldı. Yoncaları otları biçmeye değil, içindeki hayvanları toplamayı düşünür olduk. mahsul kuruyacak… ‘’246

Ocağı tüttüren, ekini biçen ineği otlatan, tarlayı süren gençlerin tek derdi fabrika için salyangoz toplamak olmuştur. Kadimden beri süregelen kasabanın geçim

245 Mustafa Kutlu, Gönül İşi, Hareket Yayınları, İstanbul, t.y., 28. 246A.g.e., s,30.

144 kaynakları fabrikanın açılmasıyla birlikte eli para gören gençler tarafından

unutulmaya başlanmıştır:

‘’Ne bostan kaldı, ne bağ, ne davar kaldı ne mal, çıkan ürünü de senin Mennan Bey’in toplamakta alttan alta. Şimdi benim bacak kadar çocuklardan tutalım mesela. İşe güce bakmaları gerekirken, dağ bayır demeden dilleri bir karış dışarda salyangoz toplamakla vakit geçiriyorlar. Kuzuyu gidiği kim otlatacak? Sen babanı kandırdın. Fıkara Hacı Gani evlât deyip yattı bu işe. Kanoluğun suyunu fabrikaya çevirdin. Aslanlı düzünde yeşil ot bitmiyor şimdi’’247

Kutlu’nun 2003 yılında okuyucuyla buluşturduğu Tufandan Önce adlı eserde kasabaya kurulan tesis, hem kasabanın gelişip adının duyulmasında hem de ekonomik anlamda kasabalının daha refah bir şekilde yaşaması açısından kasabalı nazarında önemlidir. Kafası karışık ancak kalbi temiz belediye başkanı Şemsettin Bilen, bu tesisin planlanma ve yapılış aşamasıyla adım adım ilgilenmiş; kasabalının da bu konuda büyük desteğini görmüştür. Milli Eğitim Bakanından milletvekillerine kadar birçok siyasi kimlik, kasabaya yapılacak olan bu tesisle ilgilenmektedir. Tesisin açılacağı gün kurbanlar kesilip eğlenceler dahi düzenlenecektir. Kasabalı için bu durum geçimi kıt köyün tesisle birlikte canlılığa kavuşacağı maksadı taşımaktadır. Ancak tesisin yapılması kasabanın doğal yapısını bozmaktadır. İnsanlar fabrikalardan gelir elde etmeye başlar ve böylece tarım ve toprak gözden çıkartılır. Bu da kasabanın kadim işleyişini bozacak bir unsurdur. Kutlu, kasabalıların dört gözle açılmasını beklediği tesise olan merâkını ve siyasilerin de bunun üzerinden rant sağlayıp oy kaygısı gütmelerini kasaba imamının vaazında söylediği ‘’Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir.’’ ayet-i kerime ile özetlemektedir. Yıllar geçtikçe kasabanın nüfusu artmakta buna mukabil büyüyüp gelişmektedir. Tesisin yapılmasıyla birlikte dozerlerin açtığı koca koca yollar, mağazalar, türlü dükkânlar

145 da kendini gösterecektir. Kasabaya yapılacak olan tesisle ilgili Kaymakam Çetin’in düşüncesi Kutlu’nun kendi düşünceleri ile de özdeşleşmektedir:

‘’Ben burada, bu makam odasında, temeli atılacak bir tesis için toplantı yapacağım. Bu tesis tamamlandığında ilke ekonomisine katkıda bulunacak. Şu gariban kasaba kalkınacak. Sokaklardan arabalar geçecek, evlerde elektrikli âletler çoğalacak, bir canlılık, bir karmaşa. Evet, karmaşa!.. Karmaşa, karışıklık yani. Koşturmaca. Bir nevi huzursuzluk. Kalkınıp da ne olacak yani? Şu insanları rahat bıraksalar, kalkındırmasalar olmaz mı? Kalkındıracağız da ne olacak yani?’’248

Ayrıca tesis gelmeden önce yolların yapılması bakan gelecek diye kasabaya çeki düzen verilmeye çalışılması siyasi kaygıdan mütevellittir. ‘’Hikâyenin ana eksenini oluşturan ‘açılış töreni’nin hazırlık aşamaları dolayısıyla tanıdığımız tüccar ve politikacılar, bize bir dönemde bürokrasinin, çeşitli siyasi ritüellerin, öne insani çıkma gayretlerinin insanî değerlerin ne kadar uzağında kaldığını veya yerine geçtiğini, Türkiye’de siyasetin bir hizmet vasıtası olmaktan çıkarak ferdî tatmin ve sivrilme, zenginleşme sahası haline geldiğini gösterir.’’249