• Sonuç bulunamadı

3. MUSTAFA KUTLU’NUN HİKÂYELERİNDE KASABALILAR

3.4. Kasabadan Kaçanlar Çıkanlar

3.4.1. Modern Kentte Yaşama Arzusu

Kutlu’nun hikâyelerinde en çok işlediği konuların başında köyden kente göçler gelmektedir. ‘’Kentleşme olgusunu oluşturan temel olay göçtür. Gelişmekte olan ülkelerde görülen kırdan kente göç, Türkiye’de de hızlı bir şekilde ilerlemiştir. Ülkemizde tarıma sanayinin girmesi ve İkinci Dünya Savaşı’nı müteakip , yani 1945’lerden sonra nüfus artışının çok hızlanması, Anadolu topraklarının artan nüfusu

118 barındırıp besleyecek yeterlikte olmaması, feodalite kalıntısı olan ağalık düzeninin yıkılamaması gibi temel nedenlerden dolayı iç göç hareketi 1950’lerden sonra çok hızlanmış ve günümüzde yarattığı sorunlar nedeniyle de karmaşık bir sorun niteliğini almıştır.’’194

Kutlu’nun hikâyelerini incelediğimizde de kasabadan kente giden/ kaçan/ göçen insanların birçok sebebi bulunmaktadır. Bunların altında yatan sebeplerin en başında ise ekonomik sorunlar zuhur etmektedir. Kent bütün cazibesi ile kasabadaki insanların hayalini süslemektedir. Ancak bununla birlikte oyuncu olmak isteyen, kentte daha refah bir hayat süreceğini düşünen insanlar da bulunmaktadır.

‘’Özellikle 1950’li yıllardan bu yana Türkiye’deki kentleşmenin ve göçün trajik boyutlarını vurgulayan Kutlu, bir anlamda yaşanılan değişimin gerçeklerini gün yüzüne çıkarmaktadır. Köy ve kasabada ekonomik anlamda belli bir refah düzeyinde ulaşmış insan için bile kente göç düşünülen bir olay olmaktadır. Geleneksel normların hükmettiği köy hayatında hayat süren birey için gelenekten arındırılmış bir hayatın sürdüğü kentler, çekici faktörler sebebiyle cazibe merkezleri haline gelmektedir.’’195

Kutlu’nun hikâyelerinde kasabadan kente kaçmak yahut gitmek isteyenleri Beyhude Ömrüm, Uzun Hikâye, Mavi Kuş eserlerinde görmek mümkündür.

Kasabada ekonomi tarıma dayalıdır. Bağ bahçe işleri ile ilgilenmek, kış için yazdan odunları kırmak veya yaza hazırlık için kış boyu çalışmak, köyün - kasabaların rutinlerindendir. Ancak gelişen teknoloji ve kasabaların kalkınmasıyla birlikte kasabadaki gençler için bu rutinler gözden çıkarılmış durumdadır. İş imkânlarının çokluğu, az çalışıp çok para kazanma arzusu şehir merkezlerini ekonomik sosyal anlamda gençler için cazibe merkezi haline getirmiştir.

194 Işık, A.g.e., s,165. 195A.g.e., s,175

119 Beyhude Ömrüm adlı eserde Yâdigar’ın kayınbiraderi Şahin ve sevdiği kadın Muhtar Halil’in kızı Hediye de böyle bir cazibeye kayıtsız kalamayanlardandır. Hikâyede Hediye ile Şahin, birbirlerine sevdalıdırlar ancak aile baskısından dolayı gizli görüşmektedirler. İstanbul hevesiyle yanıp tutuşmaları hikâyeye biraz da Türk filmi esintisi katmıştır. İkisi de İstanbul’a gidip daha rahat bir hayat sürme peşindedirler; gizli gizli buluşup bir araya geldiklerinde konuştuları tek konu İstanbul’daki onları bekleyen yeni ve güzel bir hayattır. İkisi de kafaya koymuştur, İstanbul’da çalışıp geçinmek için köyden kaçıp gitmek en kolay yol olarak gözükmektedir. Şahin ve Hediye yıllardır düşündükleri planı hayata geçirir ve İstanbul’a kaçmak için yola koyulurlar. Gözlerinde pırıltı yüreklerinde çarpıntı ile İstanbul’a varacakları zamanı tahayyül etmektedirler:

‘’- Demek tirene bineceğiz, nasıl bir şey tiren?

- Demek İstanbul deniz kenarında; peki deniz nasıl, büyük mü? (...)

Sonra İstanbul’da ne yapacaklarına ne yiyip ne içeceklerine, nerede çalıştıklarına geçtiler. Gerçi bunları çok kez konuşmuş neredeyse ezberlemişlerdi. Olsun bir daha konuştular.’’196

Kasabadan kaçıp İstanbul’a giderek maddi olarak da kendilerini ispatlama çabasındalardır. Onlar için İstanbul’u konuşmak her seferinde başka bir tat başka bir lezzet demektir. İstanbul’da çalışana iş mi yok, harp biteli İstanbul’da işler açıldı, erken giden kazanır yahut bize de bir ekmek kapısı vardır diyerek kasabadan kente gidiş özellikle de gençler arasında yaygındır.

Beyhude Ömrüm adlı eserde köyden kente kaçan iki genç daha olmuştur. Kutlu bu durumla ilgili düşüncelerini şu şekilde dile getirmektedir:

‘’O kış köyden henüz ergenliğe varmış iki çocuk daha İstanbul’a kaçtı(…)

120 Bu İstanbul hevesi gençler için başlangıçta bir büyük macera âdeta bir kendini ispat vesilesiydi. Sonra sonra bir başka hayatın, köylerde kağşayıp gevşeyerek iyicene fukaralığa bürünen köhne yapıdan uzaklaşma; yeni ve zengin bir geleceğin kapısını aralama sevdasına dönüştü. Geçimi kıt dağ köyleri süratle boşalıyor, İstanbul’a yerleşenlerin zenginliği dillerde dolaşıyordu.’’197

Eli topraktan başka bir şeye değmemiş kasaba insanının şehrin kaosuna kucak açarak koşmasını Nurettin Topçu’nun cümleleriyle destekleyecek olursak Anadolu insanının özünü yitirişini daha net bir şekilde kavramış oluruz: ‘’Toprağın insanı toprağa küsmüştür, gözünde şehirlerin cehennemindeki parlak ateşli levhalar, kalbinde fabrikanın mâtem dumanlı bacası, aşkını bırakıp el yurduna, yabancı şehrine koşmaya kararlı. Kutsal toprağa sabır ve sevda ile asırlardır bağlanan varlığını bir avuç çirkefe gömmeye hazır; ruhuna mezar olacak şehre doğru kanatlanmıştır.’’198Kutlu’nun hikâyelerinde kasabadan kaçan yahut gitmek isteyenler

arasında gençler çoğunluktadır. Kasabanın imkânları kente göre daha fazladır. Şehirlerdeki sınırsız imkânlar, teknoloji kasabalarda yoktur elbette. Ancak kasabayla kenti kıyasladığımızda insanın birbirlerine güveni, akraba komşu ilişkileri tabii beslenme tabiata iç içe olma Kutlu’nun nazarında kasabayı yücelten örneklerdir. Ancak gençler bunların kıymetini bilmek yerine vakıf olmadıkları bir yaşam şeklinin kucağına kendilerini atmaktadırlar. Bu da kasaba ruhunun yavaş yavaş yitip gitmesi demektir.

Kasabadan kalkıp istasyona seyreden otobüsün içindeki insanların birbirleri ile olan iletişimine şahit olduğumuz Mavi Kuş adlı eser; sıcaklığı ve samimiyeti ile kasabalı insanların yaşayışlarını içten bir nazarla resmeden hikâyedir. Hikâyede otobüse kaçak bir şekilde binip şehre gitmek için planlar yapan onüç-on dört yaşlarındaki Erol ve arkadaşı karşımıza çıkmaktadır. Cebinde beş kuruş para olmamasına rağmen şehre kapak atma arzusu ile yanıp tutuşmaktadır. Büyük şehrin imkân ve cazibeleri Erol’u da dokuz on yaşındaki arkadaşını da etkisi altına almıştır:

197A.g.e., s,96

121 ‘’-Ben de geleyim be Erol… Ha, ne dersin(…)

- Bırak şimdi… Hele bir İstanbul’a varayım, İbrahim Usta’yı bulayım. O zaman seni de çağırırım gelirsin.

Küçüğün neredeyse ağzının suyu damlar. Bir serüvenin orta yerindedir sanki. -Çağrısı değil mi… Söz ver.

- Söz ulan… Çağırmayan alçaktır. -Hey be… İkimiz bir olunca…

Neler yaparız neler... Para kazanırız... Tatlı yeriz, vapura bineriz.’’199

Büyük şehir; sınırsız imkânlar, iş gücünün bolluğu, daha modern bir hayatı sunma bakımından gençler için cazibe merkezidir. Bu bağlamda gelişen şehir merkezleri, kasabalardaki gençlerin kaçıp yeni bir hayat kurmak istedikleri yerlerdir.

Erol otobüsün üstündeki bagaj kısmına herkesten gizlice atlayıp istasyona kadar varma peşindedir. Emeline ulaştığında ise:

‘’Erol da on sekizin üzerinden ani bir şut patlatıp doksana bir gol takmış gibi, yumruğunu havaya savurarak bir zafer narası atar.’’200O otobüse binmek hayallerine giden yolda açılan bir kapıdır adeta. Şehir Erol’u beklemektedir.

Kasabadan şehre kaçan diğer gençler ise Beyhude Ömrüm hikâyesindeki Muhtar Halil’in oğullarıdır:

‘’Onu asıl yıkan iki oğlunun birden kafa kafaya verip gizlice İstanbul’a kaçmaları oldu. Gittiler ve bir daha dönmediler.’’201

Büyük şehre ayak basmadığı halde kasabayı ardında bırakıp şehre kavuşma arzusunda olanların özellikle gençler olması dikkat çekicidir. Bu gençlere göre hiç

199Kutlu, Mavi Kuş, s,48. 200A.g.e., s,68.

122 bilmediği, kültürel yapısına aşina olmadığı bir şehre göç etmek; kasabada kalıp tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktan evlâdır. Kutlu özellikle de gençlerin kasabayı terk etmesiyle kasabadaki kadim düzenin eskisi gibi olmayacağını işaret etmektedir. Yeni nesil, kasabayla ve toprakla ünsiyetini kaybetmektedir ve bu durum Kutlu tarafından kasaba ruhunun yitip gitmesi demektir.